• Sonuç bulunamadı

TİCARET HAYATINDAKİ YERİ

OBSİDİYEN BULUNTULAR

Obsidiyenler, arkeolojide bilinen en kullanış-lı malzemelerden biridir. Taş Devri’nin sonlarına doğru, insanlar kesici taşları yapmak için gittik-çe artan şekilde obsidiyeni kullanmaya çalıştılar.

Obsidiyenin yontulması ile basit kazıcı ve ok başlarını yapmak bile ustalık gerektirmesine rağ-men, yetenekli sanatçılar bıçak ve hançer, süslü taslar ve parlatılmış aynalar yaptı. Bu araçlar, Av-rupa, Asya, Güney, Orta ve Kuzey Amerika’daki ve Pasifik Adaları’ndaki arkeolojik alanlarda bol miktarda bulunurlar. Obsidiyenler, Avustralya’da nadirdir, ancak Queensland’de obsidiyen eserler bulunmuştur. Obsidiyenler çoğunlukla oldukça güncel ada yayı özellikteki volkanik kuşaklarda bulunur ve bunlar Afrika’ya geçmezler, oysa Roma zamanındaki orijinal obsidiyen Etiyopya’da bulun-muştur. Çünkü obsidiyen hızlı bir şekilde

bünye-sine su alır; en taze obsidiyen 10 milyon yıldan daha gençtir.

Orta Doğu ve Yakındoğu’daki obsidiyen tica-reti O. Williams-Thorpe tarafından açıklanmıştır.

MÖ 8000 yılında, Lübnan’dan Irak’a uzanan Orta-doğu’nun bereketli hilalinde yaşayan insanlar, ilk kez avcı-toplayıcı yaşam tarzından ayrıldılar. Bu-nun yerine hayvanların evcilleştirdiler ve hububat ve üzüm yetiştirdiler ki bu durum Neolitik devrim olarak adlandırıldı. Çoğunlukla kesme ve sıyırma araçları için muhtemelen bu dönemde bu bölgede obsidiyen ticareti yapıldı.

Bir başka arkeolojik buluntu kaynağı taş ocakları ve madenlerdir. Taş ocaklar Melos adasın-da Romalılar tarafınadasın-dan obsidiyen kaynağı olarak kullanılmıştır. Meksika’da da Verakruz yakınla-rındaki bir volkanik zirvede Aztekler 1350’den 1520’ye kadar obsidiyen çıkarmışlardır.

Şekil 4: Göllü dağı obsidiyen kaynaklarının şematik haritası (Poidevin, 1998).

Obsidiyenli dom ve akıntılar

Obsidiyen bloklu proklastikler ve epiklastikler

Çatalhöyük VE OBSİDİYEN

Her ne kadar leopar derisi olarak yorumlayan-lar olsa da (Mellaart, 1964), Çatalhöyük çoğunluk-la(Schmitt ve ark., 2014) aktif haldeki Hasandağı ile Çatalhöyük’ün resmedildiği insan eli ile yapılmış ilk harita ve volkan şekli içermesi ile de dikkat çek-mektedir. Çift zirveli Hasandağı, Çatalhöyük’ün 130 km kuzeydoğusunda yer almaktadır (Şekil 2).

Şeklin ayrıntılı volkanolojik incelemeleri, Hasanda-ğı zirve bölgesindeki püskürme tipinin yeniden dü-zenlenmesi ve anlaşılmaya çalışılması, Çatalhöyü-ğe düşen volkanik bombaları ve iri yarıkatı haldeki lavları göstermektedir (Sigurdsson ve ark., 2000).

Obsidiyen, en yakın çıkarılan kaynak yerin, KD yönünde ≥190 km mesafede Kapadokya vol-kanik bölgesinde yer almasına rağmen, seramik üretilmeyen Neolitik - Erken Kalkolitik yerleşim (MÖ 7400-5500 (Cessford ve ark., 2005) boyunca Çatalhöyük insanları tarafından kayaçların yontul-masıyla yapılan araç/gereçlerin ana ham maddesi olarak kullanılmıştır.

Çatalhöyük’teki obsidiyenlerin kaynağının belirlenmesine yönelik ilk çalışmalar 1960’larda 4 adet bıçağın/bıçak ucunun OES (Optik Emis-yon Spektroskopisi) analizi ile başlamıştır (Renf-rew ve ark., 1966). Takip eden 35 yıldan fazla bir sürede ise ek olarak 11 buluntuda da OES, XRF (X Ray floresans) ve Sr izotop çalışmalar gerçek-leştirilmiştir (Wright, 1969; Gale, 1981; Keller ve Seifried, 1990). Sonraki 40 yıldan fazla bir sürede ise 100 tanesi arkeolojik olmak üzere 527 örne-ğin kimyasal bileşimi belirlenmiştir (Chataigner, 1998; Poidevin, 1998). Bu 100 adet Çatalhöyuk örneğin kimyasal analiz sonuçları, bunların Güney Kapadokya obsidiyenlerinden yapıldığını göster-miştir (Poupeau ve ark., 2010). Örneklerin büyük çoğunluğu (68 örnek) Doğu Göllüdağı, az olarak da (32 örnek) Nenezi Dağı obsidiyen kaynaklarına uyum göstermektedir. Bu çalışmalar ışığında so-nuç olarak Çatalhöyük’teki obsidiyenin tarihçesi

şu şekilde özetlenebilir (Poupeau ve ark., 2010);

Çatalhöyük’ün tarihi boyunca obsidiyenin çıkarılıp işlendiği iki ana kaynak, Güney Kapadokya’daki Doğu Göllü doğu ve Nenezi dağlarıdır.

Bu obsidiyenlerin nasıl işlendiği ve neden yapıldığı dikkate alındığında çoğunlukla farklı tü-ketildiği ortaya çıkmaktadır. Bu ham maddelerin nispi önemi, toplam obsidiyen topluluğunun oranı bakımından zamanla değişmiştir. Daha sonraki Er-ken Neolitik çömlekçilik (Doğu Höyük ve 6 sevi-ye ve yukarısı) ve Erken Kalkolitik (Batı höyük) süresince çok az miktarda da olsa Batı Acıgöl ve Doğu Acıgöl gibi Kuzey Kapadokya kaynakların-dan obsidiyen elde edilmiştir. Daha sonra Erken Neolitik Çömlekçilik ve Erken Kalkolitik dönem-lerde, 650 ila 825 km mesafede yer alan Bingöl ve/

veya Nemrut Dağı, ek olarak Bingöl’ün kalkalka-lin ürününden yapılan bir tane olmak üzere bunlar-la ilişkili Doğu Anadolu obsidiyenlerinden (başlıca belirgin yeşil peralkalin hammadde) yapılan kulla-nışlı, kolay işlenen basınç-pul pul ayrılan bıçaklar yapılmıştır.

KAYNAKLAR

Bahar, H. ve Koçak.,Ö., 2004, Eskiçağ Konya Araştırmaları 2, Kömen, Konya.

Bahar,H.,2010,Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen.

Konya.

Cessford, C., Blumbach, P., Göze Akoglu, K., Higham, T., Kuniholm, P. I., Manning, S. W., New-ton, N. W., Özbakan, M. ve Melek Özer, A., 2005, Absolute dating at Çatalhöyük, Cambridge, 65-99.

449-450.

Chataigner, C., 1998, Sources des artefacts du Proche Orient d’après leur caractérisation géo-chimique, In: L’Obsidienne au Proche et Moyen Orient. Du volcan à l’outil., Eds: Cauvin, M.-C., Gourgaud, A., Gratuze, B., Arnaud, N., Poupeau, G., Poidevin, J.-L. ve Chataigner, C., Oxford, p.

273-324.

Esin,U., 1981, İlk Üretimciliğe Geçiş Evresin-de Anadolu ve Güneydoğu Avrupa, G.Ö.10 000- 7 000), II, Kültürler Sorunu, Edebiyat Fakültesi Ba-sımevi. İstanbul.

Gale, N. H., 1981, Mediterranean obsidian source characterisation by strontium isotope analy-sis, Archaeometry, 23, 41-51.

GüLec E. Howell F.C. ve White T.. 1999. Dur-sunlu-A new Lower Pleistocene artifact-bearing locality in southern Anatolia, in Ullrich H. (ed.) Hominid evolution: lifestyles and survival strate-gies: 349–64. Gelsenkirchen: Archaea

Keller, J. ve Seifried, C., 1990, The present status of obsidian source identification in Anatolia and the Near East., PACT, 25, 57-85.

McCall, G. J. H., 2005, Obsidian. Encyclope-dia of Geology. Selley, R. C., Cock, R. ve PLIMER, I. R. Oxford, ELSEVIER ACADEMIC PRESS. 3:

267-277.

Mellaart, J., 1964, Illustrated London News, Earliest of Neolithic cities: delving deep into the Neolithic religion of Anatolian Chatal Huyuk, Part II-shrines of the vultures and the veiled goddess.

194–197.

Mellaart, M.,1975, The Neolithic of the Near East, London:Thames and Hudson.

Poidevin, J.-L., 1998, Les gisements d’obsi-dienne de Turquie et de Transcaucasie: géologie, géochimie et chronométrie, In: L’Obsidienne au Proche et Moyen Orient. Du volcan à l’outil., Eds:

Cauvin, M.-C., Gourgaud, A., Gratuze, B., Arnaud, N., Poupeau, G., Poidevin, J.-L. ve Chataigner, C., Oxford, p. 105-203.

Poupeau, G., Le Bourdonnec, F.-X., Carter, T., Delerue, S., Steven Shackley, M., Barrat, J.-A., Dubernet, S., Moretto, P., Calligaro, T., Milić, M.

ve Kobayashi, K., 2010, The use of SEM-EDS, PIXE and EDXRF for obsidian provenance studies in the Near East: a case study from Neolithic

Çatal-höyük (central Anatolia), Journal of Archaeologi-cal Science, 37 (11), 2705-2720.

Renfrew, C., Dixon, J. E. ve Cann, J. R., 1966, Obsidian and early Cultural Contact in the near East, Proceedings of the Prehistoric Society, 30-72.

Schmitt, A. K., Danišík, M., Aydar, E., Şen, E., Ulusoy, İ. ve Lovera, O. M., 2014, Identifying the Volcanic Eruption Depicted in a Neolithic Pa-inting at Çatalhöyük, Central Anatolia, Turkey, PLoS ONE, 9 (1).

Sigurdsson, H., Ballard, R. D., Sigurdsson, H., Houghton, B. F. ve McNutt, S. R. e. a., 2000, Vol-canoes in art, San Diego, CA, Academic Press, p.

Stordeur, D., Helmer, D., ve Willcox, G., 1997, Jerf el Ahmar : un nouveau site de l’horizon PPNA sur le moyen Euphrate syrien, Bulletin de la Société préhistorique française Année. 94-2: 282-285

Wright, G. A., 1969, Obsidian analyses and prehistoric near eastern trade: 7500 to 3500 BC., Anthropological Papers, 37, 5-26.

Hasan BAHAR*

Hatice Gül KÜÇÜKBEZCİ**

*Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

**Dr. Öğ. Üyesi, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

NEOLİTİK ÇAĞ’DA