• Sonuç bulunamadı

III. Arapça Terkipler/Tamlamalar

III.II. Arapça Terkiplerde Yapı ile İlgili Diğer Durumlar

III.II.I. Terkiplerden Oluşan Arapça Birleşik Kelimeler

III.II.I.I. İzâfet-i Lafzî

2. BÖLÜM

2.2. Sanat Bakımından Terkipler

2.2.2. Terkiplerde Somutlaştırma ve Aktarım

2.2.2.2. Terkiplerde Duygu Aktarımı

Aktarım, bir eşyayı, bir yolcuyu veya bir toprağı devretme, dilde ise bir kelimenin anlamını, dolayısıyla tüm gösterilenlerini o kelimeden başka bir kelimeye yükleme, devretme eyleminin en genel adıdır.

Dilde var olan yapıların tanımlanmasında önemli çalışmaları olan Doğan Aksan, şiir dilinde aktarmaları; deyim aktarmaları ve ad aktarmaları-öteki aktarmalar olmak üzere iki grupta sınıflandırmaktadır. Aksan (1993: 126-148) şiir dilinde aktarmalar başlığı altında yer alan deyim aktarmalarını da kendi içerisinde dört grupta sınıflandırır:

1. İstiare 2. İnsandan doğaya aktarma (kişileştirme) 3. Somutlaştırma 4. Sinestezi (çoklu duyulama). Aksan ad aktarmaları ve öteki aktarmalar başlığı altında ise mecaz-ı mürsele yer vermektedir.

Nizamettin Uğur (2007: 167-179) “aktarma” kelimesi yerine “aktarım” kelimesini tercih ederek aktarımları, ad aktarımı ve eylem aktarımları olmak üzere iki ana başlık altında incelemektedir. Uğur (2007: 167), ad aktarımlarını da kendi içerisinde anlamların örneklendirilmesi yoluyla oluşan aktarımlar ve anlamların bütünleyiciliği yoluyla oluşan aktarımlar şeklinde iki gruba ayırmaktadır. Anlamların örneklendirilmesi yoluyla oluşan aktarımlar; tözsel ad aktarımları, somutlayıcı ad aktarımları, duyusal ad aktarımları, belirti sunmaya yönelik ad aktarımları, yoksunlaştırıcı ad aktarımı, örtmece

154 amaçlı ad aktarımı şeklinde sıralanmaktadır. Anlamların bütünleyiciliği yoluyla oluşan ad aktarımları ise eklenimsel bütünleyiciliğe dayalı ad aktarımları, nedensel bütünleyiciliğe dayalı ad aktarımları, niceliksel bütünleyiciliğe dayalı ad aktarımları ve örtmecesel bütünleyiciliğe dayalı ad aktarımları olmak üzere toplamda dört başlık altında değerlendirilmektedir. Uğur (2007: 179-183), eylem aktarımlarını da yine ad aktarımlarında olduğu gibi anlamların örneklendirilmesi yoluyla yapılan eylem aktarımları ve anlamların bütünleyiciliği yoluyla yapılan aktarımlar şeklinde iki gruba ayırmaktadır. Anlamların örneklendirilmesi yoluyla; işlevsel eylem aktarımları, somutlayıcı eylem aktarımları, duyusal eylem aktarımları, belirti sunmaya yönelik eylem aktarımları, yoksunlaştırıcı eylem aktarımları ve örtmeceselliğe yönelik eylem aktarımları şeklinde sıralamaktadır. Anlamların bütünleyiciliğe yoluyla eylem aktarımları ise eklenimsel bütünleyiciliğe dayalı eylem aktarımları, nedensel bütünleyiciliğe dayalı eylem aktarımları, süresel bütünleyiciliğe dayalı eylem aktarımları, niceliksel bütünleyiciliğe dayalı eylem aktarımları ve örtmecesel bütünleyiciliğe dayalı eylem aktarımları olmak üzere beş grup altında değerlendirilmektedir.

Dil araştırmacıları dilde var olan anlam ve duygu aktarımlarının varlığında aynı görüşte iken bu aktarmaların isimlendirilmesinde aynı görüşte birleşmemektedirler.

Anlam aktarmaları için “deyim aktarmaları, ad aktarmaları” gibi farklı isimler kullanıldığı görülmektedir. Bir ismin başka bir isme anlam olarak aktarılmasına yaygın olarak “deyim aktarması” denilmektedir. Deyimler, “genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbek”leridir (TDK, 2011:

651). Deyim olarak tabir edilen söz öbeklerinin özelliklerinden biri ise kalıplaşmış sözler olmasıdır, ancak deyim aktarması olarak isimlendirilen istiareler, kişileştirmeler ve somutlaştırmalar çoğunlukla kalıplaşmış söz öbeklerinden oluşmaz. Bu sebeple anlam, ad ve duygu aktarımı yapan bu yapıları deyim aktarmaları şeklinde isimlendirmek kapsayıcı olmamaktadır.

Dilde anlam aktarımlarıyla beraber sanatsal dil kullanımlarıyla duygular da aktarılmaktadır. Dil, “gözlenemeyen iç dünyayı gözlemlenen dış dünya, maddî dünya örneğine göre modelleştirir” (Hacızade, 2012: 72). İç dünyanın aktarımı ancak dış dünyada herkes tarafından bilinen nesnelerin kullanımıyla gerçekleştirilir. Bu nesnelerin

155 kullanımı ile yapılan duygu aktarımlarında duygu aktarma nesnesi ve duygu aktarma kaynağı iki önemli unsurdur. Duygu aktarımlarında aktarma nesnesi ile aktarma kaynağı arasında benzerliğe dayalı bir ilişki vardır (Hacızade, 2012: 72). Aksi takdirde duygu aktarımlarında gösteren ile gösterilen arasında kesinti yaşanacaktır.

Kelimelerin duygu değerleri o kelimenin kişi üzerinde bırakmış olduğu etkiyle doğrudan ilgilidir. “XIX. yüzyılın sonlarında K.O. Erdmann bu türden göstergelerin duygu yönünü duygu değeri ya da ruhsal durum değeri (Alm. Gefühlswert oder Stimmungsgehalt) terimiyle adlandırmıştır” (Aksan, 1993: 100). Kelimelerin duygu değerleri onların “connotation” “yan anlam”ından çok asıl olarak kelimenin kişide bırakmış olduğu etkileri kapsar.

Şiirin bir amacı, belli bir göstereni hep aynı gösterilene ve göndergeye mahkum olmaktan kurtararak, dilin olanaklarını zorlamak ve tüm insanlarda az veya çok bulunan ya da bilinen, gözlemlenen duygu, özellik ve yaşantıları yeni bağdaşımlarla yeniden yaratmak ve iletmektir.

(Korkut, 1996: 31)

Bu sebeple kelimelerin okuyucu üzerinde bırakmış olduğu etkiler kelimenin duygu değeri olarak kabul edilmelidir. Terkiplerde kullanılan kelimelerin duygu değerleri dikkate alınarak seçildiği görülmektedir:

Şiir dilinde duygu değeri taşıyan tek tek ögeler kadar, birden çok göstergelerden kurulan alışılmamış bağdaştırmalar da yarattıkları değişik, çeşitli tasarımlarla birlikte okuyan/dinleyene aktardıkları duygu değerleriyle etkili olmakta, güçlü bir anlama eriştirmektedir. (Aksan, 1993:

101)

Duygu aktarımlarında şairin bilişsel dünyası etkindir. Şair algısına göre çeşitli duygu aktarımları yapabilir. Ölümün acı, sevginin ise tatlı bir tat ile ifade edilmesi şairin algısına dayalı aktarımlardır.

Klasik Türk şiirinde kelimelerin duygu değerleri kullanılarak yapılan aktarmalarda en çok renklerden ve şekillerden faydalanıldığı görülmektedir. İnsan duygularının gözlemlenmesiyle hangi rengin hangi duyguya işaret ettiği bilimsel çalışmalarla ortaya konulmuştur. İnsanın öfkelendiğinde yüzünün kızarması, üzüldüğünde yüzünün sararması veya korktuğunda yüzünün beyazlaması dolayısıyla kırmızı kızgınlık, sarı hüzün, beyaz ise korku duygusunu aktarmaktadır. Bu renklere sahip nesneler kullanılarak da renk ile duygu aktarımı yapılabilmektedir. Bu nesneler seçilirken kişide olumlu veya olumsuz duygular uyandırması yönüne dikkat edilmektedir:

156 İbn Sina'ya (1954: 208) göre, “(Asıl anlamından) intikal etmiş istiareli sözün etkisinin çeşitli dereceleri vardır. Mesela, (şairin) gazelde sevgilinin parmağını tasvir ederken, onun kırmızı olduğunu veya özellikle kıpkırmızı olduğunun söylemesindense kırmızılığı anlatmak için

‘pembe/gül rengi’ demesi daha etkilidir. Bununla, gülün letafeti hayal edilir ve mutlak olarak onun kırmızı olduğunu söylemenin hayalde canlandıramadığı şey anlaşılır. ‘Kırmızı’ lafzı, kendisiyle beraber bir övgü ve güzel bulma anlamını taşımaz. ‘Koyu kırmızı’ denmesi ise bozulmuş bir gülü canlandırmaktan başka işe yaramaz.” (Gemuhluoğlu, 2008: 138-139)

Renk ve şekil anlamına sahip olan kelimelerin duygu değerlerinin dildeki diğer kelimelere göre fazla olduğu görülmektedir. Bu sebeple renkler, edebî eserlerde sıklıkla kullanılırlar ve şairler renklerle dış dünyada görülen bir nesnelerin tasvirini yaparken okuyucuya bazı duyguları daha etkili bir şekilde aktarabilmektedir.

Şairler şiirlerinde renkleri kullanarak istedikleri anlam ve duygu aktarımını yapabilme imkânı bulurlar. Bu bağlamda kırmızı renk hem olumlu hem olumsuz duyguların belirtisi olduğu için sevinç, sevgi, öfke, kin, utanç gibi birbirinden farklı duyguların aktarımında kullanıldığı görülmektedir (Hacızade, 2012: 81). Kırmızı rengin bedene olumlu ve olumsuz etkileri vardır. “Kırmızı rengin sinir sistemi üzerinde her zaman güçlendirici, yükseltici bir etkisi vardır. İrade gücü ve cesareti temsil eder.

Hareketlilik, ihtiras ve hırs sembolüdür” (Yıldırım, 2006: 11).

Klasik Türk şiirinde de renk ile yapılan duygu aktarımlarında kırmızı rengin ön planda olduğu görülmektedir. Şiirlerde kırmızı rengin kullanıldığı terkipler incelendiğinde daha çok teşbihî terkiplerin yoğunlukta olduğu görülmektedir. Klasik Türk şiirinde kırmızı renk ile yapılan duygu aktarımlarının başında sevgilinin güzellik unsurları gelmektedir. Kırmızı renkli bir nesne fiziksel olarak tasvir edilirken istenilen duyguyu aktarabilecek kırmızı renkli bir nesneye benzetilmektedir. Klasik Türk şiirinde kırmızı renk ile duygu aktarımında kullanılan nesnelerin başında gül gelmektedir. Gül, sevgilinin dudağına hem şekil hem de renk olarak benzediği için kullanılmakta; ancak sevgilinin dudağına renk olarak benzeyen başka bir nesnenin kullanılmayıp gülün tercih edilmesi, gül nesnesinin duygu değerinden yararlanıldığını göstermektedir. Klasik Türk şiirinde sık rastlanan “mey-i gül-gûn, bâde-i gül-gûn, eşk-i gül-gûn, câm-ı gül-gûn, mey-i gül-reng” vb. terkiplerde şarap ve gözyaşının gül gibi narin renk bakımından olumlu duygular veren bir nesneye benzetilerek tasvir edilmesi kişi üzerinde olumlu bir etki bırakmaktadır.

157 Klasik Türk şiirinde gül, sevgili ile yapılan tasvirlerde kullanılan gerek renk gerek şekil bakımından pek çok anlam ve duygu aktarımını sağlayan nesne olmuştur.

Gülün birçok rengi olmasına rağmen klasik Türk şiirinde özellikle kırmızı ve pembe renkleriyle duygu aktarımı yapılmaktadır:

Agzuñ içre ey letâfet gülsitânı ol zebân

Kırmızı gül yaprağıdur gonca-i sîr-âbda (Bâkî G 450/ 2)

“Ey güzellik gül bahçesi, o dil senin ağzın içinde taze goncada kırmızı gül yaprağıdır.”

Doğada bulunan değerli bir maden olan kırmızı renkli la’l taşı duygu aktarımında tercih edilen nesnelerdendir. Sevgilinin dudakları kırmızı renkli olduğundan değerli bir taş olan la’l taşına benzetilmiştir. La’l taşının güzellik kaynağı rengi olması sebebiyle duygu aktarımı da renk yönüyle yapılmaktadır. Şairler tarafından kurulan bu tür renk veya şekil benzerlikleri anlam ve duygu aktarımlarında önemli role sahiptir. Örneğin aşağıdaki beyitte geçen “mânend-i leb-i la‘l-i nigâr” terkibinde sevgilinin dudağı la‘l gibi değerli bir madene benzetilerek olumlu duygu aktarımı yapılmaktadır:

Açılsa gonca mânend-i leb-i la‘l-i nigâr olsa

Saçılsa hurde-i pîrûze sahrâ sebzezâr olsa (Bâkî G 452/ 1)

“Gonca, sevgilinin la’l renkli dudağı gibi açılsa, firuzenin kırıntıları saçılsa, çöl çayır olsa…”

Kırmızı renk ile duygu aktarımında kırmızı renkli değerli taşlar ve çiçeklerden sonra şaraptan da faydalanılır. Kırmızı rengi ile ön planda olan şarap sık sık duygu aktarımı yapmak amacıyla soyut kelimelerle aynı terkipte kullanılmaktadır:

Bâde-i la‘lüñe hemşîre şarâb-ı gülfâm

Zülf-i müşgîn-i semen-sâna birâder sünbül (Bâkî K 24/34)

“Senin la‘l şarabına gül renkli şarap kız kardeş, sümbül, yasemin kokulu saçına erkek kardeştir.”

Ruhuñ berg-i gül-i sîr-âba benzer Leb-i la‘lüñ şarâb-ı nâba benzer (Bâkî G 116/1)

158

“Yanağın taze gül yaprağına benzer, la‘l dudağın saf şaraba benzer.”

Terkiplerde şarabın kırmızı rengi ile olumlu duygu aktarımı yapılırken, şarap gibi sıvı olan diğer bir kırmızı nesne kanın yine kırmızı rengi ile ama olumsuz anlamda duygu aktarımı yapılmaktadır. Özellikle terkiplerde gözyaşı ile birlikte kullanılan kan acı duygusunu aktarmaktadır:

Çeşmüm devât-ı surha dönüp hûn-ı eşk ile

Cismüm boyandı kana ser-â-pâ kalem gibi (Bâkî K 16/3)

“Gözüm, gözyaşı kanı ile kırmızı divite döndü. Cismim, kalem gibi baştan ayağa kana boyandı.”

Kırmızı renk ile duygu aktarımında la’l taşı kullanıldığı gibi yakut taşı da kullanılmıştır. Bunun yanında doğada var olan diğer kırmızı nesnelerden yararlanılarak aşk ve tutku duyguları okuyucuya aktarılmaktadır.

Klasik Türk şiirinde terkiplerle renge dayalı duygu aktarımlarında kırmızıdan sonra sık kullanılan renklerden bir de sarıdır. Şiirde “zaferân, safran, altın, zer, zerd, asfer” lafızlarıyla karşılanan sarı renk; korku, hüzün, acı duygularını aktarmada kullanılmaktadır (Hacızade, 2012: 83). Sarı renk,“Türk varoluş algılayışında, mitolojik verilerde ortada merkezde olmuştur. Yaşamda adeta ölümle kalım arasında bazen hastalık, bazen hasret simgesi olmuştur” (Kalafat, 2012: 166). Hüzün ve korku yaşayan insanın yüzünün sararması dolayısıyla âşığın yaşadığı korku ve hüznü anlatabilmek ve aktarabilmek için şairler sarı rengin duygu değerinden yararlanmışlardır. Örneğin aşağıdaki beyitte geçen “çehre-i zerd” terkibinde âşığın yüzü sarı renkli olarak tasvir edilmiş ve sarı renk hastalığın, hüznün bir belirtisi olduğundan şair, yaşamış olduğu hüznü etkili bir şekilde aktarabilmektedir:

Çihre-i zerdin Fuzûlînüñ dutupdur eşk-i âl

Gör aña ne rengler geçmiş sipihr-i nil-gûn (Fuzûlî G 219/10)

“Fuzûlî’nin sarı yüzünü kırmızı gözyaşı kaplamıştır. Mavi gökyüzünden ne renkler geçmiş, gör.”

Sarsar-ı gam fikrüm evrâkın perîşân eyledi

Çihre-i zerdüm belâdan buldı reng-i za‘ferân (Bâkî K 22/25)

159

“Gamın şiddetli rüzgârı fikrimin yapraklarını dağıttı. Sarı yüzüm beladan safran rengini aldı.”

Nakd-i vakt oldı bize eşk-i sefîd ü ruh-ı zerd

Derd ü gam tâlibiyüz akçeler altunlar ile (Bâkî M 4/IV/4)

“Beyaz gözyaşı ve sarı yüz, bizim için zamanın geçerli parası oldu. Akçeler ve altınlar ile gam ve dert talibiyiz.”

Klasik Türk şiirinde duygu değerinden faydalanılan renklerden biri de pembedir.

“Gül rengi, gül-gûn, gül-bahâr, gül-reng, gül-nâr, yasemen, âlgûn” şeklinde ifade edilen kırmızının daha hafif bir tonu olan pembe ile sevgi, beğeni gibi duyguların aktarıldığı, aşırı sevgi ve aşkın ise kırmızının en yoğun tonuyla aktarıldığı görülmektedir. Şiirde sevgilinin yanağının pembe bir gül gibi tasvir edilmesi ile pembe rengin duygusal anlamının sevgilinin yanağına aktarılmasına zemin hazırlamaktadır:

Yâre ‘arz eyleyemez çihre-i zerdin Bâkî

Virdügi rengi görün aña mey-i gül-gûnuñ (Bâkî G 275/4)

“Bâkî, sarı yüzünü yâre arz eyleyemez, gül renkli şarabın ona verdiği rengi görün.”

Klasik Türk şiirinde sık kullanılan diğer bir renk ise yeşildir. Yeşil renk, halk kültüründe cennetin simgesi olarak görülmüş ve umudun, gençliğin, yeniden doğuşun simgesi olarak kullanılmıştır (Kalafat, 2012: 187). Umudu ve gençliği simgelemesi sebebiyle şiirde de yeşil renk sık kullanımıştır. Klasik Türk şiirinde yeşil rengin bu bağlamda kullanılması yanında çoğunlukla tazeliği ve gençliği sembolize ettiği görülmektedir. Aşağıdaki beyitte geçen “serv-i ser-sebz” terkibinde “ser-sebz” sözlük anlamında hem yeni yetişmiş, taze hem de talihli anlamlarına gelmektedir. Yeşil rengin sahip olduğu gençlik ve umut anlamları “ser-sebz” birleşik kelimesinin anlamını etkilemiştir:

Her taraf biñ serv-i ser-sebz ü gül-i sîrâbı var

Pençe-i berg-i çenâr itmiş müheyyâ şâneler (Fuzûlî G 102/2)

“Her tarafta binlerce yeni yetişmiş servi ve suya kanmış gül var. Çınar yaprağı pençesi, taraklar hazırlamış.”

160 Klasik Türk şiirinde mavi renk ise “kebûd, mâî, nil-gûn, firûze, mînâ, nîlî, çivîdî, pîrûze, yâkut, zerâk, zerka‘, zürkat, âb-gûn, âbî, âsmân-gûn, âsümânî, bezâdî, çader”

lafızlarıyla kullanılmaktadır. Türk kültüründe mavinin nazar, büyü kırıcı olma özellikleri bilinmektedir (Kalafat, 2012: 142). “Mavi renk, sınırsızlık ve sorumsuzluğun sembolüdür. Bu sebeple mavi, merak ve hayret duygusuyla özdeşleştirilir” (Tarhan, 2011: 87). Klasik Türk şiiri terkiplerinde özellikle mavi renk kullanılarak hayret duygusu aktarılmaktadır. Aşağıdaki beyitte ağız, mavi renginden dolayı firûze bir yüzüğe benzetilir ve ardından bu mavi renkli ağızdan daha güzel bir yüzük görülmediği söylenelerek hayret duygusu hem mavi renk ile hem de söz ile ifade edilmiş olur:

Şekl-i hâl ü dehenüñ hâtem-i pîrûze nigîn

Dostum görmedüm agzuñ gibi hoş-ter hâtem (Bâkî K 19/40)

“Beninin ve ağzının şekli firûze taşlı bir yüzüktür. Dostum, ağzın gibi daha hoş bir mühür görmedim.”

Mavi rengin hayret ile birlikte kullanımı aşağıdaki beyitte de görülmektedir:

Sünbüli dûd-ı kebûd ü verdi ahker-pâredür

Çeşm-i hayretle nazar kıl gülsitânuñ nakşına (Neşâti G 124/4)

“Sümbülü mavi duman ve gülü kor parçasıdır. Gül bahçesinin resmine hayret gözüyle nazar kıl.”

Klasik Türk şiirinde siyah renk; “esved, tîre, hatt-ı sebz, şeb-gûn, sevâd, kîr-fâm (simsiyah), kuhlî, müşgfâm, sevdâ‘ (çok kara), zenc, siyeh, kara, müşgîn” lafızlarıyla kullanılmaktadır. Türk kültüründe kara/siyah olumsuz şeytani güçleri temsil ederken, ak ise rahmani güçleri temsil ettiği bilinmektedir (Kalafat, 2012: 65). Çoğu ülkede matem rengi olarak siyah bilindiği hâlde Uzak Doğu ülkelerinde siyahın değil beyazın matem rengi olması renklerin her kültürde tek bir anlamının olmadığını göstermektedir(İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, 2010: 6).

Klasik Türk şiirinde siyah renk daha çok üzüntü, keder, öfke ve karamsarlık duygusunun aktarımında kullanılmıştır.

Siyah tüm renkleri soğuran fiziksel bir yapıya sahiptir; gizli, gizemli, dışa kapalı, bilinmeyen bir anlamı vardır. Siyah aynı zamanda mutsuzluk, umutsuzluk, yasa dışılık ve hayal kırıklığının rengi olarak kabul edilmektedir. Siyah büyüklüğü, gücü gösteren bir simge olarak da kullanılmıştır. (Mazlum, 2011: 131)

161 Fuzûlî’ye ait olan aşağıdaki beyitte “tab‘-ı tîre” terkibiyle hüzün, karamsarlık duygusu aktarılmıştır:

Kılar şem‘i cemâlüñ nûru tab‘-ı tîremi rûşen

Güneştir seng-i bî-mikdârı lâ‘l-i âb-dâr eyler (Fuzûlî K 35/29)

“Güzellik mumunun nuru karanlık tabiatımı aydınlatır. Güneş, ehemmiyetsiz taşı parlak la‘l taşı yapar.”

Klasik Türk şiirinde mor renk ise daha çok sevgilinin saçı ile ilişkili olarak kullanılmaktadır. Sevgilinin saçı mor rengi ile bilinen “leylâkî, benefşe, erguvan”

çiçeklerine benzetilerek tasvir edilir. Mor renk, “bilimsel olarak kolayca açıklanamayan mistik ve fiziksel güçlerin görsel bir yansımasıdır. Ağırbaşlılık, asalet, soyluluk, zenginlik, kudret, saygı, saygınlık, kibir, hüzün ve içe dönüklük gibi anlamlar da taşımaktadır” (Kırık, 2013: 75). Şairler sevgilinin saçını, mor renkli olan çiçeklere benzeterek onun kudretini, asaletini de aktarmaktadırlar:

Gâlib olmuş halka zevk-i seyr-i gülşen gâlibâ

Çekmeğe halkı benefşe zülfüñün kullâbı var (Fuzûlî G 102/5)

“Galiba gül bahçesini seyretmenin zevki insanlara daha hoş gelmiş, halkı kendine çekmek için menekşe saçının çengeli var.”

Klasik Türk şiirinde soyut olan duygunun somut bir şekilde gösterilmesi için de somut varlıkların gösterilenlerinin o duyguya aktarılması yolu tercih edilmiştir. Şairlerin soyut olan duygularını daha çok hangi kelimelerle somutlaştırdığına bakılarak onların hayatı ve karakteri hakkında bilgiler edinilebilir.

Klasik Türk şiirinde soyut olan duyguların terkiplerde nasıl somutlaştırıldığı aşağıdaki başlıklar altında incelenecektir.

2.2.2.2.1. Sevinç

Duygular, konuşma diliyle etkili bir şekilde anlatılaması daha zorken edebî dilde soyut olan duyguların etkili bir şekilde aktarılması imgeleme ve aktarma yoluyla daha kolay anlatılabilmektedir. Bu imgeleme ve aktarmalar duygu değerleri yüksek olan kelimeler ile soyut kelimeler arasında kurulan terkiplerle gerçekleşmektedir. Klasik Türk şiirinde sevincin, ışık gibi etrafı aydınlatan somut bir nesne olan muma, gül gibi

162 etrafa koku ve güzellik veren bir nesneye veya bayram gibi kişiyi mutlu eden zamanlara benzetilerek somutlaştırıldığı görülmektedir. Sevincin ışığa sahip olan varlıklarla somutlaştırılmasında parlaklığın ve ışığın sahip olduğu olumlu anlamlar etkili olmuştur.

Işık, “Türk destanlarında sık karşılaşılan bir motiftir. İslamiyet’in kabülünden sonra bu ışık unsuru nura dönüşmüştür.” (Macit, 2004: 335). Klasik Türk şiirinde de çoğunlukla nur olarak yer alan ışık, sevgili ve sevgilinin güzellik unsurlarıyla aynı terkipte kullanılır. Örneğin “nûr-ı sürûr” terkibinde sevinç, ışık saçan ve insanın içini aydınlatan bir varlık gibi tasvir edilerek somutlaştırılmaktadır. Beyitte sevincin, güneş gibi ışığı ile etrafı aydınlattığı ifade edilmekte, dolayısıyla çemen meclisinde sevinç olduğunda gam ve karanlığın mum ile aransa dahi bulunamayacağı ifade edilmektedir. Bu beyitte asıl olarak sevincin olduğu yerde gama ve karanlığa yer olmadığı vurgulanmaktadır:

Şâh-ı gül virdi çemen bezmine bir nûr-ı sürûr

Ki çerağ ile bulunmaz eser-i zulmet ü gam (Fuzûlî K 31/4)

“Gül dalı meclisin çemenine bir sevinç ışığı verdiğinden gam ve zulmetin eseri mum ile aransa bulunmaz.”

Sevincin bulunduğu ortama verdiği olumlu etkiler göz önüne alınarak sevinç, sıklıkla ışık ile somutlaştırılmıştır:

Ger olsa şem‘-i neşât-ı derûnı şu‘le-fiken

Olurdı gün gibi rûşen derûn-ı tîre-i gam (Neşâtî K 21/29)

“Eğer iç sevincinin mumu ışık saçacak olsa gam karanlığının içi gün gibi aydınlık olurdu.”

Aşağıdaki beyitte yer alan “fürûğ-ı behcet” terkibinde de sevinç, ışık saçan bir nesne gibi tasvir edilmiştir:

Subhana’llâh zihî letâfet

‘Âlem ‘âlem fürûğ-ı behcet (Neşâtî K 4/7)

“Âlem âlem sevinç ışığı. Subhana’llâh, bu ne hoş letafet.”

Klasik Türk şiirinde sevinç duygusunun etkilerini ilgi çekecek şekilde aktarabilmek için şarap lafzından da yararlanılmaktadır. Beyitlerde şarap lafzının sıklıkla kullanılmasının sebebi, şarabın gösterilenlerinin bazı soyut duyguların ve kavramların etkilerini anlatmak için oldukça uygun olmasıdır. Örneğin “mey-i neşât”

(sevinç şarabı) terkibinde sevinç, şaraba benzetilmekte ve dolayısıyla şarap içildikten

163 sonra kişide hissedilen mutluluk, neşe üzerinden somutlaştırılmaktadır. Böylece bu terkiple sevinç duygusunun mutluluk ve neşe veren bir şarap gibi olduğu anlatılmaktadır:

Zuhûr-ı neşve-i la‘linle dest-i ‘âşıkda

Mey-i neşât ile lebrîz olur ayağ-ı ümîd (Nâilî G 32/2)

“Lal dudağının neşesinin ortaya çıkışıyla âşığın elinde ümit kadehi, sevinç şarabı ile ağzına kadar dolar.”

Sevinç duygusu diğer bir beyitte ise kilim ile somutlaştırılarak onun kişiye rahatlık verme yönü somut şekilde aktarılmıştır:

Gördüm yirüm fezâ-yı bisât-i sürûr iken

Olmış mazîk-i mezbele-i acz ü inkisâr (Fuzûlî K 39/23)

“Yerim, sevinç kiliminin fezası iken, gördüm ki acz ve kırılma mezbelesinin dar yeri olmuş.”

Sevinç duygusunun kişiyi iyileştirme özelliği ise sevincin merheme benzetilmesiyle somutlaştırılmıştır:

Biz çâk çâk-i tîğ-i gamız hergiz olmasın

Zahm-âşinâ-yı cân u ciger merhem-i neşât (Nâilî G 187/4)

“Biz gam kılıcının açtığı derin yarayız. Sevinç merhemi hiçbir şekilde can ve ciğer yarası ile tanışmasın.”

İncelenen dört divanda sevinç ile ilgili somutlaştırma terkipleri aşağıdaki şekilde tablolaştırılmıştır:

sevinç Fuzûlî Bâkî Nâilî Neşâtî

ışık nûr-ı sürûr

(K 31/4)

pür-şu‘le-i şevk (G 74/4)

gurre-i îd-i meserret (K 17/12)

fürûğ-ı behcet (K 4/6)

âfitâb-ı şevk (G 219/2)

âfitâb-ı behcet (G 9/2)

cevher-nümâ-yı behcet

(G 18/3) mâh-ı

dil-efrûz-ı behcet (G 223/2)

mihr-i cihân-tâb-ı neşât

(K 14/6) âfitâb-ı ufuk-ı

subh-ı sa’âdet (K19/15)

şem‘-i neşât-ı derûn (K 21/29) vakt-ı tulû-ı

neşve (G 377/5)

164

çiçek gül-rîz-i neşât

(G 383/2)

gonçe-i behcet (G 20/2)

nesîm-i gülşen-i şâdî

(K 10/13 bağ serv-i revân-ı bâğ-ı

behcet (Tkb 1/II)

gül-bün-i bâğ-i tarab

(K 43/3)

şarap keyfiyyet-i

sahbâ-yı şâdî (G 364/3)

gam-ı mey-i şâdî (G 54/4) mest-i neşât (K 6/51 mey-i neşât (G 32/2 bâde-i neşâtı (G 360/2) kilim fezâ-yı bisât-i sürûr

(K 39/23)

kutsal bir su zemzem-i

neşât (G 188/5)

bina bünyâd-ı tarab

(G 29/7)

iksir, maya cevher-i iksîr-i

tarab (G 198/4)

mâye-i şevk ü tarab (K 10/8)

cevher cevher-nümâ-yı

behcet (G 18/3)

rüzgâr nesîm-i tarab

(G 14/1)

koku şemîm-i tarab

(G 14/1)

çiy tanesi şebnem-i

neşât (G 188/1)

merhem merhem-i

neşât (G 187/4)

padişah mührü hat-ı hâtem-i

neşât (G 188/3)

Tablo 1: Sevinç duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar

165 Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî divanlarında sevinç duygusunun ışık, çiçek, bağ, çiy tanesi, keyif veren bir içecek, kilim, kutsal bir su, bayındır bir bina, değer katan bir iksir, elde edilmek istenen bir cevher, ferahlatacı bir rüzgâr, yaralara iyi gelen bir merhem ve kapıları açan padişah mührü gibi somut nesnelerle somutlaştırıldığı görülmektedir. Sevinç ile ilgili yapılan somutlaştırmalar incelendiğinde her üç şairin divanında ortak olarak var olan sevinç-ışık somutlaştırmasıdır. Sevincin, etrafa ışık veren bir nesne olarak somutlaştırılmasıyla bu duygunun olumlu etkileri aktarılmaktadır. Farklı şairlerde aynı somut nesne ile yapılmış somutlaştırmalar oldukça azdır.

İncelenen dört divanda sevinç ile ilgili somutlaştırma terkiplerini en fazla kullanan şairin Nâilî olduğu görülmektedir. Nâilî Divanı’nda görülen sevincin şarap ile somutlaştırılmasına incelenen diğer divanlarda rastlanmamıştır. Fuzûlî’nin sevinç ile ilgili kurmuş olduğu somutlaştırma terkiplerine bakıldığında onun sevinci bir mekân olarak algıladığı ve bu yönde somutlaştırmalar yaptığı görülmektedir. Sevinç ile ilgili kurmuş olduğu toplamda altı terkibin dördü sevincin bir mekân ile somutlaştırılmasından oluşmaktadır. İncelenen diğer şairlerde sevinç, mekân bağlamında somutlaştırılmamaktadır. Fuzûlî’nin sevinci içinde çiçeklerin, meyvelerin olduğu bir bahçe ile somutlaştırması, onun kişiyi rahata erdiren bir yer olarak algılandığını göstermektedir.

2.2.2.2.2. Öfke

Şairler, duygularını çeşitli somut nesnelere benzeterek somut bir şekilde aktarabilmektedir. Klasik Türk şairleri duygularını somutlaştırarak oldukça etkili bir şekilde okuyucuya aktarabilmektedirler. Örneğin aşağıdaki beyitte Nâilî, kişiyi yakan öfke duygusunu ateşe benzeterek etkili bir şekilde bu duyguyu aktarmıştır. Öfke ile vücut sıcaklığının artması ve bunun yanında öfke ile hareket edildiğinde ortaya çıkan eylemlerin yakıcı, üzücü şeylere sebep olması nedeniyle öfke, ateş ile somutlaşlaştırılmış ve bu somutlaştırma ile öfkenin yakıcılığı aktarılmıştır:

Husrev-i şîr-i ‘adû-sûz ki nâr-ı gazabı

Cây-ı âhû-bereyi pençe-i şîrân etmiş (Nâilî K 9/16)

166

“O düşman yakan aslan padişah olduğundan gazab ateşi, ceylan yavrusunun yerini aslanların pençesi etmiş.”

Aşağıdaki beyitte ise öfke bir baltaya benzetilerek somutlaştırılmıştır. Neşâtî Divanı’nda karşılaşılan “teber-i hışm (Neşâtî K 1/28)” terkibi ile öfkenin yıkıcılığı balta ile aktarılmaktadır:

Hilâl ü bedr degül hasm-ı şer‘ine gerdûn

Çeker gehi teber-i hışm gehi hançer-i kîn (Neşâtî K 1/28)

“Felek, onun kanunlarının düşmanına hilâl ve dolunay değil, bazen öfke baltasını bazen de kin kılıcını çeker.”

İncelenen dört divanda öfke ile ilgili somutlaştırılma terkipleri aşağıdaki şekildedir:

öfke Fuzûlî Bâkî Nâilî Neşâtî

ateş nâr-ı gazab

(K 9/16) âteş-i gazab (K 10/23)

balta teber-i hışm

(K 1/28)

Tablo 2: Öfke duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar

Öfke ve kızgınlık gibi duyguların Fuzûlî ve Bâkî divanlarında somutlaştırılmadığı, ancak Nâilî ve Neşâtî divanlarında terkiplerle somutlaştırılarak öfke duygusunun daha etkili bir şekilde aktarıldığı görülmektedir.

2.2.2.2.3. Korku

Korku, dış etkenlere bağlı olarak oluşan ve kişiyi her anlamda olumsuz etkileyen duygulardan biridir. Klasik Türk şiirinde korkunun insan üzerindeki olumsuz etkileri birtakım somut nesnelere benzetilerek anlatılmıştır. Aşağıdaki beyitte korkunun fazlalığı ve kişiye zarar vermesi yönü sel benzetmesiyle aktarılmıştır:

Bu râzı derkde kem-mâyedir hıred yâ Rab

Rızâsı cûşiş-i seylâb-ı vehme sedd-i sedîd (Nâilî K 7/54)