• Sonuç bulunamadı

Arada Kalmış Bir Kadın: “Geçmişe Dönebilseydim Çalışmayı Seçerdim

3.4 Ev Kadını Kimdir?

3.4.1 Arada Kalmış Bir Kadın: “Geçmişe Dönebilseydim Çalışmayı Seçerdim

Ev kadını tez çalışması boyunca neredeyse her başlıkta vurgulanan öteki kişilerin bakış açısına bağlı olarak tipolojik bir mahiyet kazanmıştır. Bu anlamda ev kadınına tipolojik bir mahiyet kazandıran öteki, ev kadınının çevresindekileri temsil eden öteki olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde kendini ev kadını olarak tanımlayan çalışan kadınının kendisini bir ev kadınından ayrıştırdığı yerler de bu benimsetilme ile alakalı olarak açıklanabilmektedir.

Ev kadınlarının kendilerini nasıl tanımladıklarını temsil eden ilk başlıkta bahsedilen özelliklerden sonra, derinliklerine inildiğinde bu özelliklerin istenmeyen bir temsili oluşturması arada kalmış kadın tipini görünür kılabilmek açısından önem kazanmaktadır. Bu bağlamda başlangıçta bulundukları durumun uyandırdığı memnuniyeti dile getiren görüşmecilerin sonlara doğru çalışmayı arzu etmesi, tezin başlığını oluşturan tipolojik özelliği doğrulamaktadır.

Çalışma hayatının ev kadınının tekdüze hayatıyla aynı olmadığını düşünen görüşmecilerin çalışmak istemesinin sebebi de başlangıçta özellikle vurguladıkları

düzen, sadakat, fedakârlık, sorumluluk gibi özelliklerin bir süre sonra onları tek başına bir birey olduğunu hissetmekten uzaklaştırdığı düşüncesidir. Bu düşünceye bağlı olarak bir kadın olarak kendi ayakları üzerinde durabilme, farklı sosyal ortamlarda bulunarak daha fazla insan tanıyabilme, evin sınırlarından başka bir ortamda başka işler yapabildiğini fark etme, sadece evin gündelik sorumluluklarıyla anılan bir kadın tipini temsil etmek istememe ve uzmanlaşmış bir alanda birşeyler yapabilmenin verdiği özgüven duygusunu yaşayabilme isteği ev kadınlarının önemli bir kısmı için sadece hayalde kalan bir çalışma yaşamı isteğinin nereden kaynaklandığını göstermektedir.

Görüşmecilerden Arzu A.’nın çalışmak ve ev kadınlığı arasında kalan düşünceleri yazılanları desteklemesi açısından önemlidir. Arzu A. uzmanlaşmış bir alan edinildiği ve bir kadının çalışmasına uygun şartlar sağlandığı taktirde bütün ev kadınlarının çalışmak isteyeceğine yönelik bir genellemede bulunmaktadır:

“Ben çalışan bir kadın değilim. Yani ev kadınıyım. Bizim problemimiz, her gün aynı insanları görerek aynı işleri yapmamız. Yani tabiki bu güzel bir şey. İnsan eşine çocuklarına hizmet etmekten gocunmaz. Yani sonuçta hepimizin kendi evi, kendi dünyası. Ama şöyle bir durum var, hâliyle her sabah uyandığımızda aynı işlerle akşamı etmekten sıkıldığımız oluyor. Hani başka alternatifler arzuladığımız, bir an olsun rutinlerin dışına çıkabildiğimiz şeylerden bahsediyorum. Şimdi bir de çalışmak para kazanmak açısından güzel bence. Sana ait bir gelirin oluyor, şimdi çevremizdeki kadınlara bakıyoruz bazen şiddet görüyorlar, kocaları tarafından aldatılıyorlar ama gidecek yerleri yok. Onları görünce dünyanın binbir türlü hâli var diyor insan. Ya da ufacık bir tartışmada sana ekmek yediriyorum diyorlar eşler. Lutfeder gibi muamele ediyorlar. Onu görünce her şey boşunaymış gibi hissediyorsun. Bu yüzden ben de geçmişe dönebilsem herhalde çalışmak isterdim. Güzel olurdu.” (Arzu A, 50 yaşında, 31 yıldır evli).

Arzu A.’nın düşünceleriyle aynı bağlamları taşıyan Perihan S. ise kendi tecrübelerinden hareketle ev kadınlığını şu sözleriyle tanımlamaktadır:

“Bana göre ev kadınlığı fedakârlıktır, kendinden vazgeçmektir. Ev kadınını evin bütün işlerini yapan, karşılıksız bir emek veren kadın olarak düşündüğümde evet ev kadını başkalarının mutluluğu için kendinden vazgeçen kadındır. Ama bu

tanımlamam bunu istemeyerek yaptığım gibi yanlış bir izlenim versin istemem, tabiki isteyerek sevgiyle yapıyorum. Ama çalışsak da iyi olurdu. Yani en azından kendi ayaklarımız üzerinde durabilseydik, ev tartışmalarında her zaman haksız olan taraf olmasak, yani birazcık kıymet görsek iyi olurdu. Bir yandan kadınların tamamı çalışmalı derken bir yandan da çalışmayacağı zamanlar olmalı diyorum ama. Yani her zaman nasıl çalışacağız? Çalışma saatleri esnek olsa, şartlar kadınlar için daha elverişli hâle getirilse ben neden ev kadını olsaydım ki, çalışmak tabiki daha çekici gelirdi, çalışmak isterdim.” (Perihan S. 31 yaşında, 9 yıldır evli)

Ev kadınlığının annelikle birlikte yüksek bir değer kazandığını düşünen Esma Ç. herkesin işine koşmanın onu mutlu ettiğini aktarırken bir yandan da çalışma isteği içerisinde olduğunu aktarmaktadır. Bu anlamda Esma Ç. de kendi ayakları üzerinde durmanın bir kadının sağlıklı bir ruh hâline sahip olması için gerekli olduğunu ifade etmiştir (Esma Ç, 51 yaşında, Ev kadını). Çalışma hayatının rengini kimsenin reddedemeyeceğini düşünen Arzu Ş. ise kendi tecrübelerinden hareketle ev kadınlığını şu sözleriyle tanımlamıştır:

“Benim için ev kadını olmak demek dört dörtlük bir kadını temsil eder. Yani aslında o da bir uzmanlık gibi düşünüyorum. Düşünsene bütün zamanını, günlerini, hayatını ona vakfetmiş. Bu önemli bir şey. Şimdi kendime bakıyorum, ben üniversite okudum bölündüm yani. Hayatımı sadece ev kadını olarak geçirmedim. Yani çeşit çeşit pastalar yemekler yapmadım, örgüler örmedim dikişler dikmedim. Bunlar benim hiç anlamadığım ya da yarım yamalak bildiğim işler güçler. Bu yüzden tabiki eksikliğimin göze batmasını istemiyorum. Tabiki çalışmak istiyorum. En azından benim gibi ne ev kadını ne çalışan kadın diyebileceğin kadınlar böyle düşünüyordur bence. Ev kadını gibi olmamış bir kadın kendini evin içinde mutlu hisseder mi hissetmez ben de hissetmiyorum. Çalışmadığım için de bunlar göze batıyor. Aman yemek eksik olmuş, tatlının şekeri az olmuş, ev neden temiz değil diyorlar sonra. İlgi alanları farklı olmuş, bana göre bu kadarı yeterli. Çalışsam göze batmazdı. Bence iş yükünü azaltıyor bu yüzden çalışmak, kim reddedebilir ki bu rengi.” (Arzu Ş. 38 yaşında, 10 yıldır evli)

Çalışan bir kadının kendini daha net ifade edebildiğini düşünen Ş.D. ev kadınlarının zaman zaman biraz daha arka planda kalmak zorunda olduğunu düşünmektedir. Ş.D. ev içi tartışmalarında ya da herhangi bir konuda karar alma

noktasında “ben bilmem eşim bilir” diyen kadınların ev kadını olduğunu düşünmektedir:

“Ev kadını olan kadınlar benim sorun ettiklerimi sorun etmiyorlar. Yani ev kadını derken öyle bizim gibi ev kadını değil hakiki anlamda ev kadını olan kadınlar. Daha açık bir ifadeyle anneden devralınan bir meslek olarak ev kadınını kast ediyorum. Bu kadınlar erkek sözünü önemserken ya da kavgalarda sessiz kalan taraf olurken çok da bizim gibi takmıyor sorun etmiyor, boyun eğmeyi biliyor. Yani daha geleneksel takılıyorlar ben bilmem eşim bilir diyorlar. Ben öyle değilim,ben de bilirim. Bu yüzden benden beklenilen ev kadınlığı ile benim yaptığım ev kadınlığı aynı olmuyor. Ama yine de kendimle kıyasladığımda çalışan kadın kendini çok daha net ifade ediyor. Normal bir şey yani çünkü bir desteğinin olduğunu biliyor; maddi anlamda. Arkasında bir dayanak var, ev kadını öyle mi? Ne yaşarsa yaşasın dayanaksızlık onu bulunduğu yere bağlıyor.” (Ş.D. 27 yaşında, 5 yıldır evli).

Çalışma isteğinin gençlik yıllarından beri süregelen bir istek olduğunu aktaran Kezban D. de üniversite okumak istediği hâlde şartları ona müsaade etmediği için okuyamayan, okuyamadığı için bir uzmanlık alanı taşımayan bir ev kadınıdır. Kezban D. bu yüzden hayatının daima eksik kaldığı, bu eksikliği uzun bir süre uğraşmasına rağmen kapatamadığı üzerinde ayrıca durmaktadır:

“Beni alıp geçmişime götürsen, hani elinde öyle bir şansın olsa bana iyilik yapmış olur muydun bilmiyorum. Yani muhtemelen yine o okumak için can atan, mücadele eden ama bir türlü sesini duyuramayan kız olurdum yine. Dönemler ve şartlar aynı olmuyor ki. Ben evlendikten sonra kendimde hissettiğim bu açığı kapatmak istedim ama o zaman da işler daha da zorlaştığı için özellikle hazırlanmak zorlaşıyor. Kitap okuyarak, kurslara giderek açığı kapatmak istiyorsun ama ne bileyim, insan kendi ayakları üzerinde durmak istiyor. Hele de eşinden değer görmüyorsan, senin duyguların çevrendekiler tarafından önemsiz oluyorsa ve sen sürekli onları görmekten bir süre sonra yorgunluk duyuyorsan bir kaçış gibi düşünüyorsun. Ben bu yüzden hep yarım kaldım. Yani bir ev kadını olarak sorumluluklarımı elimden geldiği kadar dört dörtlük yaptım, ama kendimi ev kadını gibi hissetmek de istemedim.” (Kezban D. 50 yaşında, 32 yıldır evli)

Ev kadını kimdir sorusunun içeriği, söz konusu belirlenimler bağlamında kendi içeriğini aslında yine kendisi aracılığıyla doldurmaktadır. Görüşmecilerin

verdiği cevaplar toparlanarak bu soru içeriğini, gündelik hayatın işleyişinde sadece ev işleri değil evin sınırlarından sorumlu olan ve bu sorumluluğun yanında evin sınırlarında bir şekilde bulunan herkese itaat etme zorunluluğu hisseden kadına ev kadını denilebileceği şeklinde doldurmaktadır. Bu durum kendini ev kadını olarak hissetme noktasında bir sorun olarak görülmekte ya da görülmemektedir. Yaş değişkeni ve geleneksel yapı burada önemli iki unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. 50 yaşın üzerindeki ev kadınlarında beliren arada kalmış kadın tipi ve 25 yaşın üzerindeki ev kadınlarında beliren arada kalmış kadın tipi bu yüzden farklı görünümlerde sirayet etmektedir. Farklı görünümlerde sirayet etmesinin sebebi, bireyin hangi sorumluluklarla yetiştirildiği, neyi yapıp neyi yapmaması gerektiği noktasında nasıl bir donanım elde ettiği ile ilgili olarak açıklanabilmektedir. Dolayısıyla 50 yaşın üzerindeki ev kadınlarının itaat, saygı ve rıza noktasında bir görev bilinci taşıdıkları için sahip olduklarına daha ılımlı yaklaştıkları gözlemlenmektedir. Diğer yandan 25 yaşın üzerini temsil eden ev kadınları daha çok üniversite okuyan ya da okumak isteyen ev kadınları olduğu için onların kurduğu dünyanın da ilgileri bağlamında şekillendiği gözlemlenmektedir. İlgilenmek istedikleri yaşamla ilgilenememeleri ise onların hayalleri ve gerçekleri arasında bir yerlerde durmasına sebebiyet vermektedir.

SONUÇ

İnsanların tekrarlanan eylemleriyle kurduğu gündelik hayat, eyleyiş ve zihniyet okumalarında oldukça önemli olan tipleştirmenin çözümlenmesine yardımcı olan bir faktördür. Bu faktörün ev kadını toplumsal tipi için önemi, gündelik hayatı kuran ve gündelik hayattan beslenen cinsiyet rolleri üzerinde kendisini göstermiştir. Bireylerin cinsiyetlerine bağlı olarak onlara aktarılan sorumluluklar gündelik yaşamın kültürel kodları olarak değerlendirildiğinden dolayı ev kadını toplumsal tipi üzerinde ayrı bir önem taşımıştır. Değişmeyen kodları temsil eden bu rollerin alanı olan özel alan ve sosyal imkânların dolup taştığı alan olan kamusal alan arasındaki kadının içinde bulunduğu bulantı hâli ise tam da tezin arayışında bulunduğu kadın tipini göstermiştir. Dolayısıyla arada kalmış bir kadın tipi olarak ev kadını tipinin anlamlandırılması için makbul görülen ilk basamak söz konusu bağlamsallıkta bir gündelik hayat okuması olmuştur.

Ev kadını toplumsal tipini var eden eylem dünyasını temsil eden gündelik hayat alışılagelmiş eylemler ve değişiklik gösteren eylemlerin bir arada okunmasını mümkün kılmıştır. Böylelikle gündelik hayatın örülmesinde önemli bir yeri olan rutin kavramı bu eylemlerin okunmasında önemli olmuştur. Nitekim aynılıkları ve farklılıkları anlatmak da rutinleşmiş eylemlerin çözümlenmesiyle mümkün olmuştur. Söz konusu rutinleri belirleyen ölçüt de yine toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak değerlendirilmiştir. Ev kadınının sosyal bir kadın olarak yer edinmesini sağlayacak olan özellikler de bu bakış açısına bağlı kalınarak açıklanmıştır. Nitekim tamamen gündelik yaşamın içine kapanan ev kadınının imkânlarının da yine ev kurallarına bağlı kalınarak görünürlük sergilemesi onun çalışan kadın tipinden farklı bir sorumluluk taşıdığını göstermiştir. Diğer yandan ev kadının çevresindeki ötekileri temsil eden bakış açısı onun tipolojik özelliklerinin belirlenmesinde önem kazanmıştır. Arada kalmış bir kadın tipini temsil eden ev kadını tipolojisini ortaya çıkarmak, söz konusu temsilleri açık ettikten sonra net bir görünüm kazanmıştır. Dolayısıyla ev kadını toplumsal tipinin öncelikle ötekilerin bakış açısı üzerinden okunması ev kadını toplumsal tipini kuran çevre baskısını göstermek açısından önemli olmuştur. Bahsi geçen unsurlar bir bütün olarak toparlandığında ise ev kadını toplumsal tipi ortaya çıkmıştır.

Ev kadını toplumsal tipinin sınırlarının çizilmesinde önemli olan özellik ev kadının çalışmayan kadın olduğu yönündeki özelliktir. Ev kadınının gündelik yaşamını belirlenmesinde de bu özellik önemsenmiştir. Ev kadınının çalışmayan kadın olması, genel bir kabulde onun zorunlu olarak emeğini eve hasretmesini beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla emeğini eve hasreden kadın tipini temsil eden ev kadınının bu hâliyle istenmeyen bir kadın tipini temsilini oluşturduğu saptanmıştır. Bir yandan da ev kadını tipinin iki farklı temsil grubundan oluştuğu noktasında bir kanaatin varlığı söz konusu olmuştur. Bu temsil grubunu sadece evdeki dünyasıyla anılmak istemeyen ev kadınları ve evdeki dünyasıyla anılmak istemeyen ev kadınları oluşturmuştur. Bu grupların ilkinde, kendisine aktarılan sorumlulukları gönüllü olarak taşıyan ev kadınının kendisine nakledilen gündelik hayatın içinde kaybolma korkusu, bu korkuya bağlı olarak uzmanlaşmış bir alan edinme isteği ve nihayetinde bir birey olduğunu çevresindekilere ispatlama kaygısı önem kazanmıştır. İkincisinde ise daha çok üniversite okuduğu halde çalışma hayatında bulunamayan, ya da üniversite okumak istediği hâlde gerekli imkânları bir türlü yakalayamayan çalışmayan kadının hayalleri ve gerçekleri arasında kalan kaygılı dünyası önem kazanmıştır. Bu iki durum ev kadını toplumsal tipinin muhayyel yapısını deşifre edilmesini sağlamıştır.

Bu tezde ulaşılabilecek nihai sonuç, ev kadınının gündelik hayatının tipolojik özelliklerin belirlenmesindeki en önemli ölçüt olduğu yönündeki sonuçtur. Ev kadını toplumsal tipinin istenmeyen, arzulanmayan, angarya görülen, komplekslere boğulan kadın olarak değerlendirilmesi de bu izlekte yapılmış bir değerlendirmedir. Bu duruma bağlı olarak elde edilen diğer sonuç ise söz konusu psikolojik yansımaların 25 ve 55 yaş aralığındaki kadınlar arasında farklı şekillerde sirayet ettiği yönündeki sonuçtur. Yaş sınırı fark etmeksizin genel bir çalışma hayatı isteği görüşmecilerin neredeyse tamamında gözlemlenebilirken 50 yaşın üzerini temsil eden kadınların bulunduğu dünyayla barışık olma, durumundan memnuniyet duyma gibi özellikleri onların tasarımladığı ev kadını tipinin de diğer temsil grubuyla aynı olmadığını göstermiştir. Bu kadınlara göre ev kadını kendisini sadece eve hasreden bir kadın olarak tanımlandığı için istenmeyen kadın tipini temsil etmiştir. Bu tespitin aksine 35-45 yaş aralığında hem kabul hem reddetme –kendi ayakları üzerinde durabilme,

bir birey olarak kendini ispatlama, arzu ettiği çalışma hayatını elde ederek eşi ve çevresi karşısında daha güçlü bir karakteri temsil etme arzusu, çocuğu bakıcıya teslim etmek istememe, evdeki dünyadan sorumlu olduğunu düşünme, bu yüzden çalışma hayatının kendisi için çok zor olacağı düşüncesi- söz konusu olmuştur. 25-35 yaş aralığındaki ev kadınlarında gözlemlenen özellik ise hâkim olan bir zorunluluk düşüncesiyle açıklanmıştır. Bu ev kadınlarını zorunluluğa iten sebep, üniversite okudukları hâlde işsiz kaldıkları için kendilerini işe yaramaz ve bir birey olarak kendini ispatlayamamış kadın şeklinde tanımlıyor olmalarıdır. Bir genelleme yapmak gerekirse; odak grup görüşmeleri, derinlemesine görüşmeler ve gözlem notlarından elde edilen veriler ev kadınının çalışma hayatını bir avantaj olarak gördüğünü, bu durumun aksine ev kadınını “bir birey olarak kendinden vazgeçme” şeklinde yorumladıklarını göstermiştir.

Tezin araştırma bulgularının oluşturduğu bölümde elde edilen veriler tezin kavramsal, kuramsal ve metodolojik zemininden hareketle analiz edilmiştir. Bu anlamda ilk olarak ev kadını toplumsal tipinin ben ve öteki gibi kimliksel bir bakış açısına bağlı olduğunun anlaşılması, ben ve ötekinin bu tipe bakışının öncelikli olarak ele alınması gerektiğini göstermiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan sonuç ise bireyin tekelinde veya bireyden bağımsız olan ben ve ötekinin temsil ettiği sosyal çevrenin bakış açısının ev kadınının tipolojik bir mahiyet kazanmasında öncelikli etken olduğudur. Ayrıca ev kadını ve gündelik yaşamla ilgili olan başlık ev kadını tipinin muhayyel yapısını belirleyen bir diğer etken olmuştur. Ev kadınını farklı kılan gündelik yaşamda onun istekleri, arzuları, hayalleri, gerçekleri, sosyalleşmek için yaptığı etkinlikler, aile ve akrabalık ilişkilerine yönelik sorumlulukları vs. bu başlık altında irdelenmiştir. Ayrıca kendi imkânları çerçevesinde uzmanlık edinmeye çalışarak bir farklılık elde etme çabasında bulunan ev kadınının sosyal medya ile olan ilişkisi yine bu tip için önemli olmuştur. Ev kadınının görünmez emekçiler olarak tanımlanmasına bağlı kalınarak sosyal medya üzerinde aktiflik sergileme çabasında bulunması onun sosyal bir kadın olmasını sağlayacak bir araç olarak düşündüğü sosyal medyada kendi ideal tipinin arayışına yönelik bir kaygı taşıdığını ayrıca göstermiştir. Söz konusu özelliklerin birleştirilerek arada kalmış bir kadın tipinin kimler olduğuna yönelik başlık, nihayetinde tezin üçüncü bölümünü

neticelendirmiştir. Ev kadınlarının başlangıçta kendilerini düzen, sadakat, sorumluluk, fedakârlık gibi değerler üzerinden tanımlamasına rağmen sonlara doğru bu değerlerle birlikte feda edilmiş bir benlikten dem vurmaları onların çalışma isteğinin baskın geldiğini göstermiştir. Hasseten çalışan kadınların sahip oldukları gündelik yaşamla kendilerini ev kadınlarından daha mutsuz olduğunu ilave etmesine karşın bir kadının kesinlikle çalışması gerektiğini söylemesi yine çevre baskısına bağlı olarak açıklanmalıdır. Dolayısıyla hem çalışan kadın hem de ev kadınının talep ettiği gündelik yaşam bu baskıya bağlı olarak şekillenmiştir.

Ev kadını üzerinde gerek derinlemesine görüşmelerde gerekse odak grup görüşmelerinde yapılan tartışmalar ev kadınının çalışan kadının ötekisi olarak görülmesi gerektiğini göstermiştir. Herhangi bir ortamda kadınların ne iş yaptıklarıyla ilgili soruda çalışan kadının önem kazanması bu durumun toplumsal mânâda kabul edildiğini göstermiştir. Ev kadınının çalışmayan kadın olmasına yönelik tipolojik özellik burada kendisini göstermiştir. Çalışmayan kadının diğer kadınlardan farkı ise onun kendisini tamamen ev hayatı üzerinden tanımlıyor olmasıdır. Yemek, temizlik, ütü vs. gibi gündelik işleri yapan kadının sanki yalnızca ev kadınını temsil ettiğine yönelik muamele ise tam olarak bahsedilen çevre baskısının önemli bir unsurudur. Yemek, temizlik, ütü vs. işlerden kurtuluş bileti olarak da çalışma hayatı görülmektedir. Çalışan kadınların ev kadınlarını sürekli yemek pişirip ev silen, ütü yapıp kahvaltı hazırlayan, boş bir emek uğruna çaba sarfeden, herhangi bir maaş sağlanmadığı hâlde gönüllü olarak cefa çeken kadın olarak tanımlaması, bu durum için bir ispat niteliği taşımıştır. Fakat derinlemesine görüşme yapılan kadınlardan birkaçının ev kadınlığını aslında mesleki bir kazanım olarak görmesi dikkat çekicidir. Bu kadınlara göre ev kadınlığı biraz daha geleneksel bir yaşamı temsil eden, görüşmecilerin deyişiyle onların dert ettiklerini görev olarak gören, kısaca kendisini tamamen eve adamak üzere yetiştiren kadınlar üzerinde somut bir görünüm kazanmıştır. Bu da ancak anneden geçme bir meslek olarak görüldüğünde ev kadınlığının gönüllü olarak yapılabileceğini göstermiştir. Son olarak saha araştırması verileri sahip olduğu ya da olmak istediği hayatı hem kabul hem de reddeden ev kadınlarının kararsız bir kadın tipini karşıladığını göstermiştir.

Kaynakça

Adorno, Teodor, W. (2014). Minima Moralia/ Sakatlanmış Yaşamdan Yansımalar (O. Koçak ve A. Doğukan) İstanbul:Metis.

Adorno, Theodor, W. (2003). Otoriteryen Kişilik Üstüne Niteliksel İdeoloji İncemeleri, (Doğan Şahiner, Çev.) İstanbul: Om Yayınevi.

Aktaş, Cihan (1991). Sistemin İçinde Kadınlar, İstanbul: Beyan Yayınları.. Almog, Oz, (1998). The Problem of Social Type: A