• Sonuç bulunamadı

SUYÛTÎ’NİN ELEŞTİRİSİ BAĞLAMINDA TEFSİR

E. TEFSİRİN YÖNTEMİ NEDİR?

Bir ilmin yöntemi esasen onun kaynakları üzerine bina edilmiş amacına ulaştıran işleyiş yoludur. Bu işleyiş de her ilimde farklılık arz etmektedir. Tefsir ilminin yöntemi de kendine has bir özellik yansıtır. Burada Suyûtî’nin eleştirisi bağlamında tartışmaya açılması gerekilen husus şüphesiz tefsirin Murâd-ı İlâhî’ye ulaştırmadaki yönteminin keyfiyeti nasıl olacağıdır. Bu konu belirlendiğinde Râzî’nin ayetlere anlam yüklerken kullandığı yöntemin Suyûtî’nin tefsire teorik bakış açısına dayanarak öngördüğü yönteme ne derece uyduğu ve uymadığını değerlendirme imkânı oluşacaktır.

Suyûtî bir doğru ve yanlış tefsir ayrımı ile tefsirin yöntemini aktarmaya gayret etmektedir. Esasen o böyle yaparak yöntemsel olarak hangi tefsirin yanlış hangisinin de doğru olduğunu aktarmayı amaçlar. Bu yüzden onun bu bilgilerinden bizim tefsirin yöntemine dair bilgiler çıkarmamız mümkün. Suyûtȋ’ye göre yanlış tefsir iki çeşittir. Birincisi belli anlamlara inanan ve bunları kendince ayetin lafızlarına uygun görüp ona yükleyen müfessirin yapmış olduğu tefsir uygulamasıdır. Bu da yine ikiye ayrılır. Birincisine göre müfessir ayetleri anlamlarından soyutlayarak tefsir eder. Diğerine göre müfessir, ayeti içermediği veya ayetle murad olmayan anlamı esas alarak tefsir etmektedir. İkinci yanlış tefsir ise müfessirin vahyin muhatabını, indirildiği şahsı, mütekellimin yani Allah’ın muradını göz önünde bulundurmadan mahza Arapça dil bilgisine dayanarak gerçekleştirdiği tefsirdir.287 Dolayısıyla müfessirin Kur’ân-ı Kerim’i lafızlarının taşımadığı anlamları ayetlere yükleyerek ve rivayetleri göz ardı ederek tefsir etmesi kesinlikle haramdır.288 Her iki yanlış tefsiri gerçekleştiren müfessirler ise Kur’ân’a kendi görüşlerine göre anlamlar verir.289

Diğer tarafta doğru tefsirin yönteminin de belirli bir ölçüsü vardır. Suyûtî’ye göre esasen Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ait hadisleri, sahabe ve tabiun rivayetlerinin çerçevesine bağlı kalınarak elde edilir.290 Ayetlere isabetli anlam verebilmenin ön koşulu o ayetle ilgili rivayetleri göz önünde bulundurup bunların sunduğu çerçeveden çıkmamaktadır. Rivayete bağlı kalışın neticesinde tefsir uygulaması rivayete istinaden gerçekleşir.291 Bunun bilincinde                                                                                                                          

287 Celȃleddîn es-Suyûtî, el-İtkȃn fî ulûmi’l-Kur’ȃn, s. 766.

288 Suyûtȋ bu konuda İbn Arabi’yi örnek gösterir ve onu bid’at ihdas eden biri olarak tanıtır. Celȃleddîn es-

Suyûtî, et-Tahbȋr fȋ ilmi’t-tefsȋr, s. 326.

289 Mehmet Paçacı, Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?, s. 139. 290 Celȃleddîn es-Suyûtî, el-İtkȃn fî ulûmi’l-Kur’ȃn, s. 767.

olan Suyûtȋ, ayetler üzerine herhangi bir söz ilave etmemiştir. Ancak daha sonra bu durumu Râzî’nin tefsir uygulamasında da göreceğiz. O da yer yer ayetler hakkında rivayet aktardıktan sonra rivayetin bu anlam çerçevesinden ayrılmamaktadır.

Müfessir yukarıda belirtilen yöntemi tefsir uygulamasında yansıtırken, onun ayetlerin bağlamına hangi şartlar altında bağlı kalması gerektiği sorusu da önemlidir. Suyûtȋ müfessirin tefsir uygulamasını mahza Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahabeden varid olan rivayetlere bağlı olarak gerçekleştirmesi gerektiğini ve uygulamasını mahza bununla sınırlaması gerektiğini ifade etmektedir. Müfessir buna zorunlu olmakla beraber dahası bu onun için yeterli olacaktır. Dolayısıyla burada yine tefsirin sınırlarının rivayetler tarafından belirlendiği hususu ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda müfessirin görevi bu sınırlara tâbȋ olacaktır. Suyûtȋ’ye göre ehil bir müfessirin rivayetler bağlamında yapabileceği tek şey rivayetler arasında tercihtir. Ancak müfessirin rivayetlerin nakli ve tercihi dışında fazlalık sayılacak bir sözü (kavl-i zâid) ilave etmesi de yanlış olacaktır. Ayrıca bu tercih ancak sahabeden gelen rivayetler arasında ihtilaf söz konusu olduğunda mümkündür.292

Öyleyse diyebiliriz ki Suyûtȋ’nin anlayışına göre yöntemsel olarak rivayetlerden soyutlanmış bir tefsirde sarf edilen her söz isabet etmiş olsa da, tahrif ve tebdilden öte geçemez ve mahza te’vil kategorisinde telakki edilir. Burada dikkat çeken husus Suyûtî’nin rivayetten arınmış olarak gerçekleştirilen tefsirin -her ne kadar o buna te’vil adını verse de- tahrif olarak telakki etmesidir. O bunu Katfu’l-ezhâr başlıklı eserinin mukaddimesinde yemin ederek dile getirmektedir. Buna göre sahabe Hz. Peygamber’den (s.a.v.) vahyi işitti, öğrendi, elde etti ve indirilişi hakkında bilgi sahibi oldu. Sahabe bununla sınırlı kalmadı ayrıca ondan tefsir ve te’vili de işitti. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim’in inişine şahit olmayan ve vahyin bizzat kendisine indirilmeyen bir kişinin onun manaları hakkında söz söylemesi de mahza re’y293                                                                                                                          

292 Celâleddȋn es-Suyûtȋ, Katfu’l-ezhâr fȋ keşfi’l-esrâr, c. I, s. 91; Mehmet Suat Mertoğlu, a.g.md., DİA, c.

XXXVIII, s. 198. Örneğin Gazzȃlî’ye göre rivayetleri salt nakleden müfessir duyucu ve nakledici olmaktan kurtulamaz. Gazzȃlî, Cevȃhiru’l-Kur’ȃn, thk. Muhammed Reşȃd Rıza el-Kabbȃnî, Beyrut 1986, Dȃru İhyȃi’l- Ulûm, İkinci Baskı, s. 38.

293 Esasen ‘re’y ile tefsir’ Kur’ân-ı Kerim’in yorumlanmaması gerektiği yönünde anlaşılmaması gerekmektedir.

Örneğin bu konuda İbn Nakib’in “Kim Kur’ân’ı kendi re’yi ile tefsir ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın” anlamındaki hadiste yer alan re’y kavramına beş tane anlam vermektedir. Bu anlamlara göre re’y metot ve bilgi yönünden bir temel içermemesi ile aynı değere sahip olmaktadır. Re’yin bu beş anlamları kısaca müfessirin tahsil etmesi gerektiği ilimleri öğrenmeden tefsire girişmesi, müteşabih ayetlerin tefsiri, ayetlerin belirli bir mezhebin bakış açısıyla tefsir edilmesi, ayetlerin tefsirinde delilsiz şekilde Allah’ı şahit tutarak muradını kesin anlam ile ortaya koyma gayreti ve ayetlerin kendi istek ve zevkine göre tefsir edilmesidir. Dolayısıyla bu anlamlara göre re’y, ayetleri yöntemsiz şekilde tefsir etmeyi ifade etmektedir. Mehmet Paçacı, Çağdaş Dönemde

kategorisinde telakki edilecektir. Söylenen bu söz prensiplere ve şartlara uygun olsa bile ancak te’vil kategorisinde telakki edilebileektir. Fakat söylenen söz bu prensiplerin ve şartların dışına çıkarsa, söyleyenin muradı hatalı olur, söz tahrif ve tebdil kategorisinde telakki edilir.294

Râzî'ye gelince, o daha çok Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsirini bir yöntem olarak tercih etmektedir. Kuşkusuz bunun sebebini ayetlerin sübûtu kat’î lafızlardan oluştuğu şeklinde ifade edebiliriz. Rȃzî’nin Nisa Suresi’nin 24. ayeti tefsirindeki ifadesine göre Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsiri tefsir ilminin bir yöntemidir. Nitekim o bunu ‘tefsîru kelȃmillâhi teȃlȃ bi

kelȃmillahi ekrabe’t-turuk ile’s-sıdki ve’s-savȃb’ şeklinde ifade etmektedir.295 Buna göre ayetlerin diğer ayetlerle tefsir edilmesi doğruluğa ve hakikate en yakın olan yoldur. Burada ‘turuk’ kelimesi bu prensibi bizzat tefsirinin yöntemi olarak kabul etmemizi desteklemektedir. Esasen bu yöntem tefsir ilminin en temel kaidelerindendir. İbn Teymiyye, İbn Kesir, Zerkânî, Ebû Hayyan ve et-Tahbîr'de Suyûtî gibi âlimler ayet tefsirlerinde rivayetlerden önce diğer ayetlere başvurulması gerektiğini ısrarla tavsiye etmekte, dahası öngörmektedir. Râzȋ Suyûtȋ’den bu noktada da ayrılmaktadır. Râzȋ’nin bu yöndeki kullanımı hicri 7. yüzyılda ortaya çıkmış vahyin belirli bir tarihi bağlamda indiği ve söylemsel bir bütünlüğe sahip olduğu fikrinin bir sonucu olarak tebarüz ettiği söylenebilir. Bundan dolayı tefsirlerde ayetler arası ağ kurma çabası296 ve bir ayetin tefsirinde diğer ayetlere atıflarda bulunma arzusu oluşmuştur.297

Böylece Suyûtî’nin teorik tefsir bakış açısı bağlamında tefsirin yöntemi konusunda yine diğer başlıklarda olduğu gibi rivayetin önemi ortaya çıkmıştır. Tefsirin yöntemi esasen müfessirler tarafından farklı şekilde uygulanmıştır. Tefsirin kendine özgü yöntemini doğrudan belirleyen husus ise müfessirlerin ayetlerin lafızlarından kastedileni yani Murâd-ı İlâhî’yi elde                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?, s. 135. Yine tefsir bağlamında re’yin ne ifade ettiği için bkz.: Mehmet Paçacı, Kur’an’a Giriş, s. 113.

294 Celâleddȋn es-Suyûtȋ, Katfu’l-ezhâr fȋ keşfi’l-esrâr, c. I, s. 89.

295 Fahreddîn er-Rȃzî, Mefȃtîhu’l-gayb, c. V, s. 264; Michel Lagarde, İndex du Grand Commentaire de Faẖr al- Dīn al-Rāzī, Leiden 1996, E. J. Brill, s. 23. Lagarde Mefȃtîhu’l-gayb’ın fihrist çalışmasında ayrıca Rȃzî’nin yer

yer farklı konular hakkında ifade ettiği prensipleri derlemiştir. Yine Zerkânȋ de rivayetler çerçevesinde ayetlerin tefsiri (et-tefsȋr bi’l-me’sûr) konusunda Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsiri ilkesini birinci sırada nakleder. Zerkânȋ ayrıca bu konuya örnekler çerçevesinde açıklık getirmeye çalışır. Bu örnekler bir ayetin diğer bir ayeti açıklama imkȃnına sahip olduğunu ve yine diğer bir ayete değinebileceğini veya atıfta bulunulabileceği de gösterir. Zerkânȋ, a.g.e., c. II, s. 12-13.

296 Mehmet Akif Koç, a.g.m., s. 4.

297 Mehmet Paçacı, Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?, s. 121. Yine bu sayfada müellif, Fazlur

etme gayretidir. Bu gayret ise tefsir disiplinine diğerlerinden farklı bir amaç, dil ve yöntem vermektedir. Böylece farklı tefsir söylemleri oluşmakta ve tefsirin uygulaması da buna göre değişkenlik arz etmektedir.

Tezimizin birinci bölümünde Seȃlibî’nin Suyûtî'nin yönelttiği bu eleştiriye katılmadığını belirtmiştik. Onun sahip olduğu eleştirinin yersiz olduğu görüşü tefsirin yöntemi konusunda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. O böylece eleştirinin ortaya çıkardığı tartışmanın farklı bir mecraya girmesine sebep olmuştu. Ona göre Mefâtîhu’l-gayb, en önemli ve sıkça başvurulan tefsirlerdendir. Râzî’nin tefsirinde yer verdiği geniş istidlaller eseri bir tefsir olmaktan çıkarmakta ve farklı ilimlere ait bir ansiklopedi olduğu izlenimi uyandırmaktadır. Ama eser Seâlibî’nin görüşüne göre okuyuculara farklı konular hakkında sunduğu bilgiler sayesinde tefsir ilminin hakkını vermektedir.298

Gayet tabii Seâlibî’nin bu görüşü tartışmaya açıktır. Zira Mefâtîhu’l-gayb’ı ona göre tefsir yapan içerdiği burhan ve delillerle dolu istitrat bahisleridir. Oysa ki bir tefsiri tefsir ve yöntemini de yöntem yapan özellikler nelerdir sorusuna burada rivayetle cevap vermiş olduk. Bundan önce ele aldığımız üzere tefsirin sınırlarını ve yöntemini doğrudan etkileyen husus da rivayet idi. Her ne kadar Seâlibî Mefâtîhu’l-gayb’ı burhan ve delilleri içerdiği için tefsirin hakkını vermesiyle savunsa da, Mefâtîhu’l-gayb Suyûtî'ye göre birincil derecede tefsir yani rivayet içermediği için eleştirilmektedir. Ancak daha sonra da göreceğimiz üzere Mefâtîhu’l-

gayb tamamen yoksun değildir.

Esasen Selâlebî'nin de ifade ettiği üzere rivayetle birlikte diğer ilimlerden yoğun bilgi taşıyan tefsirlere yansıyan bu birikim sonucunda bu eserlerin tefsir ilmine ait olmadığı, tam tersi söz konusu bu disiplinlere ait ve bunlara uygun yöntemler içerdiği intibaı uyanmaktadır. Bu yüzden tefsir ilmi tarihi ve geleneğinde Mefâtîhu’l-gayb için bu eleştiri ifade edilmiştir. Tefsir onun tarihinde ve kaynaklarında bu eleştiriyle diğer ilimlerle doğru orantılı ve onlara olan geçirgenliği sorgulanan bir disiplin haline gelmiştir. Diğer ilimleri tefsir ürünlerine yansıtan bu eğilimin tefsirin amacı, yöntemi ve içeriğine ne kadar etki ettiğini, tefsir ilminin

                                                                                                                         

298 Daha önce de aktardığımız Seâlibî’nin düşüncelerini burada yeniden aktarmıyoruz. Bunun için bkz.: Seȃlibî, a.g.e., c. I, s. 93.

asıl amacını serdetme bakımından oldukça önemli ve gereklidir. Zira her ilmin kendine özgü bir yazım dili vardır.299

Bu bölümde ele aldığımız tefsirin teorik çerçevesi ve neliği bize eleştiriden doğan ve onun telaffuzunu sağlayan Suyûtî’nin tefsir anlayışının teorik zeminini yansıtmıştır. Ancak tefsirin teorik çerçevesinin yanı sıra müfessirlerce uygulamadaki yansıması da eleştiri çerçevesinde ayrı bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Böylece tefsirin teori ve uygulamasına da birbirinden ayrı olarak bakılacaktır. Bu konuda farklı hususlardan etki altında kalan Râzî ve Suyûtî’nin tefsir uygulamasını son iki bölümde ele almaya çalışacağız.