• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ: MEDENİYET TARİHİNDE YO- YO-LUN ÖNEMİ

HIRİSTİYANLIK VE KONYA ÖRNEĞİ

GİRİŞ: MEDENİYET TARİHİNDE YO- YO-LUN ÖNEMİ

Yol, bir ülkenin, bir toplumun, bir medeniyetin atardamarıdır. Ülkeyi sağlıklı ve bütüncül bir yapı-da tutan ana unsurdur. Nasıl ki ataryapı-damarlaryapı-da mey-dana gelen bir tıkanıklık kalbe zarar verip, ölüme neden oluyorsa; bir ülkenin hayat damarı olan yol-larda meydana gelecek bir aksaklık da ülkenin ge-leceğini tehlikeye atar. Güvensiz yollar, bir ulusun çökmesine neden olabilir. Nasıl sağlıklı damarlar bir beden için hayati önem taşıyorsa, güvenli yollar

da bir toplumun geleceği için önemlidir. Tapınaklar, kanallar, köprüler, çeşmeler, hanlar, hamamlar, su depoları, çarşı ve pazar alanları medeniyet göster-geleridir. Yol da medeniyetin en somut göstergele-rinden birisidir. Yol, medeniyetin doğu, batı, kuzey ve güney yönlerinde gelişmesine vasıta olan bir ula-şım hizmetidir. Yollar, sosyal yaşamın alt yapısını oluşturur. Farklı medeniyetlere açılan kapıdır. Tari-hin ilk dönemlerinde İpek Yolu, Baharat Yolu, Kral Yolu gibi yollar medeniyetlerin gelişimine damga vurmuştur. Bu kadim ticari yolların Müslümanların eline geçmesiyle birlikte Avrupa toplumu yeni ara-yışlara girmiştir. Pusula ve matbaanın bulunması, okyanusları geçmek için güçlü gemilerin yapılması sonucu yeni yerler keşfedilmiş ve tarihte “Coğrafi Keşifler” olarak yerini almıştır. Bu bağlamda Coğ-rafi Keşifler sonucu oluşan yenidünya düzeni de varlığını başta deniz rotaları olmak üzere yollara borçludur. Atın evcilleştirilip insan tarafından vası-ta olarak kullanılması ve tekerleğin keşfi de yol ve medeniyet ilişkisinde önemli dönemlerdir.

Yol, insanı harekete geçiren temel unsurlardan birisidir. Yol, günümüzde geldiğimiz medeniyet aşamasında yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımızda durmaktadır. Medeniyetin atardamarı olan yollardan insanı insan yapan her şey akmak-tadır fakat şu üç unsur medeniyete daha fazla kat-kıda bulunmuştur: Ticaret, bilim ve din. Ticaret ve yol arasındaki bağlantı insanın üretim ile tanıştığı Neolitik Dönem’den itibaren var olmuştur. Yollar aracılığıyla bir bölgede üretilen bir ürün, o ürünün üretilmediği bir bölgeye gönderilmiştir. Değiş-to-kuş ile başlayan karşılıklı ürün değişimi ile ticare-tin temelleri atılmıştır. Yaşadığı coğrafyanın dışına farklı amaçlar ile seyahat eden insanoğlu, bilginin taşınmasında aracılık etmiştir. Ki bu aracılıkta ti-carette olduğu gibi bilginin yayılmasında da yollar katkı sağlayan bir araç olmuştur. Yayılmayan bir bilgi anlamsız kalmaya mahkûmdur. Yollar olma-dığı takdirde bilgi, yaldızlı kafeste bekleyen güzel bir kuş gibidir. Güzelliği, kafesin içinde solmaya

mahkûm olmuştur. Sesini ise kendisinden başka dinleyen yoktur. Yol aracılığıyla yayılan bir diğer temel unsur ise dindir. Din ise ruhları aydınlatan maneviyat ışığını muhafaza etmek için mutlaka ha-reket etmek zorundadır, aksi takdirde ölü bir forma bürünür. Dinin gelişimi ve serpilmesi içinde yol vazgeçilmez bir araçtır. Yol, insanoğlunun gerçek görüntüsünü yansıtan en sahici araçtır. İnsanoğlu-nun dünya üzerinde elde ettiği tüm icraatların en eski, en mütevazı ve en yaygın olanıdır. İnsanın tecrübe ettiği neşe ve kederi, aşk ve nefreti, bilgi ve batıl inancı tümüyle bünyesinde taşır. Baştan sonra bütün dünya tarihi, dünya üzerindeki yollar üzerine yazılmıştır (Jacobson, 1940, 6-7).

Bir toplumun, medeniyetin gelişmişliğini öğ-renmek için yollarına bakmak o toplum hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar. Eğer toplumda hareket var ise yol bu hareketin sembolü olarak karşımı-za çıkar ve gerçeği işaret eder. Toplumda aktivi-te ve genişleme ya da herhangi bir türün ruhunda özgürleşme var ise mutlaka altında seyahat ya da temas vardır. Bu ikisi de yola gereksinim duyarlar.

Bu yüzden eğer herhangi bir gelişme sürmekte ise ve yeni fikirler çoğalıp, yeni umutlar yeşeriyorsa, göreceksiniz ki yeni yollar inşa edilmektedir. Hü-kümette, endüstride, düşünce ve din alanında tüm yaratıcı eylemler, yolun ortaya çıkmasını tetikler.

Yol, medeniyettir. Yollar, ticaretin damarlarıdır (Boardman, 1829: 3-4).

Binlerce yıldır yeryüzünde seyahat eden insa-noğlu gelişen mental yapısı ile birlikte “fırtınadan korunmak için barınak”, “ soğuktan korunmak için ateş”, “hayatını korumak için silah”, “ arkadaşı ya da düşmanı ile konuşmak için kelime”, “yaşam da-yanağı için bitki”, “yükünü çekmek için hayvan”

ile tanışmıştır. Yollar tüm bu gelişmelere şahitlik etmiştir ve bundan dolayı da “ilk önce yol vardı”

ifadesi bu bağlamda yolun medeniyet tarihinin ilk anlarından itibaren varlığını tanımlayan bir ifade olmuştur (Jacobson, 1940, 1).

İnsanoğlu yeryüzünde yürümeye başladığı an-dan itibaren yol ile iç içedir. Medeniyetin tekerrür eden safhalarında gıda ve su arayışında iken yol-ları inşa etmiştir. “İlk önce yol vardı” ifadesinin eş değer bir tanımı “İlkin ayak vardı” (Anthony, 2004:20) olarak da karşımıza çıkar. Tarihin ilk dö-nemlerinden itibaren insanoğlu yürüyüş ile iç içe olmuş ve yürümek insanoğlunun temel hareket aracı olmuştur. Yürüyerek dünyayı gezmiş, hayatı tecrübe etmiş ve çevresiyle ilişkisini oluşturmuş-tur. Çocuklarını taşımış, yaşlılara yardım etmiş, eş-yalarını bir yerden bir yere nakletmiş ve sürülerini otlatmıştır. Benzer şekilde kaçmasına, avlanması-na, yiyecek, içecek, yakacak aramasına aracılık et-miş, sevgi ve üzüntülerini gösteren imgelerle dans ederek duygularını dışa vurmaya yardımcı olmuş-tur. İnsanoğlunun yürüyüş yaparak kazandığı ivme sosyal hayatın değişmesine neden olmuştur (Ant-hony, 2004: 19-20). Dönen baş, sağlam bacaklar ve sınırsız hayallerle birlikte bu yürüyen varlık, evrenin hâkimi olmuştur. Yürüyüşle birlikte insa-noğlu evrende ilk hâkimiyeti sağlamıştır (Anthony, 2004: 23).

İnsanlık tarihi bir diğer anlamda yolun tari-hidir. Yol, tarihin her safhasında vardır. Yazının keşfedilmediği tarih öncesi devirde olduğu gibi yazılı tarih sonrasında da vardır. Evden eve, köy-den köye, şehirköy-den şehire ulaşım için yollar kulla-nılmıştır. Yol olmadığı takdirde toplumların varlığı söz konusu olamaz. Yol, sadece köyler, şehirlera-rasında iletişim kurmaz, aynı zamanda onların or-taya çıkmasına neden olur. Tüm sınırları, kontrol noktalarını ve bariyerleri aşarak sadece dostu dosta ulaştırmaz aynı zamanda düşmanı düşman ile karşı karşıya getirtir. Pasaporttan oldukça eski olan yol-lar aynı zamanda farklı insanyol-ları farklı coğrafyala-ra çağıcoğrafyala-ran birer davetiyedir. Yollar, diyaloga çağı-ran, düşmanlığa son veren, ticarete kapı aralayan birer kapıdır (Forest, 2014: 28).

Tarih boyunca ticaretin yapıldığı, tacirlerin

kat ettiği, askerlerin cepheye koştuğu, peygamber-ler ve din adamlarının bir bölgeden diğer bölgeye dini yaymak için koşturduğu, bilim insanları ve ki-tapların dolaştığı pek çok yol güzergâhı olmuştur.

Çin’den başlayan Akdeniz ve Anadolu üzerinden Avrupa’ya uzanan İpek Yolu da tarihe damga vuran yollardan birisidir (Harita I).

Tarihi İpek Yolu, medeniyetler arası karşılık-lı etkileşim arasında bir köprü vazifesi görmüştür.

Medeniyetler, İpek Yolu aracılığıyla gelişim gös-termiş, dinamizmini yollar sayesinde korumuştur.

Kâğıdın Çin’de ortaya çıkıp tüm dünyaya yayıl-ması bu etkileşimin en somut örneğidir. Dünya tarihinde meydana gelen pek çok gelişimin temel dayanağı İpek Yolu’dur. Pek çok medeniyetin tarih sahnesinde yükselme ve çökme safhalarında İpek Yolu zemin teşkil eder. Doğu medeniyetlerinden

Yunan ve Roma’nın ortaya çıkışına, Pers İmpara-torluğu’ndan İslam Medeniyeti’ne, Çin’den Moğol İmparatorluğu’na, Hindistan’da ortaya çıkan Bu-dizm’den Timur Hanedanlığı’na, Kuzey’in göçebe toplumlarının yükseliş ve çöküş dönemlerinden Orta Asya’daki toplumlara kadar pek çok tarihsel gelişim İpek Yolu boyunca ortaya çıkmıştır. İpek Yolu, pek çok medeniyetin doğmasına aracılık et-tiği için medeniyetlere ebelik yapan bir unsur ola-rak görülmüştür. İpek Yolu aracılığıyla aralarında düşmanlık olan pek çok toplum ile ilişkiler artarak barış süreci oluşmuştur.

Yol ile anılan bir diğer toplum ise Roma’dır.

Roma İmparatorluğu ise tarihte mühendisliği ile ön plana çıkar. Su kemerleri, köprüler, tapınaklar, saray ve tiyatrolara ilave olarak imparatorluğun gereksinimlerini yapmış olduğu yollar ile

karşı-Harita I. İpek Yolu

lamıştır. İnsan azmi ve çabasının bir göstergesi olan Roma yolları (Harita II), Roma mühendisli-ğinin gerçek sanatı olarak karşımıza çıkar (Hamil-ton,1993: 116).

İlk başta askeri amaçla yapılan bu yollar ara-cılığıyla Romalı tüccarlar Roma’dan Mısır, Suriye, Kuzey Afrika ve pek çok bölgeye ticaret yapmak için seyahat etmişlerdir (Shelton, 1998: 68). Erken Dönem Hıristiyan misyonerleri Hz. İsa’nın mesajı-nı yayarken Roma yollarından istifade etmişlerdir.

Roma yolları, Paul vb. azizlerin seyahatlerini ko-laylaştırmış ve Hıristiyanlığın Akdeniz’de hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamıştır.

Anadolu ile bağlantılı bir diğer tarihi yol da Kral Yolu’dur. Persler, Batı’ya doğru hareket edip Anadolu içlerine kadar gelince Asurlular zamanın-dan kalan ulaşım ağı üzerindeki yolları yeniden düzenleyerek “Pers Kral Yolu”(Harita III) olarak bilinen Perslerin Satraplık Merkezi Sardes ve Pers Başkenti Susa’ya kadar uzanan 2500 km

uzunlu-ğunda bir yol inşa ettiler. Yol, Basra Körfezi ya-kınlarındaki Susa’dan başlayarak Malatya-Mazaka (Kayseri), Ankara-Gordion üzerinden Batı Ana-dolu’ya Sardes’e uzanmaktadır (Tekin, 2011: 99).

Heredotos, Sardes ile Susa arasındaki yolun üç ay üç günde kat edilebileceğini ve yol boyunca var olan konaklama merkezleri ile bölgelerin coğraf-yasından bahseder (Heredotos, V. 52-53).

TİCARET YOLLARI VE ANADOLU