• Sonuç bulunamadı

Klasik Türk şiirinde terkiplerin edebî yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî örneği)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Klasik Türk şiirinde terkiplerin edebî yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî örneği)"

Copied!
392
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i

T.C.

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE TERKİPLERİN EDEBÎ YÖNÜ (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Örneği)

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

DOÇ. DR. CAFER MUM HANDAN BELLİ MALATYA-2017

(2)

T.C.

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANADİLİM DALI

. KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE

A •• ••

TERKiPLERiN EDEBi YONU (Fuzôli, Baki, Naili ve Neşati Örneği)

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR.. CAFER MUM

HAZIRLAYAN

HANDAN

BELLİ

JürimizÔh .. Ol.29l:ttarihinde yapılan savunına sınavı sonucunda bu yQitsek doktora tezini (oybiı:liği/oyçolduğu) ile başarılı bulunarak

�c\..D,\\

.'A .. Anabiliın,"'E:�\'..\. �.l.Bilim dalında doktora tezi olarak kabul edilmiştir.

E & �Öo \ , tdü::ı\r�4,

Jüri Üyelerinin Unvan Ad Soyadı

1.

P.�.Or..S:ıit-"mo.') ...

GıiL�f.l.�... . .

V ı '

2. P.c� . .0.C.�l!C ...

Ul;m.ı.� L... . 3. P..cct ... or: . .&.�b,C ... l.Lu�... ..: .. -"'"""'--

4.

O

.()C.

,.o.r ... C c. fv. ... 0:1u.� L0.91).• .$.. \) .. ,..__.,.,'tıA,._, ___ _

5.

�r.J ..

Doc.. •.

C,c;, �ot ... G.ô .lJO.u

.ir ...

,e1 .,. ..

ıır:,ır�HCN

İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun ... tarih ve . . . sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmıştır.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ii

(3)

iii

ONUR SÖZÜ

Doç. Dr. Cafer MUM’un danışmanlığında doktora tezi olarak hazırladığım

“Klasik Türk Şiirinde Terkiplerin Edebî Yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Örneği)”

başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlâk ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın tarafımdan yazıldığını ve yararlandığım bütün yapıtların hem metin içinde hem de kaynakçada yöntemine uygun biçimde gösterilenlerden oluştuğunu belirtir, bunu onurumla doğrularım.

Handan BELLİ

(4)

iv

BİLDİRİM

Hazırladığım tezin/raporun tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin/raporumun kâğıt ve elektronik kopyalarının İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:

Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.

Tezim/Raporum sadece İnönü Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir.

Tezimin/Raporumun …… yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.

…../…../2017

_______________________________

Handan BELLİ

(5)

v ÖN SÖZ

Düşünen bir varlık olarak insan, zihninde var olan kavramları aktarabilmek için dile ihtiyaç duymuştur. İnsanların duygu ve düşüncelerini aktarma ihtiyacından doğan dil, zamanla kullanım amaçlarına göre; günlük konuşma dili, resmî dil ve edebî dil şeklinde kategorilere ayrılmıştır. Bu kategorilerden edebî dil, bir edebiyat araştırmacısını doğrudan ilgilendiren ve bir eserin edebî yönünü oluşturan önemli bir öge olmuştur.

Dil ile ifade edilen her duygu ve düşüncenin yapı taşı kelimelerdir. Kelimeler zaman zaman tek başlarına zaman zaman bir kelime grubu oluşturmak koşuluyla kişinin duygu ve düşüncelerini ifade etmede kullanılır. Kelime gruplarından olan terkiplerin şiirde, dilsel ifadenin bir zorunluluğu olarak kullanıldığı görülmektedir.

Klasik Türk Şiirinde Terkiplerin Edebî Yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Örneği) başlıklı bu Doktora Tezi, klasik Türk şiirinde kullanılan terkiplerin edebî yönünü ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Tez kapsamında klasik Türk şiirinde, dönemlerinde ön plana çıkmış dört şairin divanlarındaki terkipler, lafız, anlam ve sanat bakımından incelenmiş ve bu terkiplerin edebî yönü, dolayısıyla klasik Türk şiirinde kullanılan terkiplerin edebî yönü ortaya konulmuştur.

Tez çalışması için 16 ve 17. yüzyılların seçilmesinde, 16. yüzyılın klasik Türk şiirinin klasik dönemi olması, 17. yüzyılın seçilmesinde ise klasik Türk şiirinde dil ve üslup bakımından yenilenme ve çeşitlenmenin görülmeye başlanması etkili olmuştur.

16. yüzyılda öne çıkan ve o dönemdeki hâkim üslûbu en iyi yansıtan şairlerden Fuzûlî ve Bâkî tercih edilmiştir. 17. yüzyılda ise üslûpta yaşanan kırılma ve değişimleri en iyi yansıtan ve döneminde öne çıkan iki şair olarak Nâilî ve Neşâtî seçilmiştir. Klasik Türk şiirinden alınan bu kesit, birçok şairin şiirlerinde kullanmış oldukları terkipleri kapsamaktadır. Bazı şairlerin şiirlerinde dikkat çeken farklı terkip kullanımları o şairlerin kişisel üslûbuna bağlıdır. Bu çalışmanın bir üslup incelemesi olmayıp, bir şiir dili incelemesi olması sebebiyle şairlerin bireysel kullanımlarından çok şiir diline özgü kullanımlara dikkat çekilmiştir.

Bir dilin gramatikal yapısını bilmeden o dilde yazılmış metinleri doğru şekilde anlayabilmek söz konusu değildir. Bu sebeple tezin giriş bölümü, klasik Türk şiirinde

(6)

vi kullanılan terkiplerin dil ve yapı özelliklerine ayrılmıştır. Klasik Türk şiiri, Türkçe yanında Arapça ve Farsça dil birliklerini de barındırdığından klasik Türk şiiri terkipleri dil ve yapı olarak Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç ayrı başlık altında incelenmiştir.

Çalışmanın birinci bölümünde klasik Türk şiiri terkipleri, lafız-anlam yönünden incelenmiştir. Bu bölümde klasik Türk şiirindeki terkiplerin lafız-anlam yönü ele alınırken belâgat ve göstergebilimden faydalanılmıştır. Edebiyat, fıkıh ve mantık disiplinlerinin her biri, kendi alanıyla ilgisi doğrultusunda lafız ve anlam ilişkisini incelemiştir. Bu doktora tezinin bir edebiyat çalışması olması ve ele alınan temel konunun klasik Türk şiirinde terkipler olması sebebiyle tezin birinci bölümünde lafız- anlam ilişkisi edebiyat disiplinini kapsadığı çevçevede ele alınmıştır. Böyle bir çalışma için de belâgat bilgisine ve özellikle lafzın delâletini konu alan ilm-i delâlet ve göstergebilime ihtiyaç duyulmuştur. Bu sebeple klasik Türk şiiri terkiplerinde lafız- anlam ilişkisi incelemelerine geçmeden önce ilm-i delâlet ve göstergebilim incelemelerinde kullanılan terminolojiye yer verilmiştir.

Tezin ikinci bölümünde ise klasik Türk şiirinde kullanılan terkiplerin sanat yönü ele alınmıştır.Terkiplerin sanat yönü, edebî sanatlar, somutlaştırmalar, duygu aktarımları ve mazmun/imge başlıkları altında incelenmiştir. Şiirin sanat yönünün, şairin edebî dili kullanımıyla doğrudan ilgili olması nedeniyle terkiplerin sanat yönü ortaya konulmadan önce sanat, edebî dil ve muhayyile/imgelem konuları ele alınmıştır.

Tezin sonuç bölümünde, çalışma boyunca lafız, anlam ve sanat yönüyle incelenen terkiplerin şairlere ve yüzyıllara göre ne gibi özellikler gösterdiği değerlendirilmiştir.

Klasik Türk şiirinde Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî’nin divanlarında terkiplerin edebî bakımından nasıl bir farklılığa sahip olduğu ortaya konulmuştur.

Tez kapsamında incelenen Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî divanlarından tespit edilen Türkçe, Farsça ve Arapça terkip örnekleri dil ve yapı bakımından karşılaştırmalı olarak tablolaştırılmıştır. Elde edilen bu verilerden yola çıkılarak klasik Türk şiirinde terkipler ilk defa anlam ve sanat bakımından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma yapılırken bakılan terkip örneklerinin bir kısmı, tezin sonunda ekler bölümünde yer almaktadır.

(7)

vii Bu çalışmada yer alan terkipler belirlenirken Fuzûlî Divanı için İsmail PARLATIR’ın, Bâkî Divanı için Sabahattin KÜÇÜK’ün, Nâilî Divanı için Haluk İPEKTEN’in ve Neşâtî Divanı için ise Mahmut KAPLAN’ın hazırlamış olduğu divandan faydalanılmıştır. Tez içerisinde yer alan beyitlerin künyeleri; alıntılanan beytin hangi şaire ait olduğu belirtildikten sonra beytin ait olduğu nazım şeklinin adının kısaltması, divandaki numarası ve beyitin numarası şeklinde verilmiştir.

Klasik Türk şiirinin yazıldığı dönemde Farsça ve Arapçada iki kelimeden oluşan ve aralarında nahivsel bağ olan birleşimler için terkip teriminin kullanılması sebebiyle tez içerisinde bu yapıların adlandırılmasında “terkip” adı tercih edilmiştir. Ancak klasik Türk şiirindeki Türkçe terkip yapıları için günümüzde tamlama isminin kullanılmasının daha uygun olması sebebiyle Türkçe yapılarda terkip yerine “tamlama” terimi tercih edilmiştir.

Tez hazırlanırken Türk Dil Kurumunun hazırlamış olduğu Yazım Kılavuzu (2012) esas alınmış olup, eski Türk edebiyatı alanına ve ilm-i delâlete ait terimlerin yazımında ise terimlerin orijinal yazımlarına sadık kalınmıştır. Tez kapsamında incelenen divanlardan alınan örneklerde ise Arapça, Farsça imlâya ve nazal n’nin kullanımına özen gösterilmiştir. Arapça, Farsça bazı kelimelerin yazımındaki ikiliklerde ise İsmail ÜNVER’in hazırlamış olduğu “Çeviri Yazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler” adlı makale göz önünde bulundurulmuştur.

Klasik Türk Şiirinde Terkiplerin Edebî Yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Örneği) adlı tez çalışmasını titizlikle okuyarak geri bildirimlerde bulunan ve hatalarımı düzelten, maddi ve manevi desteğini esirgmeyen saygıdeğer danışman hocam Doç. Dr.

Cafer MUM’a; çalışmam esnasında yardım ve hoşgörülerini esirgemeyen ve Tez İzleme Komitesi’nde yer alarak bilgi ve tecrübelerini aktaran saygıdeğer hocalarım Prof. Dr.

Şener DEMİREL ve Yrd. Doç. Dr. Sadık ARMUTLU’ya; karşılaştığım problemlerde bilgisinden istifade ettiğimiz saygıdeğer hocam Prof. Dr. Süleyman ÇALDAK’a, ve bir lisans öğrencisi olarak başladığım günden bugüne gelinceye dek yetişmemde emeği geçen, bilgi ve tecrübelerinden istifade ettiğim bölümümüzün bütün hocalarına teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca bu çalışmam boyunca yardımlarını esirgemeyen arkadaşlarım Arş. Gör. Derya KARACA’ya, Mustafa Yunus GÜMÜŞ’e, Arş. Gör. Esra CANPOLAT’a ve Okt. Özlem ÇAYILDAK’a teşekkür ederim. Son olarak ise eğitim

(8)

viii hayatım boyunca daima bana destek olan, maddi-manevi yardımlarını esirgemeyen ve her zaman yanımda olan sevgili aileme sonsuz teşekkürler…

Handan BELLİ MALATYA 2017

(9)

ix ÖZET

Klasik Türk Şiirinde Terkiplerin Edebî Yönü (Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Örneği) adlı bu doktora tezi, dönemlerinde öne çıkan Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî’nin divanlarından hareketle klasik Türk şiirinde terkiplerin edebî yönünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Terkip, en az iki isim soylu kelimenin belli bir ilgi etrafında birbirine bağlanması ve kelimelerin birbirini çeşitli anlam ilgileri ile tamamlamasıyla oluşmaktadır. Terkipler yapı olarak kelime gruplarına dâhildirler. Tez içerisinde Türkçe, Farsça, Arapça terkipler, lafzın delâlet ettiği anlam bakımından hakikat, mecaz ve kinaye olmak üzere üç ana başlık altında sınıflandırılmıştır. Mecaz anlamlı terkipler içerisinde yer alan benzetme, istiare ve itibari terkipler, ifadeye katmış olduğu edebî değer bakımından ele alınmıştır. Günlük dilde tercih edilmeyen, daha çok edebî dilin bir parçası olan mecaz terkipleri, şairin beyitte kurduğu hayalin temel taşı hükmündedir.

Dilde alışılmamış bağdaştırma olarak adlandırılan yapıların da mecaz terkipleri içerisinde yer alan itibari terkipler olduğu görülmektedir. Edebî bir değeri olan mecaz terkiplerinin kullanılmasının şairlere sağladığı en önemli olanağın ise soyut kavramların somutlaştırılması ve duygu aktarımı olduğu tespit edilmiştir.

16. yüzyılda klasik üslûbun temsilcilerinden Fuzûlî ve Bâkî ile Sebk-i Hindî’nin 17. yüzyıldaki temsilcileri olan Nâilî ve Neşâtî divanlarında yer alan terkiplerin incelenmesi sonucunda hem dönemsel üslûbun hem de kişisel üslûpların terkip kullanımına etkisi incelenmiştir. Hazırlanan bu tez neticesinde terkiplerin soyutun somutlaştırılmasında ve duyguları aktarmada önemli bir işleve sahip olduğu ortaya konulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Şiiri, terkipler, lafız, anlam, somutlaştırma, duygu aktarımı.

(10)

x ABSTRACT

This doctoral thesis titled Literary Aspect of The Compositions in Classical Turkish Poetry aims to reveal the literary aspect of the classical Turkish poetry by acting from the divans of Fuzûlî, Bâkî, Nâilî and Neşâtî, which come to the fore front during their periods. The composition is formed when, the two words are tied with each other around a certain interest and the words complement to each other with various interest and meanings. Compositions are involved in word groups in respect of the structure. Within the thesis, Turkish, Persian and Arabic compositions are categorized under three main headings as the truth, metaphor and allusion, in terms of the meaning that is connoted by wording. Metaphor, figure and fictive compositions, found in metaphorical compositions were considered in terms of literary value that they have contributed to the expression. The metaphorical compositions that are more of part of literary language and are not preferred in daily language, are the foundation stone of the imagination that is builded in the couplet by poet. The structures, so-called unusual harmonisation in the language, are also seen to be fictive compositions within metaphorical compositions. It was determined that the most important opportunity that is provided to poets with usage of metaphorical compositions which has literary value, is the concretization of abstract concepts and the transfer of feelings.

The effects of both periodic style and personal style on the use of compositions were investigated, as a result of examining the compositions that are found in divans of Nâilî and Neşâtî who are the representatives in the 17th century of the Fuzûlî, Bâkî and Sebk-i Hindî who are the classical style representatives of the 16th century. As a result of this thesis prepared, it was revealed that the compositions have an important role in concretizationing of abstract concepts and the transferring of feelings.

Keywords: Classical Turkish Poetry, compositions, wording, meaning, concretization, transferring of feeling

(11)

xi İÇİNDEKİLER

ONUR SÖZÜ ... iii

BİLDİRİM ... iv

ÖN SÖZ ... v

ÖZET ... ix

ABSTRACT ... x

TABLOLAR LİSTESİ ... xv

KISALTMALAR ... xvi

GİRİŞ KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE TERKİPLER/TAMLAMALAR I. Türkçe Terkipler/Tamlamalar... 4

I.I. Türkçe Terkip/Tamlama Yapıları ... 4

I.I.I. İsim Tamlamaları ... 5

I.I.I.I. Belirtili İsim Tamlamaları ... 6

I.I.I.II. Belirtisiz İsim Tamlamaları ... 7

I.I.I.III. Takısız İsim Tamlamaları ... 9

I.I.II. Sıfat Tamlamaları ... 10

I.I.III. Zincirleme Tamlamalar ... 12

I.II. Türkçe Tamlamalarda Yapı ile İlgili Diğer Durumlar ... 14

I.II.I. Tamlamalardan Oluşan Türkçe Birleşik Kelimeler ... 14

I.II.II. Tamlayan Ekinin Yazılmadığı Belirtili İsim Tamlamaları ... 15

I.II.III. Tamlanana Gelen Belirtme Hâl Ekinin Yazılmadığı Tamlamalar... 16

I.II.IV. Devrik Yapılı Türkçe Tamlamalar ... 17

I.II.V. Karma Yapılı Türkçe Tamlamalar ... 19

II. Farsça Terkipler/Tamlamalar ... 21

II.I. Farsça Terkip/Tamlama Yapıları ... 21

II.I.I. Terkîb-i İzâfî/İsim Tamlamaları ... 22

II.I.II. Terkîb-i Tavsîfî/Sıfat Tamlamaları ... 24

II.I.III. Tetâbu‘-i İzâfet/Zincirleme Tamlamalar ... 26

II.II. Farsça Terkiplerde Yapı ile İlgili Diğer Durumlar ... 29

II.II.I. Terkip Yapısının Değişmesiyle Oluşan Farsça Birleşik Kelimeler ... 29

II.II.I.I. İzâfet-i Maklup/Ters Çevrilmiş Terkip ... 30

(12)

xii

II.II.I.II. İzâfet-i Maktu/Kesik Terkip ... 32

II.II.II. Karma Yapılı Farsça Terkipler ... 32

III. Arapça Terkipler/Tamlamalar ... 33

III.I. Arapça Terkip/Tamlama Yapıları ... 33

III.I.I. İzâfet/İsim Tamlamaları ... 34

III.I.II. El-mürakkebü’n-na‘tiyyu/Sıfat Tamlamaları ... 35

III.I.III. Tetâbu-i İzâfet/Zincirleme Tamlamalar ... 36

III.II. Arapça Terkiplerde Yapı ile İlgili Diğer Durumlar ... 37

III.II.I. Terkiplerden Oluşan Arapça Birleşik Kelimeler ... 37

III.II.I.I. İzâfet-i Lafzî ... 37

1. BÖLÜM KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE TERKİPLERİN ANLAM YÖNÜ 1.1. Lafız ve Anlam ... 38

1.1.1. Lafız-Anlam İlişkisini İnceleyen Bilimler ... 41

1.1.1.1. İlm-i Delâlet ve Göstergebilim Terminolojisi ... 45

1.1.1.1.1. Dâll/Gösteren ... 45

1.1.1.1.2. Medlûl/Gösterilen ... 46

1.1.1.1.3. Delâlet/Gösterge ... 46

1.1.1.1.4. Siyâk-Sibâk/Metin Bağlamı ... 48

1.2. Lafız-Anlam İlişkisi Bakımından Terkipler ... 49

1.2.1. Lafzın Delâleti Bakımından Terkiplerde Anlam ... 50

1.2.1.1. Lafzın Mutabakat Delâleti: Hakikat ... 51

1.2.1.1.1. Hakikat Terkipleri ... 53

1.2.1.1.1.1. Sahiplik Terkipleri ... 53

1.2.1.1.1.2. Özgülük Terkipleri ... 55

1.2.1.1.1.3. Açıklama Terkipleri ... 58

1.2.1.1.1.4. Niteleme Terkipleri ... 61

1.2.1.1.1.5. Soy Terkipleri ... 62

1.2.1.2. Lafzın Tazmîni Delâleti: Mecaz ... 62

1.2.1.2.1.Mecaz Terkipleri ... 68

1.2.1.2.1.1. Benzetme Terkipleri ... 68

1.2.1.2.1.2. İstiare Terkipleri ... 71

(13)

xiii

1.2.1.2.1.3. İtibari Terkipler ... 73

1.2.1.3. Lafzın İltizami Delâleti: Kinaye ... 75

1.2.1.2.1. Kinaye Terkipleri ... 76

1.2.2. Lafızın Bağlamı Bakımından Terkiplerde Anlam ... 78

2. BÖLÜM KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE TERKİPLERİN SANAT YÖNÜ 2.1. Sanat ... 92

2.2. Sanat Bakımından Terkipler ... 94

2.2.1. Terkiplerde Edebî Sanatlar ve Sanatsal Dil Kullanımları ... 94

2.2.1.1. Teşbih ... 95

2.2.1.1.1. Somutun Somuta Teşbihi ... 97

2.2.1.1.2. Soyutun Somuta Teşbihi ... 101

2.2.1.2. İstiâre ... 110

2.2.1.2.1. İstiâre-i Musarraha (Açık İstiare) ... 111

2.2.1.2.2. İstiâre-i Mekniyye (Kapalı İstiare) ... 112

2.2.1.2.2.1. Teşhis ... 113

2.2.1.3. Telmih ... 115

2.2.1.4. Mecaz-ı Mürsel ... 116

2.2.1.5. Paradoks ... 117

2.2.1.6. Çoklu Duyulama ... 121

2.2.2. Terkiplerde Somutlaştırma ve Aktarım ... 123

2.2.2.1.Terkiplerde Somutlaştırma ... 123

2.2.2.1.1. Görme Duyusu ile Somutlaştırma ... 131

2.2.2.1.2. Tatma Duyusu ile Somutlaştırma ... 141

2.2.2.1.3. Dokunma Duyusu ile Somutlaştırma ... 148

2.2.2.1.4. Koklama Duyusu ile Somutlaştırma ... 149

2.2.2.1.5. İşitme Duyusu ile Somutlaştırma ... 152

2.2.2.2. Terkiplerde Duygu Aktarımı ... 153

2.2.2.2.1. Sevinç ... 161

2.2.2.2.2. Öfke ... 165

2.2.2.2.3. Korku ... 166

(14)

xiv

2.2.2.2.4. Ümit ... 168

2.2.2.2.5. Üzüntü ... 169

2.2.2.2.6. Sevgi/Aşk ... 180

2.2.3. Terkiplerde Muhayyile/İmgelem ... 189

SONUÇ ... 201

KAYNAKÇA ... 208

EKLER ... 220

Ek 1. Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Divanı’ndaki Farsça İkili Terkipler ... 220

Ek 2. Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî Divanı’ndaki Farsça Zincirleme Terkipler ... 319

(15)

xv TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Sevinç duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 164

Tablo 2: Öfke duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 166

Tablo 3: Korku duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 167

Tablo 4: Ümit duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 169

Tablo 5: Üzüntü duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 179

Tablo 6: Sevgi/aşk duygusu aktarılırken yapılan somutlaştırmalar ... 188

Tablo 7: Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî divanlarındaki beyit sayıları ... 201

Tablo 8: Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî divanlarında yer alan Türkçe, Farsça ve Arapça ikili terkiplerin divandaki toplam ikili terkip sayılarına oranı ... 201

Tablo 9: Fuzûlî, Bâkî, Nâilî ve Neşâtî divanlarında yer alan Türkçe, Farsça ve Arapça zincirleme terkiplerin divandaki toplam zincirleme terkip sayılarına oranı ... 202

(16)

xvi

KISALTMALAR

C. : Cilt

çev. : Çeviren db. : Dil bilgisi

G : Gazel

haz. : Hazırlayan

Hz. : Hazret

K : Kaside

kim. : Kimya Kt : Kıt‘a

M : Musammat

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

Mf : Müfredât

Mhm : Muhammes

Mkt : Mukattaât

Mrb : Murabba

Ms : Mesnevi

Msd : Müseddes

Msz : Müstezâd

Mt : Matla‘

MTTS : Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü

R : Rubâ‘î

(17)

xvii

s : Sayfa

Ş : Şarkı

Şhr : Şehrengiz

T : Tarih manzumesi

TDK : Türk Dil Kurumu

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Thm : Tahmis

Trc : Tercî‘-i bend Trk : Terkîb-i bend

Tsd : Tesdis

vb. : Ve benzeri vd. : Ve diğerleri

(18)

1 GİRİŞ

Klasik Türk Şiirinde Terkipler/Tamlamalar

Terkip, “1. Birleşim, birleştirme, bir araya getirme. 2. db. Tamlama. 3. kim.

Bileşim” (TDK, 2011: 2331) anlamlarına gelmekte olup, genel olarak birkaç şeyin beraber olması veya birkaç şeyin karıştırılması eylemine verilen genel bir isimdir.

Terkip kelimesi özellikle ilaç ve kelime birleşimleri için kullanılmaktadır: Terkîb-i eczâ, terkîb-i kelimât vb. (Ali Nazîma, 2002: 525; İbrahim Cûdî Efendi, 2006: 561). Dil bilgisinde en genel tanımıyla terkip, biri diğerine bağlanmış iki veya daha fazla kelimenin birleşerek oluşturduğu kelime gruplarını ifade etmektedir. Dil bilgisi bakımından terkipler, “terkîb-i nâkıs” ve “terkîb-i tam” olarak iki kısma ayrılmaktadır.

Terkîb-i nâkıs, cümle kadar olmayan terkipler için kullanılırken, terkîb-i tam ise bir cümleden ibâret olan terkipleri kapsamaktadır. Bu grupların birincisi olan “terkîb-i nâkıs”lar, yargı bildirmeyen belirtme grupları olarak adlandırılan kelime gruplarıdır.

İkinci grup olan “terkîb-i tam”, birkaç kelimenin bileşiminden oluşan yargı bildiren gruplardır (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, 1978: 1518).

Osmanlı Türkçesinde “terkip” adıyla bilinen belirtme öbekleri, Türkiye Türkçesindeki karşılığıyla tamlamalar, “ayrı yazılan, en az iki sözcükten oluşan ve tek bir varlığı anlatan söz öbekleridir” (Akbayır, 2006: 113). Kısaca terkip, en az iki isim soylu kelimenin belli bir ilgi etrafında birbirine bağlanması ve kelimelerin birbirini çeşitli anlam ilgileri bağlamında tamamlamasıdır. Terkiplerin bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda terkibin yeni bir kavrama ad olmak üzere en az iki kelimenin birleşiminden oluşan birleşik yapılı kelimelerden ayrıldığı görülmektedir. Birleşik kelimeler: “Yeni bir kavramı karşılamak üzere belirtisiz isim tamlamalarından, sıfat tamlamalarından, isnat gruplarından, birleşik fiillerden, ikilemelerden, kısaltma gruplarından veya kalıplaşmış çekimli fillerden oluşan” (TDK, 2011: 358) yapılardır.

Bu tanımdan hareketle birleşik kelimelerin tamlamalardan da oluşabileceği görülmektedir. Birleşik kelimeler tek bir varlığa ad olurken, tamlamalar bir varlığa ad olmaktan çok bir varlığı belirtme görevini üstlenirler. Bu sebeple birleşik isim ve sıfatlar yapı olarak tamlamalara benzemekte; ancak anlam yönüyle tamlamalardan ayrılmaktadır. Osmanlı Türkçesine ait gramer terimlerine bakıldığında tamlamaların

(19)

2

“terkip” veya “izâfet” olarak isimlendirildiği ve birleşik kelimelerin “elfâz-ı menhûta”

(Tâhir Ken’ân, 2004: 305); birleşik isimlerin “ism-i mürekkep” (Uşaklıgil, 1999: 83) veya “mürekkep isim” olarak adlandırıldığı (Yalçın, 2000: 373), birleşik sıfat için ise

“mürekkep sıfat” (Yalçın, 2000: 373) terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu terimlere bakıldığında birleşik kelimelerin Osmanlı Türkçesinde tamlamalara dâhil edilmediği anlaşılmaktadır.

Terkip kelimesi, Osmanlı Türkçesinde yalnızca tamlamaları karşılayan bir terim olarak kullanılmıştır. Osmanlı Türkçesinin üç dilin imkânlarından yararlanma (elsine-i selâse) özelliği nedeniyle bu dönemde kullanılan dil yapıları da bu üç dilin ortak kullanımında olan isimlendirmelerle tanınmış ve tanımlanmıştır. Kavâid kitaplarında, bir ad ile başka bir ad veya ad soylu kelimenin oluşturduğu birliklerin, tamlamaların

“terkip” olarak isimlendirildiği ve kelime grupları içinde değerlendirildikleri görülmektedir. Kavâid kitaplarında kelime grupları; belirtici öbekler, beyanlı atıf öbekleri, cümle (kaziye) öbekleri şeklinde tasnif edilmektedir (Korkmaz, 1992: 145;

Uşaklıgil, 1999: 90; Yalçın, 2000: 379; Tâhir Ken’ân, 2004: 314). Kelime grupları, “tek kelime ile karşılanabilen varlıkları, hareketleri ve kavramları daha geniş olarak belirtmek amacıyla veya tek kelimeyle ifade edilemeyen benzer durumları karşılamak üzere birden fazla kelimeyle kurulan dil birlikleri”dir (Özkan, 2013: 14).

Terkiplerin yukarıda verilen tanımlarından ve özelliklerinden anlaşıldığı üzere Osmanlı Türkçesinde terkip teriminin tamlamalar için kullanıldığı görülmektedir.

Ancak Farsça ve Arapçada terkip terimi yalnızca tamlamalar için kullanılmamaktadır.

Terkip, köken olarak Arapça olup Arapça dil bilgisi kaidelerine göre “birkaç kelimenin birleşmesinden oluşan lafızlar”ı (Çörtü, 2009: 13) karşılamaktadır. Arapçada terkip, birkaç kelimenin birleşiminden oluşan lafızlara verilen genel bir isimlendirme olup, bu birkaç kelimeden oluşan yapılar; cümle olan terkipler ve cümle olmayan terkipler olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Cümle olan terkipler; terkîb-i isnâdî ve kelâm, cümle olmayan terkipler; izâfet terkibi, sıfat terkibi, atfî terkîb, meczî terkîb ve terkib-i adedî olarak sıralanmaktadır (Çörtü, 2009: 13-17).

Farsçada terkip, birleştirme anlamına gelmekte olup yalnızca tamlamalar için kullanılan bir terim değildir (Ateş, 1962: 307). Farsçada, türemiş isimlere, birleşik isim ve sıfatlara, tekrar gruplarına, bağlama gruplarına (atıf terkibi), zarf fiil gruplarına vb.

(20)

3 kelime gruplarına da birleştirme yoluyla oluşturuldukları için terkip adı verildiği görülmektedir. Farsçada, terkip başlığı altında kelime gruplarının sayılması sebebiyle terkiplerin kelime grupları için kullanılan genel bir isimlendirme olduğu görülmektedir.

Terkipler hem dilsel ifadenin bir aracı hem de muhayyilenin bir aracı olarak edebî metinlerde şairler tarafından sıkça başvurulan kelime gruplarındandır. “Dil toplumsal özellikli bir kurumdur ve bir değerler dizgesidir; söz ise bireysel bir seçme ve gerçekleştirme edimidir” (Rifat, 2013: 207). Dilin toplumla, sözün ise bireyle ilişkisi vardır.

Terkipler yapı olarak kelime gruplarına dâhildir. Kelime grupları içerisinde yer alan terkipler, en az iki kelimeden oluşması ve birinci kelimenin ikinci kelimeyi belirtmesi bakımından “belirtici öbekler” arasında yer alırlar (Deny, 1941: 709). Cümle içerisinde bir bütün olarak değerlendirilen kelime grupları cümlede sıfat, zarf veya fiil görevinde de yer alabilirler ve cümle içerisinde hâl ekleriyle cümledeki diğer kelime gruplarına bağlanabilirler. İkiden fazla kelimeden oluşan kelime gruplarının içerisinde birbirini tamamlayan başka kelime grupları da bulunabilmektedir (Aktan, 2009: 4).

Türkçede kelime grupları, sıralama bakımından belli kurallara sahiptir:

Kelimeler, kelime gruplarını, kelime grupları da cümleleri oluştururken belirli bir sırayla dizilirler. Bu sıralanışta ikinci derecede olan unsurlar önce, birinci (asıl) unsurlar sonra gelir.

‘Çocuk neşesi’, ‘güler yüzlü bebek’ tamlamalarında grubun ana unsuru olan ‘neşe’ ve ‘bebek’

kelimeleri sonda, sıralanışta ikinci derecede önemli olan ve yardımcı unsur olarak adlandırılan

‘çocuk’ ve ‘güler yüzlü’ kelimeleri ise başta yer alır. (Aktan, 2009: 4)

Şiir dilinde ise yukarıda sayılan kurallar her zaman korunmamaktadır. Özellikle Türkçe tamlamalarda tamlayan ve tamlanan yer değiştirebilmektedir.

Türkçe kelime gruplarının sınıflandırılmasında birtakım farklılıklar görülmektedir. Leyla Karahan (1991: 3-39) kelime gruplarını; isim tamlaması, sıfat tamlaması, sıfat-fiil grubu, zarf-fiil grubu, isim-fiil grubu, tekrar grubu, edat grubu, bağlama grubu, unvan grubu, birleşik isim grubu, ünlem grubu, sayı grubu, birleşik fiil grubu ve kısaltma grupları -isnat grubu-, yükleme grubu, yaklaşma grubu, bulunma grubu, uzaklaşma grubu, vasıta grubu- olmak üzere on dört başlık altında sıralamaktadır.

(21)

4 Zeynep Korkmaz (1992: 100) kelime gruplarını; isim tamlamaları, (belirtili, belirtisiz ve zincirleme isim tamlaması), sıfat tamlaması (zincirleme sıfat tamlaması), sıfat-fiil grubu, ikileme grubu, edat grubu, bağlaç grubu, unvan grubu, birleşik fiil grubu, birleşik isim grubu olarak dokuz başlık altında tasnif etmiştir.

Mazhar Kükey (1975: 3) ise kelime gruplarını on beş başlık altında sınıflandırmaktadır: İkilemeler, bağlama öbeği, iyelik öbeği, ad tamlaması, sıfat tamlaması, ilgeç öbeği, ünlem öbeği, unvan öbeği, sayı öbeği, yükleme öbeği, -i’li sözcük öbeği (akuzatif öbeği), -e’li sözcük öbeği (datif öbeği), -de’li sözcük öbeği (lokatif öbeği), -den’li sözcük öbeği (ablatif öbeği), belirteç öbeği.

Tamlamalar, kelime grupları içerisinde belirtme gruplarına dâhildir. Belirtme grupları birden fazla kelimeden oluştuğu hâlde cümledeki görevleri bakımından tek kelime gibi değerlendirilir ve cümle içerisinde tek kelime gibi çekimlenebilirler.

Belirtme gruplarında bir belirten ve bir de belirtilen olmak üzere en az iki kelime bulunmalıdır (Özkan, 2013: 19). Belirtme grupları aldıkları eklere göre; belirtili isim tamlamaları, belirtisiz isim tamlamaları, eksiz tamlamalar şeklinde üç başlık altında sınıflandırılmıştır.

Türkçede kelime grupları “belirtme grupları” ve “yargı grupları” şeklinde gruplandırılır. Tamlamalar, tek başlarına bir yargı belirtmediği için kelime grupları altında belirtme grupları içerisinde yer almaktadır. Belirtme grupları; isim tamlaması ve iyelik grubu, sıfat tamlaması, birleşik isim grubu, tekrar grubu (ikileme), aitlik grubu, edat grubu, unvan grubu, birleşik fiil grubu, isim-fiil grubu, sıfat-fiil grubu, zarf-fiil grubu, sayı grubu, ünlem grubu, bağlama grubu, kısaltma grubu olarak gruplandırılmaktadır (Aktan, 2009: 9-80; Özkan, 2013: 19-113).

Klasik Türk şiirinde dil ve yapı bakımından üç ayrı dilin gramer yapısıyla kurulan terkiplerle karşılaşılmaktadır:

I. Türkçe Terkipler/Tamlamalar I.I. Türkçe Terkip/Tamlama Yapıları

Türkçe tamlamalar, “iki veya daha çok ismin mülkiyet, tahsis, tür, cins, benzerlik vb. niteliklerini belirtmek üzere belirli bir biçimde bir araya gelmesiyle oluşan kelime

(22)

5 grupları”dır (Özkan, 2013: 19). Türkçe isim tamlamalarında birinci öge tamlayan (belirten), ikinci öge tamlanan (belirtilen) görevinde olup birinci öge, ikinci ögeyi belirtir ve tamlayan öge, tamlanan ögeye ekli ya da eksiz olarak bağlanabilir. Klasik Türk şiirinde, Türkçe isim tamlaması örneklerinde tamlayan ögenin ekli veya eksiz olması ile tamlama belirlilik ve belirsizlik anlamı kazanır. Aşağıdaki beyitlerde altı çizili olan tamlamalarda tamlayanın ilgi eki alması sebebiyle tamlama belirlilik anlamı kazanmıştır:

Kalıpdur gûşe-i uzletde sormaz hîç kim hâlin

Ne ola bir fakîrüñ hâli kim olmaya bir yârı (Fuzûlî K 29/42)

“Uzlet köşesinde kalmıştır, hâlin nasıl diye hiç kimse sormaz. Yâri olmayan bir fakirin hâli ne ola ki?”

Gamuñ afyonını tiryâk diyü baña ‘arz itme

Yüri sağ ol benüm ‘ömrüm ben ol tiryâkden geçdüm (Bâkî G 316/3)

“Benim ömrüm, gamın afyonunu bana panzehir diye sunma, yürü sağ ol. Ben o panzehirden geçtim.”

Ey tabîb-i rûzgâr olmaz mı bir gün çâre-sâz

İllet-i bîmâr-ı zühde bâdenin hâsiyyeti (Nâilî K 34/11)

“Ey zaman tabibi, bir gün şarabın tesiri züht hastasının illetine çare olmaz mı?”

Bahârdur yine bülbüllerüñ sürûrın gör

Kabâ-yı al ile seyr eyle verd-i handânı (Neşâtî K 11/4)

“Bahardır, yine bülbüllerin sevincini gör. Açılmış gülü kırmızı elbise ile seyret.”

Klasik Türk şiirinde yer alan Türkçe isim ve sıfat tamlamaları ile zincirleme tamlamalar ayrı başlıklar altında aşağıda incelenmiştir:

I.I.I. İsim Tamlamaları

Türkçe isim tamlamaları, tamlayanın ilgi eki alıp almamasına göre belirtili, belirtisiz ve takısız olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır:

(23)

6 I.I.I.I. Belirtili İsim Tamlamaları

Türkçe belirtili isim tamlamalarında tamlayan ilgi ekini, tamlanan ise iyelik ekini alır. İki öge arasında anlam kaynaşması olmadığından ögeler arasındaki ilişki geçicidir (Özkan, 2013: 22). Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ve tamlanan birden fazla olabilmektedir (Karahan, 1991: 8). Klasik Türk şiirinde de tamlayanı ve tamlananı birden fazla olan tamlamalara rastlanmaktadır. Aşağıdaki beyitte geçen “bâğun gül ü nesrîni” tamlamasının tamlananı gül ve nesrin olmak üzere iki ögeden oluşmaktadır:

Açıl bâğuñ gül ü nesrîni ol ruhsârı görsünler

Salın serv ü sanavber şîve-i reftârı görsünler (Bâkî G 55/1)

“Açıl, bağın gülü ve nesrini, o yüzü görüsünler. Salın, serv ve sanevber yürüyüş tarzını görsünler.”

Aşağıdaki beyitte geçen “ol yirüñ âb u hevâsı” tamlamasında tamlanan iki ögeden oluşmaktadır:

Mülk-i gamda eşk ü âh egler beni

Ol yirüñ âb u hevâsı hôş gelür (Bâkî G 148/5)

“Gam mülkünde gözyaşı ve âh avutur beni. O yerin suyu ve havası hoş gelir.”

Belirtili isim tamlamalarında tamlayanla tamlanan öge arasına başka bir kelime ya da kelime grubu girebilir (Özkan, 2013: 27). Klasik Türk şiirinde de Türkçe tamlamalarda tamlayan ve tamlanan ögelerin arasına tamlamaya ait olmayan kelimeler girebilmektedir. Fuzûlî ve Bâkî divanlarından alınan aşağıdaki beyitlerde belirtili isim tamlamasının arasına fiil girdiği görülmektedir:

Râhat içün ferş salmış sebze-i ter gülşene

Nergisüñ görmiş gözin mahmur sanmış hâbı var (Fuzûlî G 102/3)

“Taze yeşillik, nergisin gözünü mahmur görmüş, sanmış uykusu var, (onun) rahatı için gül bahçesine döşeme yaymış.”

Gül yüzüñ vasfında bülbül kılsa elhânı dürüst

Bâğda bir goncanuñ kalmaz girîbânı dürüst (Bâkî G 22/1)

“Bülbül, gül yüzün vasfı üzerine nağmeleri dizse, bağda bir goncanın yakası olduğu gibi durmaz.”

(24)

7 Klasik Türk şiirinde belirtili isim tamlamalarında tamlayan birinci mısrada tamlanan ise ikinci mısrada yer alabilmektedir. Aşağıdaki beyitte yer alan isim tamlamasının ögeleri bölünmüş, araya başka kelimeler girmiştir:

Zihî vezîr-i Aristo-meniş ki sözlerinüñ

Nizâm-ı devlete her harfi bir kitâb olmuş (Nâilî K 18/20)

“Ne güzel bir Aristo mizaçlı vezir ki sözlerinin her harfi devlet düzenine bir kitap olmuş.”

Klasik Türk şiirinde belirtili isim tamlamalarının, sıfat tamlamalarından sonra en fazla tercih edilen tamlamalar olduğu görülmüştür.

I.I.I.II. Belirtisiz İsim Tamlamaları

Tamlayanı ilgi hâli eki almayan tamlamalar, belirtisiz isim tamlamaları olarak adlandırılmaktadır. Bu tamlamalarda:

Tamlayan ilgi hâli eki almadığı için nesne kişiye ait olmaz. Tamlananın aldığı ek ise onu cinse mal eder. Bu yüzden belirtisiz isim tamlaması daha çok cins kavramı verir. Böylece tamlama cins adı olma özelliği gösterir. Bu yapıdaki tamlamada ögeler arasında geçici değil devamlı bir ilişki vardır. Tamlama grubunu oluşturan kelimeler anlamca kaynaşmaya çok uygundur.

(Özkan, 2013: 29)

Belirtisiz isim tamlamalarında birinci öge ek almazken ikinci öge ise iyelik eki alır:

Âteş urmış yüzi gül hırmenine ol mâhuñ

Devr-i sâgarda ruhı ‘aksini kılmış peydâ (Bâkî G 9/3)

“O ayın yüzü gül harmanına ateş vurmuş. Kadeh devrinde yanağı aksini ortaya çıkarmış.”

Dem-i subh irdi getür bâdeyi sohbet demidür

Mey-i nâb ile pür it sâgarı ‘işret demidür (Bâkî G 81/1)

“Sabah vakti yetişti şarabı getir, sohbet zamanıdır. Saf şarap ile kadehi doldur, işret zamanıdır.”

Câm-ı şarâb-ı nâb gibi dil-rübâ kanı

La‘lîn tutagı dür dişi gül-gûn yañağı var (Bâkî G 53/5)

“La’l dudağı, inci dişi, gül renkli yanağı olan saf şarap kadehi gibi olan sevgili nerede?”

(25)

8 Bâkî dilemez dehr-i denî saltanatın dil

Yâr işiginüñ hidmetidür devlet ü câhum (Bâkî G 321/ 5)

“Bâkî, gönül alçak dünya saltanatını istemez. Makamım ve mevkim, sevgili eşiğinin hizmetidir.”

Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan öge birden fazla kelime veya kelime grubu olabilmektedir (Korkmaz, 2003: 273):

Destinde hâme fazl u belâgat nihâlidür

Medh ü senâ-yı şâh-ı cihân aña berg ü bâr (Bâkî K 9/22)

“Onun elinde kalem, fazilet ve belâgat fidanıdır. Cihan şahının övgüsü ve methi ona yaprak ve meyvedir.”

Belirtisiz isim tamlamalarında ögeler anlamca kaynaşmaya elverişli olduklarından yerleri değişmediği gibi grubu meydana getiren ögeler arasına başka herhangi bir kelime de girmemektedir (Korkmaz, 2003: 272). Klasik Türk şiirinde belirtili isim tamlamalarında ögeler arasına kelime veya kelime grupları girerken aynı durumun belirtisiz isim tamlamalarında yaşanmaması belirtisiz isim tamlamalarının özelliği sebebiyledir:

Çok belâ çekdi senüñ çeng-i gamuñda dil-i zâr

Nâyveş nâleler eylerse şikâyet demidür (Bâkî G 81/3)

“İnleyen gönül, senin gam çalgında çok bela çekti. Ney gibi naleler eylerse şikâyet zamanıdır.”

Derdine dil zahmınuñ ‘aşkuñla dermân eyledüm

Şimdi ‘aşkuñ derdine düşdüm bulınmaz çâreler (Bâkî G 59/6)

“Gönül yarasının derdine aşkınla derman eyledim. Şimdi aşkın derdine düştüm, çareler bulunmaz.”

Nice unvân-ı şeref izzet-i şâhenşâhî

Ki cihân şâhların bî-ser ü sâmân etmiş (Nâilî K 9/4)

“Birçok şeref unvanı ve hükümdarlık izzeti cihan şahlarını perişan etmiştir.”

(26)

9 I.I.I.III. Takısız İsim Tamlamaları

İki ismin hiçbir çekim eki almadan belli bir ilgi dolayısıyla yan yana gelmesiyle oluşan kelime grupları takısız isim tamlamaları olarak adlandırılmaktadır. Türkçe takısız isim tamlamaları ile sıfat tamlamalarını tamlayan ve tamlananın ek almamaları yönünden benzerlikleri dolayısıyla bu iki tamlama grubunu yapı bakımından birbirinden ayırmak güçtür. Takısız isim tamlamaları ile sıfat tamlamaları arasında tamlayanın cinsi bakımından bir fark varken, tamlayanın tamlanan kelimeyi nitelemesi bakımından ise herhangi bir fark yoktur. Bu sebeple bir nesnenin neden yapıldığını (taş köprü, mermer saray vb.) ya da neye benzediğini (şeytan adam, taş yürek vb.) belirten tamlamalarda kullanılan kelimelerin isim olması bakımından takısız isim tamlaması olarak sayılabileceği, ancak anlam bakımından sıfatların taşıdığı niteleme anlamının tamlayan kelimede var olması sebebiyle sıfat tamlaması olarak da kabul edilebileceği görülmektedir. Bu durumda nesnenin neden yapıldığını belirten “taş köprü’’ şeklindeki takısız isim tamlamasının taştan (yapılmış) köprü şeklinde anlamdırılabilmesi ve “-mış”

sıfat-fiil eki alabilmesi bu tamlamanın aslında bir sıfat tamlaması olarak da kabul edilebileceğini göstermektedir. Nesnelerin neden yapıldığını belirten tamlamalar birer sıfat tamlamasıdır (Aktan, 2009: 18-27). Örneğin ipekten yapılmış seccade, altından yapılmış saat şeklindeki tamlamalar, anlam bakımından sıfat tamlaması, şekil bakımından ise takısız isim tamlamalarıdır. Beyitte geçen “gümiş âyîne” tamlaması şekil bakımından takısız isim tamlaması, anlam bakımından ise sıfat tamlaması özelliğine sahiptir:

Miyânun rişte-i cân mı gümiş âyîne mi sîneñ

Bünâgûşuñla mengûşuñ gül ile jâledür gûyâ (Bâkî G 6/4)

“Belin can ipliği mi, sinen gümüş ayna mı? Sanki kulak memen ile küpen gül ile jaledir.”

Klasik Türk şiirinde tamlanan ve tamlayanın ek almadığı, tamlananın neden yapıldığını gösteren takısız isim tamlamalarıyla karşılaşılmaktadır:

Tâ şem‘-i âfitâb-ı cihân-tâba subh-dem

Devrân ufukda vaz‘ ide bir sîm şem‘-dân (Bâkî K 1/40)

“Devran, sabah vaktine kadar cihanı ışıklandıran güneş mumuna, ufukta bir gümüş şamdan vaz‘ etsin (koysun).”

(27)

10 Takısız isim tamlamaları ve sıfat tamlamalarının her ikisinde tamlayan da tamlanan da ek almamaktadır. Bazı takısız isim tamlamalarında tamlayan kelime türü olarak isim olup, kelime grubu içinde niteleme görevinde kullanılmaktadır. Takısız isim tamlamalarında tamlayanın niteleme görevinde olduğu, tamlananın neden yapıldığını gösteren bu tamlamaların, sıfat tamlamalarından farksız olduğu görülmektedir. Ancak bazı takısız isim tamlamalarında tamlayan, tamlananın neden yapıldığını değil, neye benzediğini göstermek amaçlı kurulmuştur. Bu tür tamlamaların ise sıfat tamlaması olarak değil, birer takısız isim tamlaması olarak alınması gerekmektedir (Bilgin, 2006:

198-199).

I.I.II. Sıfat Tamlamaları

Kelime grupları içerisinde çok sık kullanılan sıfat tamlamaları, bir sıfat ve bir isimden meydana gelir. Sıfat, ismin önünde niteleme ya da belirtme görevinde olup tamlamayı oluşturan isim ve sıfat ek almaz. Bu tamlamalarda, sıfat olan tamlayan bir kelime olabileceği gibi bu görevi üstlenen bir kelime grubu da olabilmektedir (Karahan, 1991: 11). Klasik Türk şiirinde işaret sıfatlarının kullanıldığı Türkçe sıfat tamlamaları çoğunluktadır:

Var ümîdüm tâ bu deryâ üzre keştî-i hilâl

Gâh seyr-i hâver eyler gâh geşt-i bâhter (Fuzûlî K 19/26)

“Hilal gemisinin bu derya üzerinde bazen doğuya bazen batıya yolculuk etmesi ile ilgili ümidim var.”

Sabâ gibi güzâr itdüm seher gülzâr-ı medhüñde

Bu ebyâtı terennüm kıldı bir mürg-i hôş-elhânî (Bâkî K 5/25)

“Seni övmenin gül bahçesinde bu sabah rüzgâr gibi dolaştım. Güzel sesli bir kuş, bu beyitleri terennüm etti.”

Aşağıdaki beyitte geçen “iki şîşe şarâb” terkibinde tamlayan öge, sıfat tamlamasıdır:

Bezm-i gamda dü çeşm-i pür-hûnum İki şîşe şarâbdur gûyâ (Bâkî G 14/4)

“Gam meclisinde iki kan dolu gözüm sanki iki şişe şaraptır.”

(28)

11 Dir gören taze dâğı başumda

Ne güzel kırmızı karanfül olur (Bâkî G 156/2)

“Taze yarayı başımda gören der ki ne güzel kırmızı karanfil olur.”

Klasik Türk şiirinde Türkçe yapılı sıfat tamlamalarında sıfat ögesi, sıfat-fiil eki alan bir kelime veya sıfat-fiil grubu olabilir (Özkan, 2013: 35). Aşağıdaki beyitte geçen

“pervâneâsâ bir nemed-pûş” sıfat tamlamasındaki sıfat ögesi Farsça birleşik bir sıfattır:

Terk idüp tâc u kabâyı şevk-i şem‘-i hüsnüñe

Kendümi pervâneâsâ bir nemed-pûş eyledüm (Bâkî G 324/3)

“Güzellik mumunun şevkine tacı ve elbiseyi terk edip kendimi pervane gibi keçe giyen bir derviş eyledim.”

Klasik Türk şiirinde bazı sıfat tamlamalarında sıfat ögesinin birden fazla olabildiği görülmektedir. Örneğin aşağıdaki beyitte geçen “pîç pîç ü çîn çîn ü ham-be- ham kâkül” sıfat tamlamasının tamlayanı birden fazla sıfattan oluşmaktadır:

Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü ham-be-ham kâkül

Nedür bu turralar bu halka halka zülf-i müşgâsâ (Bâkî G 6/ 2)

“Bu kıvrım kıvrım, kıvır kıvır ve büklüm büklüm kâkül nedir? Bu kâküller, bu halka halka misk gibi kokan saç nedir?”

İtmedüñ mi vehm andan kim kılam bir âh ile

Heft tâk ü nüh revâkuñ raht ü bahtın târ-mâr (Fuzûlî K 44/18)

“Bir âh ile yedi kubbe ve dokuz revakın örtü ve döşemesini darmadağınık kılmamdan korkmadın mı?”

Sıfat tamlamaları başka bir sıfat tamlamasının oluşturulurken sıfat veya isim ögesi olarak da kullanılabilir. Örneğin aşağıdaki beyitte geçen “altun kaplu bir âyîne” sıfat tamlamasında tamlayan da bir sıfat tamlamasıdır:

Gün yüzin ‘arz eyledi nev-rûzda ol meh-likâ

Mihr altun kaplu bir âyîne virdi rû-nümâ (Bâkî G 8/1)

“O ay yüzlü yeni günde gün yüzünü gösterdi. Güneş, yüz gösterici, altın kaplı bir ayna verdi.”

(29)

12 Sıfat ve zarfların anlamlarını miktar ve derece bakımından tamamlayan zarfların meydana getirdiği kelime grupları da birer sıfat tamlaması olarak kabul edilmektedir (Özkan, 2013: 39-40):

Bir kez tavâfın itmegi bin ‘ömre virmezin

Ey hâcî saña Ka‘be baña kûy-i dil-rübâ (Bâkî G 10/3)

“Ey hacı, sana Kâbe, bana sevgilinin köyünü bir kez tavaf etmeyi bin ömre değişmem.”

Klasik Türk şiirinde daha çok birkaç, her, bir vb. belgisiz sıfatlarla yapılan sıfat tamlamalarına sık rastlanmaktadır:

Gerçi birkaç gün felek hayl-i belâ ta‘yîn idüp

Kılmak isterdi bu mülküñ raht-i ayşın târ-mâr (Fuzûlî K 12/18)

“Her ne kadar felek, bela ordusunu birkaç gün görevlendirip bu mülkün ayş döşemesini darmadağınık kılmak isterdi.”

Tegâfül eyleme birkaç taş ile âbâd it

İşitmedüñ mi göñül ‘ışk müşkil olduğını (Fuzûlî G 45/4)

“Gönül, aşkın zor olduğunu işitmedin mi? Anlamazlıktan gelme, birkaç taş ile bayındır et.”

I.I.III. Zincirleme Tamlamalar

Türkçe zincirleme isim tamlaması, bir isim tamlamasının ikinci bir isim tamlaması kurması iken zincirleme sıfat tamlamaları, bir sıfat tamlamasının “+lı, +li, +sız, +siz” ekleri alarak ikinci bir sıfat tamlaması kurmasıdır (TDK, 2011: 2661). Ancak Türkçede zincirleme sıfat tamlamasının varlığı araştırmacılar arasında tartışmalı bir konudur. Örneğin Türkçe zincirleme tamlamaları, tamlayanı ya da tamlananı veya her iki ögesi de isim tamlaması olan ikiden çok ögesi olan geniş tamlamalar olarak tanımlayan Mazhar Kükey (1975: 18-19), Türkçede zincirleme sıfat tamlaması olmadığını, bu sebeple tamlamaları zincirleme ad tamlaması olarak sınıflandırmaya gerek olmadığını ifade eder. Kükey (1975: 18-19), zincirleme sıfat tamlaması olarak tanımlanan bu tamlamaların kurallı birleşik sıfatlarla oluşmuş birer sıfat tamlaması olduğunun altını çizer. Zeynep Korkmaz ise Türkçede zincirleme sıfat tamlamasının varlığını kabul etmektedir. Korkmaz (2003: 253), zincirleme sıfat tamlamalarını, bir

(30)

13 sıfat tamlamasının tamlanan durumundaki kelimesinin “+lı/+li, +sız/+siz” vb. sıfat yapım ekleriyle sıfat durumuna sokulması veya tamlanan olarak yer alan sıfatın 3. şahıs iyelik ekiyle kelimelere bağlanmasıyla kurulan tamlamalar olarak tanımlamaktadır.

Türkçede tamlamaların belirtili, belirtisiz veya zincirleme olma özelliği yalnızca isim tamlamaları için geçerlidir. Ancak sıfatlar bazen isim tamlamasının bir ögesini veya bütününü nitelemesiyle zincirleme isim tamlamalarına yapı olarak benzemekte, bu sebeple zincirleme sıfat tamlaması olarak adlandırılmaktadır. Muhittin Bilgin (2006:

201), bu tür tamlamaları, karma yapılı tamlamalar olarak nitelendirmektedir. Bu adlandırma tezin ilerideki başlıklarında yer alan Arapça-Farsça veya Türkçe-Farsça tamlamaların bir araya gelmesiyle oluşan karma yapılı tamlamalarla karışacağı için bu adlandırma tez içerisinde kullanılmamıştır:

Ol perîveş kim melâhat milkinüñ sultânıdur

Hükm anuñ hükmi baña ferman anuñ fermânıdur (Fuzûlî G 94/1)

“O peri gibi olan, güzellik mülkünün sultanıdır. Benim için hüküm onun hükmüdür, ferman onun fermanıdır.”

Türkçe zincirleme tamlamalarda ögeler arasına bazen tamlama dışı kelimeler girebilmektedir:

Gül goncasınuñ olmadı mesmû‘ sözleri

La‘lüñle gerçi eyledi mâ-lâ-kelâm bahs (Bâkî G 25/3)

“Her ne kadar dudağınla sözsüz konuştuysa da gül goncasının sözleri işitilmedi.”

Türkçe zincirleme tamlamalarda bazen tamlayan ve tamlanan ögelerinden biri Farsça tamlama olabilmektedir:

Hâce ursun başına destâr-ı mermerşâhîyi

Lâ’ubâli ‘âşıkuñ farkında bir sâgar yiter (Bâkî G 49/3)

“Hoca, mermerşâhî tülbenti başına taksın. Laubali âşığın başında bir kadeh yeter.”

Klasik Türk şiirinde Türkçe belirtili isim tamlamalarında görülen tamlayan ve tamlananın yer değiştirme durumu Türkçe zincirleme tamlamalarda da görülmektedir:

Zâhid-i bî-hod ne bilsin zevkini ‘ışk ehlinüñ

Bir ‘aceb meydür mahabbet kim içen hüşyâr olur (Fuzûlî G 86/3)

(31)

14

“Kendini kaybetmiş zahit aşk ehlinin zevkini ne bilsin? Muhabbet bir acayip şaraptır ki içen aklı başına gelir (ayıkır).”

Klasik Türk şiirinde kullanılan Türkçe tamlamaların dil ve yapı ile ilgili diğer durumları aşağıda sıralanmıştır:

I.II. Türkçe Tamlamalarda Yapı ile İlgili Diğer Durumlar I.II.I. Tamlamalardan Oluşan Türkçe Birleşik Kelimeler

Türkçede tamlamadan oluşan birleşik kelimeler, yapı olarak tamlama yapısını korusa dahi anlam bakımından farklılaşarak kullanılmaktadır. Türkçe birleşik kelimeler, birleşik isim ve sıfat olmak üzere iki grupta incelenir. Birleşik isim, “en az iki kelimeden oluşan ve bu kelimelerin kendi kavramları dışında yeni bir kavramı karşılamak üzere, birleşik kelime kalıbına göre bir araya gelerek meydana getirdikleri isim”lerdir (Korkmaz, 1992: 27). Birleşik sıfat ise, “sıfat tamlaması şeklinde kurularak özel anlamlar kazanmış sıfat”lardır (Korkmaz, 1992: 28). Türkçe belirtisiz isim tamlamaları, birleşik isim oluşturulan kelime gruplarının başında gelmektedir. Türkçede belirtisiz isim tamlaması olan pek çok birleşik isim vardır. Örneğin “akşamsefası (çiçek), Altıkardeş (yıldız kümesi), ayakkabı, Aydınoğulları, anasının kızı, başının tacı”

vb. (Korkmaz, 2003: 140). Birleşik isimlerin bir kısmı ise sıfat tamlamalarından oluşmaktadır. Ancak ismin önündeki kelime nitelik, renk ve sayı bildirmesine karşın birleşik kelime kendi başına bir yere veya varlığa isim olması sebebiyle bu kelime grupları, takısız isim tamlaması şeklinde olan birleşik isimler olarak kabul edilmektedir:

“Acı badem, açık öğretim, alabalık, Akdeniz, Akçay, Çukurova, Batı Asya, Doğu Anadolu, alt kenar, alt yapı, üst kat vb.” (Korkmaz, 2003: 140-141). Türkçede yan yana getirilmiş iki isimden birincisinin ikincisi önünde bir sıfat gibi kullanılmasından oluşmuş sıfat tamlaması biçiminde birleşik isimler oluşturulmuştur: “Altınbaş (kavun), altıparmak (palamut)” (Korkmaz, 2003: 140-141). Türkçe isim tamlaması veya sıfat tamlamalarıyla Türkçe birleşik sıfatlar yapılmaktadır. Türkçe belirtisiz isim tamlamaları ile çeşitli anlamlarda birleşik kelimeler yapılabilmektedir: Boğaziçi, Rumeli, Arap saçı, bağ bozumu vb. (Özkan, 2013 29). İncelenen divanlarda tamlamalardan oluşan birleşik kelimelerle yapılan Türkçe tamlamalara çok az rastlanmıştır. Bu yapıdaki birleşik kelimlere Bâkî Divanı’nda yer alan “boz dogan” (K 14/15) ve “Kızılelma” (K 14/15) örnek gösterilebilir.

(32)

15 I.II.II. Tamlayan Ekinin Yazılmadığı Belirtili İsim Tamlamaları

Klasik Türk şiirinde bazı belirtili isim tamlamalarında iyelik ekini taşıyan tamlayan unsura ilgi ekinin gelmemesi durumu ile karşılaşılmaktadır. Bu durumdaki tamlamalar yapı olarak ilgi ekini almadığı için belirtisiz gibi görünse de anlam olarak belirlilik taşımaktadır. İlgi eki kullanılmadan oluşturulan belirtili isim tamlamaları,

“eksiz tayinli izâfet” (eksiz belirtili isim tamlaması) olarak isimlendirilmektedir (Timurtaş, 2005: 84). Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlı Türkçesinde görülen eksiz belirtili isim tamlamaları Türkiye Türkçesinde kullanılmamaktadır. Bu sebeple tamlayan eki düşürülmüş belirtili isim tamlamalarını Türkçeye çevirirken bu tamlamalara belirtili isim tamlamalarında var olan tamlayan eki eklenmelidir.

Klasik Türk şiirinde Farsça ve Arapça terkiplerin yapı ve anlam olarak bilinmemesi durumunda şiirlerin diliçi çevirilerinin doğru şekilde yapılması mümkün değildir. Benzer şekilde Türkçe tamlamalarda bazı eklerin yazılmadığı görülmüş ve bu eklerin yazılmaması hâlinde de şiirin anlaşılması zorlaşacağı görülmüştür. Klasik Türk şiirinde karşılaşılan bazı Türkçe tamlamalarda tamlayanın iyelik eki aldığı durumlarda bu iyelik ekinin ardından tamlayan ekinin yazılmadığı görülmüştür. Tamlamalarda tamlayan ekinin yazılmamasıyla bazı anlam sorunları oluşmaktadır. Bu anlam sorunları, tamlamaya getirilen tamlayan ekiyle çözülecektir. Örneğin aşağıdaki beyitte yer alan

“atı başın” tamlamasında tamlayana gelen üçüncü tekil şahıs iyelik ekinden sonra tamlayan eki olan “-ın (-ın, -un, -ün)” ilgi eki getirilmemiş, bu sebeple bu tamlamada tamlayan eki ile iyelik eki arasına gelen kaynaştırma harfinin “n”nin de yazılmadığı görülmektedir. “Atı başın” şekindeki bu tamlamaya, yazılmayan ekler eklendiğinde

“atının başını” şeklinde olduğunda tamlama anlaşılır olmaktadır:

Yola ‘azm itmiş ol ser-keş baña yâ Hû dimez bir kez Çeküp atı başın agyâr ile turmış vedâ‘ eyler (Bâkî G 82/3)

“O dik başlı yola niyet etmiş, bana bir kez ya Allah demez. Atının başını çekip ağyâr ile durmuş, vedalaşır.”

Vücûdum hânesin seyle virür Bâkî gözüm yaşı

Fenâ-yı dâr-ı bî-bünyâduma bu âb olur bâ‘is (Bâkî G 29/5)

(33)

16

“Bâkî, gözümün yaşı varlık evini sele verir. Temelsiz evimin yok olmasına bu su sebep olur.”

Eşkümüñ gevherlerin dizdüm işigi taşına

Yâre ‘arz idem diyü silmiş rakîb-i bed-likâ (Bâkî G 15/2)

“Sevgiliye arz edeyim diye gözyaşımın cevherlerini eşiğinin taşına dizdim.

Çirkin yüzlü rakip (onları) silmiş.”

Saçuñ târına peyveste kılursa rişte-i cânı

‘Alâ’ikden geçüp Bâkî cihândan inkıtâ‘ eyler (Bâkî 82/5)

“Bâkî can ipini senin saçının teline bağlarsa, ilgilerden vazgeçip dünyadan kopar.”

Gözüme ‘âlem görinmez görmesem ruhsâruñı

‘Ârızuñ mir’âtıdur âyîne-i âlem-nümâ (Bâkî G 15/4)

“Yüzünü görmesem gözüme âlem görünmez. Âlemi gösteren ayna, yanağının aynasıdır.”

Klasik Türk şiirinde Türkçe tamlamalarda tamlayan ekinin yazılmadığı belirtili isim tamlamalarında ekin yazılmadığı göz önünde bulundurulmazsa tamlama anlaşılamayacaktır.

I.II.III. Tamlanana Gelen Belirtme Hâl Ekinin Yazılmadığı Tamlamalar Klasik Türk şiirinde kullanılan bazı Türkçe tamlamalarda tamlanana gelen belirtme (akkuzatif) ekinin yazılması gerekli iken sadece “-n” şekinde yazıldığı görülmektedir. Gramer kitaplarında sıfır akkuzatif diye tanımlanan bu durumun aslında bir ek düşmesinden öte Eski Türkçede 3. tekil şahıs ekinden sonra görülen yaygın bir kullanım olduğu belirtilmektedir. “Eski Türkçede bütün iyelik eklerinden sonra kullanılan -n akkuzatif eki, metinlerimizde sadece 3. şahıs iyelik eklerinden sonra gelmektedir” (Timurtaş, 2005: 87). Bu kullanımın örnekleri aşağıda verilmiştir:

Benem kim sengsâr-ı mihnetem bâzâr-ı ‘ışk içre

Belâ dağın kazan Ferhâd ile hem-seng dutmışlar (Fuzûlî G 91/5)

“Aşk pazarı içinde sıkıntı taşlığı benim. Beni bela dağını kazan Ferhad ile bir tutmuşlar.”

(34)

17 Belâgat kûsın urdum husrevâne heft kişverde

Suhan menşûrına çekdüm bu gün tugrâ-yı Hâkânı (Bâkî K 5/33)

“Yedi ülkede hükümdara yakışırcasına belâgat davulunu vurdum. Bugün hükümdar tuğrasını söz fermanına çektim.”

Kûyuñ gubârı minnetin ehl-i nazar çeker

Kuhl-i cilâ zarûretini bî-basar çeker (Bâkî G 79/1)

“Senin köyünün tozunun minnetini nazar ehli çeker. Parlaklık sürmesinin sıkıntılarını, görmeyen kişi çeker.”

İncelenen divanlarda, gözlerüm yaşın (Fuzûlî G 67/4), bağrımuñ kanın (Fuzûlî G 95/3), lebüñ sırrın (Fuzûlî G 104/2, beka mülkin (Fuzûlî G 155/1), mey zevkin (Fuzûlî G 156/7), şîrîn lebüñ zikrin (Fuzûlî G 199/5), ma‘nâ hümâsın (Bâkî K4/15), bîçârenin gözi yaşın (Nâilî Ş 32/6), cihân şâhların (Nâilî K 9/4), dünyâ gamın (Nâilî K 28/3), hasmın zehresin (Nâilî K 11/7) vb. tamlamalarda tamlanana gelen belirtme ekinin yazılmadığı görülmüştür.

I.II.IV. Devrik Yapılı Türkçe Tamlamalar

Klasik Türk şiirinde bazı Türkçe tamlama ögelerinin yer değiştirilmesiyle devrik yapıda tamlamalar oluşturulmuştur. Bazen de bu devrik yapılı tamlamaların arasına başka kelimeler girmektedir. Bu şekilde oluşan devrik yapılı Türkçe tamlamalar, ögelerin dizilişi yönüyle Farsça tamlamalara benzemektedir.

Belirtili isim tamlamalarında da ögelerin yer değiştirmesi tamlamanın anlamını bozmayacağından özellikle şiir dilinde kullanılan tamlamalarda ögelerin yer değiştirdiği görülmektedir (Özkan, 2013: 24).

Klasik Türk şiirinde Türkçe isim tamlamalarının devrik yapıda kullanımına rastlanmaktadır:

Tutdı mihri cihânı ol mâhuñ

Pertev-i âfitâbdur gûyâ (Bâkî G 14/5)

“O ayın sevgisi (güneşi) dünyayı kapladı. Sanki güneş ışığıdır.”

(35)

18 Sanadır meyli cân-ı müştâkuñ

Sanadır intizârı uşşâkuñ (Nâilî Ş 33/2)

“Seni özleyen canın meyli sanadır. Âşıklarının bekleyişi sanadır.”

Sabâ ol zülfi depretdükçe teşvişüm ziyâd eyler

Sakın depretme kim bağrumdadur başı bu kallâbuñ (Fuzûlî G 168/4)

“Saba rüzgârı saçını kımıldattıkça karışıklığım artar. Bu çengelin ucu bağrımda olduğundan sakın kımıldatma.”

Hatdan zarar ne hüsnine yâruñ ki mûrdan

Olmaz nizâm-ı mülk-i Süleyman halel-pezîr (Bâkî G 91/4)

“Sevgilinin güzelliğine ayva tüylerinden ne zarar gelir? Çünkü Süleyman mülkünün düzeni karıncadan dolayı bozulmaz.”

Bâkıyâ pîrehenin sanma o mâhuñ lerzân

Üstine pertev-i hûrşîd-i dırahşân ditrer (Bâkî G 137/7)

“Ey Bâkî, o ayın gömleğini titrek sanma. Parlayan güneşin ışığı üstüne titrer (düşer).”

Takılup yanına her gün bile salındugı yitmez

Ayagın öpmege sarkar nigâruñ şâh destârı (Bâkî G 505/2)

“Hükümdar sarığı, yanına takılıp her gün beraber salındığı yetmez, (bir de) sevgilinin ayağını öpmeğe sarkar.”

Gözümüñ kanlu yaşı devlet-i ‘aşkuñda şehâ

‘Aynına almaz olupdur akışın Ceyhûnuñ (Bâkî G 283/2)

“Ey sevgili, gözümün kanlı yaşı aşk devletinde Ceyhun’un akışını gözüne almaz.”

Bâkîveş âhır eyledi ‘aczin müşâhede Evrâkın itdi defterinüñ târumâr gül (Bâkî G 306/7)

“Gül, Bâkî gibi nihayet aczini anladı. Defterinin yapraklarını perişan etti.”

Gülsitân-ı bezme sâgar gonca-i sîr-âb ise

Âteşîn ruhsârı sâkînüñ de bir gül-nârdur (Bâkî G 58/2)

(36)

19

“Kadeh, meclisin gül bahçesine suya kanmış gonca ise sakinin ateşten yüzü de bir narçiçeğidir.”

Klasik Türk şiirinde devrik yapılı birçok Türkçe tamlama kullanılarak şiirde vezin ve ahenge katkı da sağlanmıştır.

I.II.V. Karma Yapılı Türkçe Tamlamalar

Klasik Türk şiirinde Türkçe tamlamalarda görülen diğer bir özellik ise, Farsça tamlamaların yer aldığı Türkçe tamlamaların yapılmasıdır. Farsça bir tamlama ile Türkçe bir tamlamanın bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu tamlamalar, iki dilin tamlama yapısını içinde barındırdığından karma yapılı tamlamalar olarak adlandırılabilir:

Olmasun hâmûş bâğ-i medhinüñ bülbülleri

Dâ‘i-i devlet Fuzûlî tek hezâr olsun saña (Fuzûlî K 30/86)

“Senin övgü bağının bülbülleri susmasın. Devletin duacısı, Fuzûlî gibi sana bülbül olsun.”

Klasik Türk şiirinde tamlayan ve tamlanan unsuru Farsça birleşik kelime olan veya Farsça tamlamalardan oluşan Türkçe tamlamalarla karşılaşılmaktadır. Aşağıdaki beyitte yer alan “şâh-nazar rind-i cihan” terkibinin birinci unsuru Farsça birleşik sıfat, ikinci unsuru ise Farsça isim terkibi olup iki unsurun birleşmesiyle Türkçe sıfat tamlaması oluşmuştur:

Ben şâh-nazar rind-i cihân aña direm kim

Nergis gibi göz dikmeye sîm ü zere cânâ (Bâkî G 1/7)

“Ey can, ben, nergis gibi gümüşe ve altına göz dikmeyene yüce bakışlı cihan rindi derim.”

Cihânda ‘arsa-i ikbâl ü bahtuñ şeh-süvârısın

Virür na‘l-i semendüñ şu‘le mihr-i ‘âlem-efrûze (Bâkî G 417/8)

“Dünyada baht ve ikbâl meydanının atlısısın. Cihanı aydınlatan güneşe atının nalı ışık verir.”

Dûdlar çıkdı yanup reşk-i ruhuñ nârına bâğ

Câ-be-câ sanma çemende görinenler sünbül (Bâkî K 24/38)

(37)

20

“Senin yanağının kıskançlık ateşine bağ yanıp dumanlar çıkarmıştır. Çemende yer yer görünenlerin sümbül olduğunu zannetme.”

Ne bilür okımayan mushaf-ı hüsnüñ şerhin

Yire gökden ne içün indüğini Kur‘ânuñ (Fuzûlî G 161/4)

“Güzellik mushafının şerhini okumayan Kur‘an’ın gökten yere ne için indiğini ne bilir?”

Âhını ey mâh uşşâkuñ yitürme göklere

Derd ehlinüñ nişân-ı tîr-i âhı olmagıl (Fuzûlî G 178/3)

“Ey ay, âşıkların ahını göklere ulaştırma. Dert ehlinin âh okunun hedefi olma.”

Aşağıdaki beyitte geçen “tarâvet bâğınun/bir gonca-i handânısın” terkibinde tamlayan, isim tamlaması; tamlanan ise Farsça sıfat tamlamasıdır:

Sen tarâvet bâğınuñ bir gonca-i handânısın

Jâle düşmiş tâze gül bir aglamış sûretlüdür (Bâkî G 60/3)

“Sen tazelik bağının açılmış bir goncasısın. Jale düşmüş taze gül, ağlamış kişi görünümündedir.”

Aşağıdaki beyitte birinci mısrada geçen “na‘l-i esbi nişânın” terkibi ile ikinci mısrada geçen “yirüñ kulağı” terkiplerinin birbiriyle ilişki kullanımlar olduğu görülmektedir. Yerdeki nal izleri, kulağa benzetilerek yerdeki bu nal izlerinin de yerin kulağı olduğu ifade edilmiştir:

Âh itme na‘l-i esbi nişânın görüp dilâ

Şâyed kimesne işide yirüñ kulağı var (Bâkî G 53/3)

“Ey sevgili, atının nalının izini görüp âh etme, olur ki birisi işitir, yerin kulağı var.”

Zamânuñ cümle-i evkâtum subh eylemiş gûyâ

Çerâğ ile bulınmaz zulm devrinüñ şeb-i târı (Fuzûlî K 29/30)

“Zamanın, zamanlarımın cümlesini sanki sabah eylemiş. Zulm devrinin karanlık gecesi kandil ile bulunmaz.”

Klasik Türk şiirinde üç ayrı dilin gramer yapısıyla oluşturulmuş terkiplere rastlanması bu terkiplerin zaman zaman aynı terkip içinde kullanılmasını da beraberinde getirmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Maden bakımından zengin bir yapıya sahip olan Karesi (Balıkesir) Sancağında, Milli Mücadele devrinde de maden arama çalışmaları devam etmiş, çeşitli tarih

failures in elevators are usually seen in the components such as elevator guide-rail system, ropes and motors. Today, when we take multi-storey buildings as an

In this study, a detailed nonlinear mathematical model of a MHPP with a Pelton turbine was developed and the results obtained from this model were compared to the experimental

Objective: To investigate the effect of platelet-rich plasma (PRP) injection to the lower one-third of the anterior vaginal wall on sexual function, orgasm, and genital perception

The following are the major findings of the present study: i) the serum BDNF levels are lower in all three patient groups than in the control group; ii) the

Method: In this study, firstly, from the ergonomic point of view, firstly positive negative perceptions of boxing athletes, referees, coaches and spectators to classical

z Department of Medical Oncology, Faculty of Medicine, Afyon Kocatepe University, Afyon, Turkey A Yildirim Beyazit University Faculty of Medicine, Department of Medical

Sistem olarak ıktâ‘nın arazi tahsisatını merkezin kontrolüne bağlaması, üstelik bu sisteme göre arazi tahsisatı yapılanların, kendilerine ıktâ‘ edilen arazi