• Sonuç bulunamadı

SUYÛTÎ’NİN TEFSİR UYGULAMAS

E. TEFSİR OLARAK DİL

Lügat ilminin sunduğu imkânların önemi Kur’ân’ın tefsiri konusunda yadsınamaz. Bu ister sarf, nahiv, iştikak, morfoloji, ir’ab, belagat, kıraat, ister fıkıh usulündeki dil kaideleri olsun değişmez. Lafzın delalet ettiği anlam bu ilimlerin uygulamasıyla ortaya konur. Suyûtî’nin Arap dilinin imkânlarını kullanarak ortaya koyduğu tefsir el-Celâleyn’dir. Suyûtî

Celâleyn’in Bakara ve İsra Suresi arasındaki kısmı tefsir etmiş diğer surelerin tefsirini ise

hocası Celâleddîn Mahallî (ö. 864/459) yazmıştır.519

a. EL-CELÂLEYN BAĞLAMINDA TEFSİRİN DİL KAYNAĞI

Suyûtî, şimdiye kadar gördüğümüz üzere rivayet özelinde yalın bir tefsir yazım dilini tercih etmektedir. O ayetlerin salt tarihine ilişkin rivayetler nakletmekte, onların sunduğu çerçeveden çıkmamakta ve aralarında tercihe de gitmemektedir. Zira ona göre, vahye şahit olmayan bir kişi tefsiri ancak rivayetleri esas alarak yaptığında doğru yapmış olacaktır. Arap dili ise Suyûtî için rivayetten sonra gelen tefsirin kaynakları arasında yer alan bir kaynaktır.

Suyûtȋ böylece ed-Dürru’l-mensûr’da ayetlerin tefsiriyle ilgili ulaşabildiği bütün rivayetleri aktarırken, Celâleyn’de ayetleri daha çok Arap dilinin imkânlarından faydalanarak tefsir etmektedir. Dolayısıyla Suyûtȋ’nin el-Celâleyn’deki tefsir uygulaması dilin imkânları çerçevesinde seyrederken eser bir kelime izahlı meal izlenimi uyandırmaktadır. Nitekim ayetlere dair mevcut kısa açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. Müfessir faydalı gördüğü ayetlerin nahiv kurallarına değinmeyi önemsemekte ve ayetlerin izahında bir kaç kelimeyi geçmeyen açıklamalarda bulunmaktadır.

Bu minvalde birçok örnek olmakla beraber Bakara Suresi’nin 2. ayeti tefsiri örnek verilebilir. Müfessir burada ‘rayb’ kavramını eşanlamlı bir kavram olan ‘şek’ ile karşılar ki bunu daha önce Râzî de gerçekleştirmişti.520 İsra Suresi’nin 1. ayetinde göze çarpan bir diğer                                                                                                                          

519 Esasen Suyûtȋ’nin hocasının yarım bıraktığı ve Suyûtȋ’nin tamamladığı bir diğer tefsir ürünü de Tefsȋru’l- Celâleyn adlı eserdir. Bu eser Suyûtȋ’nin hocası olan Celâleddȋn el-Mahallȋ tarafından kaleme alınmaya

başlanmış fakat vefatı nedeniyle tamamlanamamıştır. Suyûtȋ ise hocasının vefatından sonra tefsirin geri kalan kısmını bitirme şerefine nail olmuştur. Kaynaklarda kimin hangi kısmı yazdığı hususunda muhtelif bilgiler mevcuttur ancak Suyûtȋ mukaddimede hocasının Kehf Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar tefsiri bitirdiğini ardından Fatiha Suresi’ni tefsir ettikten sonra vefat ettiğini belirtmektedir. Dolayısıyla Suyûtȋ de Bakara Suresi’nden itibaren İsra Suresi de dahil olmak üzere Kehf Suresi’ne kadar tefsiri tamamlamıştır. Detaylı bilgi için bkz.: Ali Akpınar, “Tefsȋrü’l-Celâleyn”, DİA, c. XL, s. 294.

tefsir uygulaması da Suyûtȋ’nin kavramların nahiv kaidelerine ve nahivdeki hükmüne de değinmesidir. Örneğin ayette geçen ‘leylen’ kelimesi müfessire göre geçtiği yer itibariyle zarf olduğundan üstün harekesini almıştır.521 Suyûtî’nin tefsirinde ayetlerin kastettiği muradı kısa ibarelerle dile getirdiği diğer örnekler de şunlardır. Bakara Suresi’nin 42. ayetinin ‘ve lâ

telbisû’ ibaresini Suyûtî ‘tehlitû’ yani karıştırmayın şeklinde açıklamaktadır. Bakara

Suresi’nin 44. ayetinde ise ‘birr’ yani iyilik kelimesini ‘Hz. Muhammed’e iman’ şeklinde izah etmektedir. Ayette geçen bir kelimeyi muayyen olarak başka bir kelimeyle tefsir etmesinin bu tefsirinde yoğun olarak ortaya koyan Suyûtî’nin bu uygulamasına bir diğer örnek de Bakara Suresi’nin 48. ayetinde geçen ‘ve’ttekû’ kelimesinin ‘hâfû’ yani korkun yönündeki açıklamasıdır. Nadiren Suyûtî ayetlerin izahına yönelik daha uzun bilgiler sunmaktadır. Örneğin o böyle durumlarda ayete yönelik bir hadis veya sebeb-i nüzul bilgisini aktarmaktadır.522

Suyûtî, Celâleyn’deki tefsir uygulamasında faydalandığı bir diğer lügat ilmi konusu da kıraattir. Bakara Suresi’nin 48. ayeti geçen ‘ve lâ yukbel’ ibaresi ifadesine göre hem yâ hem de tâ harfiyle okunabilmektedir.523 Kıraat bilgisine dair bir diğer örnek de Bakara Suresi’nin 51. ayetidir. O burada ‘ve iz vâadnâ’ ibaresinin vâv harfini uzatan elifle ve elif olmadan da okunabileceğini belirtir.524 Keza yine Bakara Suresi’nin 58. ayetindeki ‘neğfir’ kelimesinin Suyûtî, yâ ve tâ harfleriyle ve i’rabın da buna göre mef’ule mebni olarak da okunabileceğini belirtmektedir.525 Nahivle ilgili konular da Suyûtî’nin tefsirin uygulamasında lügat ilmi bağlamında faydalandığı bir konudur. Bakara Suresi’nin 65. ayetinde Suyûtî, ‘velekad’ kelimesinin başındaki lâmın yemin lâmı olduğunu vurgulamaktadır.526

Suyûtî iki tefsir eserinde, ed-Dürru’l-mensûr ve Celâleyn’de genel itibariyle tefsir tanımının içerdiği klasik tefsirin konularından faydalanmakta ve tefsir tanımının sınırlarını göz önünde bulundurarak hareket etmektedir. Bunun istisnasını En’am Suresi’nin 103. ayeti tefsirinde Suyûtȋ’nin kelâma dair bir konuya değinmesinde görüyoruz. Müfessirin ayeti müminlerin Allah’ı ahirette görebileceği yönünde tefsir etmesi burada ru’yetullah meselesine zımnen atıfta bulunduğunu göstermektedir. Ayette ifade edilen görememe Suyutȋ’ye göre                                                                                                                           521 Sâvȋ, a.g.e., c. II, s. 281. 522 Sâvȋ, a.g.e., c. I, s. 24-25. 523 Sâvȋ, a.g.e., c. I, s. 26. 524 Sâvȋ, a.g.e., c. I, s. 27. 525 Sâvȋ, a.g.e., c. I, s. 29. 526 Sâvȋ, a.g.e., c. I, s. 32.

onun ihata edilemeyeceği anlamına gelmektedir. Her halükarda Suyûtȋ, Kıyame Suresi’nin 22. ve 23. ayetlerinden En’am Suresi’nin 103. ayeti tefsirinde faydalanarak Allah’ı görmenin mümkün olacağını ifade etmektedir.527 Aslında Suyûtȋ’nin ayetlerin tefsirinde Râzî gibi kelami tartışmalara yer verdiğini ifade etmemiz mümkün değildir.

Suyûtî ed-Dürru’l-mensûr’da olduğu gibi Celâleyn’de de yalın bir tefsir dili kullanmaktadır. O bunu tefsirin mukaddimesinde farklı şekilde dile getirmektedir. Eserin yazımıyla Allah’ın Kelâmı’ndan anlaşılanları zikretmeyi, tercih edilen görüşlere (akvâl) itimat etmeyi, ihtiyaç olan yerlerde i’raba yer vermeyi, ayetlerdeki ihtilaf edilen meşhur kıraatleri hatırlatıp bu konuya dikkat çekmeyi, bütün bunlara sözü uzatıp ayrıntıya yer vermeden aksine bunu terk edip sağlıksız olup yeterli olmayan görüşleri ve yerleri almadan Arapça kitaplarında olan i’rabları da zikrederek, latif bir yönde, veciz veya özlü bir ifade biçimiyle aktarmayı amaçlamaktadır.528 Suyûtî’nin tefsiriyle amacının Murâd-ı İlâhî’ye ulaşmada dağınık, yersiz, gereksiz bir takım konu ve bilgileri aktarmadan en kestirme yoldan ulaşmak olduğu göz önünde bulundurulursa, eleştirinin bu nokta-ı nazardan haklı olduğu düşünülebilir. Yani Suyûtî’ye göre Râzî okuyucuyu Allah’ın muradına ulaştırmak yerine ayetlerin bağlamlarında kaybolacak bilgiler aktararak okuyucunun adeta Allah’ın bu ayetle muradı nedir sorusunu sorup bu konuda cevapsız kalmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla tefsir uygulaması dendiğinde Suyûtî’de ayetlerin Murâd-ı İlâhî’nin ayrıntılı bilgiler içerisinde kaybolmayacak kısalıkta ve anlaşılır bir dilde tefsiri söz konusudur. Nitekim bunu mukaddimesinde vurguladığı bilgilerden anlıyoruz. Böylece Suyûtî’nin Râzî’ye aynı zamanda onun Celâleyn’in mukaddimesinde dile getirdikleriyle anlamamız doğru olacaktır.

Böylece Suyûtî'nin klasik tefsirin tanımıyla Kur’ân’a yaklaştığı ve tanımdaki sınırları azami ölçüde esas aldığı ifade edilebilir. Sebeb-i nüzul Râzî ve Suyûtî için yorumlamada bir araç iken Râzî bu delile fıkıh usulünün ahbâr kategorisinde yer verir, Suyûtî daha çok Kur’ân ilimlerinde yer bulan bir konu ve delillendirme imkânı olarak görür.

                                                                                                                          527 Sâvȋ, a.g.e., c. II, s. 32.