• Sonuç bulunamadı

4. İBN EBÎ İSBA‘IN BELÂGAT İLMİNDEKİ YERİ

4.6. İbn Ebî İsba‘ın Bedî‘ Konularını Ele Alma Yöntemi

4.6.1.7. Teşâbühü’l-Etrâf

Teşâbühü’l-etrâf, Kelamda zikri geçen kafiyeli lafzın, takip eden ifadenin veya beytin başında tekrarlanmasıdır.420 Buna örnek:

َ نَ لَثَمَ ض ْرَ ْلْاَوَ تاَواَمَّسلاَ رو نَ َّاللَّ َ فَ حاَبْص مْلاَ حاَبْص مَاَهي فٍَةاَكْش مَكَ ه رو ََ ةَجاَجُّزلاٍَةَجاَج زَي ٍَةَرَجَشَن مَ دَقو يٌَّي ر دَ بَك ْوَكَاَهَّنَأَك َ ْوَلَوَ ءي ض يَاَه تْيَزَ داَكَيٍَةَّي ب ْرَغَ َلَ َوٍَةَّي قْرَشَ َّلٍََة نو تْيَزٍَةَكَراَبُّم و نَىَلَعَ روُّنَ راَنَ هْسَسْمَتَْمَل َ ل ك بَ َّاللَّ َوَ ساَّنل لََلاَثْمَ ْلْاَ َّاللََّ ب رْضَيَوَءاَشَيَنَمَ ه رو ن لَ َّاللََّي دْهَيَ ٍر َ مي لَعٍَءْيَش

“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. O’ nun nuru, şöyle bir misalle anlatılabilir: İçinde lamba bulunan bir fanus; lamba kristal bir cam içinde; kristal de sanki inciden bir yıldız. Lamba, doğuya da batıya da ait olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından yakılıyor; öyle ki, yağı daha ateş değmeden hemen kendiliğinden ışık veriverecek. Nur, yine nur. Allah, kimi dilerse onu nuruna iletir. Allah, (gerçeği anlamaları için) insanlara böyle misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.)” (en-Nûr 24/35).

Bu ayette, cümlelerin sonun da zikredilen lafızlar, takip eden ifadenin başında da zikredilmiştir.

Teşâbühü’l-etrâf konusunu ayetlerden delil getiren ilk isim İbn Ebî İsba‘dır. İb Ebî İsba’a göre bu bedî‘ sanatı, şiirde ve nesirde oluştuğu gibi ayet fasılalarında oluşabilmektedir.421

Kazvînî, teşâbühü’l-etrâf’ı, murâ‘âtü’n-nazîr konu başlığında ele almış ve buna muhalefet edenleri eleştirmiştir.422 İbn Ebî İsba‘ Ecdâbî’nin bunu tesbîğ ismiyle ele aldığını ve bunun uygun olmadığını söylemiş, konunun teşâbühü’l-etrâf biçiminde değiştirilmesinin daha uygun olacağını ifade etmiştir. İbn Ma‘sum da İbn Ebî İsba‘ın bu görüşüne katılmıştır. O da aynı şekilde, bunu müstakil konu başlığında ele almış ve bu isimlendirmenin tesbîğ’den daha uygun olduğunu belirtmiştir.423 İbn Esîr bunu, tenâsüb beyne’l-me‘ânî başlığında ele almıştır.424 İbn Ma‘sûm ise, teşâbühü’l-etrâf konusunu ele almış ve bunun tenâsübü’l-etrâf ismiyle anılmasının daha uygun olacağını söylemiştir.425

Hatîb el-Kazvînî’nin, teşâbühü’l-etrâf konusunda gösterdiği delil ile İbn Ebî İsba‘ın münâsebe konusunda sunduğu delil aynıdır. Bu bize, İbn Ebî İsba‘ın ele aldığı konu ile Kazvînî’ni bahsettiği konunun, birbirinden farklı olduğunu göstermektedir.426

421 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 520, 521; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 229-231; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 138.

422 Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 261.

423 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 520; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 229; İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rabî‘, III, s. 45.

424 Ziyâüddîn İbn Esîr, el-Meṡelü’s-sâ’ir, II, s. 285.

425 İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rabî‘, IV, s. 195.

4.6.1.8. Tefvîf

Tefvîf sözlükte, beyaz desenli ince giysi anlamına gelir.427 Bedî‘ ilmindeki anlamı ise, vezin bakımından denk veya yakın cümlelerde ifade edilen övgü, aşk vb. manaların birbiriyle uyumlu olmasıdır. Tefvîf sanatı uzun, orta ve kısa cümlelerde gerçekleşebilir. Tefvîf sanatının uzun cümlede gelmesine örnek: 428

َ َو هَفَي نَقَلَخَي ذَّلا َََّم ثَي ن تي م يَي ذَّلاَوَ ني فْشَيََو هَفَ تْض رَمَاَذ إَوَ ني قْسَي َوَي ن م عْط يََو هَي ذَّلاَوَ ني دْهَي

ا َوَ ني يْح ي ََني ح لاَّصلا بَي نْق حْلَأَوَاًمْك حَي لَ ْبَهَ بَرَ ني دلاََم ْوَيَي تَئي طَخَي لََر فْغَيَنَأَ عَمْطَأَي ذَّل

“O, beni yaratan ve doğru yolu gösterendir. O, bana yediren ve içirendir. Hastalandığımda O bana şifa verendir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni sâlih kimselerin arasına kat.” (eş-Şuarâ 26/78-83).

Kazvînî gibi bazı âlimler bunu müstakil konu başlığı yerine, bunun Murâ‘âtü’n-nazîr ve mütâbakât konusu içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.429İbn Ebî İsba‘ ve Suyûtî gibi bazı âlimler ise bunu müstakil bir konu olarak ele almayı tercih etmişlerdir.430

427 Fîrûzâbâdî, el-Ḳâmûs, s. 1089.

428 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 260, 261; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 229

429 Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 262.

4.6.1.9. İ’tilâfu’l-Lafz me‘a’l-Me‘nâ

İ’tilâfu’l-lafız me‘a’l-me‘nâ, İbn Ebî İsba‘ tarafından müstakil bedî‘ sanatı konusu olarak ele alınmıştır431. Diğer bazı âlimler tarafından ise, konu murâ‘âtü’n-nazîr, münâsebe ve diğer başka bedî‘ sanatı içinde işlenmiştir.432

İbn Ebî İsba‘, i’tilâfu’l-lafız me‘a’l-me‘nâ konusunu şöyle tarif etmiştir: “Kastedilen manada ifade edilen lafızların birbiriyle uyumlu olması gerekir. Biri diğerine uyumsuz değildir. Yine kullanılan ifadeler, uygun olmayan bir yerde kullanılmamıştır. Bu lafızlar, komşu oldukları tüm ifadelerle de uyum içindedirler. Şöyle ki, mana garip ise lafızlar da gariptir. Mana yeni, orta halli veya kullanımı yaygın ise, lafız da buna denk gelecektir.”433

İbn Ebî İsba‘a göre i’tilâfu’l-lafız me‘a’l-me‘nâ konusu lafzi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.434

Lafziye örnek:

َْفَتَللهاَتَْاو لاَق ََف سو يَ ر كْذَتَ أَت

ََن مََنو كَتَ ْوَأَاًضَرَحََنو كَتَىَّتَحَ ََني ك لاَهْلا

“Allah’a yemin ederiz ki, Yusuf’u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helak olacaksın.” (Yûsuf 12/85).

431 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 77.

432 Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 175.

433 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 77.

Ayette kasem için kullanılan “ ت” harfi, nadir kullanılan bir harftir. Genelde kasem için “ ب” veya “و ” harfi kullanılır. Burada kasem için kullanılan bu lafız gariptir (Çok fazla bilinmeyen ve kullanılmayan bir kelimedir.). Yine “ َأَتْفَت ” lafzı nakıs fiillerinden olup, diğer “ََناَك” ve benzeri fiilleri gibi kullanımı yaygın değildir. Aynı şekilde helak manasında olan “ َاًضَرَح ” lafzı da kullanımı yaygın sözcüklerden biri değildir.435

Bu Ayet-i Kerime’ye baktığımızda lafızların birbirine uyumluluğunu görebilmekteyiz. Burada kullanılan her lafız, yakını olan diğer lafızla garabet, mana ve nazım cihetinden uyumluluk arz etmektedir.

Maneviye örnek:

َ راَّنلاَ م كَّسَمَتَفَْاو مَلَظََني ذَّلاَىَل إَْاو نَك ْرَتََلَ َو

“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur.” (Hûd 11/113).

İbn Ebî İsba‘, bu ayeti tahlil ederken şu açıklamalarda bulunmaktadır: “Zalime meyletmek ile zalimin fiilini işlemek ayrı işler olduğundan, bunların cezası da aynı değildir. Dolayısıyla, ateşe girmek ile ateşin dokunması aynı değildir. Yani burada, “ateşe girersiniz” yerine “size ateş dokunur” ifadesi kullanılmıştır.436 Buna benzer birçok ayette, bu bedî‘ sanatına rastlamak mümkündür.

435 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 77, 78.

Edebiyatçıların bir kısmı bu konuyu, müstakil bir başlıkta ele alırken diğer bir kısmı ise bunu, başka konuların içinde incelemeyi tercih etmişlerdir. Örneğin İbn Ebî İsba‘ konuyu özel bir başlıkta ele almıştır. İbn Raşîk ve Alevî, i’tilâfu’l-lafz me‘a’l-me‘nâ konusunu murâ‘âtü’n-nazîr ve i’tilâf sanatında, Zerkeşî ve Suyûtî ise bunu, mükâbele sanatı içinde ele almıştır.437