• Sonuç bulunamadı

Suyûtî’nin ilmi hayatı Rȃzî’nin ilmi hayatına nazaran İslam ilimlerine yoğunlaşan bir çizgide seyretmiştir. Bu sade çizgi dolayısıyla Suyûtȋ, İslam ilimlerinin dışına çıkmadan ilmi hayatını sürdürmüş ve bu ilimlerde uzmanlaşmıştır. Bundan dolayı onun zihin dünyasındaki evrimleri ortaya koyabilmek Râzî’ye kıyasla daha kolay görünmektedir. Ancak her ne kadar eğitimi sade bir çizgide ilerlemiş olsa da, tefsir, hadis, fıkıh, usul-i fıkıh ve diğer İslam ilimlerinin belli bir derinliğe sahip olması,73 onun bu ilimler arasında daha çok hangi geleneği temsil ettiği veya yakın olduğu konusunu net şekilde belirlemeyi zorlaştırmaktadır. Buna rağmen Suyûtî’nin zihin dünyasını etki altında bırakan ilmi gelenekleri üçe ayırabiliriz:

- Suyûtȋ açık şekilde İbn Hacer el-Askalani mertebesine ulaşmayı arzuladığı hadis ilmini önemsemiş, yaşamının belli dönemlerinde hadis toplamış ve ezberlemiştir. - Onun gayret gösterdiği, temsilcilerini koruyup yardımcı olduğu ve süluk ettiği

tasavvuf onun zihin dünyasına etki etmiştir.74 Ancak Suyûtî’nin tasavvuf ile

                                                                                                                          71 E. M. Sartain, a.g.e., c. I, s. 82.

72 Suyûtî’nin mantık ilmine olan mesafeli tutumunun aynı şekilde Antik Yunan’dan miras alınan diğer, felsefe

gibi ilimlere karşı var olup olmadığı ancak daha derin bir araştırma sonucu ortaya konabilecek bir konu olarak karşımızda durmaktadır.

73 Sadi Ebû Habib, a.g.e., s. 30; İyad Hâlid Tabba, el-İmȃmu’l-Hȃfiz Celâleddȋn es- Suyûtȋma’lemetu’l-ulûmi’l- İslâmiyye, Dimeşk 1996, Dȃru’l-Kalem, Birinci Baskı, s. 73.

74 Sartain toplam üç adet tarikat veya silsile belirtir. Fakat ona göre Suyûtî’nin genç iken tarikat hırkasını giymesi, bir tarikatın yoluna girdiği anlamına gelmemektedir. Tam tersi bu hem zahiri hem batıni ilimlerle meşgul olduğunun bir delilidir. Bunun yanı sıra Suyûtî, istikrarlı şekilde belli bir tarikatın usulünü uygulamamış, sadece bazı tasavvuf erbabından etkilenmiştir. Her ne kadar Sartain Suyûtî’nin Şazeli tarikatına mensup olduğu ifadesini tartışmalı görüp bunu bağlılığı için yeterli bir delil olarak görmese de, müfessirin bu konudaki

meşguliyeti diğer İslam ilimleriyle meşguliyetinden daha azdır ve bu da diğer ilimlerle ilgilenmeyi bıraktıktan sonra gerçekleşir.75

- Son olarak Suyûtî’nin içtihat derecesine ulaştığı, bundan dolayı müçtehitlik iddiasında bulunduğu ve erken dönemlerden beri onunla meşgul olurken fetva verecek kadar kendini yetiştirdiği fıkıh ilmi de ona etki eden ilimlerin başında gelmektedir.76 Dolayısıyla onun fıkıhçı kimliği de oldukça belirgindir. Nitekim o, otoritesine yapılan saldırılara karşı eserleri ve fetvaları ile kendi ilmi şahsiyetini kurma ve savunma amaçlı karşılık vermiştir.77

Böylece onun hadis toplayarak ve ezberleyerek önem verdiği hadis ilmi, tarikat şeyhliği mertebesine ulaştığı tasavvuf ilmi ve hassaten yaşamının belli dönemlerinde müçtehitlik iddiasında bulunduğu fıkıh ilmi Suyûtî’nin zihin dünyasını etkilemiş ve onda yer edinmiştir. Yine bu üç ilmin de onun temsil ettiği ilmi gelenek olduğunu söyleyebiliriz. Suyûtȋ’nin yaşamının belli dönemlerinde ısrarla müçtehitlik iddiasında bulunması fıkha, hadis ve tasavvuftan daha fazla ilgi duyduğunu ve esasen müçtehit kimliği ile anılmak istediğini de göstermektedir. Suyûtȋ’nin hadis toplama ve ezberlemesini yaşamının başlarında gerçekleştirdiği, tarikat şeyhliğini de yine salt yaşamının bir döneminde ifa ettiğini ancak müçtehit kimliğinden hiçbir zaman uzak durmak istemediğini görüyoruz. Nitekim o yaşamının genelinde ısrarla müçtehitlik iddiasında bulunduğundan dolayı akranlarından tepki toplamıştır.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           

şahitliğinin delil olarak yeterli olmayacağı temelsiz bir ifade olarak karşımızda durmaktadır. E. M. Sartain,

a.g.e., c. I, s. 34-35.

75 E. M. Sartain, a.g.e., c. I, s. 37.

76 Müellifin ifadesine göre Suyûtî’nin tefsir ilmine ilgi duyması esasen hadis ilmine ilgi duymasından

kaynaklanır. Zira onun hadisçi karakterini, ed-Dürru’l-mensûr fi’t-tefsûr bi’l-me’sûr adlı tefsir eseri yansıtır. O bu eserinde Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabe ve tabiuna ait olan tefsir rivayetlerin tümünü toplamıştır. Ayrıca bu rivayetler hadis ilminin de konusunu teşkil etmektedir. Suyûtî’nin tefsir eserinde rivayetleri toplaması onun aynı zamanda hadis nakilcisi olduğunu gösterir. O, hadis rivayetlerini Kur’ȃn ilimlerine hizmette kullanmıştır. Tahir Süleyman Hamûde, Celȃleddîn es-Suyûtî asruhû ve hayatuhû ve ȃsȃruhû ve cuhûduhû fi’d-dersi’l-lugavî, Beyrut 1989, el-Mektebetu’l-İslȃmî, s. 148. Suyûtî bağlamında bu bilgi kaynaklarda sıkça yer almaktadır. Ancak onun tefsirinde rivayetleri kullanmasının sebebini hadis âlimi olmasına hasretmek doğru olmaz. Zira daha sonra görüleceği üzere onun için tefsir, rivayettir. O halde bu bilgiyi doğru addetmek mümkün olmamaktadır. Bilgi doğru kabul edilirse şayet onun tasavvuf ve fıkıhta derinleşmiş bir âlim olarak tefsirinde neden bu alanla ilgili bilgiler nakletmediğini de düşünmek gerekecektir. Esasen Suyûtî’nin tefsiri rivayet olarak görmesi ve bunun dışında ayetler üzerinden ele alınan bilgileri farklı eserlere bırakması bunun nedenini teşkil etmektedir. Suyûtî her klasik âlim gibi muhtelif alanlarda ciddi bir birikime sahiptir. Ancak bir alanın konularını diğer bir ilmin uygulamasında işlememiştir.

Suyûtî, şahsiyetini belirleyen fıkıh ilminde içtihat mertebesine ulaştığını Savnu’l-

mantık’ın mukaddimesinde dile getirmektedir. O yaşamında sürdürdüğü müçtehitlik iddiası

sonucunda saldırılara maruz kalır ve düşmanları bundan sonra müçtehitlik için mantık ilmini bilmenin şart olduğunu savunur. Suyûtî de birilerinin içtihadın şartlarından bir tanesinin mantık ilmine vukufiyet olduğunu iddia ettiğini belirtir. Bazı kişilere göre Suyûtȋ, mantık ilmine vakıf değildi. O, mukaddimesinde buna cevap verir ve mantık ilmine, bildiğini zannedenlerden ve münazaralarında kullananlardan daha iyi vakıf olduğunu iddia eder. Burada ayrıca Muhyiddȋn el-Kâfiyeci’den ders aldığını ifade eden Suyûtî, Kafiyeci’yi aklî ilimlerdeki hocası olarak tanıtır.78 Suyûtî’ye göre müçtehitlik için mantık ve kelȃm ilmine vakıf olmak gerekmemektedir. Ayrıca âlimlerin hepsi yanlışa düştüğünde sadece o doğru görüşe ulaşabilecek kapasitede ve durumdadır.79 Suyûtî ayrıca mütçehitlik iddiasını dile getirdikten sonra, iddiası her nedense çağdaşlarının büyük bir kısmı tarafından kabul görmemiştir.80

Yukarıda aktardığımız ilmi gelenekler dışında Suyûtî’nin zihin dünyasını belirleyen bir nokta da onun bir sonraki başlıkta aktaracağımız mantık ilmine mesafeli tutumudur. Bunu zihin dünyasında meydana gelen farklı dönüm noktalarla düşünebiliriz. Suyûtȋ et-Tahaddus bi

ni’metillah adlı otobiyografisinde mantık ilmine dair olan İsagoci başlıklı eseri ve Şemseddîn

el-Hanefi’ye ait olan bu eserin şerhini okuduğunu ifade etmektedir. Ancak bir süre sonra müfessir, bir hocasının mantık ilmindeki eksik bilgisi dolayısıyla hiddetlenir. O bundan dolayı âlimlerin mantık ilmine karşı olduklarını içeren ifadelerini, hassaten İbn Salah’ın (ö. 643/1245) ifadelerini, hüccet kabul ederek mantığa tamamen mesafe alır. Son aşamada ise ki bu da Suyûtȋ’nin mantık hakkındaki son evrimini teşkil etmektedir, hocası Bulkini’ye mantık ilmi hakkında ne düşündüğünü sorar. Bunun üzerine hocası da sesini yükselterek mantık ilmini tahsil etmenin haram olduğunu ifade eder. Hocasının bu cevabından sonra Suyûtȋ artık mantık ilmiyle meşgul olmayı bırakır. Bu dönüşümden sonra Suyûtȋ, hadis ilminin en şerefli ilim olduğunu ifade eder ve buna ciddi şekilde kani olur.81

                                                                                                                         

78 Celȃleddîn es-Suyûtî, Savnu’l-mantık ve’l-kelȃm an fenni’l-mantık ve’l-kelȃm, thk. Ali Sami en-Naşir, y.y. t.y.,

c. I, s. 33-34; Hernandez, a.g.e., s. 122 ve 123.

79 Halit Özkan, a.g.md., DİA, c. XXXVIII, s. 191. 80 E. M. Sartain, a.g.e., c. I, s. 68.

81 Celâleddȋn es-Suyûtȋ, Kitȃbu’t-tahaddus bi ni’metillah, thk. E. M. Sartain, y.y. t.y., el-Matbaatu’l-

Arabiyyeti’l-Hadîse, s. 241-242; Hernandez ayrıca çalışmasında Suyûtȋ’nin mantık ilminden yüz çevirişinin İbn Salah’ınkine paralellik arz ettiğini ifade eder. O bunun yanı sıra Suyûtȋ ve İbn Salah’ın bu durumları Gazzȃlî’nin

Böylece Suyûtȋ, ilk önce mantık ilmine dair İsagoci başlıklı eseri ve Hanefi’nin buna dair şerhini okur, daha sonra hocası Bulkini’nin fetvası üzerine mantık ilminin tahsilinden kesin olarak vazgeçip uzak durur. Bu aşamalar da onun zihin dünyasındaki dönüm noktaları ve belli bir gelişimi yansıtmaktadır.

F. SUYÛTÎ’NİN ZİHİN DÜNYASINDAKİ MANTIK İLMİNE MESAFELİ