4. İBN EBÎ İSBA‘IN BELÂGAT İLMİNDEKİ YERİ
4.5. Ebî İsba‘ın Ele Aldığı Belâgat Konuları
İbn Ebî İsba‘ eserlerin birçoğunda edebiyatın birçok farklı konularını ele alsa da Bedî‘u’l-Kur’ân ve Tahrîrü’t-Tahbîr adlı eserlerini, belâgatın konularını anlatmaya adamıştır. Bu eserlerinde belâgat ilminin konularını teker teker ele almış, açıklamış ve bunlara şahitler getirmiştir. İbn Ebî İsba‘ın eserlerini karşılaştırdığımızda, eserlerinde farklı konuları işlemiş olmakla beraber, ele aldığı belâgat ilmi için genel bir çerçeve çizdiğini söyleyebiliriz.
İbn Ebî İsba‘ belâgat ilmi için usul ve fürû konular belirlemiştir. Usul için otuz konu belirlediğini bu konuları İbn Mu‘tez’in ve Kudâme b. Ca‘fer’in belirlediği konulardan seçtiğini ifade etmiştir.326 İbn Ebî İsba‘ belâgatın fürû konuları için ise altmış beş kusur konu belirlemiştir. Bu konuları İbn Mu‘tez ve Kudâme b. Ca‘fer’den sonra, o güne dek âlimlerin tespit ettiği konulardan seçmiştir.327
İbn Ebî İsba‘ bunlarla da yetinmemiş kendisinin ortaya çıkardığını iddia ettiği otuz kusur konu daha tespit ettiğini zikretmiştir.328 Fakat yapılan
325 Mehmet Yalar, el-Hatîb el-Kazvînî, s. 51.; Hulusi Kılıç, “Belâgat”, DİA, V, s. 382.
326 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 13-15.; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 92-96.
327 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 13-15.; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 92-96.
328 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 13-15.; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 92-96.; İbn Ebî İsba‘, el-Burhân, s. 6.
araştırmalarda, bunların on dördünün müellifimizin buluşları olup, geri kalan on altı konunun ise, daha önceki âlimler tarafından tespit edildiği ortaya konmuştur.329
İbn Ebî İsba‘ın, muasırı Ecdâbî’ye nisbet ettiği üç konu daha vardır ki, İbn Ebî İsba‘ bunların müsemmaya uygun olmadığını düşündüğünden isimlerini değiştirmiştir.330
İbn Ebî İsba‘ eserlerinde ele aldığı belâgat’ın usul konuları şunlardır:331 - İsti‘âre
- Cinâs - Tıbâk
- Reddü’l-a‘câz ‘ala’s-südûr ( Beytin son kelimesiyle diğer beytin
ilk kelimesinin uyumlu olmasıdır)
- Mezhebü’l-kelâmî [kelamcıların yolu (öne sürdükleri görüş ve
delilleri)]
- İltifât
- İltimâm (tamamlama)
- İstitrât (bir manadan diğerine geçme)
- Te’kîdu’l-medh bimâ yuşbihu’z-zemm (yergiye benzeyen fakat
övgüyü pekiştirmek için kullanılan söz)
- Tecâhülü’l-‘ârif ( bilmezlikten gelme)
329 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, Muhakkikin Mukaddimesi, s. 56.
330 Bu konu ileride anlatılacaktır. Bkz. İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 13.; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 92, 93.
331 Bkz. İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr; İbn Ebî İsba‘, el-Burhân.
- Hezlu’l-lezî yurâdu bihi’l-ciddu (ciddiyet kastedilen şaka) - Hüsnü’t-tadmîn (sözünü güzel ve hikmetli bir sözle garantilemek) - Kinâye
- İfrât fi’s-sıfat (niteliklerinde mübalağa etmek) - Teşbîh
- ‘İtabu’l-mer’i nefsehu (kendine serzenişte bulunma, kınama) - Hüsnü’l-ibtidâât ( söze güzel başlama)
- Sıhhatü’l-aksâm (sınıflandırmanın düzgün yapılması) - Sıhhatü’l-mukâbelât ( düzgün karşılaştırma)
- Sıhhatu’t-tefsîr ve’t-tebyîn ( doğru açıklama ve tefsir) - İ’tilâfu’l-lafz ma‘a’l-ma‘nâ ( lafzın manayla uyumlu olması) - Müsâvât (lafzın manaya eşit olması)
- İşâra (lafzın manayı işaret etmesi)
- Erdâf ve Tetebbu‘ (lafzın manayı takip etmesi) - Temsîl ( lafzın manayı temsil etmesi)
- İ’tilâfu’l-lafz ma‘a’l-vezn (lafzın vezin konusunda manayla
uyumlu olması)
- İ’tilâfu’l-ma‘nâ ma‘a’l-vezn (mananın vezinle uyumu) - İ’tilâfu’l-kâfiye (kafiye uyumu)
- Tevşîh (kelamın evvelinin sonunu belirlemesi)
İbn Ebî İsba‘ın eserlerinde ele aldığı füru konuları şunlardır:332 - İhtiras
- Muvârabe, Berâetün Mühmele (Sözü, batıni bir manadan dolayı,
zahiri görüntüsünden çevirmek)
- Tardîd ( tekrarlanan söze farklı anlamlar yüklemek)
- Ta‘attuf, Müşâkele (tekrarlanan sözden, kastedilen anlamların
farklı olması)
- Tefvîf ( sözü değişik anlamlarda kullanmak) - Teshîm (başı sonuna delalet eden kelamdır)
- Tevriye (iki anlama ihtimali olan sözden, kastedilen anlamının
zikredilmemesi)
- Tarşîh (iki anlama ihtimali olan sözden kastedilen anlamının
zikredilmeyip ilişiği olan farklı bir sözün zikredilmesi)
- İstihdâm (iki anlama ihtimali olan sözden sonra, bu manayı
uzlaştıracak iki lafzın daha zikredilmesi)
- Teğâyur (kelamın tezat şekilde, birbirinden farklı ifade edilmesi) - Ta‘at ve İsyan
- Tesmît (beytin bazı yerlerini kafiyeye muhalif olacak şekilde
değiştirmek)
- Mümâsele (sanatta birbirine benzer ve denk lafızların kafiye
kastedilmeden söylenmesi)
- Teczie (şairin, beytini kısımlara ayırması) - Tesci‘ (kelamı duraklatarak söylemek)
332 Bkz. İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr; İbn Ebî İsba‘,
- Tarsi‘ (kafiyeler dikkat alınmadan kelamın kısımlara ayrılması) - Tasri‘ (beytin vezin, kafiye ve irapta eşit olması)
- Teştîr (beyti iki kısma ayırma)
- Ta‘lîl (beklenen sözü söylemeden illetini söylemek)
- Tatrîz (aralıksız, belirli konudaki cümleleri zikredip, bunların
adedi kadar aynı sıfatlarla tekrarlama)
- Tevşi‘ ( sözün tesniye getirilip ardından bunların teker teker
söylenmesi)
- ‘Aks ve Tebdîl ( söylenen sözü mana olarak tersine döndürmek,
değiştirmek)
- İğrâk ( aşırıya kaçmadan aşırı mübalağa etmek)
- Ğuluvv (hedef gözetmeksizin aşırı mübalağa da bulunmak) - Kasem
- İstidrâk ve Rücû‘ (düzeltme, telafi etme, kapalı konuyu izaha
kavuşturma)
- İstisna - İştirak
- Telfîf (izaha kavuşturulan kelamla birlikte başka manalarının da
beraberinde verilmesi)
- Cem‘u’l-muhtelife ve’l-mu’telife ( uyumlu ve eşit olan iki
kelamdan birinin, ayrışan tarafının, tercih edilmesi)
- Tevhîm (sözü söyleyenin, yanlış yaptığı izlenimi veren kelamdır.) - İttirâd (art arda isimler dizmek)
- Tekmil - Münasebet
- Tekrar
- Nefyu’ş-şey’ bi-îcâbih (bir şeyi olumlu yönüyle nefyetmek) - Îdâ‘ (emaneten zikredilen kelam)
- İsti‘âne (başka kelamdan yardım alma)
- Müvâzene (kelamın içindeki kelimelerin ölçülü olması) - Tezyîl (kelamı pekiştirme amaçlı yapılan ilave ve dipnot)
- Müşâkele (müşterek anlamlı kelimenin farklı anlamlarda
tekrarlanması)
- Müvârade (aynı veya birbirine yakın dönemlerdeki şairlerin aynı
mana veya lafızlarda birleşmeleri)
- Tehzîb ve Te’dîb (söylenen kelamı daha güzel ve anlaşılır hale
getirmek için düzeltmeler yapmak)
- Hüsnü’n-nask ( kelamın veya şiirin her bir cümlesi veya beyti peş
peşe, düzgün ve anlaşılır olması)
- İnsicâm ( kelamın rahat, ölçülü, tatlı, tesirli ve ahenkli olması) - Bâra’atü’t-tehallüs, Fasl ve Vasl ( kelamın başı ile sonu
arasındaki uyumluluk ve anlam ilişkisidir.)
- el-Hall (yazarın, şairin şiirini çözmek için şiir veznini açıp onu
nesir haline getirmesidir.)
- ‘Akd ( yukarıdaki konunun tersi olup nesri şiir haline
döndürmektir.)
- Talik
- İdmâc (ötelenmek istenen anlamın aslında kastedilen anlam olup,
bunun kelama sokulmasıdır.)
- İzdivâc (şiirdeki sözlerin, çifter söylenmesi veya dizilişi ve
- İttisa‘ ( anlamı genişlemeye müsait olan şiirdir.) - Mecaz
- İcaz
- Selâmetü’l-ihtirâ‘ mine’l-ittibâ‘ (kimsenin değinmediği anlamları
ortaya çıkarmak)
- Hüsnü’l-ittibâ‘ (daha önce ortaya çıkarılan anlamları güzel bir
şekilde devam ettirmek)
- Hüsnü’l-beyân (basit, karışıklıktan uzak lafızlarla istenilen
maksadın izah edilmesi)
- Tevlîd ( lafız veya manadan yeni lafız veya manalar elde etmek) - Tenkit
- İttifak
- Nevâdir (şairin nadir ve garip bir anlamı dillendirmesi)
- İltizâm ( kelamda zikredilen şiir veya nesirdeki revî harfinden
önce aynı cinsten ve eşit sayıda harf bulunması)
- Teşâbühü’l-etrâf (beytin son kafiyesini takip eden sözün, diğer
beytin başında tekrarlanması)
- Tev’em [nesir veya şiirin iki kafiyeden oluşması(benzer, ikiz
olması)]
- Tafsil (mücmel lafzı açıklamak)
- İlcâ’ (kelamın cevabında söylenen söz, itiraz edenlerin dahi kabul
İbn Ebî İsba‘ın tespit ettiği konular şunlardır:333
- Tahyîr (nesir veya şiirde belli bir kafiyenin seçilmesi)
- Tedbîc (edebiyatçının zikrettiği sanat dallarından kinaye ve
tevriyeyi kastetmesi)
- Temzîc (edebiyatçının kelamına belâgat sanatını karıştırması) - İstiksâ’ (şairin bir manayı ele alırken, geride hiçbir şeyi
bırakmayacak şekilde inceleyip ele alması)
- Bast (kelamı yayarak, birçok ifadeyle, söylemek)
- Hecâ’ fî ma‘ridi’l-medh (metih makamında hiciv yapmak) - Unvan
- İzah
- Teşkîk (muhatabı tereddüde düşüren lafız)
- Hayda ve İntikal (muhatap meseleyi anlamadığından, o konunun
terk edilip başka delillerle anlatılmasıdır.)
- Şamata (bela ve musibetlerden sonra kullanılan sevinç ifadeler) - Tehekküm (korku ve tehdit makamında, dalga geçmek
anlamında, müjdeli ifadeler kullanmak)
- Tendîr (mütekellimin alaya aldığı konu hakkında, güzel sözcük
getirmesidir.)
- İscâl ba‘de’l-muğâlata (şairin yanılgılara girdiği varsayımından
sonra, meramının gerçekleştiğini ifade eden lafızlardır)
- Ferâid ( üst düzey fesahat bildiren ve çok az kullanılan bir lafzı
kullanmaktır.)
333 Bkz. İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr; İbn Ebî İsba‘,
- İlğâz ve Ta‘miye (kullanılan lafzın zahiri, kastedilen anlamın
dışında, başka anlama delalet etmesidir.)
- Tasarruf (şairin bir lafzı bazen istiare, bazen icaz, bazen de
hakikat gibi farklı anlamlarda kullanması)
- Nezâhe (fahiş olmayan, nezih hiciv lafızlarının kullanılması) - Teslîm (mütekellimin, bir konunun gerçekleşmesinin mümkün
olmadığını, şayet bunun farzımuhal gerçekleşmesi varsayılırsa nasıl bir sonuçla karşılaşılacağını bildiren kelamdır.)
- İftinân (kelam içinde birbirine zıt edebi sanatın kullanılması) - Mürâca‘a ( mütekellimin başka yere müracaat ettiğini ifade eden
lafızlardır.)
- Selb ve Îcâb (Bir şeyin, menfi durumlarından arındırıldıktan
sonra medh edilmesidir.)
- İbhâm (mütekellimin, iki zıt anlama gelecek lafzı irat edip,
bunları birbirinden ayırmayıp müphem bırakmasıdır.)
- el-Kavl bi’l-mûceb (muhatabın, mütekellimin kastettiği anlamın
tersini ifade eden lafızlar söylemesidir.)
- Hasrü’l-cüzî ve ilhâka bi’l-küllî (cüzi konuların, külli
sınıflandırmaya alınıp izah edilmesidir.)
- Mükârane (Şairin istiare sanatını, teşbih, mübalağa veya herhangi
bir edebi sanata yaklaştırmasıdır.)
- Münâkada (şartın iki zıt şeye bağlanıp, bundan mümkün
olmayanın kastedilmesidir.)
- İnfisâl (Mütekellimin, söylediği kelamın yetersiz olduğunu
- İbdâ‘ (Nesir, beyit veya şiirin her bir kelimesinin belâgat sanatını
içermesidir.)
- Hüsnü hâtime (edebiyatçının kelamını en güzel şekilde
sonlandırması)
- Tanzîr (kişinin söylenen iki kelama bakıp en güzelini ortaya
çıkarması)
- Ziyâde elletî tüfîdü’l-lafze fesâha ve hüsna ve’l-ma‘nâ tevkîden
ve temyîzen li-medlûlih ‘an ğayrih (Yapılan ilavelerin, kelamın lafzında fesahatin, manasında ise pekiştirme ve ayrıcalığın oluşmasına katkı sunmasıdır.)
- Tefrîk ve cem‘ (Birbiriyle ilişkili iki kelamı ayırıp, daha sonra
bunları bir araya toplamaktır.)
- Ramz ve îmâ (Muhataba anlatılmak istenen şeyin, ima ve işaret
yoluyla anlatılması)
İbn Ebî İsba‘ Ecdâbî’nin belâgat konusunda ele aldığı üç konunun ismini de değiştirmiştir. Ecdâbî’nin “İltizâm” diye bahsettiği konuyu “ ‘İtabü‘l-mer’i nefsehü ”, “Tesbîğ” konusunu “Tev’em”, “Teşri‘” konusunu ise “Teşâbühü’l-etrâf” şeklinde değiştirmiştir.334 Yapılan çalışmalar, bu isimlendirmelerin Ecdâbî’ye ait olmadığını, bu konuların daha önce ele alınıp işlendiğini ortaya koymaktadır.335
İbn Ebî İsba‘ın, kendi tespitleri olduğunu ifade ettiği konuların bir kısmı önceki âlimler tarafından ele alınmış, bir kısmı da kendi tespitleri
334 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 92, 93, 517, 520, 522.
olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, belâgat ilminin gelişim sürecinden bugüne dek İbn Ebî İsba‘ın ortaya koyduğu bu belâgat konularının, işlenmediğine şahit olmaktayız. Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, belâgat ilmi sürekli gelişen bir ilimdir. İbn Ebî İsba‘ ise dönem olarak bu gelişim sürecinin tam ortasında yer almıştır. Bu gelişim çerçevesinde isimlendirilmelerin değişime açık olduğunu söyleyebiliriz. İsimlendirilmelerin kalıcılığı, sonraki neslin benimsemesine bağlıdır. Demek oluyor ki, sonraki nesil bu isimlendirme veya konuları benimsememiştir. İkincisi, bu konuların günümüze ulaşamaması, günümüzde bu konuların kabul edilmediği veya bu konuların bilinmediği anlamına gelmemektedir. Bu konuların bir kısmı, başka ana konuların bölümlerini oluşturmuş bir kısmı ise, farklı isimlendirilmeyle anılmıştır. Diğer bir kısmı da, başka konuların varlığı sebebiyle ihtiyaç duyulmayan konular durumuna düşmüşlerdir. İbn Ebî İsba‘ın ele aldığı konuların günümüze ulaşamamasının diğer bir nedeni ise belâgat ilminin uğradığı duraksamadan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü eskiden bu ilme daha çok değer verilirken, daha sonraları maalesef gereken değer verilmemiştir.