• Sonuç bulunamadı

SUYÛTÎ’NİN TEFSİR UYGULAMAS

B. SUYÛTÎ’DE TEFSİRİN UYGULAMADAKİ SINIRLAR

Suyûtî’nin öngördüğü tefsirin sınırlarını hem et-Tahbîr başlıklı eserinden hem onun kabul ettiği tefsirin tanımından elde edebiliriz. Suyûtȋ’nin müfessirin donanımı olarak saymış olduğu bu ilimlerin bazılarının tefsir tanımında mevcut olduğunu hatırlarsak, tanımındaki bu ilimlerin aynı zamanda tefsirin sınırlarını oluşturduğunu ifade edebiliriz. Buna göre müfessir tanımda ifade edilen bu ilimlerden istifade ederek ayetlerin anlamlarını serdedecektir. Tefsirin uygulaması böylece müfessirin insan gücü nispetinde gerçekleşecek ve Kur’an-ı Kerim’in delalet eden muradı ortaya konacaktır.485 Böylece tefsirin uygulamadaki sınırları bu ilimler tarafından doğrudan belirlenmektedir.

Ancak Suyûtî’nin tefsir uygulamasında göreceğimiz üzere esasen tefsirin sınırlarını çizen en temel husus rivayettir. Zira rivayet, burada Suyûtî örnekliğinde ayetleri anlamada ve onların delalet ettiği muradı ortaya koymada ihtiyaç olan klasik tefsirin dil ve tarihsel konularını içeren ve yeterli olan bir kaynak özelliği taşıyacaktır. Dolayısıyla bunun dışında başka bir kaynağa da ihtiyaç olmayacaktır.

Bu sınırlara riayetin sonucunda oluşacak doğru tefsirin yanı sıra bunlara riayetsizliğin sonucunda yanlış tefsir de Suyûtȋ’ye göre iki farklı şekilde meydana gelecektir. Birincisi belli anlamlara inanan ve bunları kendince ayetin lafızlarına uygun görüp ona yükleyen müfessirin yapmış olduğu tefsir uygulamasıdır. İkinci yanlış tefsir ise müfessirin vahyin muhatabını, indirildiği şahsı, mütekellimin yani Allah’ın muradını göz önünde bulundurmadan mahza Arapça dil bilgisine dayanarak gerçekleştirdiği tefsirdir.486 Dolayısıyla müfessirin Kur’ân-ı Kerim’i lafızların taşımadığı anlamları ayetlere yükleyerek tefsir etmesi kesinlikle haramdır.487 Esasen yanlış tefsir de tefsirin sınırlarının aşımı sonucu meydana gelmektedir. Zira doğru tefsir için tefsirin sınırları içerisinde öngörülen ilimlerden faydalanılmadığında, ortaya yanlış sonuçlar çıkacaktır. Bunu yanlış öncüllerle kurulmuş bir önermenin içerdiği anlamın yanlış ve yersiz olacağıyla karşılaştırabiliriz. Doğru tefsir de tefsirin sınırları dahilinde var olan doğru delillerle ortaya konan anlamlardan elde edilir. Burada delilin

                                                                                                                         

485 Celȃleddîn es-Suyûtî, et-Tahbȋr fȋ ilmi’t-tefsȋr, s. 37. 486 Celȃleddîn es-Suyûtî, el-İtkȃn fî ulûmi’l-Kur’ȃn, s. 766.

487 Suyûtȋ bu konuda İbn Arabi’yi örnek gösterir ve onu bid’at ihdas eden biri olarak tanıtır. Celȃleddîn es-

doğruluğu Suyûtî ve İbn Teymiyye’de önemliydi. Eleştiride bu husus da ölçü olarak alınıp Râzî hedef olmuştur.

Rivayete yaptığı vurgunun ve tefsir tanımının dışında Suyûtȋ, tefsirin sınırlarını et-

Tahbȋr adlı eserinde tefsir, hadis, fıkıh usulü, kıraat, lügat ve belagat ilimleri488 hakkında sistematik bilgiler sunarak çizmektedir. Suyûtȋ’nin kabul ettiği tefsir tanımında da kıraat, lügat, sarf ve belagatin mevcut olduğu düşünüldüğünde, sınırların et-Tahbîr’le ortaya konduğu ifade edilebilir. Onun kabul ettiği tefsirin tanımında mevcut ilimlere et-Tahbîr’le ilave ettiği konular tefsir, fıkıh usulü ve hadis ilmiyle ilgilidir.489 Suyûtî bu ilimlerden tefsirin nevileri olarak bahsetmektedir. Sahabe ve tabiunun Arap dili ilmine doğal olarak vakıftı, sonradan elde ederek değil. Yine onlar esasen Rasulullah’tan (s.a.v.) öğrenip elde ettiği Kur’ân ve Sünnet’e dair diğer ilimlerden istifade etti. Suyûtî bundan dolayı tefsir ilminin araştırma konusunun et-Tahbîr’deki konulardan, sahabe ve tabiunun öğrendiği o ilimlere de dayanarak ibaret olduğunu ve bu eserindeki, et-Tahbîr’deki nevilerin veya konuların da tefsir ilminde mevcut olduğunu belirtmektedir. Yine bunları dikkatlice öğrenen ve araştıran kişi istediğini elde eder ve bu bilgilerden dolayı başka şeylere de ihtiyacı olmaz.490 Biz Suyûtî’nin bu düşüncelerine istinaden onun tefsirin sınırlarını bu eserinde çizdiğini ve tefsirin bir disiplin olarak kapsadığı ilimleri ortaya koyduğunu düşünebiliriz.

Suyûtî’nin et-Tahbîr ile tefsirin sınırlarını çizmeyi amaçladığını ortaya koymak her ne kadar iki eserin, et-Tahbîr ile el-İtkân’ın etraflı bir incelemesini gerektirse de, bu düşüncemizi iki eserin eser isminin taşıdığı ilavelerle de destekleyebiliriz. Örneğin el-İtkân eserinin başlığı ‘ulûmi’l-Kur’ân’ ilavesini, et-Tahbȋr de ‘ilmi’t-tefsȋr’ ilavesini taşımaktadır. Bu da esasen Suyûtȋ’nin tefsir anlayışındaki bir ayrım olarak karşımızda durmaktadır. el-İtkân Kur’ân ilimlerini içeren ansiklopedik bir eser karakterini taşırken et-Tahbîr daha çok tefsirin sınırlarına atıfta bulunur. Ancak bu sınırlar da yine et-Tahbîr’de Kur’ân ilimlerinin bazısından faydalanılarak gerçekleştirilir.

                                                                                                                         

488 Eserin içeriğine baktığmızda konu başlıkların genel olarak bu ilimlere ait oldukları görülmektedir. Ayrıca

eseri tahkik eden Abdulkadir Ferid de içerik olarak bu ilimlere ait bilgilerin var olduğunu belirtmektedir. Yine ona göre eser, Kur’ȃn ve Kur’ȃn ilimleri açısından önemlidir zira çok farklı alanlara dair bilgiler içermektedir. Bkz.: Celȃleddîn es-Suyûtî, a.g.e., s. 14-16.

489 Suyûtȋ bu eserinde Kur’ân ilimlerine dair önemli gördüğü bazı bilgileri aktardıktan sonra hadis ilmiyle ilgili

bazı konulara yer vermektedir. Bunlar da ona göre esasen tefsir ilminin uhdesinde sayılan bilgiler menzilesindedir. Bkz.: Celâleddȋn es-Suyûtȋ, a.g.e., s. 151-173. Suyûtȋ bundan sonra kıraat ile ilgili konulara yer vermektedir. Bkz.: Celâleddȋn es-Suyûtȋ, a.g.e., s. 174-197.

Özetle, Râzȋ’nin ayet tefsirlerinin sonlarında ve ele aldığı konular vesilesiyle değindiği müfessirin görevi ile tefsirin sınırları konularına Suyûtȋ, sistematik şekilde ve sınırlarını özellikle ön plana çıkarır şekilde serdetmektedir.