• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.5. ESERİN ANA HATLARIYLA PLANI VE ANA KONULARI

2.5.1. Tanrı Hakkındaki Görüşleri (Teoloji)

2.5.1.3. Tanrı’nın Varlığı, Birliği ve Gayr-ı Cismani Doğası

2.5.1.3.2. Kelamcıların Delilleri

İbn Meymun, Kelamcıların Tanrı-alem ilişkisi ve alemin mahluk oluşuna dair hudûs deliliyle ilgili temel prensiplerini zikrettikten sonra, bu delilleri yedi ayrı yöntem ile değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Hemen ardından da onların tevhit anlayışlarıyla Tanrı’nın cismani olmayışıyla ilgili görüşlerini tek tek değerlendirip kendisine göre eksik taraflarını zikretmektedir.

İbn Meymun Kelamcıların delillerini reddederken, kendisinden, onların özel terminolojilerini kullanmasının ve onlar kadar uzun uzun anlatmasının beklenmemesi gerektiğini belirtmiştir. O, bunu söylerken okuyucularına, Kelamcıların hacimli ve meşhur eserlerini okuduğunu, -çoğu kez tekrarlanan ve özenilmiş bir dil kullanılan- bu eserleri

536 Guide, I, 212 537 Guide, I, 213-214

okumamalarını salık verir. Onların kapalı söyleyiş tarzlarının bazen okuyucuyu şaşkınlığa uğrattığını ifade eden İbn Meymun, çoğu zaman bu eserlerde şüpheli formüller veya kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik polemiklerin bulunduğunu hatırlatarak, onların delillerini çürütmeye girişmiştir.538

İbn Meymun, bazı Kelamcıların eserlerinde her hangi bir zaman diliminde meydana gelen bir olayın meydana gelmesinin, dünyanın mahluk oluşuna delil getirildiğini bundan dolayı belli bir cisim için kullanılan bir kuralın, zarurî olarak her cisim için kullanılmasının doğru olmadığını belirtmektedir.539

Yine o, alemi oluşturan maddelerin birleşen yahut ayrışabilen özellikte olduklarını söyleyen Kelamcılara karşı çıkarak; bazı maddelerin sadece bir araya gelmesi bazı maddelerin ise ayrışması konusunda, birleşenleri bir araya getiren veya ayrıştırılanları ayrıştıran birinin varlığına işaret etmenin daha doğru bir yöntem olacağını savunmuştur.540

İbn Meymun, bu alemin tamamen cevherler ve arazlardan meydana geldiğini, hiçbir cevherin arazsız olamayacağını ve tüm arazların hâdis olduğunu savunduklarını açıklayarak, burada teselsül yoluyla sonsuz olan herhangi bir şeyin imkansız oluşuna işaret etmeyi daha doğru bir yöntem olarak kabul etmiştir.541 Buna bağlı olarak Kelamcıların kullanmış olduğu imkan delilinin, yani “var olmasını yok olmasına tereccühünü akleden bir yaratıcıya muhtaç olan bir alem görüşünün” sadece nafile bir hayal olduğunu ileri sürmüştür. Çünkü ona göre bir şeyi ötekine tercih etme veya üstün görme, yani belirleme işi, sadece iki farklı şeyi eşit derecede kabul eden bir varlığın eylemi olabilir.542 Bu bağlamda alemin kıdemine inananlar, “alemin yokluğuna yönelik tahayyülümüz ile tahayyülümüzde meydana gelen her hangi bir şeyi imkansız görmek eşdeğerdedir” derler. Alemin kıdemine inananların, geçmişte ölen varlıkların sonsuz oluşuna da peşinen inanmış

538 Guide, I, 215 539 Guide, I, 215 540 Guide, I, 216-217 541 Guide, I, 217 542 Guide, I, 219-220

olacaklarını iddia eden İbn Meymun, bunun da sonsuz sayıda varlık anlamına geleceğini, sonuçta bu durumun ruhların sürekliliğine inanmaya götürebileceğini iddia etmiştir.543

İbn Meymun, Kelamcıların, Tanrı’nın birliği konusundaki görüşlerini de beş farklı metot ile değerlendirmektedir: Kelamcılara göre Yaratıcı ve Vücuda getirici olarak var olan şey, mutlak olarak tek olmalıdır. İbn Meymun, teklikle ilgili bu yaklaşımların iki boyutundan bahsetmektedir: Burhân-ı temanu ve burhân-ı tehalüf.544

Burhan-ı temanu (karşılıklı engelleme delili) adı verilen delil, Kelamcılar tarafından

sıklıkla kullanılan yöntemlerden biridir. Bu yaklaşım, eğer bu alemde iki ilah olsaydı iki muhaliften oluşan cevher, ya birinden veya diğerinden yoksun olacaktı -ki bu imkansızdır- yahut aynı anda her ikisi de tek bir cevhere katışacaktı. Mesela “bir ilah” hali hazırda maddeyi ısıtmak isterken “öteki ilah” maddeyi soğutmak isteyecektir. Buradan iki netice ortaya çıkmaktadır: Birincisi, iki eylem birbirini engellediğinden onlar maddeyi ne soğutabilecek ne de ısıtabileceklerdir. Zaten her biri zıt olan bir istekte bulunacağından bu imkansızdır. İkincisi, mezkur cisim aynı anda hem ısınıp hem de soğuyacaktır. Ancak İbn Meymun, bu delilin sonunda atom nazariyesine veya düalistlerin ilah anlayışına götürebileceği tehlikesinde işaret etmektedir. Çünkü dualistler, ilahlardan birinin daha alçak maddeye hükmederken, diğerinin daha yüksek olana hükmedeceğini savunurlar. Sonuçta ona göre “karşılıklı engelleme” verimli işlemeyecektir.545

Burhan-ı temanu görüşünün, dualistlerin kusurlarına karşı da kullanılabileceği

savunulursa yanıt olarak iki ilah söz konusu olduğunda bir kusurun olamayacağı zira her birinin eyleminin diğeriyle bir bağı olmayacak şekilde hareket edebilecekleri söylenecektir. İbn Meymun, Tanrı’nın zatında kusur olmayacağını, zira O’nun iki zıtlığı tek bir cevhere katıştırmayacağını, zaten kudretinin bu ve benzeri imkansızlıklarla etki

543 Guide, I, 221 544 Guide, I, 223 545 Guide, I, 223-224

altında asla kalmayacağını belirtmiştir. Bu bakımdan ona göre kelamcıların bu görüşü zayıftır.546

İbn Meymun, Kelamcıların, iki ilahın aynı anda aynı sıfata sahip olamayacakları delilini değerlendirerek bunun özellikle ilahi sıfatlara inananların öğretilerini çürütmek için kullanılamayacağını ifade etmiştir. Çünkü sıfatlara inananlar için Ezelî, Ebedî olan varlığın Zatında birkaç farklı mefhum bulunur. Mesela bilgi mefhumu, kudret mefhumundan farklıdır. Kudret mefhumu ise irade mefhumundan farklıdır. Ancak, bu görüş hesaba katıldığında iki ilahtan herhangi birinin birkaç mefhuma sahip olması imkansız değildir.547

İbn Meymun, Kelamcıların “Tanrı, cevhere eklenti olmayan bir irade ile irade eder” fikrini eksik bulmuştur. Bu görüşten olsa olsa cevherde hayat bulmayan ve iki ilaha ait olmayan “tek bir irade anlayışı” çıkabilir. Hatta onların “iki farklı cevher için iki farkı konuyu zarureten etkileyen tek bir illet bulunmaz” prensibini de eksik bularak, bir şey tarafından gizlenen bir şeyin izahının, ancak daha da gizli hale gelmiş bir izah olabileceğini ileri sürmüştür. Dahası bu görüşü savunanların bu konuda ortaya çıkan sınırsız sayılar konusunda şüpheler taşıdıklarını, ama bile bile bunu savunmaya devam ettiklerini söylemiştir548.

Buna bağlı olarak İbn Meymun, tevhit görüşünü savunurken Kelamcıların “bir eylemin varlığı bir faili gösterir birkaç faile işaret etmez” prensibini de eleştirmiştir. Bunun yerine, “Tanrı’nın varlığı bağlamında çokluğa imkan yoktur” demenin daha doğru olacağını savunmuştur. İlahların kesretinin imkanından bahsetmek bâtıldır. İbn Meymun, Zat konusunda bir imkandan bahsetmediğinden, imkanı sadece beşer olarak Zat hakkındaki bilgimizde aramamızı tavsiye etmiştir. Mesela ona göre Hıristiyanlar, öyle olmadığı halde “Tanrı üçtür” derken, biz “Tanrı tektir” deriz.549

546 Guide, I, 224 547 Guide, I, 224 548 Guide, I, 224-225 549 Guide, I, 225

Son olarak Kelamcılar, Tanrı’nın birliğini delillendirirken, “muhtaç olma durumundan” yola çıkmaktadırlar. Yani “eğer bir Tanrı, varlıkları var kılmak için yeterli ise ikinci biri gereksizdir ve artık ona ihtiyaç duyulmaz” demektedirler. Bu görüş de ikinci bir ilahın varlığına mani olacak bir delildir. İbn Meymun, buna bir ilavede bulunmuş ve “kendi özünde olmayanı yapmayan bir kişiye muhtaç denemeyeceğini” beyan etmiştir. Yine kendi benzerini yaratmadığı veya dört kenarı birbirine benzemeyen bir kare yaratmadığı için biz Tanrı’ya acziyet isnat edemeyiz. “İkinci bir ilah olması gerektiği için tek başına yaratamaması yüzünden acizdir” diyemeyiz. Ona göre bu ihtiyaç değil gerekliliktir ve imkansızlıktan farklı bir şeydir.550

İbn Meymun, Kelamcıların Tanrı’nın cismanî olmayışına yönelik delillerini de tek tek değerlendirmektedir; Ona göre her şeyden önce bu konuda delil öne süren Kelamcıların metot ve istidlalleri çok zayıf kalmıştır. Bu konudaki delilleri, tevhit konusundaki delillerden de güçsüzdür. Çünkü Tanrı’nın cismanî oluşunu reddetmek, onlar için Tanrı’nın Birliğinin bir gereğidir. Buna bağlı olarak onlar, beden bir değildir demektedirler. İbn Meymun’a göre Tanrı’nın cevherinde bir bileşen olmadığından madde ve form ile bu ikisinden oluşan bir beden bulmak zordur. Zaten bu konu ona göre teolojiye değil felsefeye ait bir meseledir.551

Kelamcıların “Tanrı bir cisim olsaydı mefhum ve uluhiyetin gerçek hakikatine ait iki imkan mevcut olurdu” şeklindeki delilini değerlendiren İbn Meymun, “ister atomlardan oluşsun isterse tek cevherden meydana gelsin, bir bedenin varlığından bahsetmenin anlamı yoktur” demektedir. Kelamcılar, olmayan bir şeyi anlamaya çalışmaktadırlar. Tek oluşunu ispat etmeye koyulanlar, eğer bir cismin küçük atomlardan oluşması gerektiğini ispat ettilerse o zaman pek çok ilahın var oluşu ortaya çıkabilecektir. Halbuki Kelamcılar Tanrı’nın tek olduğunu söylemişlerdi.552

550 Guide, I, 225-226 551 Guide, I, 227 552 Guide, I, 227-228

Kelamcıların “Tanrı, hâdislere muhalefet ederek onlara benzemez” demelerini ve böylece benzerliğin imkanını reddetmelerini değerlendiren İbn Meymun’a göre, eğer Tanrı bir cisim olsaydı cisimlere benzeyecekti, bu yüzden böyle bir yaklaşımı uzun uzun tartışmaları gereksizdir. Fiziksel alemde cisimler ancak kıyaslama ile bilinecek bedenlere sahiptirler. Cisimler ancak ârazları yoluyla diğer cisimlerden farklı olacaklarından, Kelamcıların savundukları “Tanrı kendisine benzeyen cisimler yaratır” delilini iki açıdan geçersiz saymıştır. Birincisi şu sözün anlamında gizlidir: “Ben benzemenin inkarını kabul etmem”. Bu cümle ışığında Tanrı’nın cismani oluşunu inkar, yalnızca spekülatif bir konu olmaktan çıkıp geleneğin otoritesiyle kabul edilen bir öğreti olmalıdır. İkincisi, filozofların işlemiş oldukları fikre göre “cisim” kelimesi çok anlama gelen bir yapıda olup hem göksel alemleri hem de maddî bir cismi ifade edebilir. Dahası “madde” ve “form” terimleri bile çok anlamlı mecazî terimler olarak bu aleme veya göksel alemlere uygulanabilir. Kaldı ki göksel alem, boyutlar halindedir ve bu boyutların kendisi cisim değildir. Ancak cisim, madde ve formdan oluştuğundan Tanrı’nın cismani oluşunu savunanlar, Tanrı’dan bahsederken metafizik bir varlıktan çok fiziksel bir varlıktan bahsetmiş olacaklardır.553

Böylece İbn Meymun, Tanrı’ya ve göksel varlıklara atfedilen “beden/cisim” terimini mecazî anlamlara sahip bir terim olarak görmektedir. Ona göre Tanrı zaten cismanî olmadan da bir “Sekine” olarak, cismanî varlıkların içinde bulunabilmektedir. Tanrı’nın Sekinesi, göksel alemlere ait bir cisim demek değildir.554

İbn Meymun, Kelamcıların Tanrı’nın cismani olmayışına delil olarak getirdikleri “eğer Tanrı bir cisim olsaydı, mutlaka fani olurdu” ve “ eğer Tanrı cisim olsaydı, belli bir kütlesi olurdu ve sürekli bir şekli olurdu” yaklaşımlarını değerlendirmiştir. Kelamcıların bu delilleriyle büyük bir kibir içine düştüklerini işittiğini, ama bu delili de öncekiler gibi güçsüz bulduğunu ifade etmiştir. Çünkü bu delil ile alemin kıdemine yönelik iddialar arasında bir fark yoktur. Onların bu iddiası, alemin varlığı bir başka aracının veya yaratıcının varlığını gerektirecek şekilde kıdeme muhal olarak tasarlanmış olduğu fikrini

553 Guide, I, 228-229 554 Guide, I, 229

ortaya çıkaracaktır. İbn Meymun, Tanrı’nın şekil ve ebadı yoktur derken bu savı inkar etmektedir.555

Sonuç olarak İbn Meymun, okuyucusunu, Kelamcıların düştüğü spekülasyonlara düşmemeleri konusunda uyarmıştır. Ona göre Kelamcılar, “yağmurdan kaçarken doluya tutulanlar” gibidir. Çünkü onlar, varlığın doğasını değiştirip göklerin ve yerin aslî yaratılışını kendi iddialarına göre şekillendirmekte ve alemin zaman içinde yaratılmış olduğunu iddia etmektedirler. Netice olarak onlar, hem alemin zaman içine yaratıldığını ispat edememişler hem de bizzat kendi elleriyle Tanrı’nın cismanî oluşunun reddi, Tanrı’nın tekliği ve varlığı konusunda muhaliflere koz verecek zayıf deliller ileri sürmüşlerdir. İbn Meymun’a göre öne sürülen delillerden ancak duyular ve akılla kavranabilen sürekli bir tabiat anlayışının varlığı ispat edilebilir.556