• Sonuç bulunamadı

II. TÜRKİYE MERKEZLİ HADİS TARTIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞINDA

2. Dâhilî Şartların Katkısı

1.3. BAZI ISTILAH VE KAVRAMLARIN ÇEVİRİSİNE DAİR TARTIŞMALAR

1.3.2. Tradition Kavramının Çevirisi

Hıristiyanlık akidesinin ve dinî literatürünün anlaşılması açısından kilit kavramlardan biri olan “tradition”, geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Mevzu bahis kavram, “dinî konulara ilişkin Kitab-ı Mukaddes’te bulunmayan bilgilerin nakledilmesi, Mesih hakkındaki bilgiler ile bunların teolojik açıdan önemi ve dinî hayat için kullanımını içeren apostolik (havarilere ait) öğretiler, Hz. İsa’nın şifahî

313 Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, s. 240-241.

314 Bu yorumun doğrulanabilmesi durumunda, tarihçilik anlayışı ile son dönem Osmanlı aydınında iz

bırakan Ahmed Cevdet’in sahamızı da ilgilendiren bir diğer yönü açığa çıkmış olacaktır.

Ayrıca Ahmed Naim’in mütercim kimliği ve hassasiyetlerinde hocası Mehmed Zihni Efendi’nin (ö. 1913) etkisi de düşünülebilir. Somut bir örnek vermek gerekirse; Zihni Efendi, Sırât-ı Müstakîm’de devam eden “Tecrîd-i Sarîh” serisindeki 20. hadisin çevirisini tashih etmiştir. Bk. Ahmed Naim Babanzâde, “Tashih ve İtizar”, SM, 30 Kânunuevvel 1326, V, S: 123, s. 309. Ayrıca bk. Ahmed Naim Babanzâde – Mustafa Cemil, Mekteb-i Sultanî’ye Mahsus Sarf-ı Arabî ve Temrînât, s. 6-8 (Ahmed Naim’in mukaddimesidir).

öğretisine ulaştıran havari nakilleri” gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca “tradition” ifadesi -önde gelen Hıristiyanlık mezhepleri arasında bir takım farklılıklar bulunmakla birlikte- “zaman içerisinde kutsal kitaba, havarilere ve kiliseye ait olmak üzere meydana getirilen üç tür dinî geleneği” temsil etmektedir.316

Oryantalistlerin “tradition” mefhumuna yüklemeye çalıştıkları anlam, bu kavramın kullanımını hadis ilmi açısından kritik hale getirmektedir. Zira bu ilim adamlarının hadis ve sünnet kavramları yerine, kendi kültürlerini ve bakış açılarını da yansıtacak şekilde “traditon” ifadesinin kullanımını tercih ettikleri bilinmekte; böylelikle hadis ve sünnetin Hz. Peygamber’le (s.a) gerçekte bir ilgisinin bulunmadığına dikkat çekmek istedikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla genel oryantalist temayülü yansıtan bu okuma biçimine göre “traditions” diye ifade edilen hadisler, Müslümanların zamanla geliştirdikleri geleneklerini temsil etmekte olup bunların Hz. Peygamber’le ilişkisi bulunmamaktadır.317 Hadis ve sünnetle Hıristiyanlık inancına ait bir kavram arasında kurulmaya çalışılan bu irtibatta, “tradition” mefhumunun kapsamına ilişkin yukarıda kaydedilen özellikle son tanımın etkili olduğu düşünülebilir.

Çalışma dönemi itibarıyla “tradition” ifadesinin bazı çalışmalarda tarih biliminin kaynaklarının anlatımı sırasında kullanıldığı görülmüştür. Ancak daha ötesinde bu ifade Türkçe’ye “hadis” ve “an‘ane” karşılıkları verilerek tercüme edilmiştir. Bu itibarla Batı’ya ait bir kavramın kullanım durumunun, taramalarla elde edilen bulgularla takip edilmesi suretiyle yine kavram tercümesi merkezli tartışma ve yorumların bir başka zaviyeden daha örneklendirilmesi uygun olacaktır.

Taranan kaynaklar içerisinde “tradition”ın ilk kullanımı, son dönem Osmanlı düşüncesinin önemli temsilcilerinden olan Şehbenderzâde Ahmed Hilmi’nin (ö. 1914) Tarih-i İslam (1326) adlı eserinde belirlenmiştir. Ahmed Hilmi, tarih biliminin kaynaklarının tasnifi ve anlatımı üzerinde durduğu sırada şu ifadelere yer vermiştir:

“‘Rivayât-ı akvâm [-] tradition’a an‘ane, menkûlât, nakliyât namları da verilir. Bunlar kavimlerin babadan oğula nakil ve rivayet ettikleri vakalar ve hadiselerden ibarettir”.

316 Aydın, Mehmet, “Hıristiyanlık”, DİA, XVII, 341.

317 Yücel, Oryantalist Hadis Anlayışı ve Eleştirisi, s. 43, 44-45, 56.

Hadisi ilgilendiren birçok oryantalizm çalışmasının isimlendirilmesinde de tercih edilen bu kavram ve eleştirisi hakkında geniş bilgi için bk. A.g.e., s. 43-59.

Ahmed Hilmi’nin buradaki açıklamaları doğrultusunda şöyle bir çeviri kümesi oluşmaktadır: “Rivayât-ı akvâm, tradition, an‘ane, menkûlât, nakliyât”. Ayrıca o, kaydedilen çeviriler için çatı bir kavram olarak gördüğü “rivayet” mefhumuyla anlatılmak istenenin tam olarak neye tekabül ettiğini şöyle anlatmaya çalışmıştır:

“Lakin biz burada rivayetleri ‘gayr-i ilmî ve gayr-i mazbut şekilde ecdattan evlada intikal etmiş tarihî vakalar’ manasına alıyoruz”.318

Rivayet mefhumunun kapsamına ilişkin kaydedilen bu açıklamanın, “ilmî bir tenkit usûlüne tabi tutulmaktan ve kayıt altına alınmaktan yoksun, nesilden nesile aktarılan şifahî/anonim bilgi yığınları” şeklinde günümüz ifadelerine aktarımı mümkündür.

Yazıldığı dönemin metodoloji arayış ve çabalarının ilk örneklerinden olan İzmirli İsmail Hakkı’ya ait Fenn-i Menâhic (1329) adlı eserde, tıpkı Ahmed Hilmi gibi, tarihin kaynaklarının özlü ifadelerle anlatımı sırasında kaydedilen “âsâr-ı menkûle” (sözlü/şifahî kaynaklar) ifadesi için “Ağızdan ağıza nakledilegelen anlatılar (hikâyât)dır” şeklinde bir tanıma319 yer verilmiştir. İzmirli’nin bu tarifi, Ahmed Hilmi’nin “rivayet” tanımıyla uyuşmakta; ancak eş anlamlı bir sözcük olarak “tradition” kullanımını içermemektedir.320 Keza 1929’dan 1950’ye kadar fasılalarla okuttuğu ders notlarından oluşturduğu Tarihte Usûl isimli eserinde yine aynı konu üzerinde duran A. Zeki Velidî Togan (ö. 1970), tarihin kaynağı olarak zikrettiği “haberler” ifadesi için parantez arasında “traditions” karşılığını vermişse321 de daha fazla bir açıklamada bulunmamıştır.

318 Ahmed Hilmi, İslam Tarihi 1, haz. Ziya Nur Aksun, 46. Ayrıca krş. a.mlf., Tarih-i İslam, nşr.

Hüseyin Hüsnü, I, 14.

319 İzmirli, Fenn-i Menâhic, s. 54.

320 İzmirli’nin “tradition” kavramını kullanabileceği düşünülen “Tarih-i İslam’ın Lüzumu, Tarih-i

İslam’ın Ehemmiyeti, Ehl-i İslam’ın Tarihe Hizmetleri, Müverrihîn-i İslamiye” isimli risalesi ile

Siyer-i Celîle-i Nebeviyye adlı çalışmasında da herhangi bir tespitte bulunulamamıştır.

321 Togan, Tarihte Usûl, s. xı, 36, 38.

Togan, tarihin ana kaynaklarından olduğunu belirttiği “haber” mefhumunu farklı bir tasnifle “şifahî (rivayet), yazılı ve görsel haberler” alt başlıklarında ayrıntılı olarak işlemiştir. Bk. A.g.e., s. 38-61.

Tarih biliminin kaynaklarını anlatmak için çatı bir kavram olarak görülen “rivayet” tanımının altında eş anlamlı çeviri bir sözcük şeklinde kaydedilen “tradition” ifadesi, yer yer “hadis” terimini karşılamak için de kullanılabilmiştir.322

“Tradition” ifadesinin iki farklı kullanımına ilişkin tasvirî nitelikteki bu kayıtlara karşılık meselenin bir tartışma metnine dönüşmesi Babanzâde Ahmed Naim’in Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi’nde hadis ve tarih tenkit sistemlerinin karşılaştırılması sırasında yaptığı açıklamalarıyla gerçekleşmiştir. Tarihin kaynaklarını “merviyyât (traditions), âbidât (monuments), mektûbât (ecrits)” şeklinde kaydeden Ahmed Naim; bunların tenkit ölçülerine geçmeden önce “tradition” kavramına ait şu tanımlara yer vermiştir:

1. Doğru ya da yanlışlığına bakılmaksızın uzun süre ağızdan ağıza dolaşan nakiller,

2. Kiliseyle ilgili uygulama ve inanışların yazılı veya sözlü biçimde nesiller boyunca aktarımı.

Ahmed Naim’in, tarihin bir kaynağı olan “merviyyât”ı “traditions” çevirisiyle karşılaması ve Yeni Larousse Ansiklopedisi’nden aldığını belirttiği birinci tarif, yukarıda yapılan izahlarla örtüşmektedir. Ancak Ahmed Naim “tradition”ın ilk anlamı ile Türkçe’ye bazen “an‘ane”323 bazen de “hadis” terimleri ile çevrilmesinin yanlışlığına dikkat çekerek konuya farklı bir boyut kazandırmıştır. Ona göre; hem “an‘ane” hem de sahabe ve tâbiûn kavillerini de kapsayacak haliyle “hadis”, isnad esasına dayanmaktadır ve ravi adları her ikisinde de zikredilmektedir. Buna karşılık “tradition”, tarifinden de anlaşılacağı üzere zımnen ravilerinin meçhullüğü durumunu taşımaktadır. Üstelik “tradition”daki uzun süre nakledilmek şartına karşılık hadisler ve mu‘an‘an kaviller için böyle bir zorunluluk yoktur. Bu doğrultuda Ahmed Naim, bir bakıma olası kavram kargaşalarının önüne geçilmesi adına; “traditions” ile

322 Taranan kaynaklarda yapılabilen en erken tarihli tespit için bk. Ülken, Hilmi Ziya, Türk Tefekkür

Tarihi, s. 85.

Düşünce tarihine dair, ilk baskısı 1933-1934’te yapılan bu çalışmadan önce de ilgili kavramın hadis yerine kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira Ahmed Naim’in aşağıda ele alınacak olan eleştirileri, daha erken tarihlerde böyle bir kullanımın varlığını zorunlu kılmaktadır.

323 Ahmed Naim, “an‘ane” ıstılahıyla ilgili şu açıklamalara yer vermektedir: Ravi(lerin) ad(lar)ı

zikredilerek; ancak bu kimselerin ilgili haber(ler)i bizzat işittik(ler)ini gösteren bir eda lafzı da kullanmaksızın, yalnız “نع” (Filan raviden) lafzı ile yapılan nakil ve isnadın adıdır. Bu türden rivayetlerin hadisçilere göre özel bir hükmü vardır. Bk., Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, s. 85.

kastedileni daha doğru şekilde karşılamak için kavramın aslındaki “eskilik” şartını da vurgulayan “merviyât-ı kadîme, menkûlât-ı kadîme” gibi çevirileri önermektedir.

Ahmed Naim, hadis ile “kilise nakilleri” anlamına gelen “traditions” arasında “dinîlik” müştereğinden hareketle bir ilişki kurma yoluna gidilmesini de doğru bulmamaktadır. Onun bu noktadaki karşı çıkış gerekçesi; yazılı veya sözlü biçimde aktarılmış olan kilise nakillerinin, hadis rivayetlerinin taşıdığı “müsnedlik” hususiyetini sağlayamamasıdır.324

Görüldüğü gibi Ahmed Naim sistematiklik, ittisal ve ravilerin bilinirliği ölçütlerini öne çıkararak “tradition”ın “hadis” ve “an‘ane” çevirileri ile ifade edilmesine karşı çıkmaktadır. Şu halde Ahmed Hilmi’nin oluşturduğu çeviri kümesinde “tradition” ve “an‘ane” sözcüklerinin bir arada bulunması daha anlamlı hale gelmektedir. Ancak Ahmed Hilmi’nin eserinden yapılan bu tespitin, Ahmed Naim’in karşı çıktığı hususun bir örneğini oluşturduğu düşünülmemektedir. Zira hem ikilinin çalışmaları arasında uzun bir zaman farkı bulunmakta hem de Ahmed Naim tarafından bu eleştirilerin muhatabı olarak bir isim tayini yapılmamaktadır. Üstelik Ahmed Hilmi’nin “an‘ane, mana-yı umumisiyle alınırsa”325 kaydını düşmesi, esasen kendisinin de kavramlar arası belli farkındalıklara sahip olduğunu veyahut da birtakım zihnî mütalaalar yürüttüğünü göstermektedir denilebilir.

Ahmed Naim’in buradaki eleştirilerinin odağında, Batı’da hazırlanan İslam çalışmaları üzerine yapılan ve 1920’li yıllarla birlikte daha da artış gösteren tercüme eserlerin olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda Ahmed Naim tarafından kendisine yöneltilen tenkitlere zaman zaman yer verilen L. Caetani’nin Annali dell’Islam adlı eserinin Türkçe çevirisinde “an‘ane” ve “hadis” ifadelerinin sıkça kullanıldığına temas edilebilir. Şu durumda Ahmed Naim’in, “O derecedeki ravileri malum olan rivayât hakkında bu kelimeyi (hadis) isti‘mâl etmezler” ifadeleriyle karşılık bulan ikazının,326 özellikle temas edilen çalışmaların mütercimlerini hedef aldığını söylemek mümkündür. Başka bir ifadeyle, oryantalistlerin kasten “tradition” ifadesini kullanmalarına yönelik doğrudan hâricî bir tenkit sezilememektedir. Ancak

324 Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, s. 85-86. 325 Ahmed Hilmi, İslam Tarihi 1, haz. Ziya Nur Aksun, 46. 326 Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, s. 86.

uzun vadede kavram kargaşası yaşanması, ilgili oryantalist tezin kabulüne zemin açılması gibi ihtimaller ya da bu eleştirinin Türkiye’de ne kadar etkili olduğu hususu327 bir tarafa; Batı kaynaklı bir kavramın tedavüle girmeye başlaması karşısında tespit edilebilen ilk itiraz olması bakımından Ahmed Naim’in bu müdahalesinin tarihen not edilmesi gerektiği düşünülmektedir.328

Esasına bakılırsa; felsefî terimlerin Türkçe’ye kazandırılması noktasında Ahmed Naim’in sergilediği müdakkik ilim adamı kimliği, bu esnada riayet ettiği kıstaslar, meslektaşlarıyla yaşadığı görüş ayrılıkları ve münakaşalar dikkate alınırsa;329 mevzu bahis tenkidî bakışın ve hassasiyetin sebebi daha iyi anlaşılacaktır. Kritik denilebilecek bu müdahalenin yapılmasında Ahmed Naim’in ilmî kişiliğinin devreye girdiğinin dolaylı bir kanıtı olarak Zakir Kadirî Ugan’ın Mukaddime’den iki yıl önce yayımlanan “Dinî ve Gayr-î Dinî Rivayetler” isimli makalesine bakılabilir. Rivayet mefhumunun hadis, tarih, edebiyat, folklor, etnografya, din ve dil bilimleri açısından mahiyeti, kapsamı, işlevi ve önemi üzerine önemli tespitlerin yapıldığı bu çalışmada, yukarıdaki çerçevede bir eleştirinin mevcudiyeti belirlenememiştir.330