• Sonuç bulunamadı

4. İBN EBÎ İSBA‘IN BELÂGAT İLMİNDEKİ YERİ

4.6. İbn Ebî İsba‘ın Bedî‘ Konularını Ele Alma Yöntemi

4.6.1.6. Murâ‘âtü’n-Nazîr

Murâ‘âtü’n-nazîr ifadesi iki kelimeden oluşan tamlama bir isimdir. Murâ‘ât, sözlükte riayet etmek, uymak anlamındadır. Nazîr ise, benzeri, muadili ve eşiti anlamındadır.398 Murâ‘âtü’n-nazîr’in ıstılah anlamı ise, zıtlığın dışında, bir şeyi ve ona uygun ve münasip olanı bir araya getirmektir.399 Diğer bir anlamı ise, benzer şeyleri bir araya toplamaktır.400 Buna aynı şekilde tevfîk, telfîk, tenânüb, i’tilâf ve muâhât isimleri de verilmiştir.401Buna örnek:

َ سْمَّشلا ٍَناَبْس ح بَ رَمَقْلاَو

“Güneş ve ay hesaplanmış bir plan içinde, yörüngelerinde hareket halindedirler.” (er-Rahmân 55/5).

398 Fîrûzâbâdî, el-Ḳâmûs, s. 622; Feyyûmî, el-Miṣbâḥ, II, s. 612.

399 Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 260; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 129.

400 Sekkâkî, Ebû Yakûb Sirâcüddîn Yûsuf b. Ebî Bekr Muhammed b. Alî,

Miftâḥu’l-‘Ulûm, I, haz. Naîm Zerzûr, bs. 2, Dârü’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrût, 1987, s. 424.

401 Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 260.; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 105, 106.; Kazvînî, Murâ‘âtü’n-Nazîr’in belli bir bölümüne Teşâbübü’l-etrâf diye isimlendirenlerin olduğunu ifade etmiştir. Bkz. Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 261.

Bu ayette, güneş ve ay bir ifadede toplanmıştır. Bunlar, hem kelamda hem düşüncede benzer varlıklardır. Ayrıca bunların tabiattaki varlıkları ve görevleri bu uyumu sağlayan diğer bir etkendir.402

Bu konu, mütekaddimin âlimlere göre şiirlerin merkezini teşkil etmektedir. Fakat o dönemde bu konu genel manada farklı şekilde anlaşılmış ve de bugünkü ismiyle anılmamıştır.403Araplar kelamlarında uyum, itilaf, ahenk ve insicama son derece dikkat etmişlerdir. Kelamda bu ahenk ve uyum ihlal edildiğinde ise bu uyumsuzluk tenkide sebebiyet vermiştir. Buradaki uyum lafzın lafızla, lafzın manayla, mananın manayla ve bunların tümünün vezin ve beyitle uyum halidir. Yani kelamın, başından sonuna kadar her yönüyle birbiriyle ahenkli olmasıdır. Bu itibarla, murâ‘âtü’n-nazîr konusunun uyum, itilaf ve ahengin bir bölümünü teşkil ettiğini söylemek mümkündür.404

Bu konuyu, mütekaddimin âlimler tenâsüb, i’tilâf, muâhât başlığıyla ele almışlardır.405 Tenâsüb konusunu ilk işleyenin, Bişr b. Mu‘temir (211/825) olduğu tahmin edilmektedir. Câhiz de, bununla ilgili ifadelerde bulunmuştur.406 Kudâme b. Ca‘fer ise, bu konuya paralel

402 Ahmed İbrâhîm Mûsâ, es-Ṣubğu’l-bedî‘î fi’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dârü’l-Kitâbi’l-‘Arabiyye, Kahire, 1388/1969, s. 472.

403 Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 131.

404 Askerî, Ebû Hilâl Hasan b. Abdullâh b. Sehl, Kitâbu’ṣ-ṣınâ‘ateyn fi’l-kitâbe

ve’ş-şi‘r, thk. Ali Muhammed Bicâvî ve Muhammed Ebû Fazl İbrâhîm,

Dârü’l-İhyâi’l-Kutubi’l-‘Arabiyye, 1371/1952, s. 141, 142.

405 Muhammed Şâdî, min Vucûhi taḥsîni’l-esâlîb fî ḍav’i bedî‘i’l-Ḳur’ân, Matba‘atü’s-Sa‘âde, 1408/1987, s. 51.

406 Ahmed Matlûb, Mu‘cemüü’l-müṣṭalahâti’l-belâğiyye ve teṭavvurihâ, II, Dârü’l-‘Arabiye li’l-mevsû‘ât, Beyrut, Lübnan, 1427/2006 s. 355; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 132, 133.

olarak, i’tilâf konusunu ele almış ve bunu birçok bölüme ayırmıştır. Bunlardan, birbiriyle ahenkli ve uyumlu olmayan ifadeleri de çeşitli kısımlara ayırmıştır.407

Ebû Hilâl el-‘Askerî de, bu konuda görüş bildiren isimlerdendir. O, bunu “cem‘u’l-mu’telife ve’l-muhtelife” konusunda işlemiştir. Konu hakkında şu ifadelerde bulunmuştur: “Kısa bir kelamda birçok farklı veya uyumlu ifadeleri bir araya toplamaktır.” el-‘Askerî’nin getirdiği delillere bakıldığında, onun kastettiği mana ile mütaahhirin âlimlerin ele aldıkları murâ‘âtü’n-nazîr konusu aynıdır.408

Rummânî ise bunu, i’tilâf ve telâ’üm isimleri altında işlemiştir. Ona göre i’tilâf harf yönüyle gerçekleşir. Bunun da üç mertebesi vardır. Birincisi uyumsuz, ikincisi orta derecede uyumlu, Üçüncüsü ise tam ve yüksek derecede uyumlu olandır. Bu son durum sadece Kur’ân-ı Kerîm’de gerçekleşmiştir.409 İbn Sinân bunu, elfâzü’l-mu’telife ve tenâsüb konusunda işlemiştir.410Üsâme b. Münkiz de bunu, “et-tehzîb ve’t-tertîb” konusunda ele almıştır. O, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur: “Kelamın tümü tek bir durumda ele alınmaz. Bu kelam, çeşitli kısımlara ayrılır ve her bir parça ait olduğu yere konur. Aksi halde ifade edilmek istenen söz, azaları ters dönmüş bir ceset gibi çarpık

407 Kudâme b. Ca‘fer, Naḳdü’ş-şi‘r, s. 171-186, 245-251.

408 Ebû Hilâl el-‘Askerî, Kitâbu’ṣ-ṣanâ‘ateyn, s. 417.

409 Rummânî, Ebû Hasan Alî b. Îsâ, Hattâbî, Ebû Süleyman Hamd b. Muhammed İbrahim, Abdülkâhir el-Cürcânî, Ṡelâṡü resâ’il fî i‘câzi’l-Ḳur’ân, thk. Muhammed Halfullâh Ahmed ve Muhammed Zağlûl Selâm, Dârü’l-Me‘ârif, bs. 2, Mısır, 1976, s. 96.

olur.”411 İbn Esîr ise bunu el-müâhât beyne’l-me‘ânî konusunda ele almış ve şöyle tarif etmiştir: “Bir manayı, eşiyle (ona uygun bir şeyle) beraber zikretmektir.412

Mütekaddimin âlimlerin bu farklı isimlerle ele aldıkları konuların tarifine ve delillerine bakıldığında, bunların, sonraki dönemde ismi belirginleşen murâ‘âtü’n-nazîr konusuyla aynı olduğu ortaya çıkacaktır.

Murâ‘âtü’n-nazîr konusunu, bu isimle ele alan ilk isim Fahreddîn er-Râzî’dir. Ona göre murâ‘âtü’n-nazîr, uygun ifadelerin bir araya getirilmesinden ibarettir.413 es-Sekkâki ve Hatîb el-Kazvînî de bu konuyu murâ‘âtü’n-nazîr adıyla anmıştır. Bu isimler bu konuyu bedî‘ sanatının manevi güzellikleri arasında ele almış ve buna tarifler getirmişlerdir.414

Hatîb Kazvînî ve onu takip eden âlimler, teşabühü’l-etrâf415 konusunu murâ‘âtü’n-nazîr’e ilhak etmiş ve bunun sadece kelamın manevi uyumluluğunu ifade ettiğini var sayıp, gayretlerini bu yöne münhasır kılmışlardır. Bu âlimler konuyu, teşabühü’l-etrâf konusundan farklı ele almamışlardır. Buna getirilen örnekler de sadece Kur’ân ayetlerinden

411 Üsâme b. Münkiz, el-Bedî‘ fî naḳdi’ş-şi‘r, thk. Ahmed Bedevî, Hâmid Abdülmecid, İbrahim Mustafa, Matba‘atü Mustafa el-Bâbâ, Kahire, Mısır, 1380/1960, İs. 296.

412 Ziyâüddîn İbn Esîr, el-Meṡelü’s-sâ’ir, II, s. 276.

413 Râzî, Fahruddîn Muhammed b. Ömer b. Hasan, Nihâyetü’l-îcâz fî dirâyeti’l-i‘câz, thk. Bekrî Şeyh Emîn, Dârü’l-‘İlm lil-Melâyîn, Beyrut, Lübnan, 1985, s. 292.

414 Sekkâkî, Miftâḥu’l-’Ulûm, s. 424; Hatîb el-Kazvînî, el-Îḍâḥ, s. 260.

ibaret olmuştur.416 Bu da gösteriyor ki bu konu, Kazvînî öncesi İbn Ebî İsba‘ ve el-Alevî ile bunların yolunu takip eden sonraki dönem âlimleri, Zerkeşî, İbn Hicce ve Suyutî gibi isimlere göre daha geniş bir anlamı ifade etmiştir. Bu anlam, uyumun bir türü olan lafzın manayla uyumudur.417 Nitekim İbn Ebî İsba‘ bunu şöyle açıklamıştır: “Murâ‘âtü’n-nazîr, kastedilen manayı ifade eden lafızların, birbiriyle uyumlu olmasıdır. Bu lafızlardan birbiriyle uyumsuz olmayıp, uygun olmayan bir yerde de kullanılmamıştır. Lafızlar, komşu oldukları tüm ifadelerle de uyum içindedirler. Şöyle ki; eğer mana yeni, orta halli veya kullanımı yaygın ise lafız da yeni, orta halli veya kullanımı yaygın bir lafız olacaktır. Şayet mana garip ise, lafızda buna göre garip olacaktır.”418

Netice olarak, murâ‘âtü’n-nazîr konusu, İbn Ebî İsba‘ ve daha önceki âlimler tarafından bu isimle ele alınmamıştır. İbn Ebî İsba‘, bunu daha çok teşabühü’l-etrâf ve münâsebe konusunda işlemiştir. Aynı şekilde bunu, insicâm, i’tilafü’l-lafz ma‘a’l-ma‘nâ, tehzîb, hüsnü’n-nask, cem‘u’l-mü’telife ve’l-mühtelife konularına serpiştirmiştir.419

416 Muhammed Şâdî, min Vucûhi taḥsîni’l-esâlîb, s. 52, 54; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 138.

417 Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 138.

418 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 77; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 194.

419 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 77, 127, 145, 158, 164, 166, 229; İbn Ebî İsba‘,