• Sonuç bulunamadı

ROMA TİCARİ HAYATI VE SİKKELERİ Romalılar, sikkeyi kullanmadan önce büyük

ROMA TİCARET HAYATI VE ICONIUM SİKKELERİ

ROMA TİCARİ HAYATI VE SİKKELERİ Romalılar, sikkeyi kullanmadan önce büyük

bir olasılıkla hayvanları değer ölçüsü olarak kul-lanmışlardır. Daha sonra ise bazı madenlerin ölçüt olarak kullanıldığını, M. S. 23-79 yıllarında yaşa-mış olan antikçağ yazarı Yaşlı Plinius olarak da bi-linen Gaius Plinius Secundus’un Natural History (Doğa Tarihi) isimli eserinden öğrenmekteyiz. “…

Altının ve gümüşün coticula (ölçü) olarak birlikte tanımlanması gereklidir. Theophrastus’un

belirtti-ğine göre, eski zamanlarda bu taşlardan, Tmolos Nehri (Sard Çayı) hariç hiçbir yerde bulunmuyor-muş. Fakat günümüzde her yerde çok sayıda bu-lunabiliyor. Bazı insanlar tarafından Heraclian taşı, bazı insanlar tarafından da Lydia taşı olarak bilinir. Dört inç uzunluğunu ve iki inç genişliği-ni asla aşmayacak ölçülerde bulunur.” (Pligenişliği-nius, 33.43). Plinius’un verdiği bu bilgilerden değişim veya ödeme aracı olarak kullanılan dört inç uzun-luğunda iki inç genişliğinde objelerin bulunduğunu öğrenmekteyiz. Ayrıca Livius da sikke basımından önce sikke olarak basılmamış bronzun, Patrici-Pleb mücadeleleri sırasında çıkarılan yeni bir vergi öde-meleri sırasında kullanıldığı konusunda bilgi ver-mektedir: “…Neticede, vergi henüz ilan edildiği zaman, tribunuslar askerlere ücret ödenmesi için vergi vermeyi reddeden her bir kimseyi kendileri-nin koruyabileceklerini bildirdiler. Senatonun ileri gelenleri iyi bir başlangıç yaptılar ve onu destek-lemede devam ettiler. Onlar bizzat ilk olarak vergi veren kişilerdi. Burada henüz gümüş sikke olma-dığından, onlardan bazıları devlet hazinesine sik-ke olarak basılmamış bronzu yük vagonları içinde getirdiler. Hatta onların vergi ödemeleri herkese teşhir edildi…” (Livius IV. 60, 6). Romalılar bu ölçü araçlarından sonra üzerlerinde Roma adının veya çeşitli resimlerin yer aldığı metal çubukları kullanmışlardır (Tekin 1994, 29).

Romalıların ilk sikkelerini M. Ö. 3. yüzyılın başlarında bastığı bilinmektedir. M. Ö. 3. yüzyılın başlarında Samnitler’e karşı üstünlük sağlandık-tan sonra Orta İtalya bölgesi Romalıların kontrolü altına girmiştir. Toscana bölgesinde zengin bakır yataklarının bulunmasında dolayı aes grave adı ve-rilen bu ilk Roma sikkelerinin dökme tekniği ile bakırdan yapıldığı bilinmektedir. Güney İtalya’da bulunan Yunan kolonileri ile de ilişkiler kurulun-ca, Romalılar onların kullandıkları sikke basım tekniklerini almışlardır (Baydur 1998, 9.; Eagla-ton-Williams 2011, 41-43; Tekin 1994, 29-30).

Romalılar tarih sahnesinde bulundukları süre boyunca birçok sikke basmışlardır. M. Ö. III. yüz-yılın başlarında Güney İtalya’daki Campania böl-gesinde, üzerinde ROMA ya da ROMANO yazması dışında, Yunan koloni sikkelerine çok benzeyen gümüş ve bronz sikkeler bulunmaktadır. M. Ö.

III. yüzyılın son çeyreğinde Denarius adı verilen gümüş sikke basılmaya başlanmıştır. Bu sikke Ca-racalla tarafından M. S. 215 yılında bastırılmaya başlanan Denarius’un iki katı değerinde olan Anto-nininus’a kadar Roma’nın en önemli gümüş sikke-si olma özelliğini korumuştur. Caesar döneminden itibaren Aureus adı verilen altın sikke düzenli ola-rak basılmaya başlanmıştır. Bu sikkeler haricinde bakırdan As; pirinçten Dupondius ve Sestertius gibi sikkeler de basılmıştır. Bu sikkelerin dışında Roma İmparatorluğu’nun İtalya dışındaki toprak-larda egemenlik kurduğu şehirler de kendi sikke-lerini basma hakkı Roma İmparatorları tarafından verilmiştir. Şehirlerin bastığı bu sikkelerin ön yüzlerinde dönemin Roma İmparatorunun isim ve unvanları ile birlikte portresi; arka yüzünde ise sik-keyi basan şehrin ismi ve o şehre ait figürler yer almıştır (Tekin 1998, 12-18.).

Sikkenin kullanılması ile sadece ticari ve eko-nomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, kamuya ait devlet ödemelerinin yapılması hızlanmamıştır.

Sikke, aynı zamanda hakim olan gücün ideolojisi-nin yayılması konusunda da büyük bir öneme sahip olmuştur. Özellikle M. S. 244-312 yılları arasında yaşamış olan İmparator Diocletianus döneminden itibaren Roma sikkeleri imparatorluk topraklarında yer alan bazı darphanelerde basılmaya başlanmış-tır. Basılan bu sikkeler, Roma tarihinde ilk kez aynı metal kalitesinde, aynı boyutlarda ve aynı tasarım-la basılmıştasarım-lar ve sikke üzerinde yer atasarım-lan imparator-luk portresi bir imparator portresinden daha ziyade İmparatorluğun otoritesini simgeleyen bir unsur haline gelmiştir (Eaglaton-Williams 2011, 73).

Sikkenin ideolojik yönünün en iyi

örneklerin-den biri İncil’de geçmektedir: “İsa’yı kendi sözüyle tuzağa düşürmek amacıyla Ferisiler’le Herodesçi-ler’den bazılarını onun yanına gönderdiler. Adam-lar O’na gelip, “Ey öğretmen” dediler, “Senin ger-çek olduğunu biliyoruz, hiç kimseden ger-çekindiğin de yok. Çünkü kayırıcılık yapan biri değilsin. Tersine Tanrı yolunu doğrulukla öğretiyorsun. Kayser’e vergi ödemek yasal mı, yoksa değil mi? Ödeyelim mi, ödemeyelim mi?” İsa onların ikiyüzlülüğünü bildiğinden, “Neden beni denemeye kalkışıyorsu-nuz?” dedi, “Bana bir dinar (denarius) getirin de göreyim.” Getirdiler. İsa sordu: “Şu gördüğünüz yüz ve yazı kimindir?” Onlar “Kayser’in” dediler.

Bunun üzerine İsa, “Kayser’e ilişkin şeyleri Kay-ser’e, Tanrı’ya ilişkin olanları da Tanrı’ya verin”

dedi (Markos 12: 13-17). İncil’de yer alan metinde de gördüğümüz üzere, sikke sayesinde insanlara yaşadığı devletin sahibi-yöneticisi hatırlatılmakta ve vatandaşlık görevi olarak üzerine düşen işleri yapması beklenmektedir.

Yapılan çalışmalarda genellikle sikkelerin, büyük kentlerde pazar yerleri, servet depoları ve tapınaklarda bulunduğu görülmüştür. Ancak kırsal kesimlerde de tek tük sikkeler bulunabilmektedir.

Bu sikkelerin, kırsal kesimde yaşayan çiftçilik, çobanlık gibi mesleklerle uğraşan insanların, ken-dilerinin üretmedikleri malzemeleri almak için kullandıkları sikkeler olabileceği düşünülmektedir (Crawford 1970, 43-45).

Sikkeler Roma döneminden sonra da işlerliği-ni yitirmeyerek kağıt paranın yaygınlaşmaya baş-ladığı döneme kadar ve kağıt paranın kullanıldığı dönemde de kullanılmaya devam edilmiştir. M. S.

8. yüzyılın son dönemleri ve ilk dönemlerinde yö-neticilik yapmış olan Frank Kralı Şarlman zama-nında bile fiyatlar gümüş denarius ile belirtilmiş ve 24 denarius ile bir adet Carolingian ineği satın alınabilmiştir (Ferguson 2011, 26).

Roma döneminde ticari faaliyetler hakkın-daki bilgilerimiz, dönem yazarlarının verdiği

bil-gilerden, İncil’den, epigrafik malzemelerden ve günümüze kadar ulaşabilen satış sözleşmelerin-den gelmektedir. Bu kaynakların, oluşturulduğu dönemde yapılan satış işleri yani ticaretin büyük bir kısmını da temsil edebileceği ya da sadece bir tanesini de temsil edebileceği belirtilmiştir (Alston 2010, 152). Bu doğrultuda antikçağ yazarlarının bazı malların fiyatları ile ilgili verdiği bilgilerin ve satış sözleşmelerinin yerel; epigrafik malzeme olarak belirttiğimiz, örneğin Diocletianus’un Fiyat Fermanı’nın yerelden daha geniş bir kitleye hitap edebileceğini düşünebiliriz.

İncil’de, o dönemdeki malzemelerin fiyatları ile ilgili bilgiler bulunabilmektedir. İsa’nın beş bin erkeği doyurduğu olayı anlatan bölüm şu şekilde-dir: “İsa kıyıya çıkar çıkmaz büyük bir toplulukla karşılaştı. Onlara karşı yüreği acımayla doldu çün-kü çobanı olmayan koyunlar gibiydiler. Onlara pek çok şey öğretmeye başladı. Vakit ilerlemişti. Öğ-rencileri İsa’ya gelip, “Burası ıssız bir yer” dediler,

“Vakit de ilerledi. Bunları sal da çevredeki çiftlik-lere, kasabalara gitsinler, kendilerine yiyecek sa-tın alsınlar.” İsa, “Siz onlar yiyecek verin!” diye yanıtladı. Öğrenciler, “Gidip iki yüz denariusluk ekmek mi satın alıp onlar yedirelim?” dediler. İsa

“Kaç somun ekmeğiniz var?” dedi, Gidin, bakın!”

Onlar da öğrenip, “Beş somun ekmekle iki balık var” dediler. İsa herkes küme küme yeşil çayıra otursun diye buyruk verdi. Yüzer ellişer kişilik top-luluklar oluşturarak yere oturdular. İsa beş ekmek-le iki balığı eline aldı. Gözekmek-lerini göğe kaldırarak onları kutsadı. Ekmekleri böldü, insanların önüne koysunlar diye öğrencilere verdi. İki balığı da tüm topluluğa dağıttı. Herkes doyasıya yedi. Artakalan ekmeklerle balıklardan on iki küfe dolusu topladı-lar. Ekmek yiyenler beş bin erkekti.” (Markos 6:

34-44). İncil’de geçen bu bilgiye göre, o dönem-de, beş bin erkek (yanlarında kadınların veya ço-cukların olup olmadığı belirtilmemiş) yaklaşık iki yüz denariusa mal olacak somunlarla bir öğünde karınlarını doyurabilmektedir. Bu ölçüte göre bir

somunun fiyatı net bir şekilde belirlenemese de bir erkeğin, bir öğünde, karnını doyurabilecek somu-nun maliyeti ortalama olarak 0,04 denariusa denk gelmektedir.

Roma dönemi ticaret hayatında pazarlarda bir-çok ürünün yer aldığı bilinmektedir ancak en bir-çok ticareti yapılan ürün, dönem insanlarının en temel besin kaynaklarından birisi olması nedeniyle buğ-day olmuştur (Temin 2013, 95). Roma döneminden önce de buğday ticareti ile ilgili kayıtlar, özellikli Yunan yazarlar sayesinde günümüze kadar ula-şabilmiştir. Ksenophon’un Anabasis Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde, Genç Kyros’un, günümüz-de neresi olduğu tam olarak bilinmeyen Pylai’ye geldikten sonra, bölgeden buğday ununun veya arpa ununun kapithesi’nin dört siglos olduğun-dan bahsedilmektedir (Ksenophon, I, 5.6). Roma döneminde ise; Plinius, Doğa Tarihi isimli eserin-de o dönemeserin-de üretilen buğdayın çeşitleri ve özel-likleri hakkında detaylı bilgiler vererek (Plinius, XVIII.12) karışık bir anlatım ile bir pound (yakla-şık 325 gram) ekmeğin 2 As’tan çok az daha fazla maliyeti olacağını belirtmiştir (Crawford 1970, 41;

Plinius, XVIII, 89). Tacitus, Annales isimli eserin-de Ostia ve çevre merkezlereserin-den yiyecek madeserin-deleri getirildiğini, bunların içinden mısır’ın fiyatının 3 Sestertius’a kadar indirildiğini belirtmektedir (Ta-citus, XV, 39.2). Pisidia Antiocheia bölgesinde yerel pazarlarda normal kalitede buğdayın, savaş, kıtlık vb. olguların olmadığı normal bir dönemde bir modius’unun (yaklaşık 7 kg.) 8-9 As veya 2 Sestertius gibi bir fiyata satıldığı bilinmektedir. M.

Ö. 150 yıllarında buğdayın modius’u 3-4 Sesterti-us’a; M. S. 50 yıllarında ise 5-6 Sestertius’ satıldığı belirtilmiştir (Temin 2013, 39, 73). Bu bilgilerden hareketle buğday fiyatının Roma döneminde artış gösterdiğini söyleyebiliriz.

Roma döneminde buğday gibi tarım ürünleri-nin dışında içecek maddeleri de Roma ticaret haya-tında yer almışlardır. Bu dönemde ticareti yapılan

önemli bir madde de şarap olmuştur. Columel-la’dan öğrendiğimiz bilgilere göre kaliteli şarabın bir amphora’sı 60 As gibi bir fiyata satılabilmekte-dir (Columella, III, 3.8).

Antikçağ’da ticaretin yanında insanların ve özellikle köylerde yaşayan halkın en önemli geçim kaynakları, büyük çiftliklerde çalışmak ya da ha-sat dönemlerinde mevsimlik işçi olarak çalışmak olmuştur. (Finley 2007, 43-45). Roma döneminde işçilerin aldığı ücretler ile ilgili önemli bir bilgi İncil’den elde edilebilmektedir. İncil’de yer alan:

“Göklerin hükümranlığı sabahın erken saatlerin-de bağına işçi aramaya çıkan bir çiftlik sahibine benzer. Çiftlik sahibi işçilerle gündeliği bir denari-us’a anlaşıp onları bağına gönderdi.” (Matta: 20, 2) ifadesinden Roma döneminde Kudüs bölgesinde çalışan bir günlük işçi yevmiyesinin bir denarius civarında olmuş olabileceğini düşünebiliriz.

Daha önce de belirtildiği üzere Roma dö-neminde sadece buğday fiyatlarında artış yaşan-mamış, buğday fiyatının yanı sıra birçok ürün ve hizmet fiyatlarında artış yaşanmıştır. Bu artışların önünün alınamadığını İmparator Diocletianus’un M. S. 301 yılında yayınladığı fiyat Fermanı yazı-tından öğrenebilmekteyiz. İmparator Diocletianus, yayınlattığı Fiyat Fermanı bildirgesinin giriş kıs-mında: “ordularımızın, toplumsal güvenlik gerek-leri nedeniyle gönderildikgerek-leri her yerde vurgun-cuların da, yalnızca kasaba ve köylerde değil, her yolun üzerinde küstahça ve gizlice kamu refahına saldırdıklarını bilmeyen kimse var mı? Mallarına fahiş fiyatlar koyuyorlar, dört ya da sekiz katı de-ğil, karlarını ve uygulamalarını ifade edebilmek için insan dilinin sözcük bulamadığı ölçüde fahiş.

Sonuçta bir tek perakende satışta, bir asker bütün ulufesinden ve bir yıllık maaşından ediliyor. … yukarıda adil ve dürüst biçimde ortaya konulan gerçeklere dayanılarak … satılık her tür eşyanın azami fiyatının belirlenmesinin zorunlu olduğuna karar verdik.” (Eaglaton-Williams 2011, 72)

ifade-leri yer almaktadır. Bu bilgilerden hareketle Roma İmparatorluğunda fiyatların artmasında sadece enf-lasyonun rol oynamadığını, bunun yanında birçok etkenin rol oynadığını düşünebiliriz.

Diocletianus’un Fiyat Fermanı bildirgesinde, birçok malın ve hizmetin azami fiyatlarının neler olacağı belirtilmiştir. Yapılan araştırma ve incele-melerde, Diocletianus’un bu fiyatları belirlerken en üst ihtimali göz önüne alınarak belirlediği düşünül-mektedir (Laurence 2010, 123,124).

Fiyat Fermanında yer alan bazı ürün-hizmet-lerin fiyatları şu şekilde olmuştur: (Eaglaton-Wil-liams 2011, 72)

1 modius buğday = 100 denarius

1 İtalyan sextarius’u (yarım litre civarında) sıradan şarap = 8 denarius

1 İtalyan sextarius’u Falernian Şarabı = 30 denarius

1 İtalyan poundu (yaklaşık 325 gram) sığır eti

= 8 denarius

1 Roma poundu (yaklaşık 325 gram) altın = 72000 denarius

Bir çiftlik işçisinin gündeliği (sürekli olmak koşuluyla) = 25 denarius

Berber, kişi başına = 2 denarius

Yazıcı, 100 satır yazıya karşılık = 20 denarius Roma döneminde ticaret hayatında üretilen malların fiyatları farklılık göstermiştir. Bu farklı-lığın sebebi üretilen malların nakliyesinden ortaya çıkan masraflardır. O dönemde malların nakliyatı kara ve deniz yolu ile yapılabilmiştir. Kara yolu ile yapılan taşımacılık öküz, katır ve eşek gibi hayvanlar aracılığı ile; Deniz yolu taşımacılığı ise gemiler aracılığı ile yapılmıştır. Deniz yolu ile ta-şımacılığın mı yoksa kara yolu tata-şımacılığının mı daha yüksek maliyetli olduğu konusu, dönemin ekonomi tarihi üzerine çalışan birçok bilim ada-mı arasında tartışma konusu olmuştur (Laurence 2010, 120-135). Diocletianus’un Fiyat

Fermanı’n-da 1200 pound (yaklaşık olarak 550 kg) hububat yüklü bir arabanın yol açacağı maliyetin her 480 km’de fiyatının iki katına çıkarılması gerektirece-ğini göstermektedir. Deniz taşımacılığında ise bir gemi dolusu hububatın Akdeniz’in bir ucundan di-ğer ucuna gitmesinin, karada alçağı 120 km. yol almasından çıkan masraftan daha düşük olacağı belirtilmiştir (Finley 2007, 150).

İlk bakışta deniz taşımacılığını kara taşımacı-lığına göre çok ucuza mal olabileceği düşünülebi-lir. Ancak gemi taşımacılığında geminin kötü hava şartları, geminin arızalanması gibi sebeplerden dolayı geminin batması durumunda tüm ürünlerin kaybedilme riski bulunmaktadır. Yapılan araştır-malarda Roma egemenliğinin zirveye ulaştığı M.

Ö. 125 ile M. S. 175 yılları arasındaki üç yüz yıllık dönemde, Akdeniz’de bulunan batık sayısının, he-men öncesi ve sonrası dönemlere oranla yaklaşık olarak üç katı gibi oldukça yüksek bir sayıda ol-duğu görülmektedir (Paterson 2010, 139). Ayrıca ticareti yapılan ürünlerin hepsinin kıyı kesiminde üretilmediği, denizden iç kısımlarda üretilen ürün-lerin varlığı, üretilen bu ürünürün-lerin kıyı kesimine kara yolu ile taşınması, gemiye yüklenip boşaltıl-ması gibi işlemler de deniz taşımacılığı maliyeti-ne eklenmesi gereken ömaliyeti-nemli unsurlar arasındadır (Laurence 2010, 120-135). Bu duruma örnek ve-recek olursak Roma döneminde Iconium’da üreti-len buğdayın Ephesus’e ulaştırılabilmesi için kara yolu ile yaklaşık olarak 550 km yol alması gerek-mektedir. Bu buğdayın deniz yolu ile nakliyatı için 300-350 km arasında bir kara taşımacılığı ile Ak-deniz’de yer alan limanlardan birine ulaştırılması, o limanda gemiye yükleme işinin yapılması, gemi ile nakliyatından sonra Ephesus kentinde gemiden boşaltılması işlemlerinin yapılması gerekmektedir.

Belirtilen fiyat hesaplamaları da göz önüne alındığı zaman kara nakliyatı ile deniz nakliyatının bu ör-nek için hemen hemen aynı fiyatlara denk geldiği görülmekte ve ayrıca deniz taşımacılığındaki batık riskinden de kurtulmuş olunmaktadır.