• Sonuç bulunamadı

Hastalıkların Ortaya Çıkması ve Yayılması Meselesi

II. TÜRKİYE MERKEZLİ HADİS TARTIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞINDA

2. Dâhilî Şartların Katkısı

1.4. DEĞERLENDİRME

2.1.1. Hastalıkların Ortaya Çıkması ve Yayılması Meselesi

Hastalıkların ortaya çıkması ve yayılması meselesi, kelamî olduğu kadar ihtilafü’l-hadis bağlamında da tarihî bir arka plana sahiptir.7 Çalışma dönemi itibariyle Ermenekli Mustafa Safvet (ö. 1964) ve İskilipli Mehmed Âtıf Efendi’nin (ö. 1926) bu hassas konu üzerinde bazı yorumlarda bulundukları tespit edilmiştir.

Mustafa Safvet’in ayrı bir değer atfettiği “tıbb-ı nebevî” konusunu geniş bir bakış açısıyla ele aldığı ve yer verdiği bazı değerlendirmelerin aynı zamanda bu tür rivayetlerin tartışılma bağlamına dair önemli ipuçları içerdiği görülmektedir. Bu cümleden olmak üzere, Mustafa Safvet’e göre; İslam’ı çoğunlukla Arapça yazılmış olan sahih kaynaklardan okuma fırsatı bulamamanın veya kendi ana dillerinde yazılmış doğru kaynakların kıtlığının da etkisiyle, halk tabakası zamanla birtakım batıl inançlara sahip olabilmişlerdir. Zihinlerdeki bu oluşum, doğru bilinen yanlışlar şeklinde kemikleşerek düşünce ve yaşayışa tesir etmiştir ki bunda en büyük pay Eski

5 H. Y., “Tebyîn-i Hakikat”, BH, 24 Kânunusani 1326, IV, S: 96, s. 1791

İşaret edilen kitabın, Hüseyin Remzi tarafından derlenen Tıbb-ı Nebevî (İstanbul, 1309, 1324, 180 s.) adlı çalışma olduğu sanılmaktadır.

6 Abdülaziz Çâvîş, “Esrâr-ı Kur’ân – Mukaddime: Kur’ân’ın Tekâlif ve Makâsıdı”, trc. Mehmed

Şevket, SR, 22 Ağustos 1334, XV, S: 366, s. 22.

7 Hastalıkların ortaya çıkışı ve sirayetiyle ilgili birbiriyle çeliştiği iddia edilen bazı hadisler ve

değerlendirmesi için bk. İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Hadis Müdafaası, trc. M. Hayri Kırbaşoğlu, s. 191-199.

Yunan ve İsrailiyat kaynaklı hurafelerdir. Örneklendirmek gerekirse; hastalıkların sirayetini kabul etmemek, doktorların tavsiyelerinin aksini yapmanın dindarlık sayılması, koruyucu hekimlik tedbirlerine kulak asılmaması gibi telakkilerin başlıca sebebi, böyle davranıldığı takdirde ilahi kudretin inkâr edileceği ve kadere razı gelinmeyeceği zannıdır.8

Dönemine ilişkin önemli bilgiler vermeye devam eden Mustafa Safvet, bulaşıcılık noktasında kendi devrinin zihinlerini en çok tırmalayan noktanın mikropların keşfi olduğunu söylemektedir. Ona göre; Hz. Peygamber, işin tıbbî ispatı bir tarafa, “Kaplarınızın ağzını kapayın, su tulumlarınızın ağzını bağlayın. Zira

senede bir gece vardır ki o gece veba iner. O veba, ağzı açık kalan kap ve tulumların

üzerinden geçerse onların içine iner” hadisiyle9 mikropların varlığını haber

vermiştir. Hadisin aslındaki “nüzûl” ifadesine ve kapakların kapatılması emrine göre, burada indiği söylenen “veba”nın manevi değil maddi bir şey olması gerekir. Bu maddi şey, gözle görülemediği için de korunma emredilmektedir. Bilimin fenni aletlerle bu varlıkları ispat etmesiyle birlikte hadisin asıl manası daha yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Mustafa Safvet bu hadisten elde ettiği yorumu, biraz sonra üzerinde durulacağı gibi, birtakım maddi veya manevi şeylerin şifa ve hastalığa yol açabilmesi ve bulaşıcılığın imkânını temellendirmek için de kullanmıştır. Ancak onun ifadesiyle; bu konudaki rivayetlerde her hâlükârda gerçek sebebi Cenâb-ı Hakk’tan bilmek vurgusu unutulmaması gereklidir.10

Mustafa Safvet’in, koruyucu hekimliğin cevazını temellendirirken işaret ettiği noktalar da dikkat çekicidir. Onun ifadesiyle, koruyucu hekimlik kurallarına uymanın lüzumunu yalnız doktorlar değil, Hz. Peygamber de tavsiye etmektedir.11 Bilimsel olarak bir fincan suda milyonlarca mikrobun varlığı tespit edilmesine rağmen canlıların hayatta kalabilmesi Allah’ın korumasıyladır. O halde, bir sünnetullah olarak Allah’ın bizi esirgediği gibi, bizim de kendimizi korumak için doktorların

8 Ermenekli Mustafa Safvet, “Din-i Mübin-i İslam ve Kolera”, BH, 1 Teşrinisani 1326, IV, S: 85, s.

1610-1611.

Mustafa Safvet’in buradaki tespitleri, konu özelinde hadislerin doğru anlaşılması kadar bu hadislerdeki doğru İslam anlayışının topluma ulaştırılmasının ne denli önemli olduğunun döneme ait tipik bir örneği sayılabilir.

9 Müslim, “Eşribe”, 99; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIII, 129.

10 Ermenekli, “Din-i Mübin-i İslam ve Kolera”, BH, 1 Teşrinisani 1326, IV, S: 85, s. 1612-1614. 11 Ermenekli, “Din-i Mübin-i İslam ve Kolera”, BH, 1 Teşrinisani 1326, IV, S: 85, s. 1612.

tavsiyesine uymamız şarttır. Hz. Peygamber’in şu hadisi, o tavsiyelerden biri olan, bulaşıcı hastalık taşıyanlardan uzak durulması gerektiğinin delilidir: “Bir memlekette

veba olduğunu işitirseniz o memlekete girmeyiniz, eğer bulunduğunuz memlekette

veba çıkarsa o memleketten çıkmayınız”.12 Yine Mustafa Safvet’in ifadesiyle, hadis

şarihlerine göre; “Bulaşıcılık, … yoktur” rivayetinde,13 zahiri durumun aksine olumsuzlanan şey, bulaşıcılığın bizzat hastalığa izafe edilmesidir; yoksa bulaşmanın kendisi inkâr edilmemiştir. Mustafa Safvet bu durumu, klasik şerhlerdeki izahlarla örtüşecek şekilde şöyle ifade etmiştir: “Yani illetin tabiatıyla sâri olmayıp da ancak Cenâb-ı Hakk’ın kudretiyle sâri olduğunu beyandır”. Benzer şekilde, “Sahipleri

hasta develerini, (diğer) sağlıklı develerin yanına katmasın!” rivayetindeki14 yasak,

sırf bulaşma korkusundan ileri gelmektedir. Bir insandan sebepsiz yere kaçmak abes olacağından, “Cüzzam illetine yakalanmış olandan, aslandan kaçtığın gibi kaç!” hadisi15 de sirayetten dolayı kaçmayı emretmektedir. Keza Rasûlullah, Benî Sakîf kabilesinden gelen elçiyle cüzzamlı olması sebebiyle musafaha yapmayarak “Biz

seninle bey‘atleştik. Artık geri dön” buyurmuştur.16 İşte bu ve emsali rivayetler, bazı

hastalıkların ilahî kudret ile sâri olabileceklerini ve korunma tedbirlerine uyulması gerektiğini göstermektedir.17

İskilipli Mehmed Âtıf da, tıpkı Mustafa Safvet gibi, yiyecek ve içecek kaplarının ağzının kapatılması hadisinden18 hareketle mikropların asırlar önce keşfedildiğini ifade ederek rivayetteki “yenzilu” (iner) kelimesi üzerinden çıkarımlarda bulunur. Ona göre; bu fiilin gerçek anlamı kabul edilip “veba”nın “hastalık” anlamında alınması halinde hadise doğru bir mana verilemez. Zira “nüzûl”, gözle görülsün yahut görülmesin, mutlaka cismin özelliğidir. Bu anlamıyla “veba”, bir “araz” olmaktadır. Hâlbuki arızî bir özelliğin kendi kendine bir yerden başka bir yere hareket etmesi aklen muhaldir. Şu durumda arızî vasfın nüzûl ve intikal edebilmesi için herhalde mahal ve hâmilinin de hareket etmesi gerekir. Binaenaleyh “yenzilu” ifadesinden “veba”nın bir hâmil ve nâkili (taşıyıcısı) olduğu

12 Buhârî, “Tıbb”, 29.

13 Buhârî, “Tıbb”, 19, 53; Müslim, “Âdâb”, 101, 102, 103.

14 Buhârî, “Tıbb”, 53; Müslim, “Âdâb”, 104, 105; Ebû Dâvûd, “Tıbb”, 24; İbn Mâce, “Tıbb”, 43. 15 Buhârî, “Tıbb”, 91.

16 Müslim, “Âdâb”, 126; İbn Mâce, “Tıbb”, 44.

17 Ermenekli, “Din-i Mübin-i İslam ve Kolera”, BH, 1 Teşrinisani 1326, IV, S: 85, s. 1614-1615. 18 Müslim, “Eşribe”, 99; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIII, 129.

anlaşılır. Hadisin aslındaki “murûr” (bir yerden başka bir yere gitme, intikal) kelimesinden, bu varlıkların cismani fakat gözle görülemeyecek derecede küçük şeyler olduğu ortaya çıkar. İşte bu varlıklar, “mikrop” adı verilen ve henüz yeni keşfedilen canlılar olabilir.

İskilipli bu açıklamaların peşi sıra, rivayetler yardımıyla sirayet konusunun izahı üzerinde durmaktadır. Mustafa Safvet’le benzer açıklamalarda bulunan İskilipli, cüzzamlı biriyle Allah Rasûlü’nün (s.a) aynı kaptan yemek yemiş olmasını, hasta kimselerle bir arada bulunmanın hastalığın bulaşmasının gerçek sebebi olmadığını, yani hakiki tesir sahibinin Cenâb-ı Hakk olduğunu öğretme maksadına bağlamaktadır.19

Görüldüğü gibi, ilgili hadisteki “veba” sözcüğünün önceki kaynaklarda “cinlerin havayı ifsat etmesi, haşeratın kapların içine düşmesi” gibi yorumların yerini o günlerde bilimsel olarak keşfedilen mikropların varlığına bırakmış; hatta bazı yorumlar bu kabul üzerinden temellendirilmiştir.