• Sonuç bulunamadı

Fazl b. Ca‘fer (Birinci Vezirliği)

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932)

14. Fazl b. Ca‘fer (Birinci Vezirliği)

Muktedir döneminin önemli vezirlerinden İbnü’l-Furât’ın yeğeni olan Fazl b.

Ca‘fer 297/909-910 yılında babasının vefatıyla onun yerine Dîvânü’l-maşrık’ın başına getirilmiş ve bu görevini amcası İbnü’l-Furât’ın birinci vezirliğinin sonuna kadar (299/911-912) devam ettirmiştir. Muhammed el-Hâkânî döneminde herhangi bir görev almayan Fazl, Ali b. İsâ’nın vezirliğe tayin edilmesiyle Dîvânü’l-maşrık’ın başında bulunan Süleyman b. Hasan’a vekâlet etmekle görevlendirilmiştir. İbnü’l-Furât’ın ikinci kez vezirliğe tayin edilmesiyle, bu sefer Fazl, Dîvânü’l-maşrık’ın başına getirilmiş, bu görevini Ali b. İsâ’nın ikinci vezirliğiyle İbn Mukle’nin birinci vezirliği boyunca (315-318) devam ettirmiştir. Ali b. İsâ’nın ikinci vezirliğinin ardından ismi muhtemel vezir adayları arasında zikredilmiş olsa da, İbnü’l-Furât’ın yeğeni olması sebebiyle başta Mûnis ve Hâcib Nasr’ın karşı çıkmasıyla ismi geri planda kalmıştır. Önceki Vezir Hüseyin b. Kâsım zamanında Dîvânü’l-maşrık’taki görevinin yanında Hişam b. Abdullah’la birlikte beytülmâl divanının da idaresiyle ilgilenen Fazl vezirliğine kadar bu görevini devam ettirmiştir.2

Fazl b. Ca‘fer’in vezirliğe tayin edilmesinde daha önce görev yaptığı divanlarda başarılı olmasının3 ve Vezir Hüseyin b. Kâsım’ın Ebû Yûsuf Ya‘kûb b. Muhammed el-Berîdî’ye Basra’nın idarî masraflarına karşılık buranın haraç ve dıyâ‘ gelirlerini damân olarak vermesiyle ilgili yapılan yanlış hesaplamayı ortaya çıkarmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Hüseyin b. Kâsım haraç ve dıyâ‘ gelirlerine ek olarak Ebû Yûsuf el-Berîdî’ye Ahvaz gelirlerinden 30 bin dinarı da sübvansiyon olarak verdi. Ancak Basra’nın gelirlerinin giderlerini karşılamasının mümkün olmadığını, bundan dolayı verilecek olan 30 bin dinarın [Ahvaz gibi] diğer

1 Bowen, The Good Vizier, s. 314.

2 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 117; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 152, 184, 219; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 183-184; Margoliouth, The Eclips of the Abbasid Caliphate, IV, 146 dn. 1; Bowen, The Good Vizier, s. 117 ve dn. 1; Sourdel, “Ibn al-Furât”, EI2, III, 767-768;

3 Arîb b. Sa‘d, kâtiplik konusunda mahir birisi olarak bilinen ve heva ve hevesten uzak duran Fazl ve babası Ebü’l-Hattâb’ın Benî Furât ailesi içindeki hayırlı kişilerden olduğunu nakletmektedir. Bk.

Sıla, s. 147.

133 bölgelerin gelirlerinden karşılanacağını bilen beytülmâl âmili Fazl b. Ca‘fer, yapılan bu düzenlemeyle ilgili hemen kâtipleri görevlendirerek Basra’nın son üç yıllık gelir ve giderinin hesaplanmasını emretti. Kâtiplerin hazırladıkları raporları Ebû Yûsuf el-Berîdî’ye göstererek iltizam şartlarında bir yanlışlık olduğunu söyledi. Bunun üzerine herhangi bir itirazda bulunamayan Ebû Yûsuf el-Berîdî, Basra’nın masraflarını karşıladıktan sonra hazineye yıllık 60 bin dinar göndermeyi kabul etti.

Ancak Fazl’ın yaptıklarından rahatsız olan Hüseyin b. Kâsım ise söz konusu iltizamla ilgili herhangi bir düzenleme yapmadı. Bunun üzerine durumu Muktedir’e bildiren Fazl halifenin hoşnutluğunu kazandı.1

27 Rebîülahîr 320/7 Mayıs 9322 tarihinde Fazl b. Ca‘fer’i vezirliğe tayin eden Muktedir, malını müsadere etmesi için eski vezir Hüseyin b. Kâsım’ı kendisine teslim etti. Hüseyin b. Kâsım’a oldukça iyi davranan ve 40 bin dinarını müsadere eden Fazl, Muktedir’in de izniyle onu Mısır ve Şâm’ın gelirlerini kontrol etmekle görevlendirmek istedi. Ancak üç ay sonra Receb ayının başında3 Hüseyin b.

Kâsım’ın gözaltında bulunduğu yerden kaçmaya çalışması ve Hasîbî’nin ifade ettiğine göre halifeye ait yüklü miktarda paranın halen Hüseyin b. Kâsım’da bulunması sebebiyle Hüseyin b. Kâsım ikinci kez müsadere edilerek Basra’ya sürgüne gönderildi.4 Hüseyin b. Kâsım’ın Basra’ya gönderilmesinden kısa bir süre önce Fazl b. Ca‘fer’i zor durumda bırakan bir başka olay daha yaşandı. Bizans suğûrunda ve Cibâl bölgesindeki Dînever ve Hulvân gibi şehirlerde ikâmet eden ve haraç vergisini ödemelerine rağmen Deylemîler’le Rumlar’ın saldırılarına karşı devletin kendilerini korumadığını söyleyen halk Bağdat’a gelerek halifenin sarayını kuşattı. Bu esnada Bağdat halkından bazı kişilerin destek vermesi sonucu olaylar daha da büyüdü ve halk Medînetü’l-mansûr’daki camiyi tahrip etti. Bağdat’ta meydana gelen ve uzun bir süre devam ettiği anlaşılan5 bu karmaşa ortamında insanlar Fazl b. Ca‘fer’in evine de saldırarak (Cemâziyelahîr 320) vezirin

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 223-224. Krş. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 238.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 228; Hemedânî, Tekmile, s. 269. Ayrıca bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s.

147.

3 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 148.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 228. Krş. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 148.

5 Hârûn b. Garîb’in 319 yılınıın Şaban ayında Merdâvic askerlerine yenilmesiyle Cibâl ve İsfehân bölgesindeki halk yardım talep etmek için Bağdat’a gelmeye başlamışlardı. Dînever halkının da aynı şekilde Zilhicce ayında Bağdat’a gelmesiyle olaylar daha da büyümüş ve Cemâziyelahîr ayına kadar devam etmiştir. Bk. Hamza el-İsfahânî, Târîh, s. 213-216; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 253; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 227, 228-229.

134 hizmetçilerinden birisini öldürdü. Olayların daha fazla büyümesinden endişe eden Muktedir, Bağdat’ın Şarkıyye ve Garbiyye yakalarının şurta komutanlığını yapan Ahmed b. el-Hâkân’ı1 gönderip şehirlerindeki eski düzeni sağlayacağına dair söz vererek onları teskin etmeye çalıştı.2 Bu kargaşa ortamını fırsat bilen Hâşimoğulları da aylıklarının ödenmesi için isyan başlattı.3 Fazl b. Ca‘fer, muhtemelen olaylarda etkisiz kalması sebebiyle Muktedir tarafından vezirlikten azledip yerine İbn Mukle tayin edilmek istendi. Ancak Muktedir’in niyetini öğrenen ve İbn Mukle’nin Mûnis’e olan bağlılığından dolayı vezir olmasını istemeyen Hârûn b. Garîb, Fazl b.

Ca‘fer’le görüşerek, [vezirlikten vazgeçmesi için] İbn Mukle’ye Ebû Abdullah el-Berîdî vasıtasıyla 100 bin dinar vermek mecburiyetinde kaldılar. Bu hadisenin ardından Fazl b. Ca‘fer vezirliğine devam ederken İbn Mukle de Şîrâz’a gönderildi.4

Kelvezânî ve Hüseyin b. Kâsım zamanında hazineye faizle borç veren İbn Garâbe bu dönemde malî açıdan devletin içinde bulunduğu durumdan şikayetçi olan Muktedir’e yaptığı nasihatle bir kere daha gündeme geldi. Muktedir’e dayısının oğlu Hârûn b. Garîb’in çok parası olduğunu söyleyen İbn Garâbe, onun yardımına başvurabileceğini belirtti. Diğer taraftan Fazl b. Ca‘fer, İbn Garâbe’nin dâminlerden almış olduğu rüşvetler ve satmış olduğu day‘alardan elde ettiği kârlarla ilgili bir araştırma yapılmasını emretti. Yapılan tahkikat sonucunda İbn Garâbe’nin 1 milyon dinar alacaklı olduğu ve bu paranın sadece 90 bin dinarını elde ettiği anlaşıldı. Fazl b. Ca‘fer’in böyle bir tahkikat yaptırmasının sebebi öyle gözüküyor ki İbn Garâbe’nin önceki dönemlerde elde ettiği haksız kazançları tesbit etmek ve bunları kendisinden müsadere etmekti. Ancak Mûnis’in Musul’dan ayrılıp Bağdat’a doğru yola çıktığı duyulunca, Hârûn b. Garîb, İbn Garâbe’yi gözaltına alıp Vâsıt’a göndermeleri için başta hâcibi olmak üzere bazı adamlarını görevlendirdi. Fakat Muktedir’in öldürülmesiyle kendisini gözaltında tutan Hârûn’un adamları kaçınca İbn Garâbe de kurtulmuş oldu.5

Fazl b. Ca‘fer’in vezirliği dönemindeki en önemli mesele hiç şüphesiz Mûnis’in kuvvetleriyle Muktedir’in askerleri arasında meydana gelen savaş ve sonrasında

1 Ahmed b. Hâkân Kahir-Billâh tarafından bu görevinden alınmıştır. Bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 155.

2 Hamza el-İsfahânî, Târîh, s. 213-214; Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 148.

3 Hamza el-İsfahânî, Târîh, s. 215.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 229.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 230-231.

135 Muktedir’in öldürülmesidir. Bilindiği üzere Hüseyin b. Kâsım’ın vezirliği döneminde Bağdat’tan ayrılan Mûnis, Hamdânîler’i yenerek Musul’a girmişti (3 veya 4 Safer 320/14 veya 15 Şubat 932). Yaklaşık dokuz ay1 Musul’da kalan ve bu süre içerisinde Mısır ve Şam gibi bölgelerden kendisine katılan askerlerle daha da güçlenen Mûnis, beraberindeki kuvvetlerin de teşvikiyle Bağdat’a doğru yola çıktı.

Kısa bir süre sonra Bâbüşşemmâsiyye’ye ulaşarak burada karargâh kurdu. Mûnis’in Bağdat’ın hemen yanı başında karargâh kurmasıyla başta mültezimler olmak üzere valiler ve diğer resmî görevliler tarafından başkente yapılan para sevkiyatı sekteye uğradı. Bunun üzerine Muktedir, Hârun b. Garîb’i Mûnis’le savaşmaya göndermek istedi. Ancak Hârûn b. Garîb emri altındaki askerlerin bir kısmının zamanında Mûnis’in de askeri olduğunu, diğer bir kısmının ise kendisiyle birlikte Merdâvic askerlerine karşı savaştıklarını ve yenildiklerini belirterek, bu şartlarda Mûnis’le savaşmak için Bâbüşşemmâsiyye’ye gitmeyeceğini söyledi. Bağdat’ta bunlar yaşanırken Mûnis’in yaklaşmakta olduğunu haber vermek için başkente gelen Muhammed b. Yâkût, Vezir Fazl b. Ca‘fer, Müflih ve Râik’in oğulları birlikte alınacak tedbirleri konuşmak maksadıyla Muktedir’in yanına geldiler. Muhammed b. Yâkût askerlerin sadece para için savaştıklarını ve şayet Mûnis’in askerlerine yeterince para verilirse onu yalnız bırakacaklarını bildirdi.2 Daha sonra Muktedir ve annesinin 200 bin dinar vermesini talep ettiler. Fakat ne kendisinin ne de annesinin yeteri kadar parası olmadığını söyleyen Muktedir, çaresiz bir şekilde Bağdat’ı terkedip Vâsıt’a giderek orada Mûnis’le savaşmak üzere asker toplamayı düşündü.

Ancak Muhammed b. Yâkût şayet savaş meydanına çıkarsa Mûnis’in askerlerinin cesaretinin kırılacağını söyleyerek Muktedir’i bu düşüncesinden vazgeçirdi. Bunun üzerine Vezir Fazl b. Ca‘fer vasıtasıyla Hârûn’a mektup gönderen Muktedir, Mûnis’e karşı harekete geçmesini emretti. Daha sonra maiyetiyle birlikte ve oldukça ihtişamlı bir şekilde savaş meydanına çıkan Muktedir, kendisine rastlayan Mağribli

1 Yılmaz, Musul’a giriş ve ayrılış tarihleri dikkate alındığında Mûnis’in burada yedi ay kaldığını söylemektedir. Bk. “Mûnis el-Muzaffer’in Abbâsî Tarihindeki Siyasî Etkinliği”, s. 143 dn. 80.

Kitâbü’l-Uyûn (IV/1, 254) müellifi de Mûnis’in burada yedi ay kaldığını zikretmektedir. Ancak Mûnis’in Musul’a 3 veya 4 Safer 920 tarihinde girdiği (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 240; Bowen, The Good Vizier, s. 316) ve 17 Şevvâl 320 tarihinde de buradan ayrıldığı (Bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 148) dikkate alınırsa, Musul’daki ikametinin dokuz ay civarında olduğu anlaşılmaktadır. İbnü’l-Esîr ve İbn Kesîr gün zikretmeksizin Mûnis’in Musul’dan Şevvâl ayında hareket ettiğini söylemektedir. Bk.

el-Kâmil, VIII, 241; el-Bidâye, XI, 168.

2 Bazı rivayetlerde Mûnis’in yanındaki askerlerin erzaklarını istemek için Musul’dan Bağdat’a geldiği zikredilmektedir. Bk. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 241; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 168.

136 ve Berberî bir grup asker tarafından öldürüldü. Muktedir’in öldürülmesiyle Muktedir’in oğlu Abdülvâhid, dayısının oğlu Hârun b. Garîb, Muhammed b. Yâkût ve Râik’in iki oğlu Medâin’e kaçtı.1

Konuyla ilgili Arîb b. Sa‘d’ın aktarmış olduğu rivayet özellikle Vezir Fazl b.

Ca‘fer’in Mûnis’le Muktedir arasında barışın sağlanması için harcadığı çabayı ve Mûnis’in Muktedir’e karşı tavrını yansıtması bakımından önem arz etmektedir.

Buna göre Musul’dan ayrılmadan önce Mûnis’e birkaç kez mektup gönderen ve Mûnis’in bir an önce Bağdat’a gelerek Muktedir’le görüşmesini isteyen Vezir Fazl b.

Ca‘fer, böylece ikisi arasında barışın sağlanacağını düşünüyordu. Yapılan yazışmalardan sonra buna sıcak bakan Mûnis de Musul’dan hareket ederek Bâbüşşemmâsiyye’ye geldi. Burada bazı komutanlar Mûnis’le görüşerek erzaklarının ödenmesi için kendisinden yardım istediler. Bunun üzerine Muktedir’e mektup gönderen Mûnis, isyan etmediğini, sadece halifenin etrafını saran düşmanlarının kendisi hakkındaki planlarından dolayı halifeden uzak kaldığını, dolayısıyla kan döküp fitne çıkarmak gibi bir niyetinin olmadığını belirtti. Diğer taraftan efendisinin kendisine karşı savaşmak için hazırlık yaptığını duyduğunu ifade eden Mûnis, şayet savaş olursa pek çok kişinin öleceğini ve bu durumun iki taraf açısından kötü sonuçlar doğuracağını söyledi. Son olarak beraberindeki askerlere erzaklarını vermesini ve böylece askerlerin gönüllerini hoşnut etmesini bildirdi.2 Mûnis’in göndermiş olduğu mektup kendisine ulaşınca oldukça sevinen Muktedir, Mûnis’in tekliflerini Müflih, Hârûn b. Garîb, Râik’in oğulları ve Muhammed b. Yâkût’la paylaştı. Ancak Mûnis’in tekrar Bağdat’a gelmesini istemeyen bu kişiler Mûnis’in halifeden daha güçsüz olduğunu ve böyle yaparak bir tuzak kurmak istediğini söylediler. Dahası askerlerin başında olursa savaşın kazanılacağını öne sürerek Muktedir’in ısrarla savaş meydanına çıkmasını istediler.

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 234-238; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 241-243. Ayrıca bk. Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 254-257.

2 Mûnis’in göndermiş olduğu mektupta barış yanlısı bir tavır sergilemesi ve savaş sonunda Muktedir’in başı kendisine getirildiğinde duyduğu üzüntü ve söylediği sözler bir bütün olarak değerlendirildiğinde Yılmaz’ın da ifade ettiği üzere Mûnis’in, Muktedir’i öldürmek gibi bir niyetinin olmadığı ve daha önceleri yaptığı gibi isteklerini ona kabul ettirmek istediği anlaşılmaktadır. Bk. “Mûnis el-Muzaffer’in Abbâsî Tarihindeki Siyasî Etkinliği”, s. 143.

137 Sonunda Mûnis’le savaşmak üzere Bâbüşşemmâsiyye’ye doğru yola çıkan Muktedir verdiği bu kararla kendi sonuna hazırlamış ve savaş meydanında öldürülmüştür.1

Arîb b. Sa‘d ve İbn Miskeveyh’in aktarmış olduğu rivayetler birlikte değerlendirildiğinde Fazl b. Ca‘fer’in Muktedir’le Mûnis’i uzlaştırmaya çalıştığı söylenebilir.2 Ancak Süleyman b. Hasan’ın vezirliği döneminde Mûnis’le aralarındaki anlaşmazlık neticesinde Bağdat’tan uzaklaşan ve Mûnis’in yokluğunda tekrar başkente gelerek halifenin yakın çevresine dâhil olmayı başaran Muhammed b. Yâkût ve diğer önde gelen kimselerin ısrarla Muktedir’i savaş meydanına çıkarmak istemeleri, Fazl’ın bu çabasını sonuçsuz bırakmıştır. Bazı araştırmacıların İbn Miskeveyh’in rivayetini dikkate alarak Fazl’ın da bu kişiler arasında olduğunu söylemeleri3 kanaatimizce pek mümkün görünmemektedir. Çünkü söz konusu rivayette Mûnis’in Bağdat’a yaklaşması üzerine Muhammed b. Yâkût, Vezir Fazl b.

Ca‘fer ve diğer komutanlar Muktedir’le görüşmeye gitmişler ve Muhammed b.

Yâkût’un ısrarları neticesinde Muktedir savaş meydanına çıkmıştır. Yani Fazl b.

Ca‘fer, Muktedir’le görüşenlerin arasında bulunmasına rağmen Mûnis’le savaşma konusunda ısrarcı davranmamıştır.

Son olarak konuyla ilgili bir hususa daha işaret edilmelidir. Savaşın en şiddetli anında Muktedir’in yanından ayrılan Fazl b. Ca‘fer, nehir boyuna doğru gidereksağ kalmayı başarmıştır. 4 Ancak Sourdel’in5 de ifade ettiği üzere Muktedir’in 27 Şevvâl 320/31 Ekim 932 tarihindeki öldürülmesiyle Fazl’ın vezirliği de sona ermiştir. İbn Miskeveyh, Fazl b. Ca‘fer’in [birinci] vezirliğinin beş ay yirmi dokuz günsürdüğünü söylemiştir.6

1 Arîb b. Sa ‘d, Sıla, s. 148-152. Küçükaşcı, Mûnis’in sarayı ele geçirip Muktedir’i öldürttüğünü ileri sürmektedir. Bk. “Kâhir-Billâh”, DİA, XXIV, 172. Ancak kaynaklar Muktedir’in savaş meydanında öldürüldüğünü açık bir şekilde zikretmektedir.

2 Bowen, The Good Vizier, s. 318.

3 Yılmaz, “Mûnis el-Muzaffer’in Abbâsî Tarihindeki Siyasî Etkinliği”, s. 143.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 236.

5 Bk. Le Vizirat, II, 469.

6 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 241.

138