• Sonuç bulunamadı

Angarya Görülen Kadın: “Devlet Bize Maaş Bağlamalı

3.2. Ev Kadını ve Gündelik Yaşam

3.2.1 Ev Kadınının Bir Günü: “Hepimizin Hayatı Aynı”

3.2.1.1. Angarya Görülen Kadın: “Devlet Bize Maaş Bağlamalı

Alışılagelmiş rutinleriyle kendine özgü bir tipolojiyi temsil eden ev kadını, öncesinde de bahsedildiği üzere, gün boyu boş durmayan, herkesin işini hayatını kendine dert edinmiş; bunları yaparken de hiçbir ücret talep etmemiş kadın olarak düşünülmektedir. Üstelik görüşmecilerden gelen cevaplara göre ev kadını, “gün boyu boş boş oturan, istediği zaman istediği şekilde vakti doldurma hakkına sahip olan” kadın olarak düşünüldüğü için evdeki bütün sorumluluklar onun üzerine yüklenmektedir. Yine görüşmecilerden gelen cevaplara göre ev kadınlarının eşleri de onlara “ne yapıyorsun sanki”, “evin içinde iş yaptığını mı zannediyorsun?” şeklinde telkinlerde bulunarak onların kendi ayakları üzerinde durma isteğini tetiklemektedir.

Yeni evli olan kadınlarla yapılan görüşmeler söz konusu durumun biraz daha aşıldığını gösterse de genel eğilim ev kadınlarının kendilerini “bütün gün koşuşturdukları hâlde bir iş yapmıyormuş gibi hissetmesi” üzerinden tanımladıklarını göstermiştir. Esasında aile ve sosyal çevredeki baskının ev kadınlarına da yansıdığı, bir süre sonra ev kadınlarının da ailesi ve sosyal çevresindekilerin onlara karşı takındığı tavrı onların da kendilerine karşı takındıkları gözlemlenmiştir. Bu duruma

bağlı olarak ev kadınlarının boş boş oturup gün kovalamaktan başka bir işe yaramadığını düşünen Zehra A. bu konudaki tavrını şu sözleriyle aktarmaktadır:

“Şöyle bir düşününce çalışan hanımların da iki iş yükünü birden omuzlarında taşıdığını görüyorum. Hem ev işlerini yapıyorlar hem mesaileri var. Ama onlar hizmetleri karşılığında bir bedel alıyorlar. Bir de bize bak. Resmen evde yaşlanıyoruz. Sabah akşam emek veriyoruz. Ama tükenen işleri yaptığımız için insanlara kalıcı bir iş yaptığımız izlenimini vermiyor. Yani sürekli çalışıyorsun, çalışıyorsun, elde olan; sıfır. En azından bir ücrete tabi tutulsa, ne bileyim en azından eşimizden para isteme zorunluluğumuz olmasa kendimizi biraz daha iyi hissederiz. Bir hizmet ortaya koyduğumuzun farkına varırız. Belki de üzerimize düşen sorumlulukları biraz daha itinayla yaparız. Yani bir anne kolay olunmuyor. Annelik, insan yetiştirmek, çocuk yetiştirmek bunlar tarifi olmayan ve paha biçilemeyen duygular. Ama insanın sürekli evin içinde kendine bir dünya kurması, buradaki sorumluluklarından başka bir iş bilmemesi; ne bileyim bir maaşımız olsa iyi olurdu diye düşünüyorum.”(Zehra A. 28 yaşında, 5 yıldır evli)

Yapılan işlerin karşılığında bir ücret bedeli olmasının gerekliliği üzerinde duran Ş.D. de Zehra A. ile benzer bir tavır sergilemektedir. Ş.D. ev kadınlarının aslında en önemli görevi üstelendiklerini, sağlam bir ailenin kurulmasında kadına büyük bir sorumluluk düştüğünü düşünmektedir. Fakat bu hâliyle de ev kadınlığının paha biçilemez bir şey olduğunu düşünmemek gerektiği üzerinde durmaktadır. Burada önemli olan ev kadınlarının görünüş itibariyle yalnızca angarya görülen işleri yapan kadın olarak tanımlanması ve bu yüzden paha biçilemez olmasa da önemli bir sorumluluk olan ev kadınlığının gönüllü bir şekilde üstlenilmemesidir:

“Benim dünyamda genel olarak ev düzeni kadınların yapması gereken bir sorumluluk. Yani bir erkek evi temiz tutmasa ona çok fazla laf söz gelmez ama bir kadının evini temiz tutması gerekiyor. Bir kadının bunu gönüllü olarak yapması gerekiyor. Kendimden düşünüyorum; ev temiz olduğu zaman mutlu oluyorum, temizliği yemeği bitirdikten sonra o gün rahat bir nefes alıyorum. Yapmadığım zamanlar bunalıyorum, aman bugün de işler kalsın, ben bugün hiçbir şey yapmadan takılacağım diyemiyorum. Ama ev kadınlarının kendini boş boş oturan kadın olarak hissetmemesi için onların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle getirilmesi gerekiyor. Yani en azından düşük miktarda da olsa bir maaş verilse bu kadınlar

motive olur. Bir görev bilinci yüklenir. Görev bilinci insanın işini severek yapmasını sağlar. Yani tabi annelik başka bir olay ama onun dışında bu söylediklerim paha biçilemez şeyler de değil. Netice olarak çalışan kadınlar da evinin başını boş bırakmıyor. Dediğim gibi sadece motivasyonu sağlamak gerekiyor, motive etmek gerekiyor. Çalışan kadınlardan çok da farklı olmadıklarını fark etmeleri gerekiyor.” (Ş.D. 27 yaşında, 2 buçuk yıldır evli)

Kadınların bulduğu her işte çalışamaması sebebiyle ayakları üzerinde durmasının zor olduğunu söyleyen Yasemin G. duruma biraz daha faydacı bakmaktadır. Yasemin G. eşinden şiddet gören ev kadınlarının zorunlu olarak ev kadınlığını tercih ettiklerini, bu yönüyle eşlerine bağımlı olduklarını ifade etmektedir. Kendisi bir kozmetik markasının satış danışmanlığını yapan Yasemin G. düzenli bir mesleği olmayan kadınların ev kadınlığına bakışının onların gözünden değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu kadınların eşlerinden psikolojik ve fiziksel baskı gördüklerini belirten Yasemin G. böylesi bir durumla karşılaştıklarında boşanmayı tercih etmekten korktuklarını düşünmektedir. Dolayısıyla bu kadınların gözünden ev kadınlığının cefa çekmekten başka bir şey olmadığını ifade etmektedir. Bu bağlamda uzmanlaşmış bir alanı olmayan ev kadını “eşinden başka güvencesi olmayan” kadın olarak tanımlanabilmektedir:

“Ben satış danışmanlığı yaptığım için sık sık kadınların hikâyelerini dinleme fırsatı buluyorum, bu yönüyle birçok hayata dokunabildiğimi düşünüyorum. Hikâyelerden çıkardığım, kadınların çalışmasının aslında zannettiğimiz kadar kolay olmaması. Mesela kız okuyamamış ve bir yaştan sonra zorla evlendirilmiş. Çalışamayınca da eşi tarafından baskılanmış, şiddete maruz kalmış. Evliliği bozulmuş sonra, tamamen açıkta kalmış; iş yok güç yok… Kimse onun bir birey olduğunu düşünmemiş. Önüne gelen ona elinden hiçbir iş gelmediğini, kocasını çekmek zorunda olduğunu söylemiş. Ailesine gidiyor, ailesi çocuklarıyla birlikte onu kabul edemeyeceğini söyleyerek gerisin geri gönderiyor. Kadın tek başına sokakta kalıyor. Dayanamıyor artık, temizlik işleriyle, ayak işleriyle ilgileniyor mecburen; zahmetine zahmet katlıyor. Bunların yaşanmaması için ev kadınlarına angarya işler reva görülmemeli. Evdesin angaryasın, dışarıdasın angaryasın. Maaş olsa en azından bunları yaşamamış olur, kimsenin himayesine girmemiş olur. Kendisini idare eder.” (Yasemin G. 46 yaşında, 28 yıldır evli)

Diğer yandan Yasemin G. kadınların çalışma tercihinin birey olduğunu hissettirme üzerine şekilllendiğini düşünmektedir. Kendisini ev kadını olarak tanımlayan Yasemin G. yaptığı işle bir birey olarak saygınlık kazandığını ifade etmektedir. Kendi işini “homeofis” bir iş şeklinde tanımlamakta, bütün ev kadınların bu tarz işlerle ilgilenmesi gerektiğini düşünceleri arasına eklemektedir. Bu sayede hem ev kadını olabildiğini hem de kendi ayakları üzerinde durabildiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle Yasemin G.’ye göre ev kadını, evdeki hayattan sorumlu olan, her ne yaparsa yapsın evin sınırlarından uzaklaşmayan, çalışma arzusunu gerçekleştirirken onu evden uzaklaştırmayacak işleri tercih etmesi gereken, eşine ve çocuklarına sadık olan kadındır. Bu hâliyle kadınların tamamı her şart ve koşulda evdeki dünyadan sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Yasemin G.’ye göre çalışan kadınlar da bir mesai saatine tâbi olmasıyla ve âmirlerine karşı sorumlu olmasıyla zannedildiği kadar rahat bir hayatın sahibi değildir. Hatta bu durum onların çoğu zaman evdeki dünyadan sorumlu oldukları gerçeğini ikinci plana attırmaktadır. Onların ev kadınlarından farkı ise çevresindekiler tarafından angarya görülen işleri yapan kadın olarak tanımlanmamasıdır. Buradan hareketle ev kadının çevresindekiler ve çalışan kadınlar tarafından angarya görülen işleri yapan kadın olarak tanımlanması normalleştirilmektedir. Bu normalleştirme bir yerden sonra ev kadınının kendisini angarya işleri yapan kadın olarak görmesine sebebiyet vermektedir. Bu şekliyle Yasemin G. hayatını komplekslere boğmuş ev kadınının hayatının bir maaş ya da ücret bedeliyle hem çevresindekiler tarafından hem de ev kadınının bizzat kendisi tarafından biraz olsun değer kazanacağını düşünmektedir.

Görüşmecilerden Esma Ç. ev kadınını “bir ömür boyu emek harcayan kadın” olarak tanımlamaktadır. Esma Ç.’ye göre ev kadını annelikle paralel olarak anlam kazanan bir konumdur. Bu temsile göre bir kadın aslında evlendiğinde ve çalışmadığında değil anne olduğunda ev kadını olmaktadır. Bu yüzden bir ev kadınının görevi çocuklarının düzenini sağlamak ve onların huzurunu güvence altına almaktır. Esma Ç. bu yönüyle çalışan kadının da aslında ev kadını olduğu üzerinde durmaktadır. Bu duruma paralel olarak ev kadınını angarya işleri yapan kadın olarak tanımlamanın yanlış olduğu üzerinde durmaktadır. “Kendinizi çalışan bir kadından hangi yönlerden farklı kılarsınız?” sorusuna ise küçük farklılıklar olduğu, onun

haricinde sorumlulukların çok da farklı olmadığı cevabıyla karşılık vermektedir. Tek farklılığın emeklerin karşılığını alabilme noktasında yaşandığını belirten Esma Ç. çalışmayan ev kadınlarının çocuklarıyla daha çok vakit geçirebildiğini, bu durumun çalışan ev kadınları için bir dezavantaj olduğunu düşündüğünü ifade etmektedir. Fakat bir yandan da çalışan ev kadınlarının yoğun hayatlarının maddi bir karşılığının olması çalışmayan ev kadınları için cezbedicidir. Buradan hareketle Esma Ç. ev kadınlığı ve maaş alma noktasındaki düşüncelerini şu sözleriyle aktarmaktadır:

“Şimdi bana göre çalışan kadın ve çalışmayan kadın arasında öyle çok farklılıklar yok. Hatta biz evleniyoruz anne oluyoruz ondan sonra ev kadını oluyoruz. İkimiz arasındaki tek fark onlar çalışıyor ben çalışmıyorum. Ama ikimiz de eve gelince çocuklarla ilgileniyoruz, yemek pişiriyoruz, anne oluyoruz.Bir evi çeviriyoruz yani. Buradan bakarsam benim gün içinde çocuklarıma ayırabileceğim vaktin çokluğu benim için bir avantajdır. Ama bence ev kadını dediğimiz kadın da bir ömür boyu emek harcıyor. Annelik, evin sorumluluğu, evin yükümlülüğü hepsi bize bakıyor. Aman bırakayım da kapıyı çekip gideyim diyemiyorsun. Sıkılıp daralamıyorsun çünkü bundan başka işin yok. Sonra ben neden ev kadınıyım diye soracaksın kendine. Bunun için ayrı ayrı emek vereceksin herkes için. Bu yüzden ev kadınlarına bir maaş bağlanmalı.” (Esma Ç. 51 yaşında, 33 yıldır evli)

Görüşmecilerden Şule K. ev kadınlığının maddi bir karşılıkla ödenemeyeceğini düşünmesiyle diğer görüşmecilerin düşüncelerinden ayrılmaktadır. Şule K. da diğer görüşmeciler gibi ev kadınlığını “anne olan kadın” şeklinde tanımlamaktadır. Bu “anne olan kadın” çalışmadığı zaman çalışmayan ev kadını olmaktadır. Çalışmayan ev kadını evin içinde gerçekleştirdiği görev ve sorumluluklar dışında bir uzmanlık alanı olmayan ya da uzmanlaşmış bir alandan maddi bir getiri elde edemeyen kadındır. Bu anlamda çalışan ev kadını bir yandan anne olan kadınken bir yandan da uzmanlaşmış bir alandan maddi bir getiri sağlayan kadındır. Çalışmayan ev kadını ise yalnızca anne olan kadındır. Fakat Şule K.’ya göre bir kadının anne olan kadın olduğu için maddi bir karşılık talep etmesi anne olan kadın vasfına zarar vermektedir. Çünkü anne olan kadın hareketleri ve değerleriyle himayesinde olan çocuklarına örnek olmak zorunda olan kadındır. Bir karşılık isteme ihtiyacı hissetmeksizin kendini eve adayan kadın ise Şule K.’ya göre “emeğini eve hasreden” kadındır:

“Ben hiçbir zaman evime, kocama, çocuklarıma karşılık bekleyerek hizmet etmedim. Zaten karşılık isteyerek yaptıktan sonra o zaman şefkat, merhamet kalmıyor. Yani Allah katında. O zaman çocuklarıma nasıl örnek olacağım? İlerde çocuklarım birine bir bardak su verirken bile bedel istediğinde ben ne yapacağım, emeklerim nereye gidecek? Bu yüzden ben evimde temiz ve huzurlu yaşamak istiyorsam, bu sorumluluk da kadına verildiyse gücüm ve bedenim elverdiğince kendimi eve hasretmeye devam edeceğim.” (Şule K. 40 yaşında, 20 yıldır evli)

Şule K.’nın sorumluluklarını üstlenirken “Allah katında değer sahibi olmak” gerektiğini düşünmesi dini unsurların onun yaşamı üzerinde söz sahibi olduğunu göstermektedir. Bu anlamda “insan olmak” deyimi de dini unsurlardan etkilenmektedir. Çocukların da bu hassasiyeti kazanarak yetişmesi bu yüzden Şule K. için dikkat edilmesi gereken noktalardan birisidir. Bu durumda temiz ve huzurlu yaşamın ev kadını tekelinde olması çocukların ilerideki hayatında bedelsiz yaşamayı öğrenebilmeleri için bir bakıma bir yoldur.

Yalnızca maddi bir iş karşılığında maddi bir karşılık beklenebileceğini düşünen Gülhan G. de ev kadınlığını sevgi, fedakârlık ve sadakat gibi değerlerle tanımlamaktadır. Gülhan G.’nin ev kadınlığını bu değerler üzerinden tanımlamasının sebebi onun yaşam rollerinin annelik ve eş olmak tarafından belirleniyor olmasıdır. Annelik ve eş olmak ise dini ve kültürel sorumluluklarla birlikte anlam kazanmaktadır.Gülhan G. bu sorumluluklar gereği kendisini huzur sağlayıcı kadın olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda dini ve kültürel sorumlulukların ona bir takım değerlerin parayla karşılanamayacağını öğrettiğini ifade etmektedir. Aynı durumun çalışan anne ve eşler için de geçerli olduğunu düşünen Gülhan G.’ye göre söz konusu sorumluluklar genel olarak kadın tarafından benimsenen sorumluluklardır. Dolayısıyla Gülhan G. için de çalışan kadın, uzmanlaşmış bir meslekten maddi gelir sağlayan kadınken ev kadını yalnızca anne ve eş olan kadındır. Anne ve eş olmak için maddi bir talepte bulunmak dini ve kültürel sorumlulukları yerine getirmemek anlamına gelmektedir. Bu yüzden ev kadınlığının angarya görülen kadın olarak tanımlanmasının yanlış olduğunu şu sözleriyle aktarmaktadır:

“Bir kadın ne yaparsa yapsın ev işlerinden sorumlu olmalı. İster çalışsın ister çalışmasın. Ha ev kadınının farkı çalışmaması. Ama bundan başka farkları yok. Ev

kadını neyden sorumluysa çalışan da ondan sorumlu. Şimdi ben bu yaptıklarım için para istersem olmaz. Bu işlere angarya diyenlere de kızarım. Evinin huzuru angarya olur mu hiç? Para aklımın ucundan bile geçmez. Bence kimseninkinden geçmemeli. Eksikliğini hissettiğim tek şey görevlerimi iyi bir şekilde yerine getirip getirmediğim. Bunun dışında maddi bir eksikliğe hiçbir zaman girmedim. Öyle ücret mücret olacak iş değil. Onun parasına isteyip alıp yiyecek misin? Öyle iş olmaz.” (Gülhan G. 50 yaşında, 29 yıldır evli )

Ev kadınını “emek veren kadın” olarak tanımlayan görüşmecilerden biri Ayşe U.’dur. Ayşe U. maddi olarak birine bağımlı olmanın ev kadınına özgü bir durum olmadığını düşünmektedir. Evlilik bağının karşılıklı bağımlılık bağıyla kurulduğunu düşünen Ayşe U. bu yüzden diğer görüşmecilerden farklılaşmaktadır. Diğer yandan Ayşe U. bir ev kadınının her zaman kocasından para istemesinin kolay olmadığını düşünmektedir. Ev kadınının ev işi için kendini adaması Ayşe U.’ya göre bir emek işidir. Bu yüzden Ayşe U, ev kadınının kim olduğu sorusuna “ev kadını emekçi kadındır” cevabını verirken bu emekçiliğin angarya olarak tanımlanmasını yadırgadığını ifade etmiştir. İşin angarya olarak tanımlanmaması adına küçük bir miktarda da olsa maaş verilmesinin elinde uzmanlaşmış bir işi olmayan kadınlar için yol açıcı olacağını ifade etmiştir (Ayşe U, 55 yaşında). Diğer yandan bugünün şartlarında ev kadını olan kadınların eskisi kadar sorumluluk sahibi olmadığını, bir apartman dairesinde kendi hâllerinde yaşadıklarını, akrabalık ve aile ilişkilerini sosyal medya aracılığıyla yürüttüklerini zannettiklerini düşünen Ayşe U. bugün ev kadını olmanın birçok kadın için evde boş boş oturmak olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden Ayşe U.’ya göre ev kadını olmak ve ev hanımı olmak aynı konumları karşılamamaktadır. Ayşe U. ev hanımını sorumluluk sahibi, üretken ve kendini tam mânasıyla eve hasretmiş kadın olarak tanımlarken ev kadınını çalışmak için can attığı hâlde evde oturmak zorunda olan kadın olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda iki kadın tipi arasındaki bu farklılığın bakış açılarında da gözlenebileceğini şu sözleriyle aktarmaktadır:

“Sen diyorsun ya ev işleri yaparken daraldığın sıkıldığın oluyor mu diye. Evhanımıyım yavrum ben, ben zaten kendimi buna odaklamışım sıkılır mıyım hiç? Ben evdeki işlerimi severek yaptım. Çalışsaydım onu da severek yapardım. Ben ev kadını değilim bu yüzden. Ev kadınları gibi kendimi iki arada bir derede hissetmem.

Neyi istediğimi, nelere sahip olduğumu bilirim. İşin emek meselesine gelince senin bana sorduğun ev kadını emekçidir, ama bu emekçilik için bir bedel beklemez. Benim sana anlattığım ev kadını da tam tersini yapar. Aman özgüveneceğim, kocamın karşısında dik duracağım diye çalışmak ister, para ister. Parayla evindeki saygınlığını elde edeceğini düşünür. Senin bana sorduğun ev kadını benim sana anlattığım ev hanımıdır bu yüzden. Evhanımı dediğin para isterken de çalışmak isterken de bunu evi için yapar. Söz gelimi kolay olmuyor kızım. Her şeyde eşinden para isteyemiyorsun. İşte çocuğun bezi bitti, sütü bitti diye zırt bırt para istemek zor geliyor. Hani en azından bir maaşımız neyin olsa sürekli bunu yaşamak zorunda kalmayız. Evin bir ihityacını alırken utana sıkıla aman bey bize biraz para ver demek zorunda kalmayız. Ben çalışsam da para da istesem bunu evime adarım. Bu yüzden sana diyeceğim; senin ev kadını dediğin benimse evhanımı dediğim kadın ne yaparsa yapsın bunu evi için yapar. Özgüven, birey olmak, kendini bulmak, kendini kaybetmek, ayaklarını yere bastırmak hepsi hikâye.” (Ayşe U. 55 yaşında, 35 yıldır evli)

Ev kadınının “angarya görülen kadın” olarak tanımlanması görüşmecilerin biçoğu tarafından tepki ile karşılansa da içeriğine inildiğinde aynı durumun kendileri tarafından da gözetildiği gözlemlenebilmektedir. Ev kadınlarının kendilerinin de gündelik hayatlarını “boş boş” ile başlayan cümlelerle tanımlaması, angarya görülmenin kadınların dünyasında komplekslerle desteklendiğini göstermektedir. Bu yüzden “ev kadınlarına maaş bağlanmalı mı?” sorusuna görüşmecilerin büyük çoğunluğu olumlu cevaplar verdiği hâlde görüşmecilerin azınlığı temsil eden bir kısmı olumsuz ve tepkili cevaplar vermiştir. Genel olarak görüşmeciler arasında 25- 35 yaş grubunu temsil eden ev kadınları konumları itibariyle “angarya görülen kadın” olduklarını açıkça ifade ederken 35-45 yaş grubunu temsil eden kadınlar bu tanımlamaya tepki gösterdiklerini açıkça belirtmiştir. Fakat işlerinin angarya görülmemesi için kendilerine maaş bağlanması gerektiğini söylerken içten içe bu durumu kendilerinin de kabullendikleri anlaşılmıştır. 50 yaş grubunu temsil eden ev kadınlarında açıkça gözlemlenen ise sahip oldukları konum itibariyle “angarya görülen kadın” olarak tanımlanmaktan ziyade, “kendini eve hasreden kadın” olarak tanımlanmayı tercih ettikleridir. Bu kadınların çalışma isteği ve maaş talebi de, bu bağlamda şekillenmektedir. Söz gelimi onlar için devletin onlara sürekli

kocalarından para istememeleri için destek sağlaması kadınların çocuklarının ihtiyaçlarına yetişmeleri için gereklidir. Böyle bir talepte bulunmaları evdeki herhangi bir ihtiyacı karşılama noktasında her zaman kocasına muhtaç hissetmek istememelerinden kaynaklanmaktadır.

Görüşmelerden çıkarımlanacak sonuç ise ev kadınlığının içselleştirme ve mecbur kalmaya bağlı olarak iki farklı bakış açısından tanımlanacağı sonucudur. İçselleştirmeye bağlı olarak ev kadınını, çalışma ya da çalışmamanın her ikisini de sevgiyle bağdaştırarak açıklamak mümkündür. Mecbur kalmaya bağlı olarak ev kadını ise daha çok üniversite okuyan ve çalışamayan, genç nesili temsil eden ev kadınları arasında gözlemlenen kadın tipini temsil etmektedir. İlginç olan, bu ev kadınlarının kendilerine dair kurdukları tipolojinin, içselleştirmeye bağlı olarak tanımlanan ev kadınları tarafından onlara benimsetilmesidir. Aynı durum üniversite okumak isteyip bir şekilde okuyamayan ev kadınları arasında da gözlenebilmektedir. Ulaşılabilecek genel sonuç ise, aslında yaşlı ya da orta yaşlı ev kadınlarından ziyade, genç nesili temsil eden ev kadınlarının kendilerini “angarya görülen kadın” olarak tanımladığıdır.

3.2.1.2. İstenmeyen Kadın: “Hayatımızı Arzu Edilebilir Hâle