• Sonuç bulunamadı

SUYÛTÎ’NİN TEFSİR UYGULAMAS

EL-İKLÎL VE KATFU’L-EZHÂR

Bundan önce Suyûtî’nin yöntemsel ayrımını içeren tefsir-te’vil konusundaki düşüncelerine yer verip tefsirin uygulamasını ele almıştık. Te’vilin uygulamadaki işlevi Suyûtî’ye göre bir istinbat görevi görmektedir. Şimdi Suyûtî’nin el-İklîl ve Katfu’l-ezhâr bağlamında ayetlerde aktardığı konular özelinde te’vilin imkân ölçüsünü örneklerle serdedelim.

Suyûtî kronolojik olarak önce el-İtkân’ı, sonra el-İklîl’i ve daha sonra da Katfu’l-

ezhâr’ı telif etmiştir.529 el-İklîl fî istinbâti’t-tenzîl’in önemi hakkında Suyûtî el-İtkân’da şunu ifade etmektedir: “Ben, el-İklîl fî istinbâti’t-tenzîl adını koyduğum bir kitap telif ettim. Bunun içerisinde fıkha, usule ve itikada dair istinbat edilebilecek olan her meseleyi ve bazen de bunların dışında kalanları belirttim. Bunlarda birçok fayda ve bol kazanç vardır. Kim bu konularda belirli bir vukufiyete erişmeyi arzularsa, bu esere başvursun.”530

Suyûtî eserin telif amacını mukaddimesinde benzer şekilde ancak bazı farklılıklarla dile getirmektedir. Suyûtî el-İklîl’de fıkıh, usul, itikad ve bunun dışında sahabe ve tabiunun sözlerine dayanıp ayetlerin tefsirine bağlı kalarak ve ayetlerin istinbatını anlamaya yönelik üzerinde durarak farklı konuları da aktardığını belirtmektedir. Bunu gerçekleştirirken Suyûtî, kendi ifadesine göre muteber âlimlerin ortaya koyduğu nakil eserlerinin dışına çıkmıştır.531 Buradan anladığımız üzere Suyûtî, esasen nakle neredeyse yer vermeden ayetlerden çıkarılabilecek konuları aktarmayı amaçlamıştır. Biz buna aynı zamanda te’vil de diyebiliriz zira Suyûtî bu eserinde, fıkıh, usul ve kelâma yönelik bilgiler sunmayı tefsirden öncelemekte ve tefsirin karşısına bu bilgileri içeren bir uygulama alanı ikame etmektedir. Nitekim o nakle yer vermediğini de belirtmektedir. Dolayısıyla bu düşüncelerine istinaden el-İklîl’in içerisindeki konuların te’vil kategorisinde telakki edebiliriz.

Eserin telif amacını bu şekilde belirten Suyûtî için te’vil, tefsirin uygulamasını içeren üründen görünür şekilde ayrılması gereken bir uygulamadır. O tefsir ve te’vili aynı eserde                                                                                                                          

529 Suyûtî’nin bu konu hakkında verdiği bilgiler için bkz.: Celȃleddîn es-Suyûtî, Katfu’l-ezhâr fî keşfi’l-esrâr, c.

I, s. 95-98.

530 Celȃleddîn es-Suyûtî, el-İtkȃn fî ulûmi’l-Kur’ȃn, s. 668. 531 Celȃleddîn es-Suyûtî, el-İklîl fî istinbâti’t-tenzîl, s. 11.

uygulayan Râzî’den bu konuda ayrılmaktadır. Suyûtî’nin bu yüzden de Râzî’ye ve eserine tefsirin dışında her şey var eleştirisini yönelttiği düşünülebilir. Zira Râzî’de te’vil, daha önce ele aldığımız üzere geniş bir yelpazeye sahip olarak özellikle kelâm ve diğer ilimlerden bilgiler içeren bir uygulamaydı. Bir başka deyişle müfessirlerin tefsir eserlerinde farklı açılardan aktardığı yukarıda sayılan ilimleri o esasen tefsir eseri olan ed-Dürru’l-mensûr’a dahil etmemekte bunları diğer eserlerine saklamakta ve böylece ayetlerin tarihsel bağlamına ilişkin Allah’ın muradını veya kastını ortaya koymayı içeren tefsiri bu tarz ilimlerin istinbatından yöntemsel olarak ayırmaktadır. Ona Râzî’yi eleştirmedeki esas meşruiyeti sağlayan da bu düşünceleridir. Daha sonra göreceğimiz üzere bunun uygulamaya da yansımış oluşu ona eleştiri hakkını sağlamaktadır. Burada Suyûtî özelinde sağlam bir uygulama görüyoruz.

Muhtevasını te’vil olarak nitelendirebileceğimiz el-İklîl başlıklı bu eserinde yeri geldiğinde eleştirdiği Râzȋ’den alıntılarda bulunan ve bunu da özellikle kelâma dair konularda gerçekleştiren Suyûtî’nin,532 ayetler üzerinden daha çok serbest yani istinbata yönelik bir yorum şekli öngörmektedir. O bu eserindeki uygulamayla diğer ilimlerle ilgili konuların ayetler üzerinden ele alınmasına tamamen karşı olmadığını göstermektedir. Suyûtî’nin bundan önce el-İklîl ve Katfu’l-ezhâr adlı eserlerinden ilimlerin alan ayrımı ve tefsirin sınırları hakkında aktardığımız düşünceleri ve bu eserlerinde yer verdiği konuların tefsir eseri olan ed-

Dürru’l-mensûr’da olmayışı onun tefsire teorik bakış açısı içerisindeki tutarlılığını

yansıtmaktadır. Nitekim o bu eleştiri ile Râzî’nin görüşlerine değil -zira Suyûtî ondan alıntıda bulunur- bu bilgilerle tefsiri yansıtma şekline karşı durmakta ve te’vili tefsirle birlikte kavradığına karşı çıkmaktadır. Dolayısıyla Suyûtî’nin bu düşüncesi eleştiriyle birlikte anlaşılması gerekmektedir.

Suyûtî ahkâm ağırlıklı olan el-İklîl’in muhtevasına değinirken şunları dile getirmektedir. Suyûtî Kur’ân’ın ahkâmına dair eserlerin telif edildiğini ve burada özellikle bazı âlimlerin çok fazla ayrıntıya yer vermeden gerekli olan bilgileri muhtasar şekilde aktararak ahkâm eserleri telif ettiğini belirtmektedir. Kadı İsmail, Bekir b. Alâ’, Ebûbekir er- Râzî, Kiyâ el-Herâsî, Ebûbekir b. Arabî, Abdulmün’im b. Feras ve diğer âlimler bu konuda örnektir. Onların her biri çok iyi şekilde mütehassıs olarak bunu yerine getirip bu konuda                                                                                                                          

sivrilmiş ve telif ettikleri Kur’ân’ın ahkâmına dair eserlerinde gereksiz konular ile muhaliflerin görüş ve delillerini içeren istitrat bahislerine tafsilatıyla yer vermeden bunu gerçekleştirmiştir. Keza yine onlar gizli çıkarımlarla delillendirilmiş istinbatlara da yer veremeyerek bunları gözden kaçırmıştır. Suyûtî ise bu maksatları yani ayetlerden çıkarılabilecek, istidlal ve istinbat edilebilecek fıkhi, itikadi, usule dair ve diğer ilimlerin konularını kapsayacak bir eser oluşturmayı azmettiğini dile getirmektedir.533 Öyle görünüyor ki Suyûtî ayetler bağlamında muhaliflerin görüş ve delillerini uzun uzadıya zikretmeyen bu âlimleri övmekte ve onların iyi bir iş çıkarıp bu konuda ve ahkâm eserleri yazma konusunda sivrildiğini dile getirmektedir. Dolayısıyla Râzî’ye olan eleştiri yine bu bağlamda bize farklı bir husus hatırlatmaktadır. Suyûtî aynı zamanda bu düşüncelerden hareketle Râzî’deki filozof gibi muhaliflerin veya özellikle muhtelif kelâmî mezheplerin ki bunların arasında Mu’tezile en yaygın olanı görünüyor, delillerini ve görüşlerini belirtmesini eleştirmektedir. Ancak ne var ki Suyûtî, el-İklîl’de geçen kelâm ilmiyle ilgili konuların yanı sıra Mu’tezile, Kaderiyye, Cebriyye, Rafiziyye gibi kelâmî fırkaların görüşlerine değinmekte ve ayetlerin bu görüşlerine cevap verdiğini belirtmektedir.

Suyûtî, el-İklîl’in bu yönde bilgiler ihtiva edeceğini Kur’ân’ın her şeyi ve ilimlerin her meselesini içerdiği düşüncesine dayandırmaktadır. Suyûtî el-İklîl’in birinci mukaddimesinde Kur’ân’ın her şeye şamil olduğu görüşüne dair bilgiler vermektedir. O bu bağlamda Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabe, tabiun ve bazı selef âlimlerinin genel itibariyle Kur’ân’ın ilimlerle ilişkisini ele alan sözlerini aktarmaktadır. Örneğin Abdullah b. Mes’ud’un sözüne göre Kur’ân’da bütün ilimler indirilmiş, içerisindeki her şey bize beyan edilmiş ancak biz Kur’ân’da bu indirilen şeyler hakkında sadece sınırlı bilgi elde edebiliyoruz. Suyûtî, birinci mukaddimesinin hamdelesinden sonra ilk cümlede daha sonraki görüşlerine temel olması bakımından Nahl Suresi’nin 89. ayeti ve En’am Suresi’nin 38. ayetini aktarmaktadır. Nahl Suresi’nin 89. ayetinde peygamberimize hitaben ona her şeyi açıklayıcı veya beyan edici bir kitabın indirildiğinden bahsedilir. En’am Suresi’nin 38. ayetinde ise hiçbir şeyin Kur’ân’da eksik bırakılmadığı belirtilir.534 Suyûtî özetle Kur’ân’ın her şeyi kapsadığını ilimlerden hiçbir meseleye ve bölüme dair Kur’ân’da delalet eden bir hususun eksik olmadığı şeklinde vurgulamaktadır. Bu isterse yaratılmışlar, alem, yaratılışın başlangıcıyla ilgli konular olsun ister peygamberlerin ve meleklerin isimleri veya kıssalar ile değişik ümmet ve milletlerle                                                                                                                          

533 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 11. 534 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 5-7.

ilgili haberler olsun.535 Bunun dışında Suyûtî eleştiriyi tanıttığımız çalışmamızın birinci bölümünde el-İtkân’dan aktardığımız müfessirlerin Kur’ân’a muhtelif ilimlerin bakış açısıyla yaklaştığı bilgisini mukaddimesinde de olduğu gibi aktarmaktadır. İlimlerin gelişimiyle birlikte zamanla ilim ehli insanlar sahip olduğu bilgi birikiminden hareketle Kur’ân’ı yorumlamaya yeltenmiş ve o ilimleri Kur’ân üzerinden analiz etmeyi amaçlamıştır.536 Daha önce de ifade ettiğimiz üzere bu bilgi Suyûtî’nin müfessirlerin kategorileri bölümünde tanıttığı müfessirler ve sahip oldukları ilmi gelenekleriyle ilgili düşünceye oldukça yakındır. Nitekim Suyûtî Râzî’yi o bölümde eleştirirken aklî ilim sahipleri yönünde bir niteleme seçmişti.

Şimdi el-İklîl’de belirttiği ilimlerle ilgili konulara örnekleriyle yer vermek istiyoruz. Böylece onun tefsir ve te’vili birbirinden ayırırken te’vil için öngördüğü imkân ölçüsünü de örneklerden hareketle görmüş olacağız.

Suyûtî Fatiha Suresi’yle başlamadan önce eserin ikinci mukaddimesinde ahkâm ayetleriyle ilgili bilgiler sunmaktadır. Ahkâm ayetlerinin sayısı âlimler tarafından beş yüze kadar çıkarıldığı gibi yüz elliye kadar düşürenler de olmuştur. Suyûtî bu eserinde ayetlerde ahkâmla ilgili konular üzerinde durmakta ve genel itibariyle ahkâmın tahakkuk ettiği şekilleri örneğin fiillerin siğalarını, Allah’ın ahkâma dair bir muradı ifade ederken bunu farklı yollarla yapacağını dile getirmektedir.537

Suyûtî mukaddimesindeki ahkâma dair düşünce ve alıntılarından sonra Fatiha Suresi’nde kelâm ile ilgili muhtelif konulara yer vermektedir. Burada özellikle Suyûtî’nin sıkça Râzî’den nakilde bulunduğu görülür. Fatiha Suresi’nin 1. ayeti buna güzel bir örneklik teşkil etmektedir. Suyûtî, ‘hamd ancak alemlerin rabbi Allah’a mahsustur’ ibaresinin bir yaratıcının ve alemin hudusünün ispatı, Fatiha’nın 2. ayetinin ise Allah’ın zâtî sıfatlarının ispatı konusu olduğunu ‘mâliki yevmi’d-dîn’ yönündeki 3. ayetin de meâdı ispatladığını belirtir. Suyûtî daha sonra Fatiha Suresi’nin 4. ayeti olan ‘iyyâke na’budu ve iyyâ keneste’în’ hakkında Ebû Tâlib es-Se’lebî’nin görüşünü aktarmaktadır. Buna göre bu ayetin tefsirinde cebr ve kader anlayışını nakzeden düşünceler mevcuttur. Zira Allah burada kullarından                                                                                                                          

535 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 9.

536 Birinci bölümde genişçe yer verdiğimiz bu bilgileri yeniden burada aktarmıyoruz. Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 6-9.

kudreti nefyetmiştir. Bu da tıpkı Enfal Suresi’nin 17. ayetine benzemektedir. Bu ayette bu yüzden fiillerin yaratılmasının nefyi ve kulun fiillerinin kendileri tarafından kesbinin ispatı vardır. Hatta surelerin diğer ayetleri de Mu’tezile’nin prensiplerini nakzetmektedir538 Suyûtî’nin kelâma yönelik Râzî’den alıntıladığı bir diğer husus da esasen imanın tam ne olduğu konusudur. İman, itikad olmadan salt ikrar değildir zira Allah inandık diyen insanların ikrarından bahsetmekte ancak bunu onlardan nefyetmektedir.539 Bakara Suresi’nin 163. ayeti Allah’ın zatı ve sıfatlarındaki vahdaniyetin ispatını içermekle beraber bu ayet delil ve hüccetlerle istidlalin de delilidir.540 Bakara Suresi’nin ayeti ise Suyûtî’nin ifadesine göre Allah’ı mekandan tenzih etmektedir.541 Mu’tezile’nin görüşlerini nakzettiği düşüncesi dolayısıyla olmalıdır Suyûtî daha sonra ru’yetullah konusuna da değinmektedir.

Ru’yetullah konusuna Suyûtî En’am Suresi’nin 103. ayetinde tıpkı Râzî’de gördüğümüz üzere ancak çok kısa şekilde değinmektedir. ‘Gözler onu idrak edemez’ ibaresini Mu’tezile, Allah’ın ahirette görülemeyeceği görüşünü temellendirmek için delil getirmektedir.542 Bu konuya ayrıca Araf Suresi’nin 143. ayetinde değinmektedir. Bu ayet de Mu’tezile’nin Allah’ın ahirette görülemeyeceğine dair delil getirdiği bir ayettir. Mu’tezile te’kid nefyinin bir şeyi ifade etmediğine inanır ki bu doğru değildir.543 Bunun karşısında Kıyame Suresi’nin 23. ayeti de Mu’tezile’nin ru’yetullahı inkar etmesini açıkça reddetmektedir.544

Mu’tezile’nin ru’yetullah konusuna ayetler üzerinden bu şekilde cevap veren Suyûtî, Ali İmran Suresi’nin 192. ayetinde Mu’tezile’nin mürtekibe-i kebîre (büyük günah) konusuna değinmektedir. Mu’tezile bu ayeti büyük günah işleyenin mümin olamayacağına delil getirmektedir. Çünkü büyük günah işleyen, mevcut ahbârın delaletine göre cehenneme girecektir. Cehenneme giren de bu ayete göre rezil olacaktır. Mümin de esasen Tahrim Suresi’nin 8. ayetine (yevme lâ yuhzillâhu’n-nebiyye ve’l-lezîne meah) göre rezil olamaz. Suyûtî de ayette geçen ‘idhâl’ yani giriş kelimesini ‘hulûd’ kelimesine hamletmek gerektiğini vurgulamaktadır. Nitekim ayet hakkında var olan bir rivayette kim ateşte ebedi kalırsa o rezil                                                                                                                          

538 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 14. 539 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 15. 540 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 21. 541 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 26. 542 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 99. 543 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 109. 544 Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 218.