• Sonuç bulunamadı

Mübalağa veya el-İfrât fi’s-Sıfat

4. İBN EBÎ İSBA‘IN BELÂGAT İLMİNDEKİ YERİ

4.6. İbn Ebî İsba‘ın Bedî‘ Konularını Ele Alma Yöntemi

4.6.1.12. Mübalağa veya el-İfrât fi’s-Sıfat

Bedî‘ sanatı olarak mübalağa, kişinin, bir durumu ifade ederken kullandığı sözler anlam bakımından yeterli olduğu halde, bu kişi bununla yetinmeyip, ifade etmek istediği mana için en beliğ ifadelerle buna ilavelerde bulunmasıdır.452

Mübalağa sanatına aynı şekilde ğuluvv, iğrâk, teblîğ, ifrât, ve iğâl isimleri de verilmiştir. İbn Ebî İsba‘ gibi bazı âlimler, bu sayılan diğer başlıkların bir kısmını farklı konu başlığı altında incelemişlerdir.

451 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 393, 394.

452İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 233; Kudâme b. Ca‘fer, Naḳdü’ş-şi‘r, s. 160, 161.

Mübalağa sanatı, övgü ve yergilerde, nitelemek maksadıyla sıkça başvurulan edebi bir sanattır. Mübalağa en eski bedî‘ sanat dalından biri olup, kelamın fesahatı ve belâgatı miktarınca söyleyenin bu konudaki maharetini ortaya koymaktadır.453

Mübalağa sanatı, Araplarda fıtri bir karakter olup, eskiden beri şairler şiirlerini bununla süslemektedirler. Bunun örneklerini, İmruülkays ve Nâbiga gibi birçok şairde görmekteyiz. Fakat bunun bir sanat dalı olarak anılması daha sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir.454

İlmi anlamda mübalağa sanatından sarahaten bahsedenlerin dilbilimciler olduğunu söyleyebiliriz. Bu isimlerin başında Halil Ahmed el-Ferâhîdî yer alır. Sonrasında bu konuyu öğrencisi Sibeveyh ele almıştır. Daha sonra ise İbn Cinnî ve Se‘âlebî gibi âlimler bu konuyu incelemişlerdir.455

İbn Kuteybe, Müberred, ve Câhiz gibi pek çok âlim mübalağa’dan bahsetmiş olsa da, bunu ilk tarif edenin Kudâme b. Ca‘fer olduğu ifade edilmiştir.456 Sonraki dönemlerde, edebiyatçılar mübalağanın kapsamını genişletmiş, bunlara farklı deliller ilave etmiş ve bunu çeşitli sınıflara ayırmışlardır.457

453 Ahmed Matlûb, Mu‘cemüü’l-müṣṭalahât, s. 156.

454 Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 218, 219.

455 Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 221, 222.

456 Kudâme b. Ca‘fer, Naḳdü’ş-şi‘r, s.141.

Birçok belağatçı mübalağa sanatının ne olduğu hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. İbn Ebî İsba‘ bunu, el-ifrât fi’s-sıfat konusunda ele almış ve bu ihtilafı bize şöyle açıklamıştır: “Mübalağa konusunda ihtilaf vardır. Bazısına göre, en güzel şiir, en çok yalanı olan, en güzel söz ise mübalağalı olandır. Bazısı ise bunu, kelamın bir ayıbı olarak görür ve kelamda doğruyu bildiren ifadelerden başka herhangi bir ifadeyi kullanmanın doğru olamayacağını söyler. Onlara göre mübalağa, söyleyenin acizliğinden ve zayıflığından kaynaklanır. Kişi, söylediği sözlerde acze düştüğü için mübalağa lafızları kullanır.” 458

İbn Ebî İsba‘ mübalağa konusunda aktardığı bu iki görüşü de eleştirmiştir. el-İfrât fi’s-sıfat’ın (veya mübalağanın) bedî‘ sanat dalından biri olduğunu ve kendisinin, her iki görüşün ortasında yer aldığını ifade etmiştir. İbn Ebî İsba‘ mübalağa konusuna aşağıdaki beyitleri örnek göstermiştir.459

Amr b. Ethem et-Tağlebî:

َلَامَثيحَةماركلاَ ه ع بْت نو َانيفَمادامَانََراجَ م رْك نو “Komşumuz yanımızda olduğu müddetçe ona ikramda bulunuruz. Her ne tarafa dönerse bizler ikramımızı oraya döndürürüz.”460

458 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 147, 148; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 54.

459 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 147, 148; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 54.

Yukarıda ilk mısrada geçen, “İkramda bulunuruz” ifadesindeki mana daha da ileriye taşınmış ve bu ikramda, aklen muhal olan bir durum olan “her ne tarafa dönerse bizler ikramımızı oraya döndürürüz” ifadeleriyle mübalağa yapılmıştır.

Bu orta yolu takip edenler arasında, İbn Ebî İsba‘ın yanı sıra İbn Esîr, el-Alevî ve İbn Hicce gibi başka isimleri de saymak mümkündür.461 İbn Ebî İsba‘ mübalağa’yı aşağıdaki altı kısma ayırmıştır.462

- Mübalağa için farklı bir sığanın kullanılması

- Hususiyet bildirmesi gereken yerde genel ifadelerin kullanılması

- Daha büyük bir şeyden haber vermek için lafızların mecazi anlamda kullanılması

- Mümkünü imkânsız hale getirmek

- Hakikat anlamında kullanılması

- Teşbih yoluyla mübalağa yapılması

Birincisi, mübalağa için farklı bir sığanın seçilmesidir ki, bu da altı vezinle gerçekleşir.463

- َْن َلَْعَفََvezni. َْناَمْحَرََgibi. - َ لاَّعَفََََvezni. َ راَّفَغَََgibi.

461 Ziyâüddîn İbn Esîr, el-Meṡelü’s-sâ’ir, II, s. 313; Yahyâ b. Hamza el-Alevî,

et-Ṭırâz, III, s. 65; Avâtif el-Harbî, el-Bedî‘, s. 232.

462 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 54-57; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 150.

463 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 54, 55; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 150-151.

- ََ لو عَفََvezni. َ رو كَشََgibi. - َ لي عَفََvezni. َ مي ظَعَََgibi. - َ لَعْف مََvezni.َ سَعْد مَgibi. - َ لاَعْف مََvezni. َ ماَدْق مََgibi.

İlk dört veznin örnekleri Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut olup diğer iki veznin örneği Kur’ân’da yoktur.464

İkincisi, hususiyet bildiren yerde genel bir ifadenin kullanılmasıdır. Buna örnek:

َْم هُّل كَ ساَنلاَي ناَتَأ

“Bana bütün İnsanlar geldi (Senin gelmen, bütün insanların gelmesi demektir).”

Bu ifade de, gelme işini gerçekleştiren bir kişidir. Fakat burada mübalağa yapılmış, bir kişi, bütün insanlar ifadesiyle kullanılmıştır. Bu kısmın Kur’ân’dan örneği bulunmamaktadır.465

Üçüncüsü, daha büyük bir şeyden haber vermek için lafzın mecazi anlamda kullanılmasıdır.466 Buna örnek:

َاًّفَصَاًّفَصَ كَلَمْلاَوََكُّبَرَءاَج َو

464 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 55; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 151.

465 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 56; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 151.

“Rabbin (ayetleri) ortaya çıktığında ve melekler (gerçek hüviyetleriyle) saf saf olduklarında.” (el-Fecr 89/22).

Bu ayette, “Rabbinin ayetleri geldiğinde” yerine “Rabbin geldiğinde” ifadesi mecazi anlamda kullanılmıştır.467

Dördüncüsü, imkân dâhilindeki bir durumun, mübalağa yapılarak mümkün olmayan bir duruma getirmektir.468Buna örnek:

َ طاَي خْلاَ مَسَي فَ لَمَجْلاََج لَيَىَّتَحََةَّنَجْلاََنو ل خْدَيََلَ َو

“Onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir.” (el-A‘râf 7/40).

Beşincisi, hakikat manasında kullanılan ifadelerdir. Bu da ikiye ayrılır. Birincisi, mecaz olan bir ifadenin, karineyle hakikat anlamında kullanılmasıdır.469Örnek:

َ راَصْبَ ْلْا بَ بَهْذَيَ ه ق ْرَبَاَنَسَ داَكَي

“….Bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı neredeyse (az kalsın) gözleri alacak.” (en-Nûr 24/43).

Bu ayette geçen az kalsın ifadesi mümkün olmayan olayı mümkün duruma yani hakikate yaklaştırmıştır.470

467 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 56; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 152.

468 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 56-57; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 152.

469 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 56, 57; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 151

İkincisi, kullanılan ismi tafdil sığasından hakiki mananın kastedilmesidir.471Örnek:

اًرَفَنَُّزَعَأَوَ ًلَاَمََكن مَ رَثْكَأَاَنَأ

“….Ben malca senden daha zengin ve nüfus olarak da daha kalabalığım” (el-Kehf 18/34).

Herhangi bir karineye ihtiyaç duyulmadan, Ayette kullanılan ismi tafdil sığasından kastedilen mananın, hakiki mana olduğunu anlayabilmekteyiz.472

Altıncısı ise, mübalağanın teşbih yoluyla yapılmasıdır.473Buna örnek: َ رْصَقْلاَكَ ٍرَرَش بَي م ْرَتَاَهَّن إ

“Şüphesiz o (cehennem), saray gibi kocaman kıvılcımlar saçar. (Kıvılcımlarının) Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir.” (el-Mürselât 77/32).

Bu ayette, teşbih yoluyla mübalağa sanatı uygulanmıştır.

471 İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 57; İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 151.

472 İbn Ebî İsba‘, Taḥrîrü’t-taḥbîr, s. 152; İbn Ebî İsba‘, Bedî‘u’l-Ḳur’ân, s. 57.