• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.5. ESERİN ANA HATLARIYLA PLANI VE ANA KONULARI

2.5.1. Tanrı Hakkındaki Görüşleri (Teoloji)

2.5.1.2. Tanrı Fikrinde Çokluk İma Eden Terimler

2.5.1.2.2. Tanrının Çokluk İma Eden İsimleri

İbn Meymun, Tanrı isimlerinin hemen hemen bütün kutsal eserlerde bulunduğunu ve bir takım eylemlerden türediklerini ifade etmektedir. Yahveh (Yud, He, Vav, He) ismi hariç hiçbir isimde gizem bulunmaz. Yahveh hiçbir türeme kabul etmeyen ancak harflerden oluşan bir özel isimdir. İbn Meymun, bu özelliği sebebiyle bu terimi, çift anlam kabul etmeyen ve doğrudan Tanrı’nın Zat’ına ait bir isim olarak görmektedir. Ona göre bu terim dışındaki tüm isimler, çok anlama gelecek şekilde olup bizim eylemlerimiz gibi bir eylemden türeyen terimlerdir. İbn Meymun, bu terimin yerine sıkça kullanılan Adonay

485 Mezmurlar, 65/1 486 Guide, I, 140 487 Guide, I, 146-147

(Rabbim) kelimesinin488 rab oluşu kapsayarak başka yaratıklar için489 (mesela melek için) de kullanıldığını söylemektedir.490

İbn Meymun, bu iki ismin yanında, Hakîm, Âdil, Latîf, Rahman ve Elohim sıfatlarının da bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre Tanrı’ya özgü bir isim olan Yahveh terimi dört harften oluşan ve her hangi bir sıfat veya mefhumla ilintilenmeyen çok büyük bir isim olup mabet içinde ve sadece kutsanmış rahiplerin takdis ve tesbihlerinde telaffuz edilebilir. O doğrudan Tanrı’nın Zatını gösterdiği için boş yere telaffuz edilmesi yasaklanmıştır. Yahudi bilgeleri bu ismi Tanrı’ya has görmüşlerdir. İbn Meymun, diğer bütün isimlerin tek başına cevheri göstermeyen sıfatlardan türemiş olduklarını ve bu yüzden sıfatlara sahip olan bir zatı çağrıştırdıklarını ileri sürmektedir. Ona göre Tanrı, kendisinden türeyen hiçbir şeyi kabul etmeyen bir cevhere sahip olduğundan, bu tür ikincil isimler O’nun doğrudan eylemlerini ima eden terimlerdir. Bu isimler yoluyla Tanrı kendi mükemmelliğine işaret etmektedir.491

İbn Meymun, bazı insanların Tanrı isimlerinden bazılarının çokluk ima ettiğinden yola çıkarak sıfatları kadar isimleri olduğunu iddia ettiklerini, bunun sadece bir yanılgı olduğunu iddia etmektedir. Ona göre vadedilen bir gün gelecektir ve Tanrı tek, O’nun ismi tek olacaktır.492 Bu vaad Tanrı’nın Yahve isminin geçerli olacağı bir anlayışın ortaya çıkacağının kehanetidir.493

İbn Meymun’a göre, ruhbanların tesbihatında geçen ve Tanrı’nın adını tüm görkem ve yüceliğiyle duyuran dört sessiz harf, İbranice harflerle hareke almadan yazılır. Bu ismin nasıl telaffuz edildiği ve nasıl hareke konup sesli hale dönüştürüldüğü herkes tarafından bilinip anlaşılmamalıdır. Bilge insanlar bu işlerin aktarımını yaparlar ama herkese bunları

488 Tekvin 42/30 489 Tekvin, 18/3 490 Guide, I, 147 491 Guide, I, 148 492 Zekerya, 14/9 493 Guide, I, 149

öğretmezler. Söz gelişi Midraş geleneğine göre Yahudi alimler, her hafta bu dört harfi kendi oğullarına ve talebelerine aktarmaktadırlar.494

Neticede İbn Meymun, Tanrı’nın Yahve hariç tüm isimlerinin türemiş isimler olduğunu, bu ismin ise “Ben Ben Olan Benim” anlamına geldiğini ileri sürmüştür495. Ona göre bu isim bile temel bir konu olan sıfatların tenzihi dille nefyedilmesini içermektedir. Kutsal metinlerde anlatılanlar496 Musa’dan önceki devirlerde söz gelişi İbrahim, İshak ve Yakup dönemlerinde bile İbranilerin bu isme aşina olduklarını göstermektedir.497

İbn Meymun, “Ben ki Ben Olanım” lafzının gerçekte Tanrı’nın varlığı konusunda gerçek bir anlayış kazandıran mutlak bilgi sunduğunu belirtmiştir. Ona göre bu lafızda “olmak fiili (haya)” var olmayı gösteren bir mefhum olarak Tanrı’nın geçmişte de var olduğunu ifade eder. Bağlaç olan “ki” ise O’na bağlanan bir sıfatı ima eder. İbranice olarak bu lafzın söylenişi, bize özne ile yüklemin özdeş olduğunu gösterir. İbn Meymun, bu kelimeden hareketle “Tanrı’nın sonradan var olmakla değil, hep var olmakla mevcut olduğunu açıklamıştır. Mevcut olan, mevcut veya zorunlu olarak var olan anlamına gelir. Dahası, Yah harfi varlığın kadimliğine işaret ederken, Tanrı’nın isimlerinden olan

Şaday’ın day kelimesinden türeyerek “yeterli oluş-ğani” anlamını verdiğini söylemiştir.

Buradan yola çıkarak Şaday isminin kendi kendine yeten, var olmak için Kendinden başka bir şeye muhtaç olmayan, Zorunlu Varlık anlamı taşıdığını dile getirmiştir.498

İbn Meymun, kutsal metinlerde “Yahve kelimesinin boş yere ağza alınmaması” emrini499 Zat’a ve Mutlak Gerçekliğe işaret eden lafızlar olarak kabul etmektedir. Ona göre “Yahve’nin şanının/görkeminin Sina’da parlamasına”500 dair ifade da bu cevhere ve

494 Guide, I, 150 495 Çıkış, 3/14 496 Çıkış, 3/13, 4/1-2; 3/16; 3/18 497 Guide, I, 150-151 498 Guide, I, 155-156 499 Çıkış, 20/7; Levililer, 24/16 500 Çıkış, 24/16

mutlak gerçekliğe işaret eder. Buradaki “şan/görkem”, Tanrı’yı şereflendirme ve azametini açıklama501 yöntemidir.502

İbn Meymun, peygamberlik konusunu geniş olarak ileride ele alacaktır ancak burada Tanrı sözünün yaratılıp yaratılmadığı konusunu aydınlığa kavuşturmak istemektedir. Tanrı’nın kelam sıfatının inkarı konusunda teolojik bir açıklık şarttır. Çünkü bu konu bilhassa Yahudilerin ortak bir görüşü olarak “Tevrat’ın mahluk oluşu” konusuyla yakından alakalıdır. Ona göre bu inanç şunu göstermektedir: Tanrı’ya atfedilen Kelam, yaratılmıştır. Zira Tanrı dışındaki her şey Tanrı tarafından yaratılıp vücuda getirildiğinden dolayı Tanrı’ya isnad edilen ve sadece Musa tarafından işitilmiş sözler de mahluktur ve bizzat Tanrı tarafından varlık alemine getirilmişlerdir. Bundan dolayı O’na bir söz nispet etmekle bizimkilere benzeyen her hangi bir eylemi O’na nispet etmek İbn Meymun’a göre aynı şeydir. Tanrı’nın peygamberlerle konuşmasının bir sonucu olarak bizzat Tanrı tarafından onlara anlaşılır kılınan bir İlahi bilgi vardır ve bu bilgi yoluyla biz Tanrı’dan peygamberlere aktarılan mefhumları bilmekteyiz. Dolayısıyla bu bilgiler peygamberlerin düşüncelerinin ürünü olan beşeri şeyler değildir.503

İbn Meymun, Tevrat’ın mahluk oluşunu delillendirdikten sonra konuşmak ve söz söylemek gibi eylemlerin de Tanrı ile alakalı olduğunda çok anlamlı hale geldiğini ileri sürmektedir. Buna göre Tanrı’nın konuşması veya söz söylemesi mecazî olarak dilemeye veya irade etmeye işaret etmektedir. Bir başka deyişle bu tür ifadeler, Tanrı’dan gelen bir anlayışla kavranan bir irade, murad veya mefhumu gösterir. Ona göre bu söz ister yaratılmış bir ses vasıtasıyla olsun isterse peygambere ait bir bilgi yoluyla olsun durum değişmez. Zaten söz konusu terimler, harflerden ve seslerden müteşekkil sözleri tilavet ettiği veya cevherine eklenti bir mefhum izlenimi verecek şekilde bir hüviyete sahip olduğunu anlatmaz. Bu konudaki bütün metinler Tanrı’yı bize benzeten bir anlatım yöntemiyle betimleme yaparlar. Bu yüzden, “O dedi” gibi ifadeler,504 “Tanrı irade etti veya

501 İşaya, 6/3; Habakuk, 373; Yeremya, 13/16; Mezmurlar, 29/9 502 Guide, I, 157

503 Guide, I, 158 504 Tekvin, 1/1

istedi” demektir. Sonuçta Tanrı kelamı veya Tanrı söyleyişi gibi tabirler İbranice’de özdeş olup kutsal metin dilinde mecazîdirler ve O’nun mutlak amacını belli ederler ve söz konusu emrin veya isteğin muhatabı olan bir varlığa yöneliktirler.505 Bunun yanında Tanrı’nın parmağı506 da tıpkı Tanrı’nın dağı veya Tanrı’nın ipi gibi ifadelere benzer biçimde Tanrı’nın iradesini tam olarak yansıtacak mecazî söyleniş biçimleridir.507