• Sonuç bulunamadı

DEMİR ÇAĞINDA KONYA VE ÇEVRESİ TİCARET HAYATI

TUNÇ ÇAĞI VE SONU:

M.Ö. III. Bin yılda Önasya’da tunç keşfi yeni teknolojileri beraberinde getirmişti. Maden kaynaklarına ve ticaretine sahip olan güçler önce kent krallıkları, sonra da bölgesel büyük krallıklar oluşturmuşlardı. Hitit ve Mısır imparatorlukları, M.Ö.II. bin yılın ortalarında bölgenin iki büyük sü-per gücü haline gelmişlerdi. Dönemin sonlarında tuncun yanı sıra demir madenine de sahip olan bu devletler güçlerinin zirvesine ulaştılar.

Günümüzdeki Türkiye ile Suriye sınırı yakın-larında zaman zaman karşı karşıya gelen bu güçler, dönemin en büyük meydan muharebesini Kadeş’te gerçekleştirdiler (M.Ö.1272). Savaşın 10 yıl kadar sonrasında iki güç Kadeş Antlaşmasını gerçekleş-tirdi. Canlılarda olduğu gibi; en büyümenin zirvesi gelişmenin durduğu anlardır.

M.Ö. XIII. yüzyıldan XII. yüzyıla geçerken başta Hitit olmak üzere Doğu Akdeniz dünyasında büyük bir çöküntü görülür.

Tunç Çağı toplumlarının çöküşünde iklim ko-şullarına bağlı kuraklık; maden teknolojisinde de-mirin, iletişimde alfabenin bulunması ve Miken, Hitit ve Mısır gibi emperyalist güçlerin sömürüleri gibi nedenlere bağlanmaktadır. Eskiçağda Tunç Ça-ğının sonu, Batı Roma imparatorluğunun çöküşün-den daha büyük olmuştu. Kırk elli yıllık bir süreçte Doğu Akdeniz bölgesinin tüm önemli şehirleriyle sarayları yıkılmış; çoğu asla yeniden kurtulama-mıştır1. M.Ö.1200’den itibaren Orta Doğu’da yazılı belgelerin sustuğu karanlık bir çağ başlamıştı. Bu karanlık çağ yıkılan Hitit Devletinin merkezi Orta Anadolu’da dört yüz yıl kadar sürecektir.

Günümüzde, Anadolu, Suriye ve Kenân’da Yakındoğu’da çoğu saray teşkilatlarının çöküşü-nün ve Mısır’da olduğu gibi diğer siyasi yapıların zayıflamasının, köklü ticari ağlar ve üretim model-lerindeki değişimle ilişkilendirilmesi konusunda genel bir mutabakat görülmektedir. Bu değişim bir krize yol açmış ve nihayetinde tunç sanayisinin so-nunu getirmiştir, fakat aynı zamanda alternatif bir cevher olarak demirin kullanımını teşvik etmiştir.

G. Childe Geç Tunç Çağı toplumlarını ele alırken krallığın ruhban, kâtip ve asker seçkinle-ri, kralları için sığ bir iktidar zemininden söz eder.

Devletlerin topladığı servetler yeni servetler ortaya çıkaramadığından artan nüfusu besleyememiştir2.

Geç Tunç Çağı krallıklarının ticareti kara ve deniz yollarıyla birbirleriyle bağlıydı. Bu dönem için uluslararası tek tip bir ticaret ağından söz edi-lebilir. Merkezileşmiş ancak sınıflara ayrılmış bir ekonomik kazanç alt sınıflara aktarılmıyordu. Bu çelişki içindeki Tunç Çağı krallıklarını demircilik gibi bir icat ortadan kaldırırken yeni bir ekonomik sistem ortaya getirmiştir. Aralarındaki çatışmalar-da kullanmak için paralı askerlere ihtiyaç duyduk-larını; yerel güçlerden alınan paralı barbar askerler;

uygar toplumların kent yaşamını öğrenirken, savaş

1 Drews 2014:2-4.

2 Childe 1983:126

yöntemlerini, araba ve silah yapma teknolojilerini, demir ergitme ve işleme sırlarını öğrenme imkâ-nı elde etmişlerdi. Bir süre sonra da elde ettikleri bilgileri efendilerine karşı silah olarak kullandılar3. Sistemin çöküşü ile korsan ya da göçmen ol-dukları tartışılan Mısır belgelerinde kuzeyli olarak da bilinen “Deniz Kavimleri” bölgeyi işgal etmişlerdir.

Bazı tarihçilerin “Ege Göçleri” olarak adlan-dırılan bu göç hareketi Mısır belgelerinde “Deniz Kavimleri” olarak adlandırılmaktadır.

Anadolu’da dönemin felaketinden zarar gör-müş, yangınla son bulmuş kentler bulunmaktadır.

Batı Anadolu’da Truva, Millawanda (Milet), Orta Anadolu’da Hitit başkenti Hattuşaş, komşuları Alacahöyük, Alişar, Maşat; Ankara’da Karaoğlan;

güneyde Tarsus-Gözlükule ve Mersin-Yumuktepe, Doğu Anadolu’da Norşuntepe, Emar ve Kargamış yakılıp yıkılmıştır.

Kıbrıs’ta Enkomi, Kition ve Sinda yerleşim-leri yağmalanmış ve tahrip edilmişlerdir. Bu üç şe-hirde de Troya’da olduğu gibi yarım yüzyıl içinde iki kez M.Ö.1190 ve III. Ramses’in sekizinci salta-nat yılına M.Ö.1179’da yakılıp yıkılmışlardır4.

Doğu Akdeniz’deki yıkımların korkunç bo-yutunu hem arkeolojik bulgular hem de Medinet Habu yazıtı vermektedir.

H.Otten, Kıbrıs kentleri ve Ugarit’e yapılan saldırıların kapısının Hattuşa’şın düşmesinden sonra açıldığını belirtirken; G.A. Lehmann ise, Ugarit’in Hattuşaş’tan daha önce yıkıldığını kabul etmektedir. Ramses’in sekizinci saltanat yılı, Uga-rit’in düşüşü olarak genel bir kabul görmektedir.

Burada kabul edilen kronolojiye göre Ugarit’teki büyük yangın M.Ö.1196’dan sonra, fakat 1179’dan öncesine ait olmalıdır.

Ugarit’in yıkıldığı sırada birkaç yüz tablet fı-rınlarda pişirilmekteydi ki bunlar yıkım arifesinde

3 Childe 1983:126;Drews 2014:92.

4 Drews 2014:10-13.

yazılıp hazırlanmıştı. Fırınlardan gelen tabletlerin birinde, Ydn adındaki birinin “efendisine ve hü-kümdarına yazdığı mektupta Prm’ (hapiru)’den söz edilir ve kraldan “150 gemi” donatması talep edilmektedir. Buradaki fırın tabletlerinden daha es-kiye tarihlenen Rap’anu Arşivinde bulunan, Ugarit kralının Alaşiya kralına ait, bir mektubunda karşı karşıya kaldıkları bir tehditten söz edilmektedir:

“İşte, düşmanların gemileri (buraya) geldiler;

şehirlerin (?) yakıldı; ülkemde fena şeyler yaptılar.

Babam bütün gemilerimin de Likya’da olduğunu bilmiyor mu? Bu suretle ülke kendi kaderine terk edilmiş vaziyettedir. Babam şunu bilsin: Gelen yedi düşman gemisi bize büyük zararlar vermiştir.”5

Ugarit kralı mektubunun devamında, Alaşiya kralından, başka düşman gemilerinin olduğunu öğ-rendiğinde kendisine haber vermesini istemektedir.

Bu, Rapanu Arşivinde bulunan Ugarit kralı ile Alaşi-ya kralı arasındaki üç Alaşi-yazışmadan biridir. Mektuplar genellikle aniden beliren ve şehirleri kasıp kavuran, yerle bir ederek kaçan düşmandan söz etmektedirler.

Ugarit’in yakınında bulunan Ras ibn Hani, Tell Subs tahrip edilmiştir. Asi nehri üzerindeki Alalakh (Tel Atçana), Hamah, Katna ve Kadeş (Tell Neb Mend) yıkılıp yağmalanan kentler içindedir. Asi ile Fırat arasındaki Halep’te yağmalanma yaşanırken Fırat üzerindeki Kargamış kurtulabilmiştir.

Ugarit tabletleri, Kargamış kralı ile Hitit bü-yük kralı (imparator) Şuppiluima’nın bağılı Tal-mi-Teşub’un, Ugarit kralı Hammurabi’nin çağdaş olduklarını göstermektedir. Hattuşaş’ın yıkımın-dan sonra Kargamış kralları “Hatti Büyük Kralı”

unvanını kullandılar.

Felaket Akdeniz’in güneydoğu köşesi Filis-tin’de, Demir çağında İsrail olarak adlandırılacak Lakhiş, Megiddo, Aşdod, Akelon ve Akka’da ger-çekleşmiştir. Bunların yanında 12. Yüzyıl başların-da Mısır yönetiminde bulunan Via Maris

üzerinde-5 Drews 2014:1üzerinde-5.

ki büyük kentlerle birlikte Tell Cemma, Tell Sippor ve Tell Cerişa yıkıma uğramışlardır. Bu dönemde kuzeyden güneye iç kesimlerdeki Tellü’l Keda (Hasor), Beytin (Berhel), Beth Şemeş, Tellül-Hesi (Eglon?), Tell Beyt Mirsim (Debir veya Eglon) ve Kirbet Rabud (Debir) gibi kentler yıkımdan kurtu-lamamışlardır.

M.Ö.13. yüzyıl sonu ile M.Ö. 12. Yüzyı-lın başlarında Mezopotamya kendi iç savaşlarını sürdürmektedirler. Asur kralı I. Tukulti-Ninurta (M.Ö.1244-1208) doğuda Zagros Dağlarında yaşa-yan barbarlara diz çöktürdükten sonra Doğu Anado-lu dağlarına sefer düzenleyerek Van ve Urmiye Göl-leri çevresine kadar ilerlemiştir. Oğulları tarafından öldürülünce krallık hizipleri tarafından parçalandı.

M.Ö.1160’da I. Assur-dan Babil’i yenerek birkaç sınır kentini ele geçirdi. Halefleri Asur’un iç kesimlerini ele geçirdikten sonra, kuzey ve batıyı tehdit eden Akhlamu ve Aramu (Arami) savaşçıları ile savaştılar. Torosları geçip yukarı Dicle civarın-daki toprakları yağmalayan yirmi bin savaşçıdan oluşan Muşkiler büyük bir sorun olmuştu. Anadolu dağlarında gerçekleşen bir savaşta I. Tiglatpileser (M.Ö.1115-1077) tarafından yenilgiye uğratıldılar.

Mısır kentleri felaket sırasında Mezopotamya kentleri gibi yıkımdan kurtulmuşlardı ancak imha edilme endişelerinden kurtulamamışlardır. Anado-lu’da ve Güneydoğu Akdeniz’deki tahribatlarını Mısır’da da yapmakla tehdit eden yağmacıları dur-durabilmek için firavunlar M.Ö.1208-1176 arasın-da birçok savunma savaşı verdiler.

Firavunlar, bu dönemin felaketini dile ge-tiren birçok yazıtlar bıraktılar. Büyük Ramses zamanında müreffeh bir dönem yaşayan Mısır Merneptah ve III. Ramses döneminde sıkıntılı bir sürece girmiştir. III. Ramses’in halefleri sırasın-da Güneydoğu Akdeniz bölgesinde Mısır gücünü korumakta zorlanmaktadır. IV. Ramses zamanında (M.Ö.1155-1149) güney Kenan’da Mısır garnizon-ları mevcuttu ancak bir süre sonra istilalar

nedeniy-le geri çekilmek zorunda kalmıştır. VI. Ramses’in Megiddo’daki tunç bir heykel kaidesi üzerindeki kazınmış ismi Mısır’ın bölgedeki varlığının son kanıtı olarak kabul edilmektedir.

Felaket dönemi Doğu Akdeniz kentleri ve sa-raylarının kaderi yangın sonunda gerçekleşen yı-kımlardı. Ege, Anadolu, Kıbrıs ve Güneydoğu Ak-deniz’de düzinelerce kent yıkıldı. Yıkım arkasından yeniden inşa edilen kentler büyük oranda sahiller ve sahilden görünebilecek noktalarda yer aldı. Tir-yns, Troya, Ialysos, Tarsus, Enkomi, Kition, Aşdod ve Aşkelon belli başlı bilinenlerdi. Başkaları da vardı. Özellikle Doğu Girit’te bu dönemde dağların yüksek kısımlarına kasabalar kurulmaya başlandı.

Mısır felaketten kurtulabilmiştir. Mısır’da felakete uğrayan kent görülmemektedir. Mezopotamya’da oldukça az sayıdadır. Asur kralları 12. Yüzyıl bo-yunca güçlü bir duruş sergilediler6.

Bu dönemde Avrasya coğrafyasının deği-şik kesimlerinde nüfus hareketleri görülmekte-dir. Orta Asya’dan güneye Çin’e, batıya göçler görülürken, Orta Avrupa’dan güneye, güney Avru-pa’dan doğuya doğru göçler görülür.

Kuzeyden inen topluluklar Ege’deki Miken uygarlığını yok ettiler. Mezopotamya’da Babil’de Kassit Hanedanlığı sona erdi. Babil Asurlu efendile-rinin egemenliğine girdi. Çin’de Şang Hanedanlığın başkenti yağmalandı. Kuzeyden inen Çu’lar yeni fe-odal çizgilerle örgütlenmiş bir devlet kurdular7.

Bu göçlerden güney Avrupa’dan doğuya doğ-ru hareketlenen kavimler önlerine çıkan doğu Ak-deniz’deki kavimleri de sürükleyerek Mısır kapıla-rına dayanmışlardır.

Suriye’de bulan Hitit bağılı Ugarit (Rasşamra) ve Kıbrıs’taki Alaşiya kralları arasındaki yazışma-lar bağlı bulundukyazışma-ları merkezi Hitit devletinin ve kendilerinin çaresizlik içinde olduğunu gösterir.

6 Drews 2014:15-32.

7 Childe 1983: 127.

M.Ö. XIII. Yüzyıldan M.Ö.XII. yüzyıla ge-çerken Orta Doğu’nun Geç Tunç Çağının önemli güçlerinden biri olan Hitit İmparatorluğu yıkılmış-tı. Orta Anadolu’da Hitit devletinin yıkılmasından sonraki döneme ait son zamanlara kadar maddi bir materyal ortaya çıkarılamadı.

Bu nedenle yazılı belgelerin ve arkeolojik materyalin açıklamaya yetersiz kaldığı, göçebe bir hayatın var olduğu önerisi getirilen, M.Ö.1200-M.Ö.800 yılları arasına tekabül eden bu dönem Orta Anadolu tarihi için genellikle “Karanlık Çağ”

olarak adlandırılmıştır. Bu söz konusu dönemle il-gili olarak son yıllarda Boğazköy, Kaman Kaleköy gibi merkezlerde yapılan kazılar bazı ipuçlarını or-taya koyduğundan bölgenin Demir Çağı ile ilgili görüşlerin yeniden gözden geçirilmesini gündeme getirmiştir. Boğazköy’de 1994-1998 yılları arasın-da yapılan arkeolojik kazılar Hitit yerleşmesinin kuzey batısında yer alan Büyük Kale’de yoğunluk kazanmıştı. 1996 sezonu yapılan kazılarda Boğaz-köy’de ilk kez Erken Demir Çağına tarihlendirebi-lecek önemli buluntular ortaya çıkarıldı8.

Orta Anadolu’nun güneyinde Konya Ovası Çukurova geçişinde Porsuk, Göksu Havzasında Kilisetepe Kazıları bölgenin karanlıklar içindeki Erken Demir Çağı ile ilgili ip uçları verdiler. Kon-ya Meram ilçesi Hatunsaray’a ait Zoldura’da bulu-nan Erken Demir Çağı çanak çömlek parçaları bu döneme ait katkı sağlamaktadır.

Orta Demir Çağında ise Sakarya kıyısında bir medeniyet kurmuş Friglerin başkenti ait Gordion ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılardaki bu-luntular açıklık kazandırmaktadır.

Gordion Doğu Akdeniz ticaret ağına çok yakın bağlı idi. Yeni kanıtlar doğu ile ilişkilerini göster-mektedir. Gordion Erken Tunç Çağdan M.Ö.1. bin yılın sonlarına kadar Orta Anadolu’daki bir yerle-şim yerini sunar (Voight 1997; Kealhofer 2005).

Orta Demir Çağında M.Ö. VIII. Yüzyılda

8 Genz 2000:11.;

Gordion Doğu Akdeniz Ticaret bağına bağlı iken Konya ve çevresi de bu ağın en önemli parçaların-dan biri idi. Bölgede bulunan keramikler ve yerle-şimlerden alınan toprak analizleri bu ilişkinin var-lığını güçlendirmektedir9.

Konya’nın merkezde bulunan Alaattin Tepe-si, Selçuklu ilçesindeki Sızma Höyük, Karapınar merkezde bulunan Ali Tepesi, merkezin 15 km.

doğusunda yer alan Yağmapınar, Çumra ilçesinin 25 km. güneyindeki Cicek, Seydişehir ilçesinin 1 km. doğusundaki Seydişehir II. Höyük ilçesi Ça-vuş mahallesindeki ÇaÇa-vuş Höyük buluntuları Orta Demir Çağı için önemli veriler sunmuştur10.

M.Ö. XIII. yüzyılın ortalarında Anadolu’da görülen kuraklığa bağlı kıtlık ve buna bağlı olarak Hitit sınırlarında görülen hareketlilik Hitit devle-tini bir hayli uğraştırıyordu. Orta Anadolu’da ya-pılan birçok su anıtı bu durumu yansıttığı gibi ar-keolojik kazılarda elde edilen ağaç halkalarındaki daralmalar bu dönemdeki susuzluğa bağlı bitkiler-deki gelişmeyi yavaşlattığını göstermektedir11.

Hititler Batı’da Arzawa ile bir mücadele or-tamına girdiği sırada doğudaki komşuları Asur, Mitanni ülkesindeki ayaklanmalardan yararlanarak Fırat’a kadar olan toprakları kendi sınırları içine katmıştı. Assur kralı I. Salmanassar’ın Malatya ya-kınlarına kadar ulaşması İšuva bakır madenlerinin Hititlerin denetiminden çıkması demekti. Belki de Isuwa kralı Mita’nın Hititlere düşmanca tavır ser-gilemesi bu kabildendir12.

Bu da Hitit silah sanayii oldukça sıkıntılı bir süreçti. Bunun üzerine IV. Tuthalia, Assur saldırı-larından uzak olan Alašiya’yı (Kıbrıs) büyük ihti-malle Suriye’deki vassal krallığı Ugarit krallığının

9 Kealhofer, L., P. Grave, H. Bahar, B. Marsh 2015 Between the States: Iron Age Interaction in Southwestern Anatolia, Journal of Archaeological Science: Reports 3:342-357.

10 Bahar 1999:

11 Bu konuda P. Kuneholm’la şahsi konuşmalarımızda sözlü bilgileri vermesinin yanında Dentrokronoloji çalışmalarındaki bil-giler de açıklayıcı olmaktadır.

12 Bryce 2005.

desteğiyle ele geçirdi13. Ancak bu sırada güney ba-tıdaki Ikkuwaniya (Konya) güneyindeki komşusu amca oğlu Kurunta ile bir anlaşma yaparak14 daha batıdan gelecek tehlikeleri bertaraf etmek için Luk-ka Ülkesine bir sefer yaptı15.

Bütün bu çabalarının sonuç vermediği Kurun-ta’nın Hatip yazıtında kendisinden “Büyük Kral”

olarak söz etmesinden16 ve kazılarla ortaya konan Hattuşaşşaş’daki muhtemel faaliyetlerinden anla-şılmaktadır. Antalya’nın batı kesimindeki Lukka ülkelerine yaptığı seferin de kalıcı bir sonuç ver-mediği bu bölgeden Alašiya’ya yapılan yağma se-ferlerinden anlaşılmaktadır.

IV. Tuthalia’dan sonra durum Hititlerin daha da aleyhine gelişiyordu. Kuraklık nedeniyle hasat giderek azalmıştı. Mısır’dan buğday ithal edilmişti.

Suriye’de ve Anadolu’da bulunan vassal krallıklar devlete olan bağlılıklarını savsaklamaya başlamıştı.

EGE GÖÇLERİNİN (DENİZ