• Sonuç bulunamadı

İlahi Kader Çerçevesinde Madde-Suret İlişkisi ve Kötülük

I. BÖLÜM

2.5. ESERİN ANA HATLARIYLA PLANI VE ANA KONULARI

2.5.2. Peygamberlik

2.5.3.1. İlahi Kader Çerçevesinde Madde-Suret İlişkisi ve Kötülük

İbn Meymun metafiziğinde, madde mutlak olarak Tanrı tarafından yaratılmış olsa da bütün şerlerin zemini olduğundan, maddenin oluş ve bozuluş sürecinde ârazlara bağlı ortaya çıkardığı kötülük problemini incelemektedir. Tüm cisimler bu oluş ve bozuluşa maruz kalırlar ve bir suretle ilintilendiklerinde süreklilik kazanırlar. Bozuluş, sureti ancak âraz ile elde eder.766

Bu temel felsefi ontolojik önermelerden hareket eden İbn Meymun, insanda ortaya çıkan tüm noksanlıkların onun bozulmuş maddesinin bir neticesi olduğunu, kendi sureti sebebiyle olmadığını iddia etmektedir. Bundan dolayı insanın tüm itaatsizlikleri ve günahları gibi kötülükleri de kendi maddesine bağlı olup suretine dayalı bir netice değildir. Buna rağmen insandaki tüm faziletler ve iyilikler, suretinden ortaya çıkmaktadır. Örneğin insanın Yaratıcısını bilmesi, akledilir varlıkları zihninde canlandırabilmesi, heves ve öfkesini kontrol edebilmesi, düşüncesini istenen şekilde kullanması ve istenen şekilde düşünmekten kaçınabilmesi hep bu forma bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlardır. Buna karşılık yeme-içmesi, cinsel arzusu, maddi şeylere karşı arzusu, dindirilemez öfkesi ve

765 Leo Strauss, “The Place of The Doctrine of Providence According to Maimonides”, The Review of

Metaphsics, 57/3 (March 2004), 537-538

kendisini kuşatan kötü alışkanlıklar gibi şeyler ise maddesine bağlı neticelerdir. İlahî hikmet, maddeyi formsuz yapmadığı sürece bu zıtların birbirinden ayrılması imkansızdır.767

İnsan için zarurî olan şey, kendisinin şerefli formunun, Tanrı’nın sureti ve Tanrı misalinde olmasıdır. Bu form ona göre yere ait, karanlık bir madde olan topraktan yaratıldığından ona nakıslık ve bozukluk vermektedir. Buna karşı Tanrı insana madde üzerinde kudret, hakimiyet, idare ve kontrol bahşetmiştir ki insan kendisi için mümkün olan en uyumlu ve fıtratına uygun duruma kendini çekebilsin768 Ona göre kadın, insandaki erdemleri ve süflî duyguları ortaya çıkaran en önemli ölçüdür. Musa Şeriatı’na ait tüm emir ve yasaklar, maddenin dürtülerini ortadan kaldıran kontrol altına alma gibi bir işlev görmektedirler. Şeriat’a boyun eğmekle insan kendi fıtratına uygun davranmış ve hayvanlardan farklı olduğunu göstermiş olacaktır.769

İbn Meymun, insan itaatsizlik ettiğinde bunu ancak kendisindeki ârazlar sebebiyle yaptığını ve bunun aynı zamanda insandaki hayvaniliğin bir tezahürü olduğunu belirtmektedir. Eğer insan, düşüncesini itaatsizlik yönünde bir eyleme odaklandırmışsa o takdirde bu eylemi işleyecektir. Ona göre cahil bir köleyi kendine hizmet ettirmek yoluyla adaletsizlik yapan birinin günahı, hür bir insanı kendine hizmetçi yapan kişinin günahı gibi değildir.770

İbn Meymun maddeyi kendisinin gerçekte ne olduğunu ve kimden ayrıştığını gizleyebilen güçlü bir örtü olarak vasıflandırmaktadır. En şerefli ve en saf madde, hatta göksel alemlere ait bir madde dahi bu durumda işlev görmektedir. Ancak maddenin en karanlık ve bulanık olanı beşerin maddesidir. Dolayısıyla, akıl Tanrı’yı veya diğer akıllardan birini kavramaya niyetlenince bu büyük örtü hemen ikisi arasına girmeye başlar. Bu bilgi tüm peygamber kitaplarında ima ile de olsa vardır.771 Kutsal metinlerde geçen 767 Guide, III, 431 768 Guide, III, 431-432 769 Guide, III, 433-434 770 Guide, III, 435 771 Mezmurlar, 97/2

bulutlar, karanlık, sis, kalınlık gibi terimler772 bu örtüye işaret etmektedir. Tanrı’nın muhteşem görkemi bu tür örtülerle çevrildiğinden, Yüce Şanı’nı ancak karanlığı aydınlatan bir ışık ile773 tasvir etmektedir.774

İbn Meymun, ışığı ve karanlığı yaratan, barışı yapan ve şerri yaratan Tanrı’nın775 her şeye müdahale ettiğini, insandaki her türlü donanımın Yaratıcısı olduğunu gösterdiğini belirtmiştir. Tanrı, belli şeyleri yapmaya gücü yetmeyen maddeleri de vücuda getirebilir. Bu alışkanlık başkaları için sürekli olurken o varlık için bir yoksunluk olabilir. Bu durum, bir kişinin bir başkasını tehlikeden kurtarmaya gücü yetmesi, ama onu kurtarmaktan kaçması ve sonuçta onu öldürenin aslında kurtarmayan kişi olduğunun söylenmesine benzetilebilir. Ancak kurtarması beklenen kişi aslında bir aracıdır ve aracının eyleminin hiçbir şekilde o olayda ortaya çıkan yoksunlukla bağı yoktur. Aracı olanın sadece âraz olarak yoksunluğu ürettiği söylenebilir.776

İbn Meymun, maddenin iyi ve kötü tabiatını anlattığı bu girişin ardından kötülüklerin ancak belli bir şeye nispetle kötü olduklarını ve kötü olan her şeyin aslında bir mevcut ile yakınlığı bulunduğunu açıklamıştır. Bu sebeple bu şekilde düşünenlere göre “tüm kötülükler yoksunluklardır” önermesi mutlak doğrudur. Örneğin bir insan için ölüm şerdir; çünkü ölüm onun için bir tür yoksunluk ve olmayış durumu, diğer bir ifadeyle maddenin “form yoksunluğudur”.

Tanrı, bazılarına göre kötülüğü temel bir eylem olarak üretendir. Bir başka ifadeyle Tanrı, kötülüğü üretmede birincil niyete sahip Mutlak Varlık’tır. İbn Meymun, bu önermelerin doğru olmadığını savunmaktadır. Çünkü Tanrı’nın tüm eylemleri mutlak surette iyidir ve O sadece varlıkları yaratır ve bütün varlıklar, form açısından iyidir. Öte yandan tüm kötülükler bir şeye nispetle yoksunluk olduğundan, form bu yoksunluğa yaklaştığında kötülüğe bulanmış olur. Başka bir deyişle; maddeyle donanan bir tabiat, 772 Hakimler, 5/4 773 Hezekiel, 43/2 774 Guide, III, 436-437 775 İşaya, 45/7 776 Guide, III, 439

kaçınılmaz olarak yoksunlukla birleşir. Bu aynı zamanda ona göre tüm gelip geçici şeylerin ve kötülüklerin sebebidir. Bundan dolayı Tanrı eyleminin gerçekliğinin tümüyle iyi olduğunu, iyinin var olduğunu düşünmektedir. Ona göre kutsal yasa buna işaret ederek Tanrı’nın yarattığı şeylerin iyi olduğunu açıklamaktadır.777 Aralıksız gerçekleşen oluş ve bozuluşlarda da bu durum böyledir. Talmud’un ifadesiyle “her şey iyidir, ölüm bile iyidir”.778

İbn Meymun büyük kötülüklerin beşerdeki arzular, hevesler, fikirler ve inançlar sebebiyle, bireylerin birbirleri hakkındaki görüşleriyle ortaya çıktığını ve tüm bu kötülüklerin bir yoksunluğa bağlı olarak ortaya çıktığını söylemiştir. Çünkü bu yoksunlukların her biri aynı zamanda cehaletten yani bilgi yoksunluğundan kaynaklanır. Bilgili bir rehbere muhtaç olan kör bir insanın tökezlemesi ve kendini hatta başkalarını yaralaması gibi, kişi kendini ve başkalarını kötülüklerden korumak için cehaletin boyutlarını azaltmalıdır. O, bunu kutsal metinlere dayandırır ve kurdun kuzuyla, kaplanın çocukla birlikte koyun koyuna yatabileceğini,779 ama bunun için hakikatin tam olarak ortaya çıkması, düşmanlık ve nefretin, yani şerlerin def edilmesi gereğine dikkat çekmektedir.780

İbn Meymun, kötünün bu alemde iyilerden daha fazla olduğuna dair yaygın bir kanaat olduğunu, bunun neticesinde iyinin geçici ve az, kötünün ise sayısız ve sürekli olduğu fikrinin ortaya çıktığını belirtmiştir. Ebu Bekir Zekeriya er-Razi (Ö. 932?) bu görüşü savunanlardandır. İbn Meymun, onun bu görüşlerini yanlış ve cahilce olarak değerlendirmiştir. Ona göre bu konuda gerçek, bu alemde var olanların ancak alemin Yaratıcının iradesiyle var oldukları, insanın en şerefli varlık olduğu ve ihtiva ettiği unsurlarla en şerefli şey olduğudur. Bu nedenle kutsal metinlerde Tanrı’nın bir kötü niyeti olmadığı, insanların suçlu olduğu781 açıklanmıştır.782

777 Tekvin, 1/31

778 Bereşit Rabbah, LI; Guide, III, 440 779 İşaya, 11/9

780 Guide, III, 440-441 781 Tesniye, 32/5

İbn Meymun, insanın ahmaklığının ortaya çıkardığı kötülüklerin üç türünden bahsetmektedir. Birincisi, geçici ve fani maddi tabiatı sebebiyle kendiliğinden insana gelen kötülüktür. İkincisi, insanların birbirlerine karşı zalimce kötülükleridir. Bunların sayısı birinci türden daha fazla ve yaygındır. Sonuncusu ise, bizzat kendi eylemi sebebiyle yine kişiye toplum içinde gelen kötülüktür. Bu kötülük ikincisinden de yaygın ve çoktur. Bunu işleyen kişi, suçlanmayı ve kınanmayı hak etmiştir. Kişinin kendi eliyle yaptığı kötülükleri kutsal metinleri783 referans göstererek açıklayan İbn Meymun, bu tür kötülüklerin varlığında insanın sorumluluk ahlakı taşımasına vurgu yapmıştır. Bunun için insanın Şeriat’ın emir ve yasaklarını tutmasını, bir bütün olarak onun tüm hakikat ve mükemmelliklerini kavramasını ve sonuçta bilinçlenmesini istemiştir.784

İbn Meymun, Tanrı’nın bu alemde yarattığı her şeyin iyi olduğunu, bilhassa yaşayan varlıklardaki kaderin aynı zamanda hükmedici olduğunu ve varlıklardaki idare etme melekesi bulunmasının Tanrı’nın merhametinin ve mutlak iyi şeyler yarattığının bir göstergesi olduğunu düşünmüştür. Bundan dolayı, insan kendini tanırsa kendisiyle ilgili bir hata ve kötülük yapmayacak ve her şeyi kendi mahiyetine uygun olarak anlayacak; sonuçta sakin ve huzurlu bir şekilde, başka hedefler için kendini yormadan İlahî hikmete bağlı yaşayacaktır. Tüm varlıklar İlahî iradeye göre yaratılmış olduğundan dolayı bu hikmetten başka bir hedef taşımamalıyız.785