• Sonuç bulunamadı

ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE VEZİRLİK (295-530/908-1136)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE VEZİRLİK (295-530/908-1136)"

Copied!
384
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE VEZİRLİK (295-530/908-1136)

(DOKTORA TEZİ)

HALİL İBRAHİM HANÇABAY

BURSA 2016

(2)

T. C.

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE VEZİRLİK (295-530/908-1136)

(DOKTORA TEZİ)

HALİL İBRAHİM HANÇABAY

DANIŞMAN PROF. DR. ADEM APAK

BURSA 2016

(3)
(4)

i

ÖZET

Adı ve Soyadı : Halil İbrahim Hançabay Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : İslâm Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı : İslâm Tarihi

Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : ix+372 Mezuniyet Tarihi : 12.02.2016

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Adem Apak

Anahtar Kelimeler : Abbâsîler, Büveyhîler, Selçuklular, Vezirlik, Emîrü’l-ümerâlık, Kâtiplik

ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE VEZİRLİK (295-530/908-1136)

İslâm dünyasında Emevîler’in ardından kurulan Abbâsîler, tesis etmiş oldukları kurumlarla sonraki pek çok İslâm devletine örnek olmuşlardır. Bu kurumların başında da vezirlik müessesesi gelmektedir. İslâm toplumunda resmi bir kurum olarak ilk defa Abbâsîler’le birlikte ortaya çıkan vezirlik müessesesi, II. (VIII.) asrın sonlarına doğru tam teşekküllü bir yapı haline gelmiş ve Benî Furât, Benî Cerrâh ve Benî Hâkân gibi güçlü vezir ailelerinin de etkisiyle Muktedir-Billâh zamanında (295- 320/908-932) son kudretli dönemini yaşamıştır. Râzî-Billâh’ın İbn Râik’i resmen emîrü’l-ümerâ olarak tayin etmesinden (324/936) sonra güç ve yetkisi önemli ölçüde azalan vezirlik kurumu, Büveyhîler’in Bağdat’ı işgal etmesiyle (334/946) birlikte işlevini neredeyse tamamen yitirmiştir. Bu dönemde Büveyhî emirlerinin kâtipleri vezirlerin yerini alırken, Abbâsî halifelerinin vezirleri de kâtip sıfatıyla halifelerin özel işlerini takip etmekle görevlendirilmişlerdir. Nihâyet Büveyhîler’in Bağdat’taki varlıklarının sona ermesinden kısa bir süre önce İbnü’l-Müslime’nin, Kâim-Biemrillâh tarafından resmen vezir olarak görevlendirilmesiyle (437/1045) vezirlik kurumu tekrar işlerlik kazanmıştır. Ancak Arslan el-Besâsîrî tehlikesinin bertaraf edilmesinin ardından (451/1060) Abbâsîler’de Selçuklu nüfuzu dönemi başlamış ve vezirlik kurumunun işleyişinde Selçuklu sultanı ve vezirinin etkisi zaman zaman yoğun bir şekilde hissedilmiştir. Bu etki Muktefî-Liemrillâh’ın (530- 555/1136-1160) halifeliğine kadar, azalarak da olsa, devam etmiştir. Bu tezde, halifenin ve onun vekili olarak vezirin güç ve otoritesindeki değişim dikkate alınarak, Muktedir’in halifeliğinden Selçuklu nüfuzunun sona erdiği Muktedî- Liemrillâh dönemine kadar, vezirlik kurumunun tarihî gelişimi ve işleyişi üzerinde durulmaktadır.

(5)

ii

ABSTRACT

Name and Surname : Halil İbrahim Hançabay University : Uludağ Üniversitesi Institution : Social Science Institution Field : Islamic History and Arts Branch : Islamic History

Degree Awarded : PhD Page Number : ix+372 Degree Date : 12.02.2016

Supervisor : Prof. Dr. Adem Apak

Key Words : Abbasids, Buwayhids, Seljuks, Vizierate,

Amīr al-Umarā (Commander of commanders), Clerkship

THE ABBASID VIZIERATE (295-530/908-1136)

Abbasids that was established after Umayyads in Islamic world, became a model for many Islamic states, with the institutions they founded. The Vizierate is the primary of these institutions. The Vizierate that arised in Islamic society firstly in Abbasids period, became as a full-fledged structure at the end of the second century after the Hijrah (A.D. VIII), and it has been reached its last glorious era with the impact of the powerful vizier families such as Banū al-Furāt, Banū al-Jarrāh and Banū al-Khāqān in the time of al-Muqtadir (295-320/908-932). After the appointment of Muhammed ibn Rā‘iq, the governor of Wāsit in 324/936, officially as Amīr al-Umarā by the Caliph al-Rādī, the power and authority of the vizierate reduced, after the Buyids occupation of Baghdad the vizierate lost almost all of its functions. During this period while the secretaries (kātip) of Buwayhid amīrs came to take place of the vizier, the Abbasid viziers were charged in his character of secretary to deal with the private affairs of the caliphs. Finally, shortly before the end of the presence of Buwayhidsin Baghdad, the vizierate became functional with the appointment of Ibn al-Muslima (437/1045) officially as a vizier by the Caliph al-Qā‘im. However, after the removing of Arslan al-Basāsīrī (451/1060), the Seljuk penetration period started in Abbasids and the Seljuk sultan and his vizier’s influence was felt, from time to time, strongly in the functioning of the vizirate. This influence, even if decreasingly, continued to the reign of al-Muqtafī (530-555/1136-1160). In this thesis, considering the changes in the power and authority of the caliph and the vizier as caliph’s deputy, it is focused on the historical development and functioning of the vizierate from the reign of al-Muqtadir to the caliphate of al-Muqtafī when the Seljuk penetration ended.

(6)

iii

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... i

ABSTRACT ... ii

KISALTMALAR ... vii

ÖNSÖZ ... viii

GİRİŞ ... 1

A. Çalışmanın Konusu ve Yöntemi ... 2

B. Kaynaklar ve Araştırmalar ... 6

C. İslâm Tarihinde Vezirlik Müessesesinin Ortaya Çıkışı ve Mâhiyeti ... 25

1. Vezirlik Müessesesinin Ortaya Çıkışı ... 25

2. Vezirlik Müessesesinin Mâhiyeti ... 39

BİRİNCİ BÖLÜM ... 45

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ (295-324/908-936) ... 45

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932) ... 46

1. İbnü’l-Furât (Birinci Vezirliği) ... 46

2. Muhammed b. Ubeydullah el-Hâkânî ... 54

3. Ali b. İsâ (Birinci Vezirliği) ... 58

4. İbnü’l-Furât (İkinci Vezirliği) ... 65

5. Hâmid b. Abbâs ... 70

6. İbnü’l-Furât (Üçüncü Vezirliği) ... 82

7. Abdullah b. Muhammed el-Hâkânî ... 94

8. Ahmed b. Ubeydullah el-Hasîbî (Birinci Vezirliği) ... 99

9. Ali b. İsâ (İkinci Vezirliği) ... 103

10. İbn Mukle (Birinci Vezirliği) ... 110

11. Süleyman b. Hasan b. Mahled (Birinci Vezirliği) ... 117

12. Ubeydullah b. Muhammed el-Kelvezânî ... 122

13. Hüseyin b. Kâsım b. Vehb ... 126

14. Fazl b. Ca‘fer (Birinci Vezirliği) ... 132

B. Kâhir-Billâh (320-322/932-934)... 138

1. İbn Mukle (İkinci Vezirliği) ... 138

2. Muhammed b. Kâsım b. Vehb ... 145

3. Ahmed b. Ubeydullah el-Hasîbî (İkinci Vezirliği) ... 149

C. Râzî-Billâh (322-324/934-936) ... 153

1. İbn Mukle (Üçüncü Vezirliği) ... 153

2. Abdurrahman b. İsâ ... 163

3. Muhammed b. Kâsım el-Kerhî (Birinci Vezirliği) ... 165

(7)

iv

İKİNCİ BÖLÜM ... 168

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK DÖNEMİ VEZİRLERİ (324-333/936-944) ... 168

A. Râzî-Billâh (324-329/936-940) ... 169

1. Süleyman b. Hasan b. Mahled (İkinci Vezirliği) ... 169

2. Fazl b. Ca‘fer (İkinci Vezirliği) ... 172

3. Ebû Abdullah el-Berîdî (Birinci Vezirliği) ... 175

4. Süleyman b. Hasan b. Mahled (Üçüncü Vezirliği) ... 179

B. Müttakî-Lillâh (329-333/940-944) ... 180

1. Ahmed b. Muhammed b. Meymûn ... 180

2. Ebû Abdullah el-Berîdî (İkinci Vezirliği) ... 181

3. Ebû İshâk el-Karârîtî (Birinci Vezirliği) ... 183

4. Muhammed b. Kâsım el-Kerhî (İkinci Vezirliği) ... 185

5. Ebû Abdullah el-Berîdî (Üçüncü Vezirliği) ... 186

6. Ebû İshâk el-Karârîtî (İkinci Vezirliği) ... 187

7. Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Abdullah el-İsfahânî ... 189

8. Ebü’l-Hüseyin Ali b. Mukle (Birinci Vezirliği) ... 190

C. Müstekfî-Billâh (333/944) ... 194

1. Muhammed b. Ali es-Sâmirî ... 194

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 195

BÜVEYHÎ NÜFUZU DÖNEMİ KÂTİP ve VEZİRLERİ (333-451/944-1060) ... 195

A. Müstekfî-Billâh (333/944) ... 196

1. Ebû Ahmed Fazl b. Abdurrahman eş-Şîrâzî (Birinci Kâtipliği)... 196

B. Mutî‘-Lillâh (334-363/946-974) ... 201

1. Ebû Ca‘fer Muhammed b. Yahyâ b. Şirzâd ... 201

2. Ebü’l-Hüseyin b. Mukle (İkinci Kâtipliği) ... 202

3. Ebû Ahmed Fazl b. Abdurrahman eş-Şîrâzî (İkinci Kâtipliği)... 203

4. Ebû Nasr İbrahim b. Ali b. İsâ ... 204

5. Ebü’l-Hasan Saîd b. Amr b. Sencelâ ... 204

C. Tâî‘-Lillâh (363-381/974-991) ... 206

1. Ebü’l-Hasan Ali b. Ca‘fer ... 206

2. Ebü’l-Kâsım İsâ b. Ali b. İsâ ... 206

3. Ebû Mansûr Ahmed b. Ubeydullah eş-Şîrâzî ... 207

4. Ebü’l-Hasan Ali b. Hâcib en-Nu‘mân (Birinci Kâtipliği) ... 209

D. Kâdir-Billâh (381-422/991-1031)... 210

1. Ebü’l-Fazl Muhammed b. Ahmed ed-Deylemî ... 210

2. Ebü’l-Hasan Ali b. Hâcib en-Nu‘mân (İkinci Kâtipliği) ... 211

3. Ebü’l-Alâ Saîd b. Hasan et-Tarîk ... 212

4. Ebü’l-Hasan Ali b. Hâcib en-Nu‘mân (Üçüncü Kâtipliği) ... 212

5. Ebü’l-Fazl Muhammed b. Ali Hâcib en-Nu‘mân ... 213

(8)

v

6. Amîdürrüesâ Ebû Talib Muhammed b. Eyyûb ... 213

E. Kâim-Biemrillâh (422-451/1031-1060)... 214

1. Reîsürrüesâ İbnü’l-Müslime ... 214

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ... 229

SELÇUKLU NÜFUZU DÖNEMİ VEZİRLERİ (451-530/1060-1136) ... 229

A. Kâim-Biemrillâh (451-467/1060-1075)... 230

1. Ebü’l-Feth Muhammed b. Mansûr b. Dârest ... 230

2. Fahrüddevle Muhammed b. Cehîr ... 232

B. Muktedî-Biemrillâh (467-487/1075-1094) ... 246

1. Amîdüddevle Muhammed b. Fahrüddevle b. Cehîr (Birinci Vezirliği) ... 246

2. Ebû Şücâ‘ Muhammed b. Hüseyin er-Rûzrâverî ... 250

3. Amîdüddevle Muhammed b. Fahrüddevle b. Cehîr (İkinci Vezirliği) ... 252

C. Müstazhir-Billâh (487-512/1094 -1118) ... 256

1. Ebü’l-Mahâsin Abdülcelîl b. Muhammed ed-Dihistânî ... 256

2. Ebü’l-Ma‘âlî Fadl b. Abdürrezzâk el-İsfahânî ... 257

3. Ebü’l-Kâsım Ali b. Fahrüddevle b. Cehîr (Birinci Vezirliği) ... 258

4. Ebü’l-Ma‘âlî Hibetullah b. Muttalib ... 260

5. Ebü’l-Kâsım Ali b. Fahrüddevle b. Cehîr (İkinci Vezirliği) ... 261

6. Ebû Mansûr Muhammed b. Hüseyin b. Ebû Şücâ‘ ... 262

D. Müsterşid-Billâh (512-529/1118-1135) ... 263

1. Muhammed b. Ebû Mansûr Muhammed b. Ebû Şücâ‘ ... 263

2. Ebû Ali Hüseyin b. Sadaka (Birinci Vezirliği) ... 264

3. Ahmed b. Nizâmülmülk ... 267

4. Ebû Ali Hüseyin b. Sadaka (İkinci Vezirliği) ... 269

5. Ebü’l-Kâsım Ali b. Tırâd ez-Zeynebî (Birinci Vezirliği) ... 270

6. Enûşirvân b. Hâlid ... 271

7. Ebü’l-Kâsım Ali b. Tırâd ez-Zeynebî (İkinci Vezirliği) ... 275

E. Râşid-Billâh (529-530/1135-1136)... 277

1. Ebü’r-Rızâ Muhammed b. Sadaka ... 277

BEŞİNCİ BÖLÜM ... 281

VEZİRLİK MÜESSESESİNİN İŞLEYİŞİ ... 281

A. Vezirlerin Tayini ve Tayin Merasimleri ... 282

B. Vezirlerin Görevleri ... 291

1. İdarî Görevleri ... 292

2. Malî Görevleri ... 300

3. Hukûkî Görevleri ... 307

4. Askerî Görevleri... 310

5. İmar Faaliyetleri ... 311

(9)

vi

C. Vezirlerin Resmî Kıyafetleri ... 313

D. Vezirlerin Kullandıkları Lakaplar ... 315

E. Vezirlerin Emrindeki Görevliler ... 317

1. Kâtip ... 317

2. Düvâd ... 319

3. Gulâm ... 319

4. Hâcib ... 320

F. Vezirlerin Gelirleri ... 322

G. Vezirlerin Görev Yerleri ve Süreleri ... 326

H. Vezirlerin Görevlerinin Sona Ermesi ve Muhtemel Sonuçları ... 330

İ. Nâibü’l-vezîrlik ... 337

SONUÇ ... 341

KAYNAKLAR ... 347

EKLER ... 369

Ek- 1: Abbâsî Halifeleri ... 369

Ek- 2: Irak Büveyhî Emirleri ... 369

Ek- 3: Büyük Selçuklu Sultanları ... 369

Ek- 4: Irak Selçuklu Sultanları ... 370

Ek- 5: Abbâsî Vezirleri ... 370

Ek- 5: Abbâsî Devleti Haritası ... 372

(10)

vii

KISALTMALAR

a. mlf. : Aynı müellif b. : Bin, İbn bk. : Bakınız

BSOAS : Bulletin of the School of Oriental and African Studies CHI : The Cambridge History of Islam

DGBİT : Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi DMİ : Dâiratü’l-ma‘ârifi’l-İslâmiyye eş-Şî‘iyye dn. : Dipnot

ed. : Editör

EI2 : The Encyclopedia of Islam New Edition (English) H. : Hicrî

İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi İSTEM : İslâm San‘at, Tarih, Edebiyat ve Mûsikîsi Dergisi JAOS : Journal of the American Oriental Society

JESHO : Journal of the Economic and Social History of the Orient JPHS : Journal of the Pakistan Historical Society

JRAS : Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland JSS : Journal of Semitic Studies

Krş. : Karşılaştırınız M. : Mîlâdî

MMİIr : Mecelletü Mecma‘i’l-ilmî el-Irâkî

nşr., yay. : Neşreden, Yayınlayan, Yayına Hazırlayan ö. : Ölüm/Vefat

s. : Sayfa

SI : Studia Islamica

TAD : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi

TD : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi TDA : Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi

trc. : Tercüme eden t.y. : Baskı tarihi yok vd. : ve devamı ve dğr. : ve diğerleri

y.y. : Basım/Yayın yeri yok

ZDMG : Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft

(11)

viii

ÖNSÖZ

Abbâsîler’le birlikte İslâm toplumunda resmî bir kurum olarak ortaya çıkan vezirlik müessesesi, II. (VIII.) asrın sonlarına doğru tam teşekküllü bir yapı haline gelmiş, hemen akabinde de en kudretli dönemini yaşamıştır. Bununla birlikte III.

(IX.) asrın ortalarından itibaren başkentin Sâmerrâ’dan Bağdat’a taşınmasıyla Türkler’in siyasî ve askerî olarak etkin bir konuma sahip olmaları, vezirlerin güç ve nüfuzunu azaltmıştır. Mu‘tazıd (279-289/892-902) döneminde Bağdat’ın tekrar başkent hüviyetine kavuşması, aynı zamanda devletin ikinci bir toparlanma döneminin de başlangıcı olmuştur. Mu‘tazıd’ın ardından oğlu Müktefî (289- 295/902-908) döneminde de devam eden bu süreç, Müktefî’nin ardından tahta geçen kardeşi Muktedir’le (295-320/908-932) birlikte sekteye uğramıştır. Ancak Muktedir döneminde Benî Furât, Benî Cerrâh ve Benî Hâkân gibi güçlü vezir ailelerinin de etkisiyle, vezirlik kurumu son ihtişamlı dönemini yaşamıştır.

Muktedir’in öldürülmesinden birkaç yıl sonra Râzî-Billâh’ın İbn Râik’i resmen emîrü’l-ümerâ olarak tayin etmesi, vezirlerin güç ve yetkisini önemli ölçüde azaltmış (324/936), Büveyhîler’in Bağdat’ı işgal etmesiyle de söz konusu kurum işlevini neredeyse yitirmiştir (334/946). Bu dönemde Büveyhî emirlerinin kâtipleri vezirlerin yerini alırken, Abbâsî halifelerinin vezirleri de kâtip sıfatıyla halifelerin özel işlerini takip etmekle görevlendirilmişlerdir. Nihâyet Büveyhîler’in Bağdat’taki varlıklarının sona ermesinden kısa bir süre önce İbnü’l-Müslime’nin, Kâim- Biemrillâh tarafından resmen vezir olarak görevlendirilmesiyle vezirlik kurumu tekrar işlerlik kazanmaya başlamıştır (437/1045). Ancak Arslan el-Besâsîrî tehlikesinin bertaraf edilmesinin ardından Abbâsîler’de Selçuklu nüfuzu dönemi başlamış ve vezirlik kurumunun işleyişinde Selçuklu sultanı ve vezirinin etkisi zaman zaman yoğun bir şekilde hissedilmiştir (451/1060). Bu etki Muktefî- Liemrillâh’ın (530-555/1136-1160) halifeliğine kadar, azalarak da olsa, devam etmiştir. Nihâyet Muktefî-Liemrillâh’ın son Selçuklu askerî birliğini Bağdat’tan çıkarmasıyla Abbâsîler’de Selçuklu nüfuzu da sona ermiştir (547/1152).

İki asırdan biraz daha uzun bir zaman dilimini ihtiva eden çalışmamız giriş ve beş bölümden oluşmaktadır. İlk dört bölümde, bu süre zarfında görev yapan vezirlerin siyasî ve idarî faaliyetlerinin yanı sıra, halife, emîrü’l-ümerâ ve sultanla

(12)

ix ilişkileri üzerinde durulmuştur. Beşinci ve son bölümde ise vezirlik müessesesinin işleyişi ele alınmıştır.

Çalışma boyunca birçok kişinin katkı ve desteğinin bulunduğu belirtilmelidir.

Öncelikle tezimi okuyarak önemli tavsiyelerde bulunan danışman hocam Prof. Dr.

Adem Apak’a teşekkür ederim. Konunun tesbiti sırasındaki kıymetli tavsiyelerinden dolayı hocam Prof. Dr. İsmail Yiğit’e şükranlarımı sunarım.

Abbâsîler’in nisbeten geç dönemiyle ilgili yapılacak çalışmaların faydalarına işaret eden ve bizi bu döneme yönlendiren Prof. Dr. Fatih Yahya Ayaz ve Yrd. Doç. Dr.

Saim Yılmaz hocalarıma müteşekkir olduğumu ifade etmeliyim. Onların ufuk açıcı tenkit ve teklifleri olmasaydı birçok hataya düşmemiz kaçınılmaz olacaktı. Yine Prof. Dr. M. Asım Yediyıldız ve Prof. Dr. Cağfer Karadaş hocalarıma kıymetli yönlendirmelerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım. Almanca ve Fransızca metinleri tercüme eden Tenzile Derin Şahal ve Muhammed Yunus Kale’ye, Arapça ibarelerin daha iyi anlaşılması için katkılarından dolayı Serkan Başaran’a ve tezimizin muhtelif bölümlerini büyük bir titizlikle okuyan ve önemli tekliflerde bulunan değerli meslektaşım Seyit Mehmet Uğur’a teşekkür ederim. Kaynak temini noktasında başta TDV İslâm Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nin özverili personeli olmak üzere, yardımlarını esirgemeyen Ayşenur Erken, Emine Soydar, Enes Y. Süleyman, Esra Evsen, İrfan Savran, İsmail Kayapınar, Kadir Gömbeyaz, Khanoghlan Hacıyev, Nail Okuyucu, Sadık Seymen, Seda Ensârioğlu, Sefer Soydar, Tuba Nur Saraçoğlu, Veysel Kaya ve Ümmügül Betül Kanburoğlu’na teşekkür ederim.

Son olarak maddi-manevi desteklerini sürekli yanımda hissettiğim sevgili anne ve babamın üzerimdeki haklarını ifade etmem mümkün değildir. Kendilerine Allah’tan hayırlı bir ömür nasib etmesini diliyorum. Kıymetli eşim Saide ve kızım Sümeyye, çalışma boyunca tahammül sınırlarını aşan şartlara rağmen büyük bir fedakârlık örneği gösterdiler. Kendilerine minnettârım.

12 Şubat 2016 Nilüfer/Bursa

(13)

GİRİŞ

(14)

2

A. Çalışmanın Konusu ve Yöntemi

Abbâsî tarihiyle ilgili gerek ülkemizde gerekse İslâm dünyasında ve batıda yapılan çalışmalara bakıldığında, araştırmacıların genellikle Abbâsîler’in erken dönemine yoğunlaştıkları görülmektedir. Vezirlik, hâciblik, şurta teşkilatı gibi kurumların tarihi söz konusu olduğunda da benzer bir durum göze çarpmaktadır.

Nitekim kaynaklar kısmında da zikredileceği üzere, Sourdel’in, başlangıçtan emîrü’l-ümerâlığın ihdas edildiği döneme kadar geçen süre zarfında (132-324/749- 936) vezirlik kurumunun tarihî gelişimi ve işleyişiyle ilgili 1959-1960 yıllarında iki cilt halinde kaleme aldığı Le Vizirat ‘Abbâside de 749 A 936 (132 a 324 de I’Hégire) isimli çalışması bu alandaki önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Sourdel’in dışında, Tevfik Sultan Yûzbekî’nin 1970 yılında el-Vizâre: Neş‘etühâ ve tatavvuruhâ fi’d- devleti’l-Abbâsiyye (H. 132-447) ismiyle hazırlamış olduğu yüksek lisans tezi, Arap dünyasındaki ilk çalışmalardan birisi olarak dikkat çekmektedir. Ancak söz konusu tezin Abbâsîler’in kuruluşundan Tuğrul Bey’in Bağdat’a girişine kadar geçen üç asırdan daha uzun bir zaman dilimini ihtiva etmesi, ele alınan konuların yeteri kadar incelenememesine yol açmıştır. Ayrıca kitapta Büveyhî hâkimiyetiyle birlikte Abbâsî halifesinin emrinde vezir yerine görevlendirilen kâtiplerle ilgili neredeyse hiçbir bilgi verilmezken, “Büveyhîler Döneminde Vezirlik” ismiyle ayrı bir başlık ihdas edilmesine rağmen bu konu da detaylı bir şekilde ele alınamamıştır.

Muhammed Sefer Zehrânî’nin 1986 yılında yayınlamış olduğu Nizâmü’l-vizâre fi’d- devleti’l-Abbâsiyye H. 334-590 (el-‘Ahdân el-Büveyhî ve’s-Selcûkî) isimli kitabı, bu konudaki önemli çalışmalardan birisi olarak görülebilir ise de, sadece önde gelen Büveyhî ve Selçuklu vezirlerini incelemesi ve Selçuklu nüfuzu dönemi Abbâsî vezirleri hakkında oldukça sınırlı ve dağınık bilgiler vermesi, adı geçen eserin bu iki dönemdeki Abbâsî vezirliğiyle ilgili net bir tablo ortaya koymasını engellemiştir.

Suphî Mahmûd Azzâm’ın 2001 yılında el-Vizâretü’l-Abbâsiyye (447-656/1055-1258) ismiyle hazırlamış olduğu doktora tezi ise sadece Selçuklu nüfuzu ve sonrası dönem vezirlerini incelemektedir. Bu noktada mevcut çalışmaların çeşitli açılardan ikmâl edilmesi gerektiği ve konuyla ilgili ülkemizde müstakil bir araştırmanın yapılmadığı düşüncesinden hareketle Muktedir’in halifeliğinden Abbâsîler’de Selçuklu nüfuzunun sona erdiği Muktefî-Liemrillâh dönemine kadar geçen süre zarfında görev yapan vezirleri ve vezirlik kurumunun işleyişini ele almaya karar

(15)

3 verdik. Çalışmamızı Muktedir’in halifeliği ile başlatmamızın en önemli sebebi, bir taraftan vezirliğin Abbâsîler’in erken dönemindeki işleyişine dair bir fikir sunmak, diğer taraftan sonraki dönemlerde vezirlik kurumunun geçirmiş olduğu dönüşümü daha net bir şekilde ortaya koymaktır. Çünkü Muktedir dönemi, vezir, sâhibü’ş- şurta ve hâcib gibi devletin en üst makamında bulunan kişilerin kendi aralarındaki mücadeleler sebebiyle nisbeten istikrarsız bir görünüm arz etse de, güçlü vezir aileleri ve bu ailelere destek olan bazı devlet adamlarının da etkisiyle, vezirlik müessesesi son ihtişamlı dönemini yaşamış ve bu dönemde görev yapan vezirler zaman zaman siyasî bir güç haline gelmişlerdir.

İki asırdan biraz daha uzun bir zaman dilimini ihtiva eden çalışmamızda, halifenin ve onun vekili olarak vezirin siyasî ve idarî açıdan otoritesindeki değişim dikkate alınarak, bu süre zarfında görev yapan vezirler dört bölüm halinde incelenmiş, beşinci ve son bölümde ise vezirlik kurumunun işleyişi üzerinde durulmuştur.

Giriş kısmının ikinci başlığında çalışmamızın temelini teşkil eden kaynak ve araştırmalar, özellikle konumuza sağladıkları katkılar açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü başlıkta da İslâm tarihinde vezirlik müessesesinin ortaya çıkışı ve söz konusu müessesenin mâhiyeti üzerinde durulmuştur. Vezir kelimesinin kökeniyle ilgili bilgiler aktarıldıktan sonra vezirlik kurumunun Sâsânî veya Arap menşeili olduğuna dair temelde iki görüş etrafında şekillenen tartışmalar ele alınmış, ardından vezirlik kurumunun Muktedir dönemine kadarki gelişimiyle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Daha sonra vezirliği tefvîz ve tenfîz şeklinde tasnife tâbî tutan Mâverdî’nin ortaya koymuş olduğu düşünceler ele alınarak, bizim çalışmamız açısından bu tasnifin ne anlama geldiği açıklanmaya çalışılmıştır.

Emîrü’l-ümerâlık öncesi dönem vezirlerinin ele alındığı birinci bölüm, Muktedir ve Kâhir-Billâh (320-322/932-934) dönemleriyle, Râzî-Billâh’ın halifeliğinin ilk iki yılını (322-324/934-936) kapsamaktadır. Muktedir dönemi vezirlerinden bir kısmı sonraki iki halife döneminde de nüfuzlarını korumuşlarsa da, önce Mûnis el- Muzaffer, ondan sonra da Muhammed b. Yâkût, Râik’in iki oğlu Muhammed ve İbrahim gibi asker sınıfına mensup kişilerin baskılarını arttırması, vezirlerin idarî açıdan görevlerini tam olarak yerine getirememelerine yol açmıştır. Ancak genel

(16)

4 itibariyle bu dönemde görev yapan vezirler, haleflerine nazaran güç ve yetki bakımından daha etkili bir konuma sahip olmuşlardır.

İkinci bölümde Muhammed b. Râik’in Râzî-Billâh tarafından resmen emîrü’l- ümerâ tayin edilmesiyle başlayan (324/936) ve Büveyhîler’in Bağdat’ı ele geçirmesiyle (334/1060) sona eren dönemde görev yapan vezirler incelenmiştir. Bu dönemde halifenin vezir tayin etme yetkisine kısmen ortak olan emîrü’l-ümerâlar, siyasî ve askerî bakımdan nüfuzlu kimseler haline gelmişlerdir. Bu süreçle birlikte merkezî hilâfetin otoritesinde menfi yönde büyük bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır.

Üçüncü bölümde Büveyhîler’in bir asırdan biraz daha uzun süren (334-451/945- 1060) Bağdat’taki hâkimiyetleri süresince halifenin emrinde görev yapan kâtip ve vezirler üzerinde durulmuştur. Büveyhî nüfuzuyla birlikte Abbâsî halifesi artık vezir tayin etme yetkisinden de mahrum bırakılmış, bunun yerine halifelerin özel işleriyle ilgilenmesi için kâtipler görevlendirilmiştir. İleride de zikredileceği üzere Muizzüddevle’nin (334-336/945-967), kâtibi Mühellebî’ye resmen “vezir” unvanı vermesiyle birlikte, bu unvan artık Büveyhî emîrlerinin kâtipleri tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızın bu bölümünde -ayrı bir araştırma konusu olduğunu düşündüğümüz- Büveyhî vezirleri üzerinde durulmaksızın, halifenin emrinde çalışan kâtiplerle, Kâdir-Billâh döneminin sonlarından itibaren, halifenin kâtibi olarak görev yapan, ancak kaynaklarda kendilerinden zaman zaman vezir olarak da bahsedilen kişiler tesbit edilmeye çalışılmıştır. Altını çizerek ifade etmek gerekirse, çalışmamıza bu dönemi dâhil etmemizin sebebi kronolojik açıdan kopukluğun yaşanmasına engel olmak, ayrıca Abbâsî vezirliğinin yapısında meydana gelen dönüşüme dair daha net bir tablo ortaya koymaktadır.

Dördüncü bölüm, Büveyhîler’in Bağdat’taki son askerî valisi Arslan el- Besâsîrî’nin (ö. 451/1060) öldürülmesinin ardından Kâim-Biemrillâh’ın Hadîse’den tekrar Bağdat’a gelmesiyle (451/1060) başlayan ve Muktefî-Liemrillâh’ın halife olmasına kadar (530/1136) geçen süre içinde görev yapan vezirler incelenmiştir.

Çalışmamızı Muktefî-Liemrillâh’la sonlandırmamızın sebebi, Selçuklu nüfuzuna son veren Muktefî’nin, Büveyhî hâkimiyetinden itibaren Abbâsîler’in Irak’ta tek başlarına hâkimiyet kurmalarını sağlamış olmasıdır (547/1152). Bir başka ifadeyle

(17)

5 söylemek gerekirse, zaman zaman idarî ve siyasî açıdan yoğun bir şekilde hissedilen Selçuklu nüfuzu, bu dönemde giderek azalmış, nihayet son Selçuklu askerî birliğinin Bağdat’tan çıkarılmasıyla da sona ermiştir. Devletin yıkılışına kadar geçen bu süreçte, İbn Hübeyre (ö. 560-1165), Adudüddin Ebü’l-Ferec İbn Reîsürrüesâ (ö. 573/1178) ve son Abbâsî veziri İbnü’l-‘Alkamî (ö. 656/1258) gibi vezirlerin de etkisiyle, halifenin otoritesine paralel olarak, vezirlik kurumu da nisbeten güçlü bir yapıya kavuşmuştur.

Beşinci ve son bölümde vezirlerin tayin ve tayin merasimleri, görevleri, resmî kıyafetleri, lakapları, emrindeki görevliler, gelirleri, görev yerleri ve süreleri, görevlerinin sona ermesi ve sonuçları üzerinde durulduktan sonra, nâibü’l-vezirlik konusu incelenmiştir.

Çalışmamızın ilk dört bölümünde, öncelikle vezirlerin göreve başlamadan önceki hayatı ve resmî görevleriyle ilgili bilgiler verilerek konu bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır. Daha sonra vezirlerin tayin ve azil sebepleri, halife, emîrü’l-ümerâ ve sultanla ilişkileri, gerçekleştirmiş oldukları siyasî ve idarî faaliyetler üzerinde detaylı bir şekilde durulmuştur. Diğer taraftan kaynakların elverdiği ölçüde vezirlerin tayin ve azil tarihleri ve görev süreleri tam olarak tesbit edilmeye gayret edilmiştir. Vezirliğe birkaç defa tayin edilen şahısların ikinci ve üçüncü görevleri, birinci görevlerinden hemen sonra değil, tarihsel sıraya riayet edilerek yeri geldiğinde ele alınmıştır. Ayrıca önceki halife tarafından vezirliğe tayin edilen ve yeni halife tarafından da görevi başında bırakılan vezirler için sonraki halife döneminde yeni bir başlık açılmamıştır. Meselâ Muktedî-Biemrillâh döneminde ikinci kez vezirliğe tayin edilen ve görevini Müstazhir-Billâh zamanında yaklaşık beş yıl daha sürdüren Amîdüddevle’nin sonraki halife dönemindeki faaliyetleri, ikinci vezirliğinin ele alındığı başlığın devamında incelenmiştir.

Vezirlik kurumunun işleyişinin ele alındığı beşinci bölümdeki başlıklar ilk dört bölümdeki malzemeye göre belirlenmiş, ardından her bir başlık altındaki bilgiler olabildiğince örneklendirilerek ve kronolojik sıraya göre verilerek söz konusu müessesesinin işleyişindeki süreklilik ve değişim ortaya konmaya gayret edilmiştir.

Ayrıca vezirlerin görevleri ve emrindeki görevlilerle ilgili kısım da alt başlıklar halinde incelenmiştir.

(18)

6

B. Kaynaklar ve Araştırmalar

Ele aldığımız konu itibariyle, özel ve genel tarih kitapları ve tabakât türü eserlerin yanı sıra vezirler ve vezirlik kurumunu hakkında yazılmış müstakil kitaplardan ve modern dönemde kaleme alınmış çalışmalardan istifade ettik.

Kullanmış olduğumuz bu eserlerin belli başlılarını konumuz açısından taşıdıkları önemi de vurgulayarak, müelliflerinin vefat tarihlerine göre tanıtmaya çalıştık.

Târîhu’l-ümemi ve’l-mülûk isimli eserinde 303/915 yılına kadarki olayları anlatan Taberî (ö. 310/923), Muktedir döneminin çağdaş müellifleri arasında yer almasına rağmen, konumuzla ilgili verdiği bilgiler oldukça sınırlıdır.1

Muktedir döneminin bir diğer çağdaş müellifi Ebû Bekir es-Sûlî’dir (ö. 335/946).

Onun Kısmun min ahbâri’l-Muktedir Billâh el-Abbâsî ev Târîhu’t-Devleti’l-Abbâsiyye min sene 295 ilâ sene 315 hicriyye isimli eseri, Muktedir’in halifeliğe tayin edilmesiyle başlayıp, 315 yılında Ali b. İsâ’nın ikinci vezirliği sırasında meydana gelen olayların bir kısmının anlatılmasıyla sona ermektedir. Mu‘tazıd-Billâh döneminden itibaren sarayda nedim olarak görev yaptığı için olayların birinci elden şahidi sayılan Sûlî’nin2, vezirlerin tayinleri sırasında düzenlenen merasimler, vezirlerin siyasî faaliyetleri ve görevleriyle ilgili verdiği bilgiler bakımından çalışmamıza önemli katkılar sağlamıştır.

Sûlî’nin Ahbârü’r-Râzî Billâh ve’l-Muttakî târîhu’t-Devleti’l-Abbâsiyye min sene 322 ilâ sene 333 hicriyye min kitâbi’l-evrâk isimli bir diğer eseri, emîrü’l-ümerâlığın ortaya çıkmasından sonra, vezirliğin tarihî seyri ve bu dönemde görev yapan vezirlerin tayin ve azil tarihlerinin tesbit edilmesinde en fazla başvurduğumuz kaynak olmuştur. Ayrıca Müttakî-Lillâh’ın (329-333/940-944) son vezirlerinden Ebü’l-Abbâs İsfahânî’ye aylık 200 dinar ödeme yapıldığına dair Sûlî’nin yegâne kaynak olarak aktardığı bilgi, emîrü’l-ümerâlık öncesi ve sonrası dönemde görev yapan vezirlerin maaşlarındaki değişimi görme imkânı sunmuştur. Bunun dışında Büveyhî nüfuzu dönemi halifelerinden Mutî‘-Lillâh’ın (334-363/946-974) kâtibi Saîd b. Amr b.

1 Şeşen, Taberî’nin önceki dönemlere nazaran çağdaşı olduğu dönemde meydana gelen hadiselerle ilgili oldukça az bilgi vermesinin, onun “Tarih geçmiş nesillerin tecrübesidir.” şeklindeki düşüncesinden kaynaklandığını söylemektedir. Bk. Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 54.

2 Özaydın, “Sûlî, Ebû Bekir”, DİA, XXXVII, 492.

(19)

7 Sencelâ’nın kâtiplik öncesi hayatı ve faaliyetleriyle ilgili başvurduğumuz temel kaynak yine Sûlî olmuştur.

Araştırmamız sırasında Mes‘ûdî’nin (ö. 345/956) Mürûcu’z-zeheb ve maâdînü’l- cevher isimli eserinden de istifade ettik. Eserini, 336 yılında Mutî‘-Lillâh’ın halifeliğini ele aldığı kısımla sona erdiren Mes‘ûdî, her halifenin kendi döneminde meydana gelen siyasî ve askerî olayları ele almadan önce, hayatını incelediği halifenin vezirlerinin isimlerini ve nadiren de olsa, bu vezirlerin tayin ve azil tarihlerini zikretmiştir. Ancak bu isimlerden bahsederken Mes‘ûdî’nin bazen eksik ve hatalı bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Müttakî-Lillâh döneminde iki defa vezirlik yapan Ebû Abdullah el-Berîdî ile yine aynı dönemde ikinci kez vezirliğe tayin edilen Muhammed b. Kâsım el-Kerhî’yi bu dönemin vezirleri arasında saymayan Mes‘ûdî, Râzî-Billâh’ın vezirlerinden Ebû Abdullah el-Berîdî’nin künyesini Ebû Abdurrahman olarak, Muktedir-Billâh ve Kâhir-Billâh’ın vezirlerinden Ahmed b. Ubeydullah el-Hasîbî’nin ismini de Muhammed b. Kâsım b.

Abdullah el-Hasîbî şeklinde aktarmıştır. Mes‘ûdî’nin et-Tenbîh ve’l-işrâf isimli diğer eserinden ise, daha çok giriş kısmında vezirliğin ortaya çıkışını ele alırken faydalandık. Özellikle onun “Abbâsîler kâtibi vezir olarak isimlendirmeyi tercih etmişti.”

şeklinde bir bilgiye yer vermesi1, Emevîler’den Abbâsîler’e intikal ederken vezirlik kurumunun nasıl bir hüviyete büründüğünü anlamamıza yardımcı olmuştur.

Taberî’nin Târîh’ine yazdığı zeyille tanınan Endülüs’lü tarihçi Arîb b. Sa‘d’ın (ö.

369/979-980) 291-320 yılları arasını ihtiva eden Sılatu Târîhi’t-Taberî isimli eseri, Muktedir dönemi vezirleriyle ilgili temel kaynaklarımızdan birisi olmuştur. Eserini kaleme alırken Taberî’nin metodunu benimseyen Arîb b. Sa‘d, olayları kronolojik sıraya göre aktarmış, yeri geldiğinde ise vezirlerin tayin ve azil sebeplerini ayrı başlıklarda zikretmiştir. Neredeyse bütün hayatını Endülüs’te geçirmiş ve Bağdat’a herhangi bir yolculuk yapmamış olmasına rağmen Arîb b. Sa‘d’ın eseri, bu dönemin siyasî tarihi açısından birincil kaynaklardan sayılmaktadır.2 Onun aktarmış olduğu tafsilatlı rivayetler sayesinde vezirlerin tayin ve tayin merasimleri, halife ile ilişkileri, önceki vezirlerin mallarının müsadere edilmesi gibi konularda önemli bilgilere ulaşma imkânı bulduk. Ayrıca vezirlerin görevleri arasında sayılan eyalet

1 Bk. et-Tenbîh, s. 293-294.

2 Kennedy, “Introduction”, s. 4.

(20)

8 valiliği, divan reisliği ve kadılığa yapılan atamalarla ilgili verdiği bilgiler de çalışmamız açısından büyük önem arz etmektedir.

Yukarıda da zikredildiği üzere Abbâsîler’in başkenti Bağdat’a oldukça uzak bir coğrafyada yaşaması ve Bağdat’taki siyasî hadiselerin içinde yer almamış olması muhtemelen Arîb b. Sa‘d’ın, benzer olayları aktaran diğer kaynakların aksine, bu dönemin vezirleriyle ilgili bilgi verirken zaman zaman daha farklı bir yaklaşım sergilemesine neden olmuştur. Örneğin vezirliğinin yanı sıra Vâsıt’taki vergi mültezimliğini devam ettirdiği sırada uyguladığı politika sonucu Bağdat’taki alım gücünün ve fiyatların artması sebebiyle halife tarafından mültezimliği sona erdirilen Hâmid b. Abbâs’ın bu süreçteki tavrıyla ilgili tamamen farklı bir tablo çizen Arîb b. Sa‘d, mültezimliğinin iptal edilmesi ve hatta vezirliğinin sona erdirilmesi için Hâmid b. Abbâs’ın kendisinin halifeye başvurduğunu söylemiştir.

Yine İbnü’l-Furât’ın üçüncü vezirliğinden sonra bu göreve tayin edilen Abdullah b.

Muhammed el-Hâkânî’nin şahsiyetiyle ilgili de benzer bir tutum sergilemiştir.

Babası Muhammed el-Hâkânî’nin vezirliği döneminde aldığı rüşvetlerle ve içki mübtelâsı olmasıyla tanınan ve vezir olduktan sonra da bu alışkanlıklarını devam ettiren Abdullah el-Hâkânî, vezirliğe tayin edildiğinde pek çok kaynağın aksine, Arîb b. Sa‘d tarafından vakur bir kimse olarak nitelenmiştir.

İbn Miskeveyh’in (ö. 421/1030) Kitâbü Tecâribi’l-ümem isimli eseri, çalışmamız sırasında en fazla başvurduğumuz kaynaklardandır. Büveyhî emirlerinden Muizzüddevle’nin veziri Mühellebî’nin (ö. 352/963) nedimliğini yapan İbn Miskeveyh1, bu dönemdeki hadiseleri aktarırken aynı zamanda şahsî gözlemlere ve birinci elden verilere dayandığı için, Büveyhîler’in erken dönemiyle ilgili en temel kaynaklardandır. Büveyhî öncesi Abbâsî tarihi açısından İbn Miskeveyh’i değerli kılan husus ise, onun, Muktedir’den itibaren Râzî-Billâh’ın halifeliği de dâhil olmak üzere bu dönemin canlı tanığı sayılan Sâbit b. Sinân’ın şu an büyük bir kısmı elde bulunmayan Târîh’inden2 faydalanmış olmasıdır. İbnü’l-Furât’ın Bağdat’ta

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, II, 146.

2 Sâbit b. Sinân’ın Târîh’i Muktedir döneminden başlayarak Mutî‘-Lillâh’ın halifeliğine kadar geçen zaman dilimini içine almaktadır (295-363/907-973). Günümüze kadar gelmemiş olan bu kitabın Karmatîler’le ilgili rivayetleri Süheyl Zekkâr tarafından kitap haline getirilerek Târîhu ahbâri’l- Karâmita adıyla neşredilmiştir. Bk. Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 68; Kaya, “Sâbit b. Sinân”, DİA, XXXV, 356.

(21)

9 yaptırmış olduğu Derbülmufaddal Hastanesi’nde 313 yılında Vezir Muhammed el- Hâkânî tarafından hekim olarak görevlendirilen; Râzî-Billâh, Müttakî-Lillâh, Müstekfî-Billâh ve Mutî‘-Lillâh dönemlerinde de sarayda hekimlik yapan Sâbit b.

Sinân1, bu vesileyle vezir, hâcib ve diğer üst düzey devlet memurlarının birbirleriyle ilişkilerini yakînen müşahede etmiştir. Nitekim üçüncü defa vezirlikten azledildikten sonra önce eli, daha sonra da dili kesilerek çeşitli işkencelere maruz kalan İbn Mukle’nin bu süreçte başından geçen olayları detaylı bir şekilde aktaran kişi Sâbit b. Sinân’dır.2 Sâbit b. Sinân, görgü tanığı olarak Ebû Abdullah el-Kûfî’den de nakillerde bulunmuştur.3

Eserinde yer verdiği olayların sebep ve sonuç ilişkisini dikkate alan İbn Miskeveyh, aynı zamanda iktisadî gelişmeleri ve bunların siyasî ve askerî hadiselerle irtibatını güzel bir şekilde sunarak, klasik İslâm tarih yazıcılığına nazaran biraz daha farklı bir metod benimsemiştir.4 Onun böyle bir yöntem takip etmesi, vezirlerin faaliyetlerinin malî açıdan devlete nasıl yansıdığını, özellikle Muktedir döneminde vezirlik yapmış olan kişilerin söz konusu makama tayin edildikten sonra hazineye nasıl para temin edeceklerine dair halifeye sundukları tekliflerin ayrıntılı olarak bize ulaşmasını sağlamıştır. Bunun yanında İbn Miskeveyh, emîrü’l-ümerâlığın ihdas edilmesinden sonra vezirlik kurumunun geçirmiş olduğu dönüşümü ve bu dönemde vezir olarak görevlendirilen kişilerin, gerek halife ve emîrü’l-ümerâlarla, gerekse vezirlerin yetkilerinin büyük oranda kendilerine devredildiği emîrü’l-ümerâların kâtipleriyle aralarındaki ilişkileri de detaylı bir şekilde aktarmıştır. Diğer taraftan Büveyhîler’in Bağdat’a hâkim oldukları süre zarfında vezir tayin etme yetkisinden mahrum bırakılan Abbâsî halifelerinin emrinde görevlendirilen kâtiplerin kimler olduğunu ve onların

1 Khan, “Miskawaih and Tâbit ibn Sinân”, s. 303-305; Öztürk, On İkinci Yüzyıla Kadar İslâm Dünyasında Hastaneler, s. 172

2 İbn Miskeveyh’in Sâbit b Sinân’dan yaptığı bazı nakiller için bk. Tecâribü’l-ümem, I, 29, 99, 200, 231, 238, 269, 284, 362; II, 72, 88.

3 Khan, “Miskawaih and Tâbit ibn Sinân”, s. 308. İbn Mukle’nin üçüncü vezirliği döneminde oğlu Ebü’l-Hüseyin’in kâtipliğini yapan Ebû Abdullah, emîrü’l-ümerâlığın ihdas edilmesinden sonra Beckem’in kâtipliğine tayin edilmiş, bu vesileyle vezirin uhdesindeki görevleri de deruhte ettiği için bu dönemin en etkin simalarından birisi olmuştur. Ebû Abdullah el-Kûfî’nin de içinde yer aldığı bazı rivayetler için bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 271, 319, 327, 416; II, 2, 3, 12, 22.

4 Khan, İbn Miskeveyh’le diğer tarihçileri karşılaştırdığı çalışmasında, aynı kültür ve coğrafyanın ürünü olan tarihçilerin birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmasının mümkün olmadığını belirtmekle birlikte, genel hatlarıyla İslâm tarihçilerinin muhaddis-fakih ve edip-kâtip olarak sınıflandırılmasının mümkün olduğunu söylemiş, İbn Miskveyh’i de edip-kâtip sınıfına mensup tarihçilerden saymıştır.

Bk. “Miskawaih and Arabic Historiography”, s. 710.

(22)

10 faaliyetlerini de çoğu zaman İbn Miskeveyh’in naklettiği ve diğer kaynaklarda rastlayamadığımız rivayetler sayesinde tesbit etmiş bulunuyoruz.

İbn Miskeveyh’in eserini kaleme alırken, kâtip olmasının da etkisiyle, kullandığı üslûp ve dil, zaman zaman metnin anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Dolayısıyla yanlış anlaşılmaların önüne geçmek ve metni daha doğru kavrayabilmek için Tecâribü’l- ümem’in The Eclips of the Abbasid Caliphate ismiyle Amedroz ve Margoliouth tarafından yapılan İngilizce tercümesine ve mütercimler tarafından dipnotlarda işaret edilen açıklamalara da başvurduk. Bununla birlikte İbn Miskeveyh tarafından verilen tarihlerin ve kaydedilen para miktarlarının, nadiren de olsa, yanlış tercüme edildiğini ilgili kısımlarda zikrettik.

İbn Miskeveyh’in çağdaşı sayılan Hilal b. Muhassîn es-Sâbî’nin (ö. 448/1056), dayısı Sâbit b. Sinân’ın Târîh’ine zeyl olarak kalem aldığı ve kırk cilt olduğu söylenen, ancak zamanımıza kadar küçük bir kısmı ulaşan1 el-Vüzerâ ev tuhfetü’l- ümerâ fî târîhi’l-vüzerâ isimli eseri, Cehşiyârî ve Sûlî’nin aynı konudaki kitaplarının bir devamı niteliğindedir.2 Eserde Abbâsî halifelerinden Mu‘tazıd ve oğulları Müktefî ve Muktedir’in yanı sıra dönemin diğer devlet adamlarından da bahsedilmektedir. Özellikle Muktedir dönemi vezirlerinden İbnü’l-Furât, Muhammed b. Ubeydullah el-Hâkânî, Hâmid b. Abbâs ve Ali b. İsâ ile ilgili müstakil başlıklarda bilgi veren Sâbî, görevlerinden azledilen vezirlerin mallarının müsaderesi sırasında yaşanan tartışmaları ve bu vezirlerin kendi aralarındaki mücadeleleri oldukça detaylı bir şekilde aktarmıştır. Bunun dışında söz konusu vezirlerin resmi ikametgâhları ve gelirleriyle ilgili de bilgi vermiştir.

Müellifi meçhul olan Kitâbü’l-Uyûn ve’l-hadâik fî ahbâri’l-hakâik, isimli 256- 350/870-961 yıllarını ihtiva eden eser, Büveyhî nüfuzu öncesi dönemde vezirlerin tayin ve azil tarihleri, halife ve emîrü’l-ümerâlarla ilişkileri noktasında sık başvurduğumuz kaynaklardandır. Kitâbü’l-Uyûn’un incelediğimiz dönemle ilgili verdiği bilgilerin kaynağının daha çok İbn Miskevey’in Tecâribü’l-ümem isimli eseri olduğu anlaşılmaktadır. Kitâbü’l-Uyûn’u titiz bir şekilde neşreden Ömer Saidî’nin

1 Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 68.

2 Avcı, “Sâbî, Hilâl b. Muhassin”, DİA, XXXV, 340-341.

(23)

11 yer yer yaptığı açıklamalarla metindeki yanlışları düzeltmesi, ayrıca benzer olayları anlatan diğer kaynaklara da atıfta bulunması, eserin kıymetini daha da artırmıştır.

Yahyâ b. Saîd el-Antâkî’nin (ö. 458/1067) amcası Sâîd b. Bıtrîk’in (ö. 328/940), 326/938 yılına kadar gelen Târîhu’l-mecmû‘ isimli eserine zeyl olarak kaleme aldığı Târîhu’l-Antâkî, müellifinin uzun yıllar Mısır’da, daha sonra da Antakya’da ikâmet etmesi sebebiyle Fâtımîler dönemi için önemli bir kaynak sayılmaktadır. Târîhu’l- Antâkî’nin konumuzu ilgilendiren kısmı ise, onun Râzî-Billâh’dan itibaren Mutî’- Lillâh’ın halifeliğinin ilk zamanlarına kadar geçen yaklaşık on yıllık bir süreyi ele alması ve bu süre zarfında vezirlik yapan kişilerin göreve başlama ve görevden azledilme tarihlerini zikretmesidir. Nitekim Müttakî-Lillâh’ın vezirlerinden Ahmed b. Meymûn’un göreve başlama tarihini sadece onun verdiği bilgiler sayesinde tesbit etmiş bulunuyoruz.

Muktedî-Biemrillâh dönemi vezirlerinden Ebû Şücâ‘ er-Rûzrâverî’nin (ö.

488/1095) Zeylü Tecâribi’l-ümem ismiyle İbn Miskeveyh’in eserine yazdığı zeyl, Büveyhî nüfuzu dönemi halifelerinden Tâi‘-Lillâh ve Kâdir-Billâh’ın emrinde görev yapan kâtiplerin tesbit edilmesinde en çok yararlandığımız kaynak olmuştur.

Hemedânî’nin (ö. 521/1127) Taberî’nin Târîh’ine zeyl olarak hazırladığı Tekmiletü Târîhi’t-Taberî isimli eseri, 295-367/908-977 yılları arasını ihtiva etmektedir. Eserini kaleme alırken Taberî’nin usulünü benimsemiş olan Hemedânî, siyasî hadiselerin yanı sıra vezirlik, hâciblik ve valilik gibi konulara da değinmiştir. Hatta bazı vezirlerle ilgili zaman zaman ayrı başlıklar altında bilgi vererek, onların tayin ve azil tarihlerini zikretmeye özen göstermiştir. İbn Miskeveyh dışında, Büveyhî nüfuzu döneminde halifelerin kâtipleriyle ilgili Hemedânî’nin aktardığı bilgiler çalışmamız açısından önem arz etmektedir. Nitekim Ebü’l-Hüseyin b. Mukle’nin Mutî‘-Lillâh’ın kâtipliğine nasıl tayin edildiğini ve neden bu görevden azledildiğini, ayrıca Ebü’l-Hasan Ali b. Ca‘fer’in Tâi‘-Lillâh’ın kâtipliğine tayin edildiğini açık bir şekilde aktaran kaynak Hemedânî’dir.

İbnü’l-İmrânî’nin (ö. 580/1174) el-İnbâ fî târîhi’l-hulefâ isimli eseri Selçuklu nüfuzu döneminde vezirliğin tarihi seyri ve işleyişiyle ilgili çok sık başvurduğumuz bir kaynak olmuştur. Emevî halifeleri hakkında kısa bir malumat verdikten sonra

(24)

12 Müstencid-Billâh’ın (555-566/1160-1170) halifeliğinin ilk yıllarına kadarki süreyi ele alan İbnü’l-İmrânî, Selçuklular’ın Bağdat’a girişi ve bundan sonraki süreçte görev yapan vezirler, bu vezirlerin siyasî faaliyetleri, tayin ve azil tarihleri ve Abbâsî halifesi ve Selçuklu sultanıyla ilişkilerine dair önemli bilgiler aktarmıştır.

Çalışmamız sırasında faydalandığımız bir diğer kaynak İbnü’l-Cevzî’nin (ö.

597/1201) el-Muntazam fî târîhi’l-mülûk ve’l-ümem isimli eseridir. İbnü’l-Cevzî, tarihî hadiseleri zikrettikten sonra o yıl içinde vefat eden şahıslarla ilgili de teferruatlı bilgiler vererek tarih yazımında önceki müelliflerden farklı bir usul benimsemiş, kendisinden sonra gelen İbn Kesîr ve Zehebî gibi tarihçileri de bu açıdan etkilemiştir. Abbâsî vezirlerinin başta tayin ve azil tarihleri olmak üzere, halife ve sultanla ilişkileri, siyasî hadiselerde üstlendikleri sorumluluklarla ilgili verdiği bilgilerden dolayı İbnü’l-Cevzî’nin eserine sık sık başvurduk. Zaman zaman diğer kaynaklarda rastlamadığımız, ancak konumuz açısından önemli olan, İbnü’l- Müslime ve Amîdüddevle’ye hil‘at merasimi dışında farklı gerekçelerle halife tarafından ikinci kez hil‘at takdim edilmesi gibi bazı bilgilere de İbnü’l-Cevzî vasıtasıyla ulaştığımızı belirtmeliyiz.

Muahhar dönem kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi İbnü’l-Esîr’in (ö.

630/1233) el-Kâmil fi’t-târîh isimli eseridir. Çok geniş bir coğrafyada meydana gelen siyasî ve askerî olayları anlatan İbnü’l-Esîr, aynı zamanda vezirlik, hâciblik ve divan teşkilatına dair bilgiler de vermiştir. Müellifin eserini kaleme alırken yer yer kendisinden önceki tarihçileri tenkit etmesi, anlaşılabilir bir üslûp kullanması ve tarihî olaylar arasında sağlam ilişkiler kurması, kitapta canlı bir tarih anlatımı meydana getirmiştir.1 İbnü’l-Esîr’in böyle bir yöntem izlemesi, diğer kaynakların aktarmış oldukları rivayetlerdeki kapalı kısımların açığa kavuşturulmasında büyük kolaylık sağlamıştır. Meselâ hapiste bulunan İbnü’l-Furât ve adamlarının aleyhteki faaliyetleri sebebiyle, Ali b. İsâ’nın vezirlikten ayrılmak istediği, ancak Muktedir’in bunu kabul etmediğine dair İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgi, konuyla ilgili İbn Miskeveyh ve diğer kaynakların aktarmış oldukları rivayetlerdeki kapalılığı ortadan kaldırmıştır. Yine İbnü’l-Esîr’in, Tuğrul Bey’in Bağdat’a gelmesindeki asıl etkenin Kâim-Biemrillâh’ın veziri İbnü’l-Müslime olduğunu açıkça söylemesi, İbnü’l-

1 Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 138.

(25)

13 Müslime’nin bu süreçteki rolünü daha iyi anlamamıza yardımcı olmuştur. Bunların dışında İbnü’l-Esîr’in, vezirlerin tayin ve azil tarihlerini dikkatli bir şekilde zikretmesi ve Kâim-Biemrillâh’ın kâtipliğini yapan Amîdürrüesâ’nın, Büveyhî emîrinin veziri İbn Fesânces’in kışkırtmaları sonucu görevine son verildiğini söyleyen yegâne kaynak olması, çalışmamıza yaptığı diğer önemli katkılar olarak zikredilebilir. Zengîler’in (521-631/1127-1233) tarihi açısından önemli bir kaynak olan İbnü’l-Esîr’in et-Târîhu’l-bâhîr fi’t-Devleti’l-Atabekiyye isimli diğer eseri, Sultan Mes‘ûd’un (528-547/1134-1152) Bağdat üzerine düzenlediği sefer öncesi, Musul Atabegi İmâdüddîn Zengî’nin (521-541/1127-1146) Halife Râşid-Billâh’a destek vermek amacıyla Bağdat’a gelmesi ve bu süre zarfında halifenin veziri Ebü’r-Rızâ Muhammed b. Sadaka ile ilişkilerine dair verdiği bilgiler açısından faydalı olmuştur.

Selçuklu nüfuzu dönemiyle ilgili istifade ettiğimiz müelliflerin başında Bündârî (ö. 643/1245) gelmektedir. İmâdüddîn el-İsfahânî (ö. 597/1201), Selçuklu ve Abbâsî veziri Enûşirvân b. Hâlid’in (ö. 532/1138) Fütûru zamâni’s-südûr ve südûru zamâni’l- fütûr isimli Farsça eserini, onun temas etmediği birçok konuyu da ilave ederek Nusratü’l-fetre ve usratü’l-fıtra adıyla Arapça’ya tercüme etmiştir. Bündârî de Arapça’ya tercüme edilen bu eseri ihtisar ederek Zübdetü’n-nusra ve nuhbetü’l-usra ismiyle tekrar kaleme almıştır. Dolayısıyla elimizde bulunan bu eser üç müellifin ortak bir ürünüdür.1 Çalışmamız sırasında bu eserin Kıvameddin Burslan tarafından Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi adıyla Türkçe’ye yapılan tercümesinden istifade ettik. Bündârî’nin, Selçuklu nüfuzu döneminde vezirliğin tarihî seyri, bu dönemde görev yapan vezirlerin tayin ve azil tarihleri, üstlendikleri görevler ve Selçuklu sultanıyla ilişkilerine dair verdiği bilgiler çalışmamıza önemli katkılar sağlamıştır. Mütercimin dipnotlarda yer yer bazı açıklamalar yapması, ayrıca İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil’inde geçen benzer rivayetleri de zikretmesi okuyucunun kitaptan daha çok istifade etmesine imkân tanımıştır.

Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin (ö. 654/1256) Mir’âtü’z-zamân fî târîhi’l-a‘yân (H. 448-480) isimli eseri de Selçuklu nüfuzunun erken dönemiyle (Tuğrul Bey, Alparslan ve Melikşah) ilgili en çok başvurduğumuz kaynaklardan birisidir. Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin

1 Özaydın, “Bündârî”, DİA, VI, 489.

(26)

14 eserinin söz konusu dönem için önemli olmasının en büyük sebebi, meşhur tarihçi ve edip Hilâl b. Muhassin es-Sâbî’nin, Selçuklular’ın Bağdat’taki Büveyhî varlığını sona erdiren olayları bizzat müşahede eden oğlu Garsünni‘me Muhammed b. Hilâl b. Muhassin es-Sâbî’nin (ö. 480/1088) şu an elde bulunmayan Uyûnu’t-tevârîh1 isimli kitabının büyük bir kısmını iktibas eden yegâne kaynak olmasıdır.2 Garsünni‘me eserini telif ederken kendi müşahedelerinin yanı sıra, olayların içinde yer alan görgü şahitleri ve eline geçen bir takım yazılı belgeleri de kullandığı için3, Bağdat’taki Selçuklu nüfuzunun erken döneminde görev yapan vezirler ve bu vezirlerin halife ve sultanla ilişkileri ve faaliyetleri hakkında verdiği tafsilatlı bilgiler, çalışmamız açısından büyük önem arz etmektedir. Diğer taraftan, Kâim- Biemrillâh’ın, Ebü’l-Feth b. Dârest’i vezirliğe tayin etmesi, Fahrüddevle’nin Alp Arslan’ın göndermiş olduğu hil‘ati halifenin istememesine rağmen giymesi, bunun sonucunda Kâim-Biemrillâh’ın vezirini azlettiğine dair çıkardığı tevkî‘ metni ve Amîdüddevle’nin vezirlikten azledilmesi gibi diğer kaynaklarda çok genel bir şekilde tasvir edilen hadiselerin detaylarına Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin eseri sayesinde ulaşmış bulunuyoruz. Yine Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin Garsunni‘me’den naklen Fahrüddevle’nin 454/1062 yılında ve oğlu Amîdüddevle Muhammed b. Cehîr’in 471/1079 yılında vezirliğe tayin edildiğine dair halife tarafından çıkarılan tevkî‘

metinlerini bize ulaştıran yegâne kaynak olması, çalışmamız açısından Mir’âtü’z- zamân’ın değerini daha da arttırmıştır. Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin eserinin 343-448 (954- 1056) yılları arasını ihtiva eden ve Cenân Celîl Muhammed el-Hamavündî tarafından neşredilen kısmı ise Kâim-Biemrillâh’ın İbnü’l-Müslime’yi vezir olarak görevlendirmesi (435/1043) ve bu esnada düzenlenen hil‘at merasimine dair verdiği bilgiler bakımından çalışmamıza katkı sağlamıştır.

Zehebî’nin (ö. 748/1348) Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhir ve’l‘alam isimli hacimli eseri, özellikle Büveyhî ve Selçuklu nüfuzu döneminde görev yapan vezirlerin faaliyetleri, tayin ve azil tarihlerinin tesbiti sırasında sıkça müracaat ettiğimiz kaynaklardan birisi olmuştur. Zehebî tarafından aktarılan bilgiler çok kısa

1 Semîha Ebü’l-Fazl, Garsünni‘me’nin, Sıbt İbnü’l-Cevzî’de geçen rivayetlerini dikkate alarak Uyûnu’t-Tevârih’i yüskek lisans tezi olarak neşretmiştir. Çalışmamız sırasında yer yer Mir’âtü’z- zamân’la birlikte bu esere de atıfta bulunduk. Bk. Garsünni‘me, Uyûnu’t-tevârîh (nşr. Semîha Ebü’l- Fazl), (Yüksek Lisans Tezi, Dımaşk Üniversitesi) Dımaşk 1987.

2 Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-zamân (nşr. Sevim), s. 5 (neşredenin girişi).

3 Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-zamân (nşr. Sevim), s. 9 (neşredenin girişi).

(27)

15 olmakla birlikte, zaman zaman önceki kaynaklarda nadiren ulaştığımız rivayetleri bu bilgiler sayesinde teyit etme imkânı bulduğumuzu belirtmeliyiz. Meselâ İbnü’l- Müslime’nin önce halifenin kâtibi daha sonra da veziri olarak görevlendirildiğini belirten Bağdâdî’yi (İbnü’l-Cevzî ile birlikte) teyit eden iki kaynaktan birisi Zehebî’dir.

Memlükler dönemi tarihçi ve münşîlerinden Nüveyrî’nin (ö. 733/1333), Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb isimli ansiklopedik tarzdaki eseri de çalışmamız sırasında kullandığımız kaynaklardandır. Nüveyrî’nin Abbâsî halifeleri hakkında verdiği bilgilerin kaynağının genellikle İbnü’l-Esîr olduğu anlaşılmaktadır. Her halifenin kendi dönemindeki olayları anlattıktan sonra, o dönemde görev yapan kadı, ordu komutanı, hâcib ve vezirleri de zikretmesi, çalışmamız açısından faydalı olmuştur. Ancak onun, bazı halifelerin vezirlerinin isimlerini zikrederken erken dönem kaynaklarda yer almayan bazı şahısları da bunlara dâhil ettiği veya vezirlerin isimlerini karıştırdığı görülmektedir. Meselâ o, Saîd b. Nasr b. Ali el- Fîrûzâbâdî ve Saîd b. Hasan b. Bertekel-Basrî’nin Kâdir-Billâh’ın vezirliğini [yani kâtipliğini] yaptığını söylemiştir. Fakat Saîd b. Nasr b. Ali el-Fîrûzâbâdî’nin ismi diğer kaynaklarda zikredilmemektedir. Saîd b. Hasan b. Bertek el-Basrî şeklinde zikredilen şahsın da Ebü’l-Alâ Saîd b. el-Hasan b. Tarîk’le karıştırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Nüveyrî ayrıca, Müttakî-Lillâh’ın son veziri Ebü’l-Hüseyin b. Mukle’yi de babası İbn Mukle ile birlikte Râzî-Billah’ın vezirlerinin arasında saymıştır. Bürokraside oldukça etkili olan Ebü’l-Hüseyin’e halife tarafından “vezir”

unvanı verildiği doğru olmakla birlikte, onun resmi olarak bu görevi yerine getirmediği ifade edilmelidir.

Tabakât türü eserlere gelince, Kâim-Biemrillâh döneminin çağdaşı olan Bağdâdî’nin (ö. 463/1071) Târîhu Bağdâd ev Medîneti’s-selâm isimli kitabı, İbnü’l- Müslime’nin Kâim-Biemrillâh tarafından önce halifenin kâtipliğine, daha sonra da vezirliğine tayin edildiğini aktarması açısından büyük önem arz etmektedir. Zira bu bilgi, artık Müstekfî-Billâh’tan itibaren yaklaşık bir asır boyunca halifelerin emrinde vezir yerine kâtip görevlendirme geleneğinin sona erdiğini, halifelerin de yavaş yavaş otoritelerini pekiştirmeye başladıklarını söylememize imkân tanımıştır.

(28)

16 İmâdüddîn el-İsfahânî’nin (ö. 597/1201), V. (XI.) yüzyıl sonlarından 572 (1176) yılına kadar İslâm dünyasında yetişen önemli şair ve ediplerin biyografilerini ve eserlerinden örneklerini içeren Harîdetü’l-kasr ve cerîdetü’l-asr: el-kısmü’l-Irâkî isimli eseri, müellifin en önemli kitaplarından olup, 573/1177 yılı başlarında telif edilmiştir.1 Çalışmamız sırasında eserin, Irak’lı devlet adamı, edip ve şairlere ayrılan ilk iki cildindeki Ebû Şücâ‘ er-Rûzrâverî, Amîdüddevle b. Cehîr, Ebû Ali Hüseyin b.

Sadaka ve Râşid-Billâh’ın biyografilerinin yer aldığı kısımlardan yararlandık.

Yâkût el-Hamevî’nin (ö. 626/1229) Mu‘cemü’l-üdebâ’ isimli eseri edip ve şairleri çeşitli yönleriyle ele almaktadır. Kâdir-Billâh’ın, kâtibi Ebü’l-Alâ et-Tarîk’i görevinden azletme sebebi, yine Kâdir-Billâh döneminde halifenin iki defa kâtipliğini yapan Ebü’l-Hasan İbn Hâcib b. Nu‘mân’a Reîsürrüesâ unvanının verilmesi ve Müstazhir-Billâh döneminde nâibü’l-vezîr olarak görevlendirilen İbnü’l-Muvsalâyâ için düzenlenen hil‘ât merasimiyle ilgili diğer kaynaklarda tesadüf edemediğimiz bilgilere Yâkût el-Hamevî’nin eseri sayesinde ulaştık.

İbn Hallikân’ın (ö. 681/1282) Vefayâtü’l-‘ayân ve enbâü ebnâi’z-zamân’ı çalışmamız sırasında istifade ettiğimiz takabât türü eserlerdendir. İbn Mukle’nin ikinci defa vezirliğe tayin edildiği tarihi açık şekilde aktaran ve Fazl b. Ca‘fer’in ikinci defa vezirliğe tayin edildiğinde kendisine gönderilen mektubun tarihini zikreden yegâne kaynak İbn Hallikân’dır. Onun kaydettiği bu tarih, Fazl’ın görev süresini diğer müelliflerden farklı hesaplayan İbn Miskeveyh ve İbnü’l-Esîr’in verdikleri bilginin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Zehebî’nin Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ’ isimli eseri, başta sahabî olmak üzere halife, vezir, vali, kâtip, edip, nakîb gibi çok geniş bir coğrafyada yaşamış olan kişilerin biyografilerini ele almaktadır. Zehebî’nin bir vezirden bahsederken aynı aileden benzer görevleri üstlenenler varsa onları da zikretmesi ve vezirlerin şahsiyeti ve görev süreleriyle ilgili de bilgi vermesi çalışmamıza sağladığı katkılar olarak ifade edilebilir.

1 Şeşen, “İmâdüddîn el-İsfahânî”, DİA, XXII, 175.

(29)

17 Safedî’nin (ö. 764/1363) el-Vâfî bi’l-vefeyât’ı özellikle Büveyhî ve Selçuklu nüfuzu dönemi kâtip ve vezirleriyle ilgili verdiği bilgiler bakımından çalışmamız sırasında başvurduğumuz tabakat türü kaynaklardan birisi olmuştur.

Vezirlik kurumu, işleyişi ve vezirler hakkında yazılmış eserlerin içinde, Sâbî’nin Abbâsî sarayındaki protokol kuralları ve resmi yazışmalarla ilgili kaleme almış olduğu Rüsûmu dâri’l-hilâfe isimli eseri, Büveyhî dönemi ve öncesinde vezirlere takdim edilen hil‘atlerle ilgili diğer kaynaklarda tesadüf edemediğimiz bilgiler sunması bakımından önem arz etmektedir. Buna ilave olarak Hâmid b. Abbâs’ın nâibliğini yaptığı sırada Ali b. İsâ tarafından hazırlanan bütçedeki gelir gider kalemlerini tek tek zikretmesi de çalışmamız açısından eserin kıymetini arttırmıştır.

Söz konusu eserden faydalanırken Elie E. Salem tarafından The Rules and Regulations of the ‘Abbâsid Court ismiyle İnglizce’ye yapılan tercümesinden de istifade ettik.

Kâim-Biemrillâh döneminin müelliflerinden meşhur İslâm hukukçusu Mâverdî’nin (ö. 450/1058) el-Ahkâmü’s-sultâniyye ve el-Vizâre: Edebü’l-vezîr isimli kitapları vezirlik kurumunu nazarî olarak ele alan en önemli eserlerdir. Vezir kelimesinin menşei ve vezirlik müessesesinin işleyişini incelerken kullandığımız bu eserlerden, aynı zamanda vezirin görevleri ve vezirlikten azledilme şartlarıyla ilgili verdiği bilgiler açısından da faydalandık. Bunların dışında Mâverdî’nin, vezirliği tevfîz ve tenfîz şeklinde tasnife tabi tutmasını, incelediğimiz dönem içinde vezirleri ele alırken sürekli göz önünde bulundurduk ve giriş bölümünde vezirliğin mâhiyeti ile ilgili bilgi verirken onun bu tasnifinin bir değerlendirmesini yapmaya çalıştık.

Hanbelî hukukçusu Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın (ö. 458/1066) Mâverdî’nin kitabıyla aynı ismi taşıyan ve içerik bakımından da büyük oranda onunla örtüşen el- Ahkâmu’s-sultâniyye isimli kitabından da benzer şekilde istifade etmeye gayret ettik.

Kâim-Bimemrillâh döneminden itibaren yaklaşık elli yıl boyunca Dîvânü’l- inşâ’da görev yapan ve Muktedî-Biemrillâh ve Müstazhir-Billâh dönemlerinde de dört defa vezirliğe vekâlet eden İbnü’l-Muvsalâyâ’nın (ö. 497/1104) kaleme almış olduğu resmî mektupların ve yazışmaların bir kısmını ihtiva eden Resâilü Emînüddevvle isimli eser, Abbâsî idarî tarihi açısından oldukça mühim bir kaynaktır.

Bu belgelerin içinde Ebü’l-Feth b. Dârest‘in 451/1050, Fahrüddevle Muhammed b.

(30)

18 Cehîr’in de 461/1069 yılında vezirliğe tayin edilmeleriyle ilgili Kâim-Biemrillâh tarafından çıkarılan ve diğer kaynaklarda yer almayan tevkî‘lerin bulunması çalışmamıza ciddi bir katkı sağlamıştır. Dîvânü’l-inşâ kâtipleri, kendi maharetlerini göstermek için bu metinleri kaleme alırken oldukça ağdalı bir dil kullanmışlar, bu da eserin anlaşılmasını biraz zorlaştırmıştır. Doktora tezi olarak bu belgeleri yayınlayan İsâm Mustafa Akle’nin yazdığı uzunca bir giriş ve metni neşrederken yer yer dipnotlarda yaptığı açıklamalar söz konusu belgelerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Ancak eserin baskısı sırasında dipnotların yanlış numaralandırılması zaman zaman okuyucuyu fazlasıyla yormaktadır.

İbnü’t-Tıktakâ’nın (ö. 709/1309’dan sonra) el-Fahrî fi’l-âdâbi’s-sultâniyye ve’d- düveli’l-İslâmiyye isimli kitabının “el-Fasl fi’l-umûri’s-sultâniyye ve’s-siyâseti’l- melekiyye” başlığını taşıyan ilk bölümü, devlet adamlarına yönelik nasihatler ve yol gösterici ilkeler içermekte olup, muhtasar bir siyasetname niteliğindedir. Bu kısımda İbnü’t-Tıktakâ, Kubâd, Enûşirvân, İskender, İran ve Hint hakîmleri ve diğer devlet adamlarının öğütlerini nakletmiş ve bunların doğruluğunu ayet ve hadislerle göstermeye çalışmıştır.1 İkinci bölümde Hulefâ-yi Râşidîn, Emevîler ve Abbâsîler döneminde görev yapan halifeler hakkında kısaca bilgi verdikten sonra Abbâsî halifeleriyle ilgili kısımda, bazen “Şerhu hâli’l-vizâre fî eyyâmihî” başlığı altında, bazen de doğrudan o dönemde görev yapan vezirlerin şahsiyetleri, faaliyetleri, tayin ve azil tarihleri ve azledilme sebeplerine dair açıklamalar yapmıştır.

Hândmîr’in (ö. 942?/1535-1536), Hz. Süleyman’ın veziri Âsaf’tan başlayarak İslâm devletlerinde vezirlik yapan ünlü şahsiyetlerin biyografilerini ihtiva eden Düstûru’l-vüzerâ isimli eseri, Timurlu hükümdarı Hüseyin Baykara (875-911/1470- 1506) ve veziri Hâce Kemâleddîn Mahmûd adına kaleme alınan eser, 906/1500-1501 yılında tamamlanmış, 914’te (1508) yeniden gözden geçirilerek bazı ilavelerle genişletilmiştir.2 Timurlu vezirleri açısından en önemli müstakil eser sayılan3 Düstûru’l-vüzerâ’nın konumuzu ilgilendiren kısmı ise, iki farklı başlık altında

1 Hizmetli, “İbnü’t-Tıktakâ”, DİA, XXI, 232.

2 Aka, “Hândmîr”, DİA, XV, 551.

3 Hândmîr’in, bu dönemde görev yapan vezirlerin sayısının çok fazla olmasından hareketle, bu vezirlerden en önemlilerini anlatacağını ifade etmesi, kitapta vezirler hakkında verilen bilgilerin tam olmadığına dair bir düşüncenin dillendirilmesine sebep olmuştur. Bk. Yağlı, Timurlu Devletinde Vezîrler ve Vezîrlik Kurumu, s. 2.

Referanslar

Benzer Belgeler

olması, 20 “Ateşte pişen şeyin yenmesinin abdesti gerektireceği” yönünde bir görüşe sahip olduğu izlenimi vermektedir. Yahya rivayetinde olduğu gibi- aynı türden

Çalışmanın amacı, Mâtürîdîliğin imâmet anlayı- şıyla ilgili Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî (ö. 508/1115) görüşle- rini genel hatlarıyla ele alıp incelemek,

Yine onun oruç tutması konusunda; “Oruç tutar ve iftar etmezdi” denilmiştir. 70 Bu riva- yetten, onun, dehr orucu tuttuğu anlaşılabilir. Abdurrahman alimlerin sultanlarla

suppressed natures found in the object is removed from the nature of the object by the intervention of Allah when a miracle occurs in the hands of the Prophet. In this case,

Hava kirlili¤i yönünden, krom düzeyi met- reküpte 2-4-7 nanogram gibi farkl› olan kentler- den al›nan kufllar›n yumurtalar›nda krom kal›nt›- lar› araflt›r›lm›fl..

Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye

Hiç şüphesiz bu konuda en önemli çalışmalardan biri İbnü′l-Cezerî′nin de (ö. Hüzelî′yi ayrıcalıklı kılan husus ise, genç yaşta memleketinden çıkıp

ve “legin” sözcüklerinin birleşiminden meydana gelen dialectica, dil, nutuk, iki kişi arasında karşılıklı konuşma ve tartışma anlamlarına geldiği gibi, akıl