• Sonuç bulunamadı

2.2 Toplumsal Tiplerin Kuramsal Zemini

2.2.1 Toplumsal Tip Kavramı

Toplumsal tipe değinmeden önce kavramın mahiyeti üzerinde durmak bir başlangıç olacaktır. Bu noktada, tipolojiyi kuran dil olarak kavramlar önem kazanacaktır. Kavramlar ve kavramlaştırmalar, sosyal bilimler için başlama noktası kabul edilebilecek, merkezi öneme sahip bir faaliyettir (Danemark vd. 2018: 39).Bu merkezilikten beslenen kavramlardan biri tipleştirici şemalardır. Tipleştirici şemaların önemli bir servis sağlayıcısı olan kavramlar, toplumsal hafızanın bedenlenmesinde öncü bir rol oynamaktadır (Ulutaş, 2016: 32). Objelerin zihinde bıraktıkları imajların ortak yönlerini ifade eden sözler olarak tanımlanan kavramlar (Demirel, 2006: 132) içinde bulunduğu toplumun muhayyilesine kaynaklık eden göstergeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Basit bir kavramın olmadığını ifade eden Delueze ve Guattari’ye göre her kavram var olan birleştiricileri aracılığıyla tanımlanmaktadır. Her birinin bir şifresi olan kavramlar bu haliyle birleştiricisiyle tamamlanan, başlangıçlarına bir bakış açısı ya da neden eklemek zorunda olan göstergelerdir (Delueze ve Guattari,1993: 23). Bu bakımdan kavramlar, toplumsal gerçekliğin ilgi alanımıza dâhil olan taraflarında dikkatin odaklaşmasını sağlayan, neye nasıl bakacağımıza ve çözümleyeceğimize dair yol gösteren terimler olarak

karşımıza çıkmaktadır (Tan, 1981: 26). Haddi zatında, toplum muhayyilesinin temsili olarak anlam kazanan kavramlar basit bir şekilde karşımıza çıkan göstergelerden ibaret değildir.

Kavramların, olguların zihnimizdeki karşılığı olduğunu vurgulayan Dikeçligil, aynı terimlerin farklı zihinlerce farklı kavramlaştırılabileceği üzerinde durmaktadır (Dikeçligil, 2014: 127). İçinden doğduğu gündelik hayatın bir parçası olan kavramların herbirinin kendine özgü bir gerçeklik taşıdığı düşünüldüğünde durum haklılık kazanmaktadır. “Başkasını” tanımlarken, tanımı olabilir bir dünyanın var oluşu üzerinden tasarımlamak önemlidir. Bu olabilirlik belirli bir deneyim alanı içerisinde olabilirlik kazanmıştır. Söz gelimi Çin olabilir bir dünyayı temsil ederken Çince konuşmak, belirli bir deneyim alanı içinde Çin’den söz edildiği anda kendisine bir gerçeklik alanı kurmaktadır (Delueze ve Guattari, 1993: 24). Kavramların zihindeki berraklığı bu gerçeklik alanında somut karşılığına ulaştığında sağlanmaktadır. Bu açıdan terim bir kap olarak düşünüldüğünde kavram kabın içindeki kavramı temsil etmektedir. Kabı kullanırken içinin ne ile doldurulduğunu göstermek, kavramları soyut bir karşılıktan kurtarıp gerçeklik alanında somut bir karşılığa ulaştırmak için gereklidir (Dikeçligil, 2014: 127). Dolayısıyla tip kavramını okuma ve anlamlandırma da bu izlekte değer kazanmaktadır.

Genel anlamda tip kişi ya da grupları diğer kişi ya da gruptan ayıran vasıf olarak tanımlanmaktadır(Doğan, 1982: 984). Bu ayrım, benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyarak çoklukları tek elde toplama gayreti ile gerçekleştirilmektedir. Aydemir’e göre tip, “belirgin özelliklerin ön plana çıkarılmasına” gönderme yapmakla beraber bir kişi ya da grubu diğerinden ayıran özellik olarak anlaşıldığında, toplumsal alanın betimlenmesine yardım etmektedir. Bu açıdan toplumsal tip kategorileri sosyal alanın ayrıştırılmasına ya da ortak özelliklere sahip karakteristiklerine yönelik tanımlayıcı bir çerçeve üretmektedir. Düşünce kategorilerinden biri olarak klişeler veya şablonik bakışın uzantısı olarak tipleştirmeler, verili bilgi stoğu olarak bireyler için sosyal hayatın manalandırılmasında işlevselleşmektedir (Aydemir, 2014: 11). Bireylerin sosyal hayatını anlamlandıran bilgi stokları, bireylerin ortamları tarafından bireylere

aktarılarak şablonlaştırılan şemalar içermektedir. Bireyin bu şemaları kavramsallaştırdığı yer, gündelik yaşam gerçekliğinin kendisidir. Berger ve Luckman’a göre gündelik yaşam gerçekliği yüz yüze karşılaşmalarda ötekileri kavramayı ve onlarla münasebete girmeyi sağlayan tipleştirici şemalar içermektedir. Böylece ‘ben’in ötekini bir erkek, bir Avrupalı, bir müşteri, neşeli bir tip vb. olarak kavramasına olanak sunulmaktadır. Yüz yüze etkileşimlerimiz bu tipleştirilmelerle kalıba sokulmaktadır. Ve lakin bunlar onun tarafından yapılan müdahale sonucu problemli hale gelene değin devamlılığını sürdürecektir. Bu durumda tipleştirilen kişi bir erkek, bir Avrupalı ve bir müşteri olmasının yanı sıra kendini üstün gören bir ahlakçı olduğuna ve ilk bakışta neşelilik gibi görünen şeyin aslında Amerikalılar ve hatta Amerikalı satıcıları hor görmesine yönelik komplolar üretebilmektedir. Şüphesiz bu olayın akabinde kafamızda kurduğumuz tipleştirme bozulacak ve yerine yeni maddeler eklenecektir. Fakat ne şekilde olursa olsun tipleştirmeler, aksi iddia edilene değin korunacak ve benzer durumdaki eylemleri ayırt etmeye ve belirlemeye devam edecektir (Berger ve Luckman, 2018: 45-46). Dolayısıyla toplumda var olan bireylerin sosyolojik tahlillerinde müracaat edebileceğimiz kavram tip kavramıyken (Çağan, 2014: 62) ‘tip tasnifi’ (Doğan, 1982: 984) olarak niteleyebileceğimiz kavram ise bizi tipolojiye ulaştırmaktadır.

Etkileşimlerden neşet ettiği gerekçesiyle sosyolojik çözümlemelerde yer bulan toplumsal tiplerin analitik birimler olarak üretilmesi için karakterize edilen eylemlerle anılmasına ve üretilen sosyal gerçekliğin olağanlaştırılmasına gereksinim duyulmaktadır. Bu anlamda toplumsal tip, bireylerin benzeri davranış ve eylemlerinde karakteristikleşen analitik bir çerçeve; eylemin sürekli hale gelerek kalıplaşmasını içeren temsil yeteneğine ulaşması olarak özgünleşmesi, son tahlilde ait olduğu yapıyı kendinde toplayabilme hali olarak tanımlanmaktadır (Aydemir, 2016: 14-16). Bir toplumsal tipin toplumsal düzlemde yer bulmasının koşullarından birinin mutatlaştırma olduğunu söyleyen Berger ve Luckman’a göre tekrarlanarak alışkanlığa dönüşen eylemler süreklileşerek kurumsallaşmaktadır.Sık sık tekrarlanan her eylem sonradan tasarlanan bir efor tasarımıyla kalıplaşmaktadır (Berger ve Luckman, 2018: 80). Toplumsal tipler süregiden alışkanlıklar yaratan bu dünyanın anlam kategorileri olarak düşünüldüğünde, sahip olduğumuz rol ve statü

biçimlerinde, gündelik deneyimlerimiz ve hayat pratiklerimiz vasıtasıyla kavrayabileceğimiz, birey ve sosyal alan arasındaki köprülerdir. Toplumsal bilinç kodlarının bazı somut görünümler ile açığa çıktığı alanın eyleyicilere atıfla açıklanmasında tipler önem kazanmaktadır (Aydemir, 2016: 15). Sosyal yapının okunmasına ithafen önemli ipuçları taşıyan hikâyeleri barındırması sosyal tipleri önemli kılmaktadır. Diğer yandan bir toplumsal tip yaratımı sistematik bilgiler ve hayal gücü vasıtasıyla tahayyül edilmektedir.

Son olarak da toplumsal tipin duygusal zemininden söz edilmelidir. Toplumsal tipin duygusallığına vurgu yapan Baker’e göre tipolojinin sergilenişindeki genellemenin düzeyi gerçek ve psikolojik bir şahsiyetin özelliğine sahiptir. Ne şekilde okunursa okunsun bir toplumsal tip duygusal ve hissi ilişkiler buluşması olarak tanımlanması makbul görülendir (Baker, 2015: 93). İnsanların etkileşim tecrübelerinde birbirlerini algılama araçlarının duyular olduğunu söyleyen Simmel’e göre bir kişinin bakışı ya da ses tonuyla, sırf fiziksel olarak birisiyle aynı odada bulunmanın verdiği izlenimle kişi hoşlanma ya da hoşlanmama, yüceltme ya da aşağılama, heyecan ya da sükunet hislerini yaşar (Simmel, 2015b: 221). Diğer yandan kişinin etrafındaki birilerini sempatik ya da antipatik bulması birinin bir başkasından talimat beklemesi gibi geçici ya da kalıcı, bilinçli ya da bilinçsiz binlerce kişilerarası ilişki insanları sürekli birbirine bağlamakta (2015b: 220) ve ön kabullerin oluşması için zemin teşkil etmektedir.

Bir toplumsal tipin çözümlenmesinin ve bu toplumsal tipe anlam yüklemenin mahiyeti, onunla gündelik hayatta karşılaşıyor olmamız ve onu kendimiz olmayan öteki yerine kondurabilecek genellemelerle kurguluyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda bir toplumsal tip yaratımı, olaylar hakkında sistematik bilimsel bilgiden ziyade hayal gücü kapasitesi ile gerçekleştirilmektedir (Baker, 2015: 91). Düşünce ufkumuzu kocaman varlığıyla işgal eden yeni parçanın kendimiz dışında kurguladığımız öteki insan olduğunu söyleyen Gasset’e göre öteki olarak zihnimizde yer açtığımız bu insan öteki insandır (Gasset, 2017: 113). Ötekine bakışımızı belirleme ölçütlerinden biri olan tipleştirici şablonun içerisinde, Baker’in

ifadesiyle yoksul, dilenci, evsiz (Baker, 2015:91) gibi sokağın köşesinde karşılaşacağımız kadar yakınımızda olan tipler yer edinebilmektedir.