• Sonuç bulunamadı

III. Arapça Terkipler/Tamlamalar

III.I. Arapça Terkip/Tamlama Yapıları

33 kullanıldığı görülmektedir. Bâkî’nin bir gazelinden alınan aşağıdaki beyitte altı çizili olan terkibin tamlananı Arapça isim terkibi olup tamlayanla tamlanan Farsça terkip kurallarına göre birleşerek bir terkip oluşturmuştur. Bu sebeple “hevâ-yı Cennetü’l-me’vâ” terkibi, Arapça bir terkip değil, Farsça karma yapılı bir terkip olarak sınıflandırılmalıdır:

Zülâlinden ‘ibâretdür nesîminden kinâyetdür

Safâ-yı çeşme-i Kevser hevâ-yı Cennetü’l-me’vâ (Bâkî K 27/12)

“Kevser çeşmesinin safası saflığından ibaret, Meva cennetinin havası onun rüzgârından kinayedir.”

Devlete meyl eylemez dânâ-yı mahmiyyü’l-cenâb

Kim bilür bir ândur ol da intikâl üstindedür (Bâkî G 168/3)

“Hazretin himayesini bilen devlete meyletmez. Onun bir cazibe olduğunu onun da gelip geçici olduğunu bilir.”

Râhat yüzini hâbda görmez şu kimse kim

Meyl-i huzûr-ı menzil-i dârü’l-gurûr ide (Bâkî G 420/4)

“Gurur evinin menzilinin huzuruna meyleden kimse uykuda dahi rahat yüzünü görmez.”

İncelenen divanlarda en çok Farsça ve Arapça terkiplerden oluşan karma yapılı Farsça zincirleme terkiplere rastlanmıştır.

III. Arapça Terkipler/Tamlamalar

34 İncelenen klasik Türk şiiri örneklerinde Arapça yapılı terkiplerin daha çok eser isimlerinde, makam mevki isimlerinde, unvan gruplarında, bir ilim dalına ait terimlerde kullanıldığı görülmektedir.

Klasik Türk şiirinde kullanılan bazı Arapça terkipler bir kavramı karşılayan terimlerdir. Diliçi çeviride bu terimler Türkçeye çevrilmeden kullanılması daha uygundur. Aşağıdaki beyitte geçen ayne’l-yakîn, “Göz ile görür derecede müşâhede ederek bilmek. Tasavvufta müşâhede ve keşif ile hâsıl olan ilme denir” (Pala, 2007: 48).

Bu ilmin adı beytin diliçi çevirisi yapılırken Arapça terkip olarak aynı şekliyle yazılması uygun görülmüştür:

Ârif oldur kim erip ‘ayne’l-yâkîne Nâ’ilî

Çeşm-i cânın dürbîn-i hâkdân-ı râz eder (Nâilî G 40/6)

“Nâilî, ârif ayne’l-yâkîne erip can gözünü gizli dünya dürbünü eden kişidir.”

Büyük Selçuklu veziri olup, Siyâsetnâme adlı eserin yazarı olan ve tarihte

“Nizâmü‘l-mülk” olarak bilinen tarihî şahsiyetin bu adı aşağıdaki beyitte geçmektedir:

Hem Nizâmü‘l-mülke gâlib dikkat-i tedbîr ile

Hem kemâl-i cûd ile Hâtemden eshâdur gelen (Neşâtî K 18/8)

“Tedbir dikkati ile hem Nizâmü‘l-mülk’e üstün hem cömertlik olgunluğuyla Hâtem’den cömerttir.”

Klasik Türk şiirinde bazen de Arapça bir ibare iktibas edilmekte ve bu ibarelerde terkiplere rastlanmaktadır. Örneğin Bâkî’nin beytinde geçen “tenzilü’l-esmâ’ü min savbi’s-semâ” ibaresinde iki Arapça isim terkibi yer almaktadır:

Yâr işiginde dinildi ‘âşık-ı şeydâ baña Hak dimişler tenzilü’l-esmâ’ü min savbi’s-semâ (Bâkî G 3/1)

“Sevgili eşiğinde bana çılgın âşık denildi. Doğru demişler ‘isimlerin inişi sema yönündendir’ ”

III.I.I. İzâfet/İsim Tamlamaları

Arapçada bir ismin bir tamlayan ile birleşerek oluşturduğu yapıya “izâfet veya manevî izâfet” adı verilir.

İzâfet; sözlükte bir şeyi bir diğerine ekleme, dayama ve dayandırarak ortak bir birim oluşturma gibi eşleştirme anlamları ifade eder. Terim olarak bir ismin anlamına açıklık, belirlilik kazandırma özellikleriyle nitelemesini sağlama veya dilsel ifadeyi hafifletmek, için başka bir

35 isimle aidiyet anlamlı bağlantı kurularak oluşturulan kelime öbeğine isim tamlaması, izâfet terkibi denir. (Doğan, 2012: 33)

Arapça isim terkiplerinde ikinci ismin (muzâfün ileyh/tamlayan) başında “el”

harf-i tarifi bulunur, ilk ismin sonu (muzâf/tamlanan ) zamme ile “u, ü” okunur ve harf-i târifin hemzesi düşer. İkinci ismin (muzâfün ileyh) ilk harfi hurûf-ı kameriye ise “lâm”

harfi okunur, ancak kendisinden sonra gelen kelimenin ilk harfi hurûf-ı şemsiyeden olduğu takdirde “lâm” harfi okunmayarak şemsî harf şeddeli okunur (Timurtaş, 2008:

162).

Musa Duman (1987: 2-4) Arapça yapılı terkipleri, “tamlanan ve tamlayanda kullanılan kelimelerin cinsine göre; isim tamlamalarının tamlayanı isim olan, tamlayanı sıfat cinsinden bir kelimenin çokluk hâli olan, tamlananı zaman ve mekân ismi olan”

şeklinde sınıflandırmaktadır. Aşağıdaki beyitlerde altı çizili olan terkipler, tamlayanı isim olan Arapça isim terkiplerine örnektir:

Arsa-i idrâke fevz-i re‘fetüñ dârü’l-emân

Rişte-i ümmîde feyz-i rahmetüñ hablü’l-metîn (Fuzûlî K 2/7)

“İdrak arsasına merhametinin zaferi, eman yurdudur. Ümit ipine rahmetinin feyzi, sağlam iptir.”

Bir ‘aceb dârü’ş-şifâdur kûyı derd ehline kim

Anda hep nâ-hôş varan bî-çâre gâyet hôş gelür (Bâkî G 56/4)

“Köyü dert ehline bir şaşılacak şifa yurdudur. Ona hep çaresiz ve hoş olmayan şekilde varan sonunda hoş gelir.”

Cür‘a-dân abdâla gerçi mahzenü’l-esrârdur Rind-i dürd-âşâma sâgar matla‘u’l-envârdur (Bâkî G 58/1)

“Her ne kadar abdala şarap artıklarının döküldüğü kap, sırlar mahzeni ise de şarabın tortusunu içen rinte kadeh, nurların çıkış yeridir.”

III.I.II. El-mürakkebü’n-na‘tiyyu/Sıfat Tamlamaları

Terkîb-i tavsîfî veya terkîb-i vasfî denilen Arapça sıfat terkipleri, izafet terkiplerinden şekilce farklı değildir. Bu terkiplerde terkibi oluşturan ikinci kelime sıfat iken sıfattan önce gelen, vasıflanan isim mevsûftur. Arapça sıfat terkiplerinin, Farsça ve Türkçe terkiplerden farklı olarak mevsûf ve sıfat, keyfiyet (dişilik-erkeklik) ve kemiyet

36 (teklik-çokluk) bakımından uyumlu olması gerekmektedir (Timurtaş, 2008: 162-163).

Arapça sıfat terkipleri klasik Türk şiirinde çok fazla kullanılmamıştır:

Dehre devâm-ı devletidür gâyetü’l-münâ

Çarha bekâ-yı ‘izzetidür müntehe’l-merâm (Bâkî K 23/27)

“Zamana son arzusu, devletinin devamıdır. Feleğe son istek, yüceliğinin devamıdır.”

Bezm-i safâ vü reşh-i câm bu zemzem olmış ol makam

Mey-hâneler Beytü’l-Harâm pîr-i mugân şeyhü’l-harem (Bâkî G 318/3)

“Safa meclisi, makam; kadeh sızıntısı ise zemzem suyu olmuş. Meyhaneler Beytü’l-Harâm, meyhanenin sorumlusu (pîr-i mugân) ise şeyhü’l-haremolmuştur.”

Ruhlaruñ medhini eflâke çıkardı Bâkî

Şevkden toldı bu gün nûr ile Beytü’l-Ma‘mûr(Bâkî G 125/5)

“Bâkî yanaklarının methini göklere çıkardı. Bugün Beytü’l-Ma‘mûr şevkten nur ile doldu.”

İncelenen dört divanda Arapça isim terkiplerinin sıfat terkiplerine göre daha fazla kullanıldığı görülmüştür.

III.I.III. Tetâbu-i İzâfet/Zincirleme Tamlamalar

Arapça zincirleme terkiplerde birinci kelimenin ardından gelen ikinci kelime arasında harf-i tarif takısı olan “el” takısı kullanılmayıp terkibin yalnızca en sonundaki kelimeye “el” takısı eklenmektedir. Arapça zincirleme terkip şeklinde okunması hâlinde terkibi oluşturan birinci kelime ötreli, ikinci kelimenin harf-i tarifinin ise ötreli değil, esreli okunması gerekmektedir. Bazı eser isimleri Arapça zincirleme terkipler kuralına uygun olarak Latin harflerine çevrilmiştir. Örneğin, Dîvânu Lügâti’t-Türk, Kitâbu Evsafı Mesâcidi’ş-Şerîfe vb. Klasik Türk şiirinde Arapça zincirleme terkipleri Latin harflerine çevirirken yukarıdaki imlaya dikkat edilmesi gerekmektedir (Develi, 2005:

168).

37 İncelenen klasik Türk şiiri örneklerinde Arapça zincirleme terkiplere rastlanmamıştır. Ancak tamlayan ögesi Arapça terkip olan Farsça zincirleme terkiplerle karşılaşılmıştır. Bu terkipler, Farsça karma yapılı terkipler başlığı altında incelenmiştir.

III.II. Arapça Terkiplerde Yapı ile İlgili Diğer Durumlar