• Sonuç bulunamadı

Sosyoloji ve Toplumsal Tipler

2.2 Toplumsal Tiplerin Kuramsal Zemini

2.2.2 Sosyoloji ve Toplumsal Tipler

Düşünce ve eylem, günlük yaşamı anlayabilmek, günlük yaşamdaki bilgi arşivlerinden veriler elde edebilmek için oldukça önemlidir. Tipolojilerin günlük yaşamdaki eyleyenlilik durumunun görünürleşmesine olanak sunan da bu unsurların oluşturduğu zihniyet çözümlemeleridir. Dolayısıyla tipleştirmelerin sosyolojik bir zemine oturması varlığını, bu bağlamda görünürlük kazanan toplumsal etkileşimlerin deşifre edilerek tasvir edilmesine borçludur.

İnsan ve grupların etkileşimiyle örülen günlük yaşamda, her durum ve şartta, her türden insanla bir şekilde bağlantı kuruyor olmamız (Becker, 2016: 25) tipolojilerin varlık sergilemesine olanak sunmaktadır. Kişinin bakışı ya da ses tonuyla, fiziksel olarak birisiyle aynı odada bulunmasının verdiği izlenimle karşısındakine karşı beslediği hoşlanma, yüceltme, aşağılama, heyecan ya da sükunet hislerini yaşamaktadır. Diğer yandan kişinin etrafındaki birilerini sempatik ya da antipatik bulması birinin bir başkasından talimat beklemesi gibi -geçici, kalıcı, biinçli, bilinçsiz- ilişkiler insanları birbirine bağlamaktadır. Bu da insanın etkileşim tecrübelerinde birbirini algılama araçlarının duygular olduğunu göstermektedir (Simmel, 2015b: 220). Bu duygular bir başkasını tarif etmek için çıkılan ufuk yolculuğunun ön kabullerinin zeminini oluşturmaktadır.

Bir konuyu çözümlemek için yola koyulduğumuz meselelerde ufkumuzu genişleten adımlardan biri hayatın yeni ve daimi parçası olan başkası ile hemhal olmak; başkalarıyla ufuk yolculuğu yapmaktır. Böylece başkasının ben’e gönderdiği sinyaller sayesinde başkasına ait düşünce ufku netlik kazanmaktadır. Bu sebeple başkası, içinden şifreleri söküp alacağımız anlatımsal zenginliklerin sahibidir. Mezar taşlarının olduğu yerde çukur kazan adama “bu adam mezarcı” demek bu zenginliğin bir parçasıdır (Gasset, 2017:113). Bu açıdan bakıldığında toplumda katılımcı olarak bulunan her birey diğer katılımcı ile yüz yüze veya dolaylı olarak irtibat halinde bulunmayı zorunlu hale getiren bir toplumsal karşılaşmalar dünyasında

yaşamaktadır. Bu karşılaşmalar dünyasında kişinin rolü, içinde bulunduğu şartlar altında katılımcıları ve kendisini nasıl değerlendirdiğini karşılayan fiilleri kapsayan bir roldür (Goffmann, 2017: 15). Diğer yandan herkesin yüz yüze etkileşim deneyimleri, toplumsal bağları, toplumdaki durumları, ekonomik kaynakları vs bulunduğu coğrafi yerleşim tarafından sınırlandırılmıştır (Becker, 2016: 25). Tiplerin çözümlenmesinde bireyin yaşam tarzı, yaşam tarzının ona yüklemiş olduğu sorumluluklar, konum ve statüler; özetle onun sosyal çevresinde onu tanımlayan kimlikler göz önünde bulundurulduğunda toplumsal tiplerin hayatımızdaki yerine yönelik ipuçları elde edebiliriz. Bir başka ifade ile yerde çukur kazan adama ‘bu adam’ mezarcı demek için yeterli görülen eylem yerde çukur kazmak iken “insana özel ritüel ve düşünme biçimleri sağlayan tipolojiler –İslamcı, milliyetçi, sosyalist, köylü, kentli vs. - beslendiği yapı bağlamında anlam kazanmaktadır” (Akçakaya, 2016:397). Bu bağlamda toplumsal tiplerde yapılması arzulanan, o tipin ontolojik varlığını ispat etmekten ziyade, toplumsal bağlamındaki ilişkiselliğini ortaya koymaktır (Öztürk Aykaç, 2016: 358). Böylece, nesnel gerçeklikler vasıtasıyla sunulması, toplumsal tipleştirmelere sosyolojik bir zemin kazandırmaktadır.

Toplumsal tipleri sosyolojik boyutuyla ele almak adına edebi yazın bize birtakım malzemeler sunmaktadır. Bu anlamda toplumsal tipler, hayatın birçok alanına dokunabilen, dokunulan yerlerden sosyal yapıyı okumayı sağlayacak hikâyeler koparmamıza olanak sunan önemli göstergelerdir. Örnek vermek gerekirse, edebi bir yazın olan romandaki dikkat edilen husus kişinin kim olduğunu bilme hususudur. Daha açık ifade etmek gerekirse, romanda prototip olacak kimsenin, toplumun birçok özelliğini kendisinde toplaması gerektiğine; roman kişisinden beklenilen özelliğin şahsi özellikler değil, genel toplumsal olan özellikler olduğuna vurgu yapmak gerekmektedir. Bu bağlamda A. Şinasi Hisar’ın protoganistleri, Gürpınar’ın bütün insanları, Yakup Kadri’nin Senihası, Naim Efendi’si birer toplumsal tip olarak görünürlük sergilemektedir (Belge, 1998: 20). Esasında sosyal hayatın çözümlenmesinin aktif göstergesi olan toplumsal tip bireysel özellikleri kapsayan çeşitli huy ve davranışlardan ziyade, nesnel özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Bu da edebiyat ve sosyolojide ele alınan tipleştirmelerin birbirinden beslendiğini göstermektedir.

Theophrastos’un “Karakterler” kitabının önsözünde sorduğu, “Yunanistan, aynı göğün altında bulunduğu halde ve bütün Yunanlılar aynı eğitimden geçtiği halde acaba neden hepimiz aynı karakterlerde değiliz?” (Theoprastos, 1998: 15-17) sorusu sosyolojik tipleştirmelerin okunması için önemli ipuçları taşımaktadır. Bazen sokakta karşılaştığımız yabancı ya da ekranda ilgimizi çeken bir oyuncuyla doğrudan ya da dolaylı olarak kurduğumuz temasla “o kesin bir şekilde bir tip” dediğimiz zamanlar üzerinde duran Almog, böyle bir tanımın bağlamını iki alternatif anlam ile iletmektedir. Bu anlamlardan ilki, kişilik özelliklerinin eşsiz ve benzersizliğiyle kendine özgü bir merak uyandıran renkli kişiliği karşılamaktadır. İkincisi ise kişinin tanıdık bir grup ya da sosyal kategorinin tipik bir temsili olarak anlamlandırılabileceğini; bu yönüyle benzer değerler, davranışlar, tarzlar ve alışkanlıkları olan bireyleri hatırlattığını ifade etmektedir. Sosyolojik tipleştirmenin ilgilendiği alan da ikinci tipi temsil eden alandır (Almog, 1998: 2). İki yaklaşımı birleştiren Fromm, insanın kendi özellikleri olan bireyken aynı zamanda insan soyunun tüm özelliklerini kendinde toplaması ile bütünü simgelediğini söyleyerek bir insanı diğerinden farklı kılmasının varoluş sorunlarına farklı cevaplar vermelerinden ileri geldiğini ifade etmektedir (Özyurt, 2016: 128). Bu minvalde, insanın kendi varlığına hasrettiği anlam tek düzlemde gerçekleşmemektedir. Birey kendisi dışındakini anlamaya, ikisi arasındaki benzerlikleri kavrayarak başlamaktadır. Kimlikler üzerinden var edilen şablonlar bireyin bir diğer bireyde kendini araması, aynı bireyi öteki kimliğini bürümesi neticesinde tasvir ettiği kendilik ve ötekilik tahayyülleri üzerinden oluşturulmaktadır. Tahayyül ederken onda oluşturduğu temel değişkenler, başka birisiyle benzeşimleri ve farklılıklar üzerinden şekillenmektedir (Simmel, 2015a: 36). Örneğin, birine “şair” demenin belirli bir arka planı vardır. Bir insana şair diyebilmek için onun, tanımlanmış bir çerçevede şiir yazmış olması gerekmektedir. Şairi şair olmayandan ayıran özellik, bu minvalde görünüm kazanmaktadır. Şair ve şair olmayanlar arasında kurulan benzeşme ve farklılaşmalar, kısmi olarak kendilk ve ötekilik tahayyülünüaçıklamaktadır. Bu durumda bir başkasının kendine has bireyselliğine ulaşamayacağımızdan diğerleri için tasarladığımız çerçeveye onu da yerleştirmemiz kaçınılmaz hâle gelmektedir (Başdaner, 2018: 77). Tipleştirmelerin mahiyeti ise bu tahayyülü aşan bir yerde durmaktadır. Ben’in kendine ve ötekine bakış şekli, bu anlamda önem

kazanmaktadır. Böylece toplumsal gruplardaki şablonlaştırmalar, tipleştirmeler aracılığıyla örülmektedir. Bu da insan tiplerinin okunmasının toplumun anlamlandırılması için önemli bir basamak olduğunu, tiplerin hasredildiği toplumun özelliklerini taşıdığını göstermektedir. Fakat toplumsal tip bağlamında ele alınan sosyal kişilikler, hiçbir zaman içinde geliştiği toplumun tam ve mükemmel bir yansıması değildir. (Fıchter, 2012: 33). Sosyolojik tipleştirme, buradan kaynaklanan ayrılıkları ve birlikleri bir arada okuyarak analiz etme eğilimi taşımaktadır.

Bahsedilen tüm özelliklerine ithafen bir toplumsal tip tahayyül edilirken, toplum içselleştirdiği insan hallerini bir yandan gündelik yaşamın kendisine bürümekte, diğer yandan da bunun meşruiyet zeminini inşa etmektedir (Aydemir, 2016: 30). Nitekim Baker’e göre bir toplumsal tip, sokaktaki insanın, sayesinde sosyolojiyi anlayabileceği düşünce silsilesi olarak karşımıza çıkmaktadır ki bu da bir basitleştirmeye indirgenemeyeceği gibi verilecek bir örnekle sınırlı olmayan bu yolu Wright Mills ‘sosyolojik tahayyül olarak tanımlamıştır (Baker, 2015: 102) Bu görüşe göre, sosyolojik muhayyile yeteneğine sahip olmak için yaşanılan tarih ve zeminde, toplumdaki başat insan tiplerinin bilinmesi gerekmektedir. Bu anlamda incelenen toplumsal ögelerin insan doğası açısından hangi anlamları barındırdığı önem kazanmaktadır (Mills, 2000:18). Bu durumda bir toplumsal tip, aslında gerçek yaşamda görünürlük alanında durmakta (Baker, 2015: 101), gündelik hayatın herhangi bir alanınında karşılaşılaşılacak tipleri var ederek bir tür ‘işte bu’luk halini almaktadır (Baker, 2015:91). Bu tür bir düşün yeteneği sayesinde aynı sorunlara farklı perspektiflerden bakabilmenin önü açılmakta, tek bir ailenin incelenmesinden yola çıktıktan sonra dünyadaki çeşitli devletlerin ulusal bütçeleri arasında kıyaslamalar yapılabilmektedir (Mills, 2000:18). Bu anlamda klasik teorisyenlerin makro anlatılarının alt yapısında da sosyolojik tipleştirmelerin hâsıl olduğu görülmektedir. Söz gelimi, Marx’ın burjuva ve ploreteryası, makro anlatıları temsil etse dahi, sömürüyle tipleştirilen burjuva ve emeğini satan işçiler olarak tipleştirilen ploreterya birer toplumsal tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim önceki başlıklarda makro anlatıların tipleştirmelerine değinilmiştir.

Sonuca varmak gerekirse, toplumsal tipleştirmelerde tasarımlanan, kendi varlığıyla topluma eklemlenen öznenin, “muhakeme sahibi aktörün” araştırılması ve herbirinin failler olarak eylemlerinin okunmasıdır (Giddens, 2005: 576). Eylemler üzerinden okunan zihniyet çözümlemeleri, tipleştirmelerin sosyolojinin kadrajında okunması ve gözlemlenmesi için önem teşkil etmektedir.