• Sonuç bulunamadı

İnsana ve doğaya ilişkin olayları, maddi dünyanın ötesindeki gizemli dış güçler aracılığıyla etkileyip yönlendirdiğine inanılan törensel eylemlerdir büyü. E. B. Tylor, bunlar uzaktaki bir kişinin onunla yakından alakalı bir şey üzerinde, bu mülkü olur, giydiği kıyafetleri olur ve hatta saçının ve tırnağının kesikleri, bir eylemde bulunarak etkilenmesinin beklendiği uygulamalar olarak tanımlamaktadır.

E. B. Tylor, Primitive Culture adlı eserinde büyünün benzerlik ve yakınlık yasalarını tespit ederken sempati büyüsünden ilk bahseden kişi olmuştur. Bu çalışmasında, etkinin imgeden şeye, parçadan bütüne doğru bir yol izlediğini ve büyünün günümüz toplumlarında aktarım sisteminin bir parçası olduğunu ortaya koymuştur. Tylor büyüyü animizm temelinde incelemiş, büyünün unsurları olan ruhları/cinlerin kaynağını ilkel animizme bağlamıştır (Mauss, 2011: 55-56). Tylor, sempati büyüsünden ilk kez söz ederek kendisinden sonra yapılan çalışmalara temel oluşturmuştur.

Frazer büyüyü sahte bir bilim, verimsiz bir sanat olarak değerlendirir. Ona göre aldatıcı bir rehber olan büyü, doğa yasalarının taklit edildiği yapay bir sistemdir (Frazer, 1920: 52-53). Büyünün sahte bir bilim olduğunu vurgulayan Frazer, çalışmalarında Tylor’ın görüşlerinden yararlanmıştır.

1

Fahruddîn er-Razî, Hz. Muhammed’in iki sebepten ötürü bu sözü söylemiş olduğu yorumunda bulunmaktadır: Birincisi, söz, güzelliği ve nüktesiyle kalpleri kendisine meylettirdiğinden sihre benzemesidir; ikincisi, ifade gücü olan bir insanın kötü olan bir şeyi güzel, güzel olan bir şeyi de kötü göstermeye muktedir olmasıdır (er-Razî 1988/3: 262).

5

Lucien Lévy-Bruhl, büyüyü mistik deneyim olarak değerlendirmektedir. İlkel toplumlardaki algılanışıyla mistik deneyim görünmeyen bir dünyaya ait varlıklarla

bağlantı kurmaktır. Doğanın düzeninin durdurulabilir ve değiştirilebilir olduğu

düşüncesinden hareketle ilkel insan, başına gelen beklenmedik kazaları ve talihsizlikleri, gizli güçlerin olayları onların lehine gelişmesini engellediği şeklinde yorumlamaktadır. İnsanın başına gelen kötülük, büyülü bir gücün düşmanca

müdahalesinden kaynaklanmaktadır (Lévy-Bruhl, 2006: 27, 41-43, 47). Bruhl, bu

görüşüyle ilkel insanın düşünce yapısının günümüz insanının düşünce yapısından farklılığını vurgulamaktadır.

Totemik ayinleri bütünüyle büyüsel karakter taşıyan birkaç Avusturalyalı kabileden yola çıkarak Mauss, büyünün ilkel insanın bilimsel ve mistik evreninin temeli olduğunu savunur. Ona göre büyü insan aklının evriminin ilk aşamasıdır. Konuya öznel bir bakış açısıyla yaklaştıklarından büyü aktörlerinin ve izleyicilerinin tanımlamamalarının büyü olarak adlandırılmaması, toplumun bütününde büyü olarak nitelendirilenlerin dikkate alınması gerektiği görüşündedir. (Mauss, 2005: 16,63). Mauss, büyüyü incelerken yalnızca büyücünün ve izleyicilerinin temel alınmaması gerektiği, toplumun genelinin değerlendirilmesiyle büyünün sınırlarının belirlenebileceği düşüncesiyle diğer araştırmacılardan ayrılmaktadır.

Malinowski’ye göre büyü, başlangıçtan beri, insan için yaşamsal çıkar konusu

olan, fakat insanın normal rasyonel çabaları dışında kalan bütün şey ve olayların başlıca bir “tamamlayıcısıydı”. Kaynağını insan ya da insan benzeri bir varlığın

bilgisinden alan ve her zaman insanın kullanımında olan büyü tekil, özel bir kudret;

türünde tek, yalnız insanın içinde bulunan, yalnız büyü sanatıyla serbest bırakılabilen, kendini sesiyle ifade eden ve ayinin uygulanması yoluyla aktarılan bir güçtür (Malinowski, 2000: 74-75). Büyünün tek başına değil teknik bilgiyle birlikte

uygulandığını vurgulayan Malinowski, ilkel insanda rasyonel düşüncenin varlığı üzerinde durmaktadır.

Georg Luck büyünün, insanda ve insanın dışındaki evrende bulunan güçlere duyulan inanç üzerinde temellenen, insanın duygusal güçler aracılığıyla isteklerini insanlara ya da doğaya dayatmasını amaçlayan bir yöntem olduğunu belirtir ve büyünün, ruhun sınırsız gücüne olan inanç olduğunu vurgular (Luck, 2006: 33). Luck büyüyü değerlendiriken doğaüstü güçlere duyulan inanç üzerine yoğunlaşmaktadır.

6

Büyünün paganların kozmolojisinde layık olduğu yere eriştiği görüşünde olan Stanley Jeyaraja Tambiah’a göre büyü, özdevinimsel olarak etkili olduğuna inanılan,

tanrıların etkinlik alanının dışında ya da onlardan bağımsız olan güçler ve nesnelerle uğraşan törensel edimdir (Tambiah, 2002: 19-21). Tambiah, büyüde

yardım alınan doğaüstü varlıkların tanrıların etkinlik alanı dışında bulunduğunu vurgulamaktadır.

W. H. R. Rivers, büyü ve din arasındaki ayrımı açıklarken büyüyü insanın,

kendi gücü üzerinde ya da doğasında var olduğuna inanılan güçlerin üzerinde etkili olmalarına bağlı olan uygulamalara başvurduğu bir sosyal süreçler kümesi olarak

tanımlar (Rivers, 2004: 12). Rivers, büyünün sosyal süreçler kümesi olduğunu belirtirken büyünün toplumsal yönünü öne çıkarmaktadır.

Burton ve Grandy, büyüyü, saklı veya gizli olaylarla doğa dışı şeyler

oluşturma sanatı veya teknolojisiydi diye tanımlar (Burton ve Grandy, 2005: 54).

Burton ve Grandy’nin görüşleri, büyünün sahte bir sanat ya da bilim olduğunu düşünen Frazer’ın görüşüyle benzerlik göstermektedir.

Batılı araştırmacıların çalışmalarına bakıldığında büyü inancının filizlendiği düşünce yapısı üzerinde yoğunlaştıkları görülmektedir. Bu bağlamda büyü teorisinin temellerini atan E. B. Tylor’dır. Diğer araştırmacılar Tylor’ın ortaya koyduğu teoriyi temel almış, aynı doğrultudaki ya da karşıt görüşlerini onun teorisi üzerinde geliştirmişlerdir.

İbn Haldun, büyü ve tılsımı birlikte tanımlamaktadır: Herhangi bir vasıtanın

yardımı olmadan veyahut semavî kuvvetlerin yardımıyla nefs ve ruhların unsurlar âlemine tesir etme kudret ve istidadıdır. Bu tanımdaki herhangi bir vasıtanın yardımı olmadan ifadesi büyüyü, semavî kuvvetlerin yardımıyla ifadesi ise tılsımı

karşılamaktadır (İbn Haldun, 1988: 1). İbn Haldun, büyünün sadece doğaüstü güçlerin etkisiyle değil herhangi bir aracın yardımı olmadan da yapılabileceği üzerinde durmaktadır.

Fahruddîn er-Razi, sihri, dilcilerin, gizli olan ve sebebi bilinmeyen şey olarak tanımladıklarınıve sihr sözcüğünün gizlilik, ciğer ve nefes borusu anlamlarına da geldiğini belirttikten sonra sebebi gizli olan, hakikatinin aksine tahayyül edilen göz

7

boyama ve aldatma amacı ile yapılan her şeye isim olarak verilir biçiminde

tanımlamaktadır (er-Razî, 1988/3: 260-261). Bu tanım sihrin büyüden kapsamlı olarak göz bağcılığı da içerdiğini göstermektedir.

Sedat Veyis Örnek, bilinen yollarla sağlanamayan şeyleri elde etmek, birine

zarar vermek ya da zarardan korunmak için bir takım gizli “güçleri” kullanarak doğayı ve doğa yasalarını zorla etkileme amacını güden işlemlerin tümünü büyü

olarak tanımlar (Örnek, 1971:135). Örnek, büyüyü, amaçları bağlamında ele almıştır. Orhan Hançerlioğlu, Dünya İnançları Sözlüğü’nde ve İslam İnançları

Sözlüğü’nde büyüyü doğaüstü güçlerle doğanın etkilenebileceği inancı olarak

tanımladıktan sonra büyünün, insanlığın en eski inançlarından biri olduğunu vurgular (Hançerlioğlu, 2006: 45; Hançerlioğlu, 2010: 93). Bu tanımda büyünün araçlarından olan doğaüstü güçler ön plana çıkarılmıştır.

Anadolu Düğünlerinde Büyüsel İnanmalar adlı eserinde büyünün yaşantımızın

çeşitli evreleriyle iç içeliğini vurgulayan Uğurol Barlas’a göre büyü genel olarak

doğaüstü güçlerin yardımını sağlayarak belli bir ereği elde edecek işlem ve eylemlerdir (Barlas, 1974: 25). Barlas, büyü tanımını büyünün amaçları ve araçları

temelinde oluşturmuştur.

Hikmet Tanyu büyüyü, tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut

kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı tabii nesneler kullanılarak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler

şeklinde tanımlamaktadır (Tanyu, 1992: 501). Tanyu’nun tanımı, büyünün araçları ekseninde oluşturulan tanımlardan farklı olarak doğaüstü güçlere bünyesinde gizli güçleri bulunduran nesneleri de eklemiştir.

Gürbüz Erginer, “Anadolu’da Batıl İnanmalar ve Büyü” adlı çalışmasında,

doğaüstü varlıklar ve gizli birtakım güçlerin yardımını alma savıyla ya da gizli güçleri bulunduğuna inanılan bazı doğal ya da yapay nesneleri kullanarak, bu konuda ehli olduğu kabul edilen kişiler tarafından birine, bir şeye zarar vermek, fayda sağlamak veya korumak amacıyla yapılan işlemlerin geneline verilen ad olarak

büyüyü tanımlar (Erginer, 2003: 50-51). Erginer tanımında büyünün araçlarına, uyulayıcısına ve amacına yer vermiştir.

8

Afşar Timuçin, Felsefe Sözlüğü’nde doğa olaylarına karşıt olaylar yaratma

sanatı ve bazı uygulamalardan giderek bazı doğa olaylarına egemen olma ya da engel olma sanatı olarak tanımladığı büyünün bir sanat olduğu üzerinde durur

(Timuçin, 2004: 95). Timuçin’in bu tanımı, insanın en ilkel dönemdeki doğaya hükmedebilme inancını yansıtmaktadır.

Gizli Bilimlerin Serüveni adlı eserinde Zeki Tez, büyüyü bilinen yollarla elde edilemeyen nesneleri sağlamak, birine zarar vermek ya da birini zarardan korumak için birtakım gizli güçleri kullanarak zararı önlemek ve doğa yasalarını zorla etkilemek amacını güden işlemlerin tümü olarak nitelerken büyünün amacını vurgular

(Tez, 2011: 7). Tez, büyüyü tanımlarken büyünün amaçlarını ve araçlarını temel almıştır.

Türkiye’deki araştırmacıların, büyüyü tanımlarken Batılı araştırmacıların tanımlarından yararlandıkları görülmektedir. Aralarında belirgin farklılıkların görülmediği bu tanımlar genel olarak büyünün amacı ve büyüde kullanılan araçlar dikkate alınarak oluşturulmuştur. Ancak tanımlarda büyünün araçları ve büyünün amacı ile ilgili olarak kullanılan ifadeler din ve büyü ayrımını net bir biçimde ortaya koymaktan uzaktır. Ayrıca büyünün bu tanımları halkın büyü algısını tam olarak yansıtmamaktadır.

Halk arasında büyünün uygulandığına ve etkili olduğuna inanılmaktadır (H. Ayaz; Ab. Boyacı; Ay. Boyacı; H. Budak; M. Dağ; A. Doğan; Ş. Erbay; E. Gencer; A. Kaya; Ç. Kaya; F. Kaya; D. Mercan; M. Solak; N. Solak; N. Taşdemir; B. Topçu; M. Topçu; A. Yalçın; G. Yalçınkaya; H. Yücel):

“Büyü vardır. Peygamberimize bile yapıldı büyü zamanında. Bizlere hayli hayli yapılır. Fakat inanmıyceksin. İltifat etmiyceksin, ben bu büyüyü yaptırırsam bana faydası olur demiyceksin. Yapana da çok günahı var bu büyünün kötülük için, yaptırana da çok büyük günahı var. Allah’ım hiç affetmiyor.” (H. Yücel)

Sözlü kaynaklar arasında büyüye kesinlikle inanmayanlar da bulunmaktadır (F. Demir; İ. Yücel):

9

“Ben bu şekilde inanmıyorum. Tamam dini vazifelerimi yerine getirmiyorum ama bunun da böyle olmayacağına adım gibi eminim. O zaman herkes dünyaya hükmederdi büyüyle.” (F. Demir)

Sözlü kaynaklar, amacının genellikle zarar vermek olduğunu belirttikleri ve “kötü bir şey” olarak değerlendirdikleri büyüyü şöyle tanımlamaktadırlar:

“Büyü de seni bir gence âşık etme” (H. Ayaz).

“Gizemli güçler kullanarak karşındaki kişiyi hâkimiyet altına almak, istediklerini yaptırmak.” (E. İğrek)

“Büyü, ortamı bozacak bir şey, ortam bozması. Bir kadınla kocasının arasını açmak, büyü bu. Başka ne olacak? Yuva bozacak, zarar verecek.” (Ü. Çoban )

“Büyü diyorlar da ben hiç görmedim. Muska anlamında, büyü yapmak o.” (M. Solak)

“Bahtını bağlamak. Genç kızsın, senin bahtını bağlıyorlar. Dünür olarak kim gelirse gelsin onlara, yok, diyorsun. Sebebi, büyü yapılmış.” (N. Solak)

“Büyü, art niyetten, hasetten kaynaklanan nefes ya da kötü dua.” (Ş. Erbay) “Valla hocaya gider bir muska yazdırırlar. Gelinlen oğlan birbiriyle anlaşıyorlarsa büyü yapıyorlar anlaştırmıyorlar. Büyü diye buna derler.” (M. Topçu)

“Kur’an ayetini değiştirerek kötü amaçlı yazarlarsa bu büyü.” (Ab. Boyacı) Bu tanımlara göre büyü olumsuzluğu çağrıştırmaktadır; büyünün doğasında zarar verme amacı yer almaktadır. Bu nedenle halkın geneli, iyi niyetle yapılan uygulamaları büyü olarak değerlendirmemektedir. Günlük yaşamda, dinî unsurlar kullanılarak gerçekleştirilen ve büyüsel nitelik taşıyan uygulamaları halk, genel olarak büyünün kapsam alanına dâhil etmemektedir.