• Sonuç bulunamadı

II. TÜRKİYE MERKEZLİ HADİS TARTIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞINDA

2. Dâhilî Şartların Katkısı

1.1.1.2. Hadis ve Sünnetin Kapsamı

Hadis ve sünnetin tanımı merkezinde buraya kadar arz edilen mülahazaların yanı sıra bu iki kavramın neleri kapsayıp kapsamadığına ya da neleri kapsayıp kapsamaması gerektiğine yönelik birtakım değerlendirme ve eleştirilere de rastlanabilmektedir.

Bu bağlamda, Hz. Peygamber’in rivayetler vasıtasıyla geleceğe dair birtakım haberler verebilmesinin imkânı meselesi en sık ele alınan noktalar arasındadır. Yazdığı İslam Tarihi’nde Allah Rasûlü’nün irtihali başlığının işlenişi sırasında konuyla ilgili kısa bir değerlendirmeye yer veren Filibeli Ahmed Hilmi (ö. 1914), istikbal haberlerinin imkânına olumlu bakmaktadır. Onun ifadesiyle, Hz. Peygamber çok sayıda sahabî tarafından zapt edilen hadisler ile vefatından sonra meydana gelecek fitne ve fırkalaşmaları haber vermiş ve bunlar, dediği gibi de vaki olmuştur. Ahmed Hilmi, Ammâr b. Yâsir’in (ö. 37/657) azgın bir topluluk tarafından öldürüleceğini haber veren rivayet16 gibi örnekleri, istikbalin tam bir açıklıkla keşfedilmesi olarak yorumlamakta ve dahası Hz. Peygamber tarafından İslam’ın gelecek devirlerinin ana hatlarıyla bildirilmesinin prensip olarak imkânını kabul eder görünmektedir.17

15 Celal Nuri [İleri], Hâtemü’l-Enbiya, s. 152-168.

16 Örneğin bk. Buhârî, “Salât”, 63; “el-Cihâd ve’s-Siyer”, 17; Müslim, “el-Fiten ve Eşrâtu’s-Sa‘a”, 70,

71, 72, 73.

Ahmet Hamdi Akseki, sünnet-Kur’ân ilişkisinde yer verdiği bazı rivayetlere dayanarak Rasûl-i Ekrem’in kendisinden sonra vaki olacak bazı şeyleri haber verdiğini kabul etmektedir.18

Buna karşılık Yusuf Ziya Yörükan, istikbale ve siyasete dair zayıf rivayetlerin şüpheli (meşkûk) sayıldığını belirtmiştir.19 Yörükan başka bir eserinde ise, Hz. Peygamber döneminde var olmamaları sebebiyle mezheplere, tarikatlara, sûfîlere ve istikbalde olacak şeylere dair rivayetlere itibar edilmeyeceğini kaydetmiştir.20

Diğer taraftan, en güvenilir ravilerden oluşan isnadların bile aslında sonradan uydurulduğunu ispata çalışan Leone Caetani (ö. 1935), 68 (688) yılında vefat eden İbn Abbas’tan nakledilmesi dolayısıyla muhtevası hicrî ikinci asrın ortalarındaki fırkalaşmalara işaret eden rivayetlerin açıkça mevzû sayılması gerektiği düşüncesindedir.21 Caetani’nin, karşılık verildiği tespit edilemeyen oryantalist düşünceyi örnekleyen bu iddiası, yine dönemin istikbal haberlerine ilişkin yaklaşımları arasındaki yerini almıştır.

Yörükan ise, Ebû Süfyân ile Bizans kralı Herakleios’un konuşmasının geçtiği bir rivayeti22 konu ettiği bir mecmua yazısında; yalnız nebevî söz ve fiillere değil, gerek Hz. Peygamber’e gerekse de sahabeye nispet edilsin, Rasûlullah zamanına ait bütün rivayet ve olayların hadis kapsamına girdiğini belirtme ihtiyacı hissetmiştir.23 Buna karşılık, yukarıdaki sünnet tanımıyla uyumlu olarak; ahkâm değeri taşımayan peygamber ve sahabe ahvali ile aynı nitelikteki siyer rivayetlerinin –her ne kadar bunlara hadis denilebilse de- sünnetin kapsamına giremeyeceğini ifade etmiştir.24

18Akseki, Peygamberimizin Vecizeleri, s. 15-16. Ayrıca bk. Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn ve Tercemesi, I,

xii (Akseki’nin mukaddimesidir).

19 Yörükan, İslam Dini Tarihi, s. 477. 20 Yörükan, Müslümanlık, s. 31.

Yörükan’ın buradaki görüşlerini ele alan bir değerlendirme için bk. Köktaş, “Yusuf Ziya Yörükan ve İslam Dini Tarihi Adlı Eserindeki Hadis ve Sünnetle İlgili Düşünceleri”, Dinbilimleri Akademik

Araştırma Dergisi, 2004, IV, S: 2, s. 82-83, 92.

21 Caetani, İslam Tarihi, trc. Hüseyin Cahid, I, 90.

22 Örneğin bk. Buhârî, “Bed’ü’l-Vahy”, 1; Müslim, “el-Cihâd ve’s-Siyer”, 74.

23 Yörükan, Yusuf Ziya, “Ebû Süfyân ile Herakleious’un Mülakatı”, Mihrab, 1 Kânunuevvel 1339, I,

S: 2, s. 43-48.

Konunun bir diğer yönünü de, doğrudan ya da dolaylı bir oryantalist etkiyle hadislerin içerdiği birtakım ayrıntılar yüzünden eleştiriye tabi tutulmaları oluşturmaktadır. Bu cümleden olmak üzere; Reinhart Dozy’nin (ö. 1883) Kur’ân’dan sonra ikinci delil sayılan hadislerin, aslında varlığını doğu toplumlarının mizacındaki ayrıntı düşkünlüğüne borçlu olduğunu iddia etmektedir. Dozy’nin ifadesiyle, hicrî üçüncü asır muhaddislerinin kendi peygamberleri hakkında hiçbir şeyi saklamaksızın aktarmalarının sonucu olarak Sahîh-i Buhârî gibi bir kaynakta bile samimi bir Müslümanın yüzünü kızartacak onca şey bulmak mümkündür. Üstelik bu evsaftaki hadisler dolayısıyla İslam dininin seviyesi düşürülmüştür. Söz konusu iddialar, yazara ait eserin çevirisi vasıtasıyla dönemin fikir ortamına erken bir tarihte girmiştir.25

Uzun süre yanıtsız kalan bu iddialardan son ikisi, ismen atıfta bulunularak sadece İsmail Fennî Ertuğrul (ö. 1946) tarafından kaleme alınan reddiyede ele alınmıştır. Şu kadarı var ki; İsmail Fennî’nin geniş çaplı birikimine rağmen bu tezlere hadis ilminin imkânlarını da kullanarak yeterli bir ilmî cevap verdiğini söylemek güçtür.26

Leone Caetani’nin, Hz. Peygamber’in istincâ için Ebû Hüreyre’den (ö. 58/678) tek sayıda taş istediğini27 ve ezan okunduğu sırada Şeytan’ın yellenerek kaçtığını28 bildiren hadisleri edep dışı görerek tenkit etmesi,29 Dozy’nin iddialarının bir nevi örneklendirilmesidir.

Yusuf Ziya Yörükan, Caetani’nin sözü edilen eserinin Türkçe’ye çevrilmesinden kısa süre sonra yazdığı reddiye serisinde, yer verilen istincâ hadisi üzerinden bazı eleştirilerde bulunmuştur. Caetani’nin kaynak göstermesine rağmen ilgili rivayeti tahrife varan, çok feci bir kurgu ile aktardığını savunan Yörükan; Ebû

25 Bk. Dozy, Tarih-i İslamiyyet, trc. Abdullah Cevdet, I, 161, 164, 165. 26 Bk. İsmail Fennî, Kitab-ı İzâle-i Şükûk, s. 112-113, 114.

Bununla birlikte İsmail Fennî’nin özellikle Kur’ân’a yönelik iddialara verdiği cevapların nicelik ve nitelik açısından daha önde olduğu anlaşılmaktadır. İsmail Fennî’nin bu sahadaki değerlendirmelerini ele alan bir çalışma için bk. Uğur, Hakan, “Osmanlı’nın Son Döneminde Oryantalistlerin Kur’ân Hakkındaki İddialarına Karşı Osmanlı Ulemasının Yaptığı Çalışmalar – İsmail Fennî Ertuğrul Örneği”, Osmanlı Toplumunda Kur’ân Kültürü ve Tefsir Çalışmaları II, ed. Bilal Gökkır vdğr., 2013, s. 507-548.

27 Örneğin bk. Buhârî, “Vuzû’”, 20.

28 Örneğin bk. Buhârî, “Ezan”, 4; Müslim, “Salât”, 19. 29 Bk. Caetani, İslam Tarihi, trc. Hüseyin Cahid, I, 131, 132.

Hüreyre’nin, Rasûlullah’ın (s.a) hizmetçisi olduğunu, istincâ için ondan taş istemesinin mutlak bir durum olmayıp çoğunlukla harp zamanlarında ve çöl ortamında gerçekleştiğini ifade etmiştir. Yörükan, iddia edilenin aksine bu hadisin, Ebû Hüreyre tarafından Allah Rasûlü’nün ahvalinin titizlikle takip edildiğini ve Müslümanların en ince ayrıntılara varıncaya kadar temizliğe riayet etmeleri gerektiği dersini verdiğini söyleyerek ortada edep dışı ya da gayr-i tabiî bir durumun söz konusu olmadığının altını çizmiştir.30 Yine kayda değer bir ayrıntı olması bakımından; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’nin 360 numaralı hadisi olarak çevirisi yapılan Şeytan’ın yellenerek kaçması rivayetinin, Caetani ile benzer gerekçelerle Milaslı İsmail Hakkı (ö. 1938)31 tarafından da reddedildiğine32 temas edilebilir.

Aralarında Mehmed Âkif Ersoy (ö. 1936), İzmirli İsmail Hakkı ve Fatin Gökmen’in (ö. 1955) de bulunduğu bir grup ile Kavm-i Cedîd isimli bir çalışmaya imza atan Ubeydullah Efgânî isimli şahıs arasında Sebîlürreşâd idarehanesinde ayaküstü gerçekleşen sözlü bir tartışma da önemli sayılabilecek bir metindir. Sözü edilen münakaşa, yukarıda yer verilen oryantalist söylemin bir başka veçhesi olarak fıkıh ve ilmihal kitaplarında geçmekle birlikte aslını büyük ölçüde hadislerden alan kimi bahislerin de benzer gerekçelerle tenkit edildiğini göstermektedir.33 Hatta denilebilir ki; Ahmed Naim’in, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’nde “Kitabü’l-Güsl” başlığının hemen altına attığı uzun dipnot rastgele bir tercih olmayıp mevzu bahis zihnî ve fikrî arka planın varlığından mütevellit bir yöneliştir. Bu doğrultuda, temizlik de dâhil dinî konuların her Müslümana öğretilmesinin edebe aykırı bir tarafının asla bulunmayacağını vurgulu bir tonda ifade etme gereği duyan Ahmed Naim; konuyu meslekî tecrübeleri eşliğinde ve Hz. Âişe’den (ö. 58/678) mervi “Ensar kadınları, ne iyi kadınlar! Hayâ etmeleri kendilerini din hususunda ilim

sahibi olmaktan alıkoymamıştır” hadisini34 delil getirerek izah etmeye çalışmıştır.35

30 Yörükan, Yusuf Ziya, “Hüseyin Cahit Bey’in İtalyanca’dan Tercüme ve Neşrettiği Leone

Caetani’nin İslam Tarihi Hakkında İntikad”, Mihrab, 1 Kânunusani 1341, II, S: 25, s. 9.

31 Yazar hakkında bk. Çatalbaş, Resul, “Milaslı Dr. İsmail Hakkı’nın Hayatı, Eserleri ve İslam ile

İlgili Görüşleri”, Artuklu Akademi, 2014, I, S: 1, s. 99-129.

32 Bk. Milaslı, İsmail Hakkı, Kur’ân’ın Mucizeleri, s. 35.

33 Tartışma metni için bk. “Kavm-i Cedîd’ci Ubeydullah Efgânî ile Sebîlürreşâd İdarehanesinde Bir

Muhavere”, SR, 19 Kanunievvel 1329, XI, S: 277, s. 257-258.

34 Müslim, “Hayz”, 61; Ebû Dâvûd, “Tahare”, 123; İbn Mâce, “et-Tahare ve Sünenühâ”, 124. Ayrıca

Aşağıda daha ayrıntılı olarak değinileceği üzere; Zakir Kadirî Ugan’ın, nakil esnasında bağlayıcılık ayrımına ve dirayet unsurlarına dikkat edilmemesi dolayısıyla “mehir, kız ve erkek çocuğun nikâhı, faizli alışveriş, toprak mülkiyeti” gibi konularda birbiriyle çelişkili rivayetlerin gelmesini eleştiri konusu yaptığı bilinmektedir.36 Aslında bu bakış açısının, bir bütün haliyle hadis ilimlerine ve literatürüne yeterince vâkıf olunamamasının yanında, yine üzerinde durulan şarkiyatçı söylemlerin etkisiyle vücut bulmuş bir yorum olduğu sanılmaktadır.

Hadislerin içerdiği konulara ve ayrıntılara ilişkin buradaki menfi telakkilerin varlığı noktasında, Hz. Peygamber’in kendi adıyla hareket etmeyip aslında dinin hükümlerini ve inceliklerini öğretmekle vazifeli bir elçi olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesi veyahut yeterince kavranmaması başat rol oynamaktadır denilebilir.

1.1.1.3. İklâl ve İksâr Açısından Sahabenin Hadis Bilgisi