• Sonuç bulunamadı

MEIER I.: Iura novit curia, Die Verwirklichung des Grundsätzes im schweizerischen Zivilprozessrecht, Zürich 1975

KISALTMALAR CETVELİ

B) GENEL OLARAK MEDENÎ USUL HUKUKUNA HÂKİM OLAN İLKELER VE ÖZELLİKLE TASARRUF İLKESİ İLKELER VE ÖZELLİKLE TASARRUF İLKESİ

II. Tasarruf İlkesi

Maddî (özel) hukuk, kişilere maddî hukukun tanıdığı haklar üzerinde tasarruf yetkisi tanımıştır. Bir başka deyişle, maddî hukuktaki irade özgürlüğü temelinde kişiler hakları üzerinde, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içerisinde kalmak şartıyla diledikleri gibi tasarruf etme özgürlüğüne sahiptir. Maddî hukuktan kaynaklanan bu tasarruf yetkisi uyuşmazlıktan önce başlayıp, uyuşmazlığın yargı organları önüne getirildiği ve onun önünde cereyan ettiği anda da devam eder. Bu anlamda olmak üzere, hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını yargı organları önüne taşımakta, yani hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra da davalı ile anlaşarak (sulh yolu ile) veya tek taraflı irade beyanıyla (feragat, kabul ve davanın geri alınması yoluyla) açmış olduğu dava üzerinde tasarruf etmekte serbesttir18.

Maddî hukuktaki bu tasarruf özgürlüğü, medenî usul hukuku alanında, tarafların uyuşmazlığı başlatmak19, uyuşmazlığın konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek şeklinde kendisini gösterir20. Esasen tasarruf ilkesi tarafların dava konusu üzerinde tasarruf edebilme (dava konusu üstünde etki

18 Bu anlamda bkz. SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 182-183; JAUERNIG O : Zivilprozessrecht, 29. Auflage, München 2007 s. 67; SCHWAB M: Grundzüge des Zivilprozessrechts, 2. Auflage, Heidelberg-München-Berlin 2007 s. 79; SCHLOSSER P: Zivilprozessrecht, 2. Auflage, München 1992 s. 94; THOMAS H/PUTZO H: Zivilprozessordnung, 23. Auflage, München 2001 s. 2; BRUNS R: Zivilprozessrecht, 2. Auflage, München 1979 s. 99-100; VOGEL O/SPÜHLER K: Grundriss des Zivilprozessrechts, Siebte Auflage, Bern 2001 s. 164-165; HABSCHEID W J: Schweizerisches Zivilprozess-und Gerichtsorganisationsrecht, Basel und Frankfurt am Main 1990 s. 309-310;

PEKCANITEZ/ ATALAY/ÖZEKES s. 225; YAVAŞ s. 285.

19Bu kural, “Wo kein Kläger, da kein Richter” (davacının olmadığı yerde, hâkim de yoktur) şeklinde ifade edilmektedir (BLOMEYER s. 90; SCHLOSSER-Zivilprozessrecht s. 92; HABSCHEID s.

310).

20PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES s. 225-226; YAVAŞ s. 285; SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 184-185; SCHWAB M s. 79; THOMAS/PUTZO s. 2; ZÖLLER s. 565; BRUNS s. 100;

HABSCHEID s. 310; VOGEL/SPÜHLER s. 164; RECHBERGER W H/SIMOTTA D A:

Grundriss des österreichischen Zivilprozessrechts, Erkenntnisverfahren, 6. Auflage, Wien 2003 s.

170.

9

edebilme) özgürlüğünü ifade eder21. Bu anlamda tasarruf ilkesi, maddî hukuktaki irade özgürlüğünün, medenî usul hukuku alanındaki görünüm biçimlerinden birisini teşkil etmektedir22. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmelerini, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmelerini ifade eder23. Bu bağlamda, davacı, açmış olduğu dava ile, hem davanın taraflarını hem de konusunu belirler. Dava sonunda mahkeme de, davacının talebinden daha fazlasına veya başka bir şeye karar veremez24. Böylece, tasarruf ilkesi, mahkemenin bir uyuşmazlığa veya işe re’sen el koyup, onu çözüme kavuşturamayacağı ya da karara bağlayamayacağı anlamına gelir25. Nitekim medenî usul hukukunda, kural olarak tasarruf ilkesi geçerlidir26. Ancak maddî hukuka göre tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği durumlarda, tasarruf ilkesinin sınırlandırılması söz konusu olur27.

Medenî usul hukukunda tasarruf ilkesinin sonucu olarak, kendiliğinden dava açılamaz28. Yargılamayı ancak taraflar başlatabilir, mahkemenin kendiliğinden bir yargılama faaliyetine başlaması ve sonuçlandırması söz konusu olamaz29. Yani,

21 ROSENBERG L/SCHWAB K H/GOTTWALD P: Zivilprozessrecht, 16. Auflage, München 2004 s. 479; BLOMEYER A: Zivilprozessrecht, Zweite Auflage, Berlin 1985 s. 90; THOMAS/

PUTZO s. 2; RECHBERGER/SIMOTTA s. 170; ALANGOYA-İlkeler s. 2.

22SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 182; JAUERNIG s. 67; ARENS/LÜKE s. 7; SCHWAB M s.

79; VOGEL/SPÜHLER s. 164; STAEHELIN A/SCHÜTTER T: Zivilprozessrecht, Zürich 1992 s.

102; RECHBERGER/SIMOTTA s. 170; CAHN A: Prozessuale Dispositionsfreiheit und zwingendes materielles Recht (AcP 1988 S. 198 s. 35-71), s. 39-40;TAŞPINAR s. 94.

23 BAUR F/GRUNSKY W: Zivilprozessrecht, 9. Auflage, Berlin 1997 s. 26; SCHWAB M s. 79;

THOMAS/PUTZO s. 2; HABSCHEID s. 309; PEKCANITEZ/ ATALAY/ÖZEKES s. 225;

YAVAŞ s. 286.

24BAUR/GRUNSKY s. 27; BLOMEYER s. 90; SCHLOSSER-Zivilprozessrecht s. 90-91.

25ARSLAN/TANRIVER s. 178; HABSCHEID s. 310.

26 THOMAS/PUTZO s. 2. Bu ilkenin istisnaları hakkında bkz. PEKCANITEZ/ATALAY/

ÖZEKES s. 238-239.

27 ROSENBERG/SCHWAB/GOTTWALD s. 480; BLOMEYER s. 90; YAVAŞ s. 286.

28 Bu nedenle olsa gerek, her usul kanununun ilk olarak çözümlemekle yükümlü olduğu sorunun, yargılamanın kim tarafından başlatılacağı olduğu ifade edilmiştir. Yargılamayı taraflar mı, yoksa mahkeme mi ya da başka bir makam mı başlatacaktır. Alman hukukunda, alman usul kanununa göre yargılama ancak taraflarca başlatılabilir. Devlet de, tarafların yargılamanın başlatılması hakkından vazgeçmelerine ilişkin kararına saygı göstermek durumundadır (ARENS/LÜKE s. 7). İsviçre hukukunda aynı yaklaşım için bkz. HABSCHEID s. 310. Avusturya hukukunda da, medenî usul hukuku alanında, yargılamanın taraflarca başlatılması ilkesinin hiçbir istisnasının bulunmadığı hakkında bkz. RECHBERGER/SIMOTTA s. 170.

29RECHBERGER/SIMOTTA s. 170. Yargılama prosedürünün başlatılması açısından tasarruf ilkesi karşısında yer alan ilke ise, re’sen harekete geçme ilkesidir. Söz konusu ilke, mahkemenin bir uyuşmazlığa ya da işe, ilgililerin talebine dahi gerek olmaksızın kendiliğinden el koyup, onu çözüme kavuşturmasını, karara bağlayabilmesini ifade eder. Bu ilke, sadece seçim yargısında uygulama alanı

davacının olmadığı yerde hâkim de yoktur30. Kişiler nasıl ki maddî hukuka göre bir hukukî işlem yapıp yapmamaya ve bir hukukî ilişki içine girmeye zorlanamıyorsa, bu hukukî ilişkiden doğan uyuşmazlıkları mahkeme önüne getirmeye de zorlanamaz.

Devlet de yargı hizmetini ancak hakkını elde etmek üzere yargı organlarına başvuran tarafa sağlamak durumundadır31. Nitekim Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 72 nci maddesine göre “Hâkim iki taraftan birinin talebi olmaksızın re’sen bir davayı tetkik ve halledemez”. Buna göre, yargılamanın başlaması ancak tarafların tasarruf yetkisi çerçevesinde mümkün olabilir. Yargılamanın başlaması hususunda karar verme yetkisi tarafların iradesine tabi bir husustur ki, eğer taraflar buna karar verirlerse, bir dava açmak ya da talepte bulunmak suretiyle davayı ya da bir işi yargı organı önüne taşırlar32.

Aynı şekilde, yine tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak, hiç kimse, bazı istisnalar ve açık kanun hükmü dışında kendi lehine de olsa bir davayı açmaya ve hakkını talep etmeye zorlanamaz (m.79). Yargı organları talep olmadan, kendileri re’sen bir uyuşmazlığa çözemezler. Bir başka deyişle devletin, kendiliğinden hakları yerine getirmesi söz konusu olamaz33. Ayrıca taraflar mahkemenin verdiği hükme karşı kanun yoluna başvurup başvurmamak hususunda da serbestiye sahiptirler34.

Yargılamada tarafların iradesine öncelik verilmesi sadece yargılamanın başlaması açısından değil, yargılama esnasında tarafların yapacağı birçok usul işleminde de kendisini gösterir35.

Tasarruf ilkesinin kapsamına, dava konusunun belirlenmesi yetkisinin taraflara (davacıya) ait olması da dâhildir. Genellikle bu, davacı tarafından dava açılması esnasında yani dava dilekçesi ile belirlenir. Davalının, dava konusunu

bulabilmektedir (ARSLAN/TANRIVER s. 178). Medenî usul hukuku alanında re’sen harekete geçme ilkesi uygulama olanağına sahip değildir (MUSIELAK H J: Grundkurs ZPO 9. Auflage, München 2007 s. 66).

30JAUERNIG s. 67; BAUR/GRUNSKY s. 27; SCHWAB M s. 79.

31TAŞPINAR s. 94.

32SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 184; ARENS/LÜKE s. 7; RECHBERGER/SIMOTTA s. 170;

JAUERNIG s. 67

33TAŞPINAR s. 94 ; BLOMEYER s. 90.

34SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 184; ARENS/LÜKE s. 9-10; PEKCANITEZ/ATALAY/

ÖZEKES s. 226.

35PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES s. 226.

11

belirleme yetkisi söz konusu değildir; o sadece kendisine karşı açılan davaya savunma hakkını kullanabilir. Davalı, ancak bir karşılık dava açar ise, o davada, dava konusunu belirleme yetkisine haiz olabilir36. Mahkeme de, ancak davacının dava dilekçesinde belirlediği dava konusu hakkında karar verebilir37. Bir başka deyişle mahkeme, davacının talebinden başka bir şeye veya fazlasına hüküm veremez.

Mahkeme davacının talebiyle bağlıdır (m.74).

Tasarruf ilkesinin kapsamına tarafların yargılamayı sona erdirmek hususundaki yetkisi de dâhildir38. Bir başka deyişle, taraflar yargı organı önüne getirilmiş uyuşmazlığı (davayı) iki taraflı ya da tek taraflı irade beyanları ile sona erdirmek hak ve yetkisine de sahiptir. Esasen, tarafların davanın sona erdirilmesine yönelik irade beyanları, kaynağını tasarruf ilkesinden alır. Daha doğrusu, bu tür irade beyanları aracılığıyla, tasarruf ilkesi davada uygulama alanı bulur39. Her ne kadar, genel olarak mahkeme önüne getirilmiş bir uyuşmalığın mahkemenin vereceği hükümle sona erdirilmesi amaçlanır ise de, bu durum tarafların mahkeme hükmüne gerek kalmaksızın davayı sona erdirmelerine engel teşkil edemez40. Zira tarafların, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu üzerinde, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın mahkeme önüne taşınması, bu uyuşmazlık hakkında artık sadece mahkemenin bir karar verebileceği anlamına gelmez. Zira yukarıda da belirtildiği üzere, tasarruf ilkesi sadece yargılamanın başlatılmasında değil, aynı zamanda, onun sona erdirilmesinde de tarafların hak ve yetkisinin mevcut olduğu anlamına gelir. Hiç kimsenin yargı organlarına başvurmak suretiyle lehine de olsa hakkını talep etmeye zorlanamayacağı düşüncesi, doğal ve mantıkî olarak bizi, hakkını yargı organlarına başvurarak talep etmiş, yani dava açmış kişinin, açmış olduğu davayı sonuna kadar takip etmeye de zorlanamayacağı sonucuna götürür. Zira, bugünkü modern usul hukukunda

36HABSCHEID s. 310.

37 JAUERNIG s. 68; SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 184-185; ARENS/LÜKE s. 8; VOGEL/

SPÜHLER s. 164; HABSCHEID s. 310.

38 ARENS/LÜKE s. 10; BAUR/GRUNSKY s. 28; BLOMEYER s. 91; SCHWAB M s. 79;

SCHLOSSER-Zivilprozessrecht s. 94; HABSCHEID s. 311; VOGEL/SPÜHLER s. 165;

STAEHELIN/SCHUTTER s. 102.

39 ADDOR F: Die Gegenstandslosigkeit des Rechtsstreits, Bern 1997 s. 21.

40 SCHILKEN-Zivilprozessrecht s. 185; MUSIELAK-Grundkurs s. 66; SCHWAB M s. 131;

HABSCHEID s. 311.

mahkemelerin rolü, genel olarak, taraflara rağmen hakkın teslim ve tespiti değil, tarafların iradesi çerçevesinde hakkın tespit ve teslimidir. Tarafın iradesiyle başlamış bir yargılamada, bazı sınırlamalar dışında, mahkemenin hak ve yetkisinin, tarafların hak ve yetkisinin önüne geçmesi söz konusu olamaz. Bu anlamda, açmış olduğu bir davadan feragat etmek isteyen davacıya, davanın mutlaka mahkeme kararıyla sonuçlanması gerektiği şeklinde bir düzenlemeyle engel olunması, kanaatimizce, tasarruf ilkesi çerçevesinde isabetli bir yaklaşım tarzı olmayacaktır.

Bu anlamda olmak üzere, taraflar mahkeme önüne getirilmiş uyuşmazlığa sulh yoluyla son verebilirler. Davalı davayı kabul etmek (m.92), davacı da davadan feragat etmek (m.91) ya da davayı geri almak (m.185,I) suretiyle, davayı sona erdirme yetkisine sahiptir. Yine taraflar kanun yoluna başvurmaktan feragat edebilirler (m.535)41.

Yukarıdan beri yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, medenî usul hukuku alanında kural olarak tasarruf ilkesi geçerlidir. İnceleme konumuz olan davadan feragat de, davada tasarruf ilkesinin görünüm biçimlerinden birini teşkil etmektedir42. Zira, tasarruf ilkesi tarafların yargılamaya son verebilme hak ve yetkisini de kapsar. Taraflara sadece yargılamanın başlaması açısından bir özgürlük bahşedip, yargılamanın sona erdirilmesi hususunda aynı özgürlüğü tanımayan bir tasarruf ilkesi anlayışı eksik kalıp, kabulü güç bir yaklaşım olduktan başka, modern usul hukuk anlayışı ile de bağdaşmaz. Bir uyuşmazlığın yargı organı önüne getirilmiş olması, deyiş yadırganmazsa “tarafların elini kolunu bağlamaz”. Çünkü, başlangıçta hukukî korunma talep ederek yargı organını harekete geçiren taraflar, mahkemeye yönelik bu taleplerini, mahkemenin bu konuda bir karar vermesine yer vermeyecek şekilde, kural olarak, geri çekebilirler veya taleplerinden tamamen ya da kısmen vazgeçebilirler. Esasen taraflar, davaya son vermeye yönelik işlemleriyle, bir anlamda, mahkemeyi dava konusu hakkında hüküm verme olanağından uzaklaştırmaktadırlar. Bu anlamda olmak üzere, davacı da, mahkemeden hukukî

41MUSIELAK-Grundkurs s. 66; ARENS/LÜKE s. 11; BAUR/GRUNSKY s. 28; BLOMEYER s.

91; SCHWAB M s. 79; BRUNS s. 100; HABSCHEID s. 311; RECHBERGER/SIMOTTA s. 170;

CAHN s. 36.

42ZÖLLER s. 902; SCHILKEN-Zivilprozessecht s. 185-186; BRUNS s. 100.

13

koruma talebiyle açmış olduğu davasından feragat ederek, mahkemenin hüküm verme gereğini bertaraf etmektedir43. Davacının feragat iradesine rağmen, mahkeme yargılama yapıp uyuşmazlık hakkında bir karar veremez. Çünkü davaya rağmen, dava ve dava konusu üzerindeki tasarruf yetkisi, mahkemeye değil, davacıya aittir. İşte bu nedenlerle medenî usul hukukuna hâkim ilkelerden biri olan tasarruf ilkesi, davadan feragatin temelini, gerekçesini teşkil eder. Bir diğer deyişle, davadan feragat hak ve yetkisi, kaynağını tasarruf ilkesinden alır44. Maddî hukuktaki irade özgürlüğü nedeniyle henüz davaya dönüşmemiş hakkından vazgeçebilme hakkına sahip olan kişiler, uyuşmazlık davaya dönüştükten sonra, bu kez irade özgürlüğünün45 medenî usul hukukundaki yansımalarından birini teşkil eden tasarruf ilkesi gereğince, açmış oldukları davadan feragat edebileceklerdir. Dolayısıyla davadan feragat konulu bu çalışmada, konuya ilişkin açıklamalar ve sorunlar değerlendirilirken ve yorum yapılırken, tasarruf ilkesinin göz önünde bulundurulması gerekir.

43ADDOR s. 21-22.

44 Nitekim Yargıtay’ın da isabetli olarak belirttiği üzere, “Anayasanın 31. maddesi (bugünkü düzenlemeye göre 36 ncı) hükmünce “herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir “ Bu bir temel hak olarak Anayasada yer almış ilkedir. Aynı ilke hiç kimsenin yargı mercileri önünde davacı olarak dava açmaya zorlanamayacağı kuralını da kapsar. Bu esaslar yer yer usul kanunlarında da düzenlenmiştir.

HUMK’un 79. maddesi hükmünce “kanunen sarahat olmadıkça hiç kimse kendi lehine olan davayı ikameye ve hakkını talebe icbar olunamaz. Aynı yönde usulün 91. ve bunu izleyen maddelerinde de feragat müessesesi düzenlenmiştir. O halde bu esaslardan hareket olunduğunda bir kimsenin davasından vazgeçebilmesinin az önce açıklanan Anayasal ve yasal hakların sonucu olduğunun kabulü gerekir” (HGK 24.6.1977, 12/20533-658: YKD 1978/2 s. 171-176).

45 İrade özgürlüğünün medenî usul hukukunda geçerliliği ve sınırları hakkında geniş bilgi için bkz.

TAŞPINAR s. 76 vd.