• Sonuç bulunamadı

Türkçede tamlamadan oluşan birleşik kelimeler, yapı olarak tamlama yapısını korusa dahi anlam bakımından farklılaşarak kullanılmaktadır. Türkçe birleşik kelimeler, birleşik isim ve sıfat olmak üzere iki grupta incelenir. Birleşik isim, “en az iki kelimeden oluşan ve bu kelimelerin kendi kavramları dışında yeni bir kavramı karşılamak üzere, birleşik kelime kalıbına göre bir araya gelerek meydana getirdikleri isim”lerdir (Korkmaz, 1992: 27). Birleşik sıfat ise, “sıfat tamlaması şeklinde kurularak özel anlamlar kazanmış sıfat”lardır (Korkmaz, 1992: 28). Türkçe belirtisiz isim tamlamaları, birleşik isim oluşturulan kelime gruplarının başında gelmektedir. Türkçede belirtisiz isim tamlaması olan pek çok birleşik isim vardır. Örneğin “akşamsefası (çiçek), Altıkardeş (yıldız kümesi), ayakkabı, Aydınoğulları, anasının kızı, başının tacı”

vb. (Korkmaz, 2003: 140). Birleşik isimlerin bir kısmı ise sıfat tamlamalarından oluşmaktadır. Ancak ismin önündeki kelime nitelik, renk ve sayı bildirmesine karşın birleşik kelime kendi başına bir yere veya varlığa isim olması sebebiyle bu kelime grupları, takısız isim tamlaması şeklinde olan birleşik isimler olarak kabul edilmektedir:

“Acı badem, açık öğretim, alabalık, Akdeniz, Akçay, Çukurova, Batı Asya, Doğu Anadolu, alt kenar, alt yapı, üst kat vb.” (Korkmaz, 2003: 140-141). Türkçede yan yana getirilmiş iki isimden birincisinin ikincisi önünde bir sıfat gibi kullanılmasından oluşmuş sıfat tamlaması biçiminde birleşik isimler oluşturulmuştur: “Altınbaş (kavun), altıparmak (palamut)” (Korkmaz, 2003: 140-141). Türkçe isim tamlaması veya sıfat tamlamalarıyla Türkçe birleşik sıfatlar yapılmaktadır. Türkçe belirtisiz isim tamlamaları ile çeşitli anlamlarda birleşik kelimeler yapılabilmektedir: Boğaziçi, Rumeli, Arap saçı, bağ bozumu vb. (Özkan, 2013 29). İncelenen divanlarda tamlamalardan oluşan birleşik kelimelerle yapılan Türkçe tamlamalara çok az rastlanmıştır. Bu yapıdaki birleşik kelimlere Bâkî Divanı’nda yer alan “boz dogan” (K 14/15) ve “Kızılelma” (K 14/15) örnek gösterilebilir.

15 I.II.II. Tamlayan Ekinin Yazılmadığı Belirtili İsim Tamlamaları

Klasik Türk şiirinde bazı belirtili isim tamlamalarında iyelik ekini taşıyan tamlayan unsura ilgi ekinin gelmemesi durumu ile karşılaşılmaktadır. Bu durumdaki tamlamalar yapı olarak ilgi ekini almadığı için belirtisiz gibi görünse de anlam olarak belirlilik taşımaktadır. İlgi eki kullanılmadan oluşturulan belirtili isim tamlamaları,

“eksiz tayinli izâfet” (eksiz belirtili isim tamlaması) olarak isimlendirilmektedir (Timurtaş, 2005: 84). Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlı Türkçesinde görülen eksiz belirtili isim tamlamaları Türkiye Türkçesinde kullanılmamaktadır. Bu sebeple tamlayan eki düşürülmüş belirtili isim tamlamalarını Türkçeye çevirirken bu tamlamalara belirtili isim tamlamalarında var olan tamlayan eki eklenmelidir.

Klasik Türk şiirinde Farsça ve Arapça terkiplerin yapı ve anlam olarak bilinmemesi durumunda şiirlerin diliçi çevirilerinin doğru şekilde yapılması mümkün değildir. Benzer şekilde Türkçe tamlamalarda bazı eklerin yazılmadığı görülmüş ve bu eklerin yazılmaması hâlinde de şiirin anlaşılması zorlaşacağı görülmüştür. Klasik Türk şiirinde karşılaşılan bazı Türkçe tamlamalarda tamlayanın iyelik eki aldığı durumlarda bu iyelik ekinin ardından tamlayan ekinin yazılmadığı görülmüştür. Tamlamalarda tamlayan ekinin yazılmamasıyla bazı anlam sorunları oluşmaktadır. Bu anlam sorunları, tamlamaya getirilen tamlayan ekiyle çözülecektir. Örneğin aşağıdaki beyitte yer alan

“atı başın” tamlamasında tamlayana gelen üçüncü tekil şahıs iyelik ekinden sonra tamlayan eki olan “-ın (-ın, -un, -ün)” ilgi eki getirilmemiş, bu sebeple bu tamlamada tamlayan eki ile iyelik eki arasına gelen kaynaştırma harfinin “n”nin de yazılmadığı görülmektedir. “Atı başın” şekindeki bu tamlamaya, yazılmayan ekler eklendiğinde

“atının başını” şeklinde olduğunda tamlama anlaşılır olmaktadır:

Yola ‘azm itmiş ol ser-keş baña yâ Hû dimez bir kez Çeküp atı başın agyâr ile turmış vedâ‘ eyler (Bâkî G 82/3)

“O dik başlı yola niyet etmiş, bana bir kez ya Allah demez. Atının başını çekip ağyâr ile durmuş, vedalaşır.”

Vücûdum hânesin seyle virür Bâkî gözüm yaşı

Fenâ-yı dâr-ı bî-bünyâduma bu âb olur bâ‘is (Bâkî G 29/5)

16

“Bâkî, gözümün yaşı varlık evini sele verir. Temelsiz evimin yok olmasına bu su sebep olur.”

Eşkümüñ gevherlerin dizdüm işigi taşına

Yâre ‘arz idem diyü silmiş rakîb-i bed-likâ (Bâkî G 15/2)

“Sevgiliye arz edeyim diye gözyaşımın cevherlerini eşiğinin taşına dizdim.

Çirkin yüzlü rakip (onları) silmiş.”

Saçuñ târına peyveste kılursa rişte-i cânı

‘Alâ’ikden geçüp Bâkî cihândan inkıtâ‘ eyler (Bâkî 82/5)

“Bâkî can ipini senin saçının teline bağlarsa, ilgilerden vazgeçip dünyadan kopar.”

Gözüme ‘âlem görinmez görmesem ruhsâruñı

‘Ârızuñ mir’âtıdur âyîne-i âlem-nümâ (Bâkî G 15/4)

“Yüzünü görmesem gözüme âlem görünmez. Âlemi gösteren ayna, yanağının aynasıdır.”

Klasik Türk şiirinde Türkçe tamlamalarda tamlayan ekinin yazılmadığı belirtili isim tamlamalarında ekin yazılmadığı göz önünde bulundurulmazsa tamlama anlaşılamayacaktır.

I.II.III. Tamlanana Gelen Belirtme Hâl Ekinin Yazılmadığı Tamlamalar Klasik Türk şiirinde kullanılan bazı Türkçe tamlamalarda tamlanana gelen belirtme (akkuzatif) ekinin yazılması gerekli iken sadece “-n” şekinde yazıldığı görülmektedir. Gramer kitaplarında sıfır akkuzatif diye tanımlanan bu durumun aslında bir ek düşmesinden öte Eski Türkçede 3. tekil şahıs ekinden sonra görülen yaygın bir kullanım olduğu belirtilmektedir. “Eski Türkçede bütün iyelik eklerinden sonra kullanılan -n akkuzatif eki, metinlerimizde sadece 3. şahıs iyelik eklerinden sonra gelmektedir” (Timurtaş, 2005: 87). Bu kullanımın örnekleri aşağıda verilmiştir:

Benem kim sengsâr-ı mihnetem bâzâr-ı ‘ışk içre

Belâ dağın kazan Ferhâd ile hem-seng dutmışlar (Fuzûlî G 91/5)

“Aşk pazarı içinde sıkıntı taşlığı benim. Beni bela dağını kazan Ferhad ile bir tutmuşlar.”

17 Belâgat kûsın urdum husrevâne heft kişverde

Suhan menşûrına çekdüm bu gün tugrâ-yı Hâkânı (Bâkî K 5/33)

“Yedi ülkede hükümdara yakışırcasına belâgat davulunu vurdum. Bugün hükümdar tuğrasını söz fermanına çektim.”

Kûyuñ gubârı minnetin ehl-i nazar çeker

Kuhl-i cilâ zarûretini bî-basar çeker (Bâkî G 79/1)

“Senin köyünün tozunun minnetini nazar ehli çeker. Parlaklık sürmesinin sıkıntılarını, görmeyen kişi çeker.”

İncelenen divanlarda, gözlerüm yaşın (Fuzûlî G 67/4), bağrımuñ kanın (Fuzûlî G 95/3), lebüñ sırrın (Fuzûlî G 104/2, beka mülkin (Fuzûlî G 155/1), mey zevkin (Fuzûlî G 156/7), şîrîn lebüñ zikrin (Fuzûlî G 199/5), ma‘nâ hümâsın (Bâkî K4/15), bîçârenin gözi yaşın (Nâilî Ş 32/6), cihân şâhların (Nâilî K 9/4), dünyâ gamın (Nâilî K 28/3), hasmın zehresin (Nâilî K 11/7) vb. tamlamalarda tamlanana gelen belirtme ekinin yazılmadığı görülmüştür.

I.II.IV. Devrik Yapılı Türkçe Tamlamalar

Klasik Türk şiirinde bazı Türkçe tamlama ögelerinin yer değiştirilmesiyle devrik yapıda tamlamalar oluşturulmuştur. Bazen de bu devrik yapılı tamlamaların arasına başka kelimeler girmektedir. Bu şekilde oluşan devrik yapılı Türkçe tamlamalar, ögelerin dizilişi yönüyle Farsça tamlamalara benzemektedir.

Belirtili isim tamlamalarında da ögelerin yer değiştirmesi tamlamanın anlamını bozmayacağından özellikle şiir dilinde kullanılan tamlamalarda ögelerin yer değiştirdiği görülmektedir (Özkan, 2013: 24).

Klasik Türk şiirinde Türkçe isim tamlamalarının devrik yapıda kullanımına rastlanmaktadır:

Tutdı mihri cihânı ol mâhuñ

Pertev-i âfitâbdur gûyâ (Bâkî G 14/5)

“O ayın sevgisi (güneşi) dünyayı kapladı. Sanki güneş ışığıdır.”

18 Sanadır meyli cân-ı müştâkuñ

Sanadır intizârı uşşâkuñ (Nâilî Ş 33/2)

“Seni özleyen canın meyli sanadır. Âşıklarının bekleyişi sanadır.”

Sabâ ol zülfi depretdükçe teşvişüm ziyâd eyler

Sakın depretme kim bağrumdadur başı bu kallâbuñ (Fuzûlî G 168/4)

“Saba rüzgârı saçını kımıldattıkça karışıklığım artar. Bu çengelin ucu bağrımda olduğundan sakın kımıldatma.”

Hatdan zarar ne hüsnine yâruñ ki mûrdan

Olmaz nizâm-ı mülk-i Süleyman halel-pezîr (Bâkî G 91/4)

“Sevgilinin güzelliğine ayva tüylerinden ne zarar gelir? Çünkü Süleyman mülkünün düzeni karıncadan dolayı bozulmaz.”

Bâkıyâ pîrehenin sanma o mâhuñ lerzân

Üstine pertev-i hûrşîd-i dırahşân ditrer (Bâkî G 137/7)

“Ey Bâkî, o ayın gömleğini titrek sanma. Parlayan güneşin ışığı üstüne titrer (düşer).”

Takılup yanına her gün bile salındugı yitmez

Ayagın öpmege sarkar nigâruñ şâh destârı (Bâkî G 505/2)

“Hükümdar sarığı, yanına takılıp her gün beraber salındığı yetmez, (bir de) sevgilinin ayağını öpmeğe sarkar.”

Gözümüñ kanlu yaşı devlet-i ‘aşkuñda şehâ

‘Aynına almaz olupdur akışın Ceyhûnuñ (Bâkî G 283/2)

“Ey sevgili, gözümün kanlı yaşı aşk devletinde Ceyhun’un akışını gözüne almaz.”

Bâkîveş âhır eyledi ‘aczin müşâhede Evrâkın itdi defterinüñ târumâr gül (Bâkî G 306/7)

“Gül, Bâkî gibi nihayet aczini anladı. Defterinin yapraklarını perişan etti.”

Gülsitân-ı bezme sâgar gonca-i sîr-âb ise

Âteşîn ruhsârı sâkînüñ de bir gül-nârdur (Bâkî G 58/2)

19

“Kadeh, meclisin gül bahçesine suya kanmış gonca ise sakinin ateşten yüzü de bir narçiçeğidir.”

Klasik Türk şiirinde devrik yapılı birçok Türkçe tamlama kullanılarak şiirde vezin ve ahenge katkı da sağlanmıştır.

I.II.V. Karma Yapılı Türkçe Tamlamalar

Klasik Türk şiirinde Türkçe tamlamalarda görülen diğer bir özellik ise, Farsça tamlamaların yer aldığı Türkçe tamlamaların yapılmasıdır. Farsça bir tamlama ile Türkçe bir tamlamanın bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu tamlamalar, iki dilin tamlama yapısını içinde barındırdığından karma yapılı tamlamalar olarak adlandırılabilir:

Olmasun hâmûş bâğ-i medhinüñ bülbülleri

Dâ‘i-i devlet Fuzûlî tek hezâr olsun saña (Fuzûlî K 30/86)

“Senin övgü bağının bülbülleri susmasın. Devletin duacısı, Fuzûlî gibi sana bülbül olsun.”

Klasik Türk şiirinde tamlayan ve tamlanan unsuru Farsça birleşik kelime olan veya Farsça tamlamalardan oluşan Türkçe tamlamalarla karşılaşılmaktadır. Aşağıdaki beyitte yer alan “şâh-nazar rind-i cihan” terkibinin birinci unsuru Farsça birleşik sıfat, ikinci unsuru ise Farsça isim terkibi olup iki unsurun birleşmesiyle Türkçe sıfat tamlaması oluşmuştur:

Ben şâh-nazar rind-i cihân aña direm kim

Nergis gibi göz dikmeye sîm ü zere cânâ (Bâkî G 1/7)

“Ey can, ben, nergis gibi gümüşe ve altına göz dikmeyene yüce bakışlı cihan rindi derim.”

Cihânda ‘arsa-i ikbâl ü bahtuñ şeh-süvârısın

Virür na‘l-i semendüñ şu‘le mihr-i ‘âlem-efrûze (Bâkî G 417/8)

“Dünyada baht ve ikbâl meydanının atlısısın. Cihanı aydınlatan güneşe atının nalı ışık verir.”

Dûdlar çıkdı yanup reşk-i ruhuñ nârına bâğ

Câ-be-câ sanma çemende görinenler sünbül (Bâkî K 24/38)

20

“Senin yanağının kıskançlık ateşine bağ yanıp dumanlar çıkarmıştır. Çemende yer yer görünenlerin sümbül olduğunu zannetme.”

Ne bilür okımayan mushaf-ı hüsnüñ şerhin

Yire gökden ne içün indüğini Kur‘ânuñ (Fuzûlî G 161/4)

“Güzellik mushafının şerhini okumayan Kur‘an’ın gökten yere ne için indiğini ne bilir?”

Âhını ey mâh uşşâkuñ yitürme göklere

Derd ehlinüñ nişân-ı tîr-i âhı olmagıl (Fuzûlî G 178/3)

“Ey ay, âşıkların ahını göklere ulaştırma. Dert ehlinin âh okunun hedefi olma.”

Aşağıdaki beyitte geçen “tarâvet bâğınun/bir gonca-i handânısın” terkibinde tamlayan, isim tamlaması; tamlanan ise Farsça sıfat tamlamasıdır:

Sen tarâvet bâğınuñ bir gonca-i handânısın

Jâle düşmiş tâze gül bir aglamış sûretlüdür (Bâkî G 60/3)

“Sen tazelik bağının açılmış bir goncasısın. Jale düşmüş taze gül, ağlamış kişi görünümündedir.”

Aşağıdaki beyitte birinci mısrada geçen “na‘l-i esbi nişânın” terkibi ile ikinci mısrada geçen “yirüñ kulağı” terkiplerinin birbiriyle ilişki kullanımlar olduğu görülmektedir. Yerdeki nal izleri, kulağa benzetilerek yerdeki bu nal izlerinin de yerin kulağı olduğu ifade edilmiştir:

Âh itme na‘l-i esbi nişânın görüp dilâ

Şâyed kimesne işide yirüñ kulağı var (Bâkî G 53/3)

“Ey sevgili, atının nalının izini görüp âh etme, olur ki birisi işitir, yerin kulağı var.”

Zamânuñ cümle-i evkâtum subh eylemiş gûyâ

Çerâğ ile bulınmaz zulm devrinüñ şeb-i târı (Fuzûlî K 29/30)

“Zamanın, zamanlarımın cümlesini sanki sabah eylemiş. Zulm devrinin karanlık gecesi kandil ile bulunmaz.”

Klasik Türk şiirinde üç ayrı dilin gramer yapısıyla oluşturulmuş terkiplere rastlanması bu terkiplerin zaman zaman aynı terkip içinde kullanılmasını da beraberinde getirmiştir.

21