• Sonuç bulunamadı

A. Devletler Hukukunun Mahiyeti

1. Tanımı

Hamidullah’a göre uluslararası hukuk: “Fiilî ve meşru olarak bulunan bir İslam devletinin, yine fiilî ve meşru olarak mevcut diğer devletlerle olan ilişkilerde dikkate aldığı hukukun belli bir kısmı, ülkenin geleneği ve antlaşmaların ortaya çıkardığı mecburiyetlerdir.611 Bir başka ifade ile bu hukuk, “devletlerin karşılıklı hattı hareketlerini

tayin eden kaideler” olarak da tanımlanmaktadır.612

Tanımda geçen “diğer devletlerle olan ilişkiler” ifadesinde söz konusu olan diğer devletler, Müslüman ya da gayrimüslim olabilirler. Ancak gayrimüslim devletin kanunları orada yaşayan Müslüman vatandaşlar söz konusu olmadıkça veya bu kanunlar İslam devletince uyulan uluslararası hususlar değilse İslam devletini ilgilendirmez.613

İslamî devletler hukukunun tamamı, İslam hukuku ile yönetilen bir İslam Devleti’nin iradesine dayanır. Bu devlet ancak kendisinin onayladığı uluslararası antlaşmalara karşı sorumludur.614

Devletin tüm uygulamaları İslam’ın emirlerine uygun olmalıdır. Çünkü İslam hukukunun kaynağı Allah ve Resulüdür. İslam kanununun müeyyidesi de İlahî adalettir.615

Hamidullah, hicretin ilk senesinden itibaren bir devlete sahip olan Müslümanların, bu devletin komşularıyla olan ilişkilerini, İslam’ın kabul, ilân ve tatbik ettiği prensiplere dayandırmak suretiyle, Devletler Hukukunun esaslarını vaz etmiş olduklarını kaydetmektedir.616

611 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 10.

612 Hamidullah, “İslam Devletler Genel Hukukunun Başlangıçtaki Teori ve Pratiği”, s. 116. 613 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 15.

614 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 10. 615 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 15.

2. Konusu

Uluslararası hukukun konusundan maksat, hal ve durumlarına bu hukukun tatbik edildiği insan topluluklarıdır.

Bu toplulukları şu şekilde tasnif etmek mümkündür:617 —Başka devletlerle münasebeti olan bağımsız devletler —Dış ilişkilerde sınırlı yetkisi olan yarı bağımsız devletler

—Belli bir toprak parçası kazanıp burada normal devlet işlevini yürüten, silahlı asi topluluklar.

Hukuken meşru olarak mevcut devlet ile fiili olarak var olan devleti ayrı mütalaa etmek gerekir. Bazen özel kurumlar ya da olaylar sebebiyle ortaya çıkan yapılar, meşru devlet olarak olmasa da fiili devlet olarak karşımıza çıkabilir. 618

İşte devletler hukuku kendine, burada söz konusu olan, bağımsız ya da yarı bağımsız devletlerin veya uluslararası toplulukların hak ve yükümlülüklerini konu edinmektedir. 619 Bu

ilişkiler; savaş, barış ve tarafsızlık durumlarına göre değişiklik arz etmektedir.

3. Hedefi

Hamidullah İslam Devletler Hukukunun hedefini; gücü kötüye kullanıp zayıfı ezmeden, başkalarının hakkına tecavüz etmeden, meşrû sınırlar içerisinde kalarak, hayatın bütün imkânlarından istifade etmek için gerekli düzenlemeleri yapmak olarak tespit etmektedir. Yine ona göre, insanlarla olan ilişkilerde ahde vefa ilkesiyle hareket etmek, bir yandan bütün toplumun iyiliği için çaba harcarken diğer yandan Müslüman olmayanlarla iyilik hususunda yardımlaşmak ve Müslüman idarecileri bu doğrultuda hareket etmeye yöneltmek, İslam hukukunun hedeflerindendir.620

617 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 21. 618 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 14.

619 Hamidullah, “Devletler Hukukunun Yüzüncü Yıldönümü Nedeniyle”, s. 247; Hamidullah, İslam’da Devlet

İdaresi, s. 21–22.

Kur’an, gayrimüslimlerle yapılan antlaşmalara titizlikle uyulması (Tevbe, 9/7 vd.), kendisiyle anlaşma yapılan bir topluluğun anlaşmayı ihlal etmesi ( Enfâl, 8/58), dinî hoşgörü (Bakara, 2/256, Yûnus, 10/99–100, Kâfirûn, 109/6), İslâm topraklarına sığınıp himaye isteyen müşriklere iltica hakkı tanınması (Tevbe, 9/6), cezalandırma savaşı (Bakara, 2/190–3), savunma savaşı (Nisâ, 4/75; Hac, 22/39–41), zulme uğrayanlara yardım amacıyla destekleme savaşı (Enfâl, 8/72), fethedilen ülkelerin yönetimi (A’raf, 7/10; Haşr, 59/6–10), savaş esirlerine nasıl davranılacağı (Muhammed, 47/4, İnsan, 76/8–9), kabul eden herkes ile barış anlaşması yapılması (Enfâl, 8/61), tarafsızlık (Nisâ, 4/90–93, Haşr, 59/11–12, Mümtehine, 60/8–9) gibi konularda da çeşitli talimatlar vermiştir.621

İslâm Devletinin bütün siyasetinin temeli, sadece Allah’ın hükümranlığını ve O’nun ilâhî düzenini bütün yeryüzünde tesis etmektir. Bir başka deyişle bu Devlet, elindeki bütün uygun imkânlardan yararlanarak, Tek Allah inancını ön plana çıkartıp, Tanrıtanımazlığın ve Çoktanrıcılığın ortadan kalkması için çaba sarf etmelidir; “Siz insanlar için çıkarılmış en

hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız.” âyeti gereği bu çabanın dünya çapında olması gerekmektedir.622

Bunun büyük bir ideal olduğu gayet açıktır; Hz. Muhammed (sav) ve onun izinden giden halifeleri, kendi yetenek ve ölçülerine göre bu ideali gerçekleştirmişler ve aynı faaliyet bugün de sürüp gitmektedir.623

4. Yaptırım Gücü

Kur’an, dini kabul ettirmek için yapılan zorlama -ki buna asla izin yoktur- ve sosyal adaleti kabul ettirmek için yapılan zorlama arasında açık bir ayrım yapmıştır. Rasûlullah (sav)’in, Herakliyus’a kendisini İslâm’ı kabul etmeye, ya da en azından Müslüman olmak isteyen tebaasına güçlük çıkarmamaya davet eden mektubuna dayanarak diyebiliriz ki; gayrimüslim bir ülkede dinsel hoşgörü ve vicdan özgürlüğü olmadığı ve bu durumu düzeltmek için yapılan bütün girişimler sonuçsuz kaldığı zaman, silâh zoruyla bu özgürlüğün elde edilmesi İslâm’da mubah sayılmıştır.624

621 Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 754. 622 Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 753–754. 623 Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 754. 624 Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 754.

5. Tarihçesi

Hamidullah, uluslararası hukukun bir bilim olarak sistemleşmesinin serüvenini anlatırken kısaca şu hususlara dikkat çekmektedir:

İslam hukukçuları ta baştan beri kullandıkları genel hukuk formu içerisinde uluslararası hukuka yer vermişlerdir. Nitekim Zeyd bin Ali (120)’nin elimizde mevcut olan eseri Mecmu fi’l-Fıkh’da Kitabu’s-Siyer başlığı altında bu konuyla ilgili müstakil bir bölüm mevcuttur. Bu kelime o kadar tutmuştur ki ondan sonra gelen bütün ekoller bunu eserlerinde korumuşlardır.625

Ancak Siyer, ayrı bir ilim olarak ilk defa Ebû Hanife tarafından ortaya konulmuştur. Eserin adı Kitabu’s-Siyer’dir. Bu kışkırtıcı kitap, o zaman ülkede hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Evzâî ona reddiye yazmış, Ebû Yusuf da Evzâî’ye cevap vermiştir. Daha sonra Şafii Ebû Yusuf’a bir reddiye yazarak tartışmaya katılmış böylece bu çalışmalar sürüp gitmiştir.626Konu akademik olmaktan ziyade siyasal bir mesele olduğundan, önde gelen pek

çok hukukçu konu ile ilgili eserler yazmış tartışmaya taraf olarak katılmıştır.627

Emevîlerin keyfî idareleri ülkede hoşnutsuzluk oluşturmuş, pek çok isyanın çıkmasını tetiklemiştir. Haricilerin itikâdî sebepleri, Şiîlerin ve Abbasilerin politik ihtirasları vardır. Hepsi de yönetime karşı olma hususunda birleşmiştir. Siyasal karışıklık içinde büyük halk kitleleri de kendilerini zaman zaman yıkıcı hareketlerin içinde bulmuşlardır. Toplum uzmanları ve hukukçuların önüne bu konularda “fetva” gerektiren hususlar konulunca bunun bir şekilde çözümlenmesi gerekmiştir.628

İslam’ın bir yanda “Allah'a karşı günah işleme hususunda kula itaat edilmez” düsturu diğer yanda “yöneticilerinize karşı sabırlı olunuz, işledikleri günahlar onların aleyhinedir ve Allah’a hesap verecek olan onlardır” emri vardır. Bütün bunlara rağmen Ebû Hanife, yönetime karşı gerektiğinde silaha başvurmaya açıkça izin verecek kadar işi kendine dert edinmiştir. Bu durum gerek içerde gerekse dışarıda kanlı bir isyandan korkan hukukçuları şok

625 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 77; Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 38. 626 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 77–78;

627 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 79; Hamidullah, “Serahsi’nin Devletler Umumi Hukukundaki

Hissesi”,s. 17–18; krş. Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 37.

etmiştir. Suriyeli Evzâî’nin, Iraklı Ebû Hanife’yi meseleyi bir kitap olarak ortaya koymasından sonra hemen desteklemeyip birlik beraberliğin altını çizerek ona cevap yazmasına şaşmamak gerekir. Nitekim Evzâî'nin söylediği şu tarihî sözler durumu özetlemektedir: “Bize kılıcı ile gelinceye, yani onaylamadığımız zalim hükümdara isyana izin

verinceye kadar, Ebû Hanife’yi destekledik”629

Ebû Hanife, hiciv tarzı tenkide müsamaha göstermeyen bir kişidir. Bu sebeple muhtemelen onun onayı ile Ebû Yusuf gerekeni yapmış tartışmayı yüksek seviyede bir konuma taşımıştır. İmam Mâlik de meseleyi bizzat Ebû Hanife ile tartışmıştır. 630

Emevîlerin iktidardan uzaklaşmasından sonra gerek müstakil eserlerle gerekse kitapların satır aralarında onların eleştirisini yapmanın bir sakıncası kalmamıştır. Diğer yandan Ebû Hanife, Abbasîler iktidara gelir gelmez, baskı altında alınan biatin hiç bir geçerliliği olmadığına dair bir fetva yayınlamaktan da çekinmemiştir. 631

İslam’da din ile devlet birlikte doğup geliştiğinden, ister şahsî kitaplarda ister genel fıkıh kitaplarında uluslararası hukukun da ilk zamandan itibaren geliştirilip sistemleştirilmesi gerekmiştir. Müslümanlar Çin’den İspanya’ya kadar topraklarını genişlettiklerinde, onların hukuku da bu coğrafyanın sorunlarını çözecek ve diğerleri ile mukayese edilmeyecek yüksek seviyeye ulaşmiştır. Bu hususta Şarlman (Charlemagne)’ın hükümleri, çağdaşı Harun Reşit’in kadısı Muhammed eş-Şeybanî’nin "özel hukuk" sahasında ortaya koyduğu kanunlar karşısında çocuk oyuncağı seviyesindedir.632

6. Temel İlkeleri a. İnanç ve Ahlak İlkesi

Uluslararası İslam Hukukun genel hukuk ve siyaset biliminden ayrılmış olmasına rağmen, fayda ve çıkarın güdümümde olan insan aklına dayandırılmamış, bilakis değişmez

629 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 80; Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 43; krş. Yaman, İslam

Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 41-42.

630 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 71; krş. Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 40–44. 631 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 71; krş. Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 40–44. 632 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 82; krş. Hamidullah, “Ölümünün 1200’ncü Yıldönümünde Şarlman’ın

kaynak olan Kur’an ve sünnetin ahlakî temelleri üzerine bina edilmiştir.633 Bu sebeple uluslararası ilişkilerde Müslümanlara düşen iyilik ve adalet hususunda yardımlaşmak, İslam’ın değerlerinin uluslararası toplumda yaygın bir şekilde kabul bulması için gayret sarf etmektir.634

b. Adalet ilkesi

Uluslararası İslam hukuku temelde Müslüman olmayanlara nasıl davranılacağı konusunu düzenlediğinden, kendi içinde olduğu gibi kendi dışındakilere de adaletli davranma amacı gütmektedir. Bu sebeple karşı taraf kâfir de olsa Müslüman hak ve adaletin dışında hareket edemez.635

c. Hukukîlik İlkesi

İslam hukukçuları, uluslararası İslam hukukunu müstakil olarak genel hukuk mecmuası içerisine yerleştirmeleri son derece önemlidir. Çünkü böylece uluslararası hukukun yasal özelliği keşfedilmiş, uluslararası ilişkiler hükümdarın ve siyasetçilerin keyfî uygulamalarına terk edilmemiştir.636

Bu sebeple İslam devleti ve yöneticilerinin, bütün alanlarda olduğu gibi uluslararası muamelelerde de hukuk çerçevesinin dışına taşmaları söz konusu olamaz, aksi halde hukuklarının İslamîlik vasfı yara almış olur.637

d. Eşitlik İlkesi

Hamidullah, bu hususun oldukça teoride kalan bir mesele olduğunu söylemektedir. Çünkü gerçekte devletlerarası eşitlik vatandaşlar arası eşitlik gibi eksiktir. Bir ülkenin diğer ülke hükümdarına karşı gösterdikleri tavır, hükümdarın sahip olduğu güç ve nüfuz ile alakalıdır.638

633 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 92.

634 Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 47. 635 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 93.

636 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 93–94; Hamidullah, “Fıkıh Usûlü Tarihi”, s. 51; Hamidullah, “İslam

Devletler Genel Hukukunun Başlangıçtaki Teori ve Pratiği”, s. 115–117.

637 Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 46. 638 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 175.

Her ne kadar pratikte fiili ve mutlak eşitlikten bahsedilmese de, Müslümanlar hukukî muamelelerinde dil, ırk, din, renk ve düşünce sebebiyle insanlar arasında bir ayırım yapamazlar. Bu anlamda bir eşitlik anlayışı; ancak uluslararası hukukta etki icra edebilir.639Burada temel felsefe; güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu ilkesinin benimsenmesidir.