• Sonuç bulunamadı

A. Klasik Şer’î Deliller

2. Sünnet/Hadis

Sözlükte yol230 ve adet231 anlamında kullanılan sünnet fıkıh usulcülerince: “Hz. Peygamberin sözleri, işleri ve takrirleri”232 olarak tarif edilmiştir.

Hadis, söz demektir. Sünnet ise, davranış ya da hareket tarzı manasına gelir. Arap dili bir kimsenin hem davranış ve tutumunu hem de sözünü ifade edebilecek bir kelimeye sahip

226 Hamidullah, İslam’a Giriş, s. 35; Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 28; Hamidullah, “Sünnet”, İA, XI/243.

227 Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s.91, 92.

228 Yaman, “İslam Hukuku Araştırmaları Açısından Muhammed Hamidullah”, s. 18. 229 Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 92.

230 Ragıb el-İsfehanî, el-Müfredât, s. 245; er-Râzî, Muhtarü’s-Sıhah, s. 317. 231 Şevkânî, İrşâdü’l-fühûl, s. 33.

bulunmadığından bu iki kelime aynı anlamda kullanılmaktadır. Şu halde; Hz. Peygamberin sözleri, onun hareket, iş ve kendisine inananların hareketlerine karşı tutumlarına dair anlatılanlar Hadis ya da Sünnet olarak adlandırılmaktadır. Görüldüğü gibi Peygamberin bir davranış karşısında susarak onu tasvip etmesi, o davranışın meşruluğu açısından, en az onun sözleri ve uygulamaları kadar hüküm niteliği taşımaktadır.233

Teorik olarak Hadisin, cemiyetle ilgili hususlarda Kur’an ile hemen hemen aynı değeri taşıdığı234görüşünde olan Hamidullah, Müslüman bir kimsenin başka türlü düşünemeyeceğini ifade etmektedir. Çünkü Peygamber hiç bir hususta kendi keyif ve arzusuyla konuşmamıştır.235 Hamidullah’a göre hadis tıpkı Kur’an gibi vahiy mahsulüdür. Ya vahyin direktifleriyle ya da onayı ile oluşmuştur. Nitekim vahiy, bizzat peygamber tarafından iki kısma ayrılmıştır: Vahyu Metlûvv (Kur’an) ve Vahyu Gayri Metlûvv (Hadis). Birincisini Hz. Peygamber yazdırıyor, ezberletiyor ve namazlarda okunmasını emrediyordu. İkincisini ise bu şekilde tespit ettirmemiş, Kur'an’a dâhil etmemiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in şahsı İslam’ın bünyesinde hususî bir öneme sahiptir. Çünkü sadece onun söylediği değil, aynı zamanda yaptığı veya yapılmasına müsaade ettiği her şey, İslam toplumu için ebedî bir hukuk kaynağı ve kaidesi olmaktadır.236

Teamüle ve hukuki anlayışa göre bir elçi onu gönderen gibi addedilir. Hatta elçinin sözü, onu memur kılanın sözü gibi değer taşır. Bütün siyaset ve elçilik hukuku işte bu karineye dayanır diyen Hamidullah, Sünnet konusunda da bu eski toplumsal gerçeğin Kur’an’da sık sık vurgulandığını hatırlatmaktadır. Ona göre hükümdarın elçisine vereceği mektup teferruatlarla dolu olamayacağı gibi Hz. Peygamber’e verilen Kur’an da böyle olamazdı. O halde sünnete müracaatı gerektiren amil daima mevcuttur. 237 Çünkü Kur’an, gereksiz teferruattan kaçınmış, bazı mevzularda sukut etmeyi tercih etmiştir. Örneğin namaz mevzuunda yalnızca “namaz kılınız” demekle yetinmiştir. Hz. Peygamber de bazen buna

233 Hamidullah, İslam’a Giriş, s. 42, 43; Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 16; Hamidullah, “sünnet”, İA, IX/243.

234 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 49, 50, 279; krş. Hallaf, İlmu usûli’l-fıkh, s. 29. 235 en-Necm, 53/3, 4.

236 Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 15, 16; İslam Peygamberi, s. 753; Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 49, 50, 279; Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam İbn Münebbih s. 35; Yaman, “İslam Hukuku

Araştırmaları Açısından Muhammed Hamidullah”, s. 19.

237 Hamidullah, “sünnet”, İA, IX/243, 244; Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 49, 50; Yaman, “İslam Hukuku

teferruat eklemiş, ama esas itibariyle “ben nasıl kılıyorsam öyle kılınız”238demeyi tercih etmiştir.239

Hamidullah, Hz. Peygamber’in vahye dayanan sözlerinin Kur’an’la aynı statüye sahip olduğunu söylemektedir;240 ancak insan olması hasebiyle kendi şahsî görüşüne dayanan sözlerini tabiî ki bu vasfı haiz görmemektedir.241 Nitekim Hamidullah bu hususta Peygamber’in az da olsa bazı dünyevi meselelerde yanıldığını hatırlatmaktadır. Hz. Peygamber’in beşer olması sebebiyle ufak tefek hatalar yapmasının insanlığa “en güzel örnek” olabilmesi için gerekli bir unsur olduğuna da dikkat çeken Hamidullah, bu durumu, Yüce Allah’ın bu yolla, Peygamber’in bir beşer olduğunu insanlığa sonsuz hikmetiyle hatırlatması olarak görmektedir.242

Hamidullah, sırf nazari noktadan hareketle sahih ve zaman itibariyle muahhar bir hadisin, mukaddem bir Kur’an ayetinin hükmünü kaldırıp neshedebilir görüşündedir. Ona göre, bu neviden birbirine zıt iki metinden her birinin tarihlenmesi hususunda bir açıklık yoksa Kur’an metni esas alınır. Netice olarak Hadis, Kur’an metni kadar emin değildir. Şayet böyle bir tezat yoksa hadis metni Kur’an ayetlerini açıklıyor ya da tefsir ediyorsa ikisinin hükmü de tatbik edilir.243

Hamidullah, Hadisin korunma serüveninin Kuran’ın korunmasından farklı olmasının bir sebebini de Peygamberin yaratılışından gelen tevazu duygusuna bağlamaktadır. Ona göre Rasûlullah Kur’an’ın korunması için gerekli her türlü önlemi alırken gururlu ve kibirli biri olarak anlaşılabileceği endişesiyle kendi sözlerinin muhafazası için aynı özeni göstermemiştir.244 Bu sebeple bugün her şeyden önce peygambere atfedilen bir hadisin doğru

238 Buhârî, Ezan 18; Darimî, Salât 42; İbni Hanbel, V/ 53.

239 Hamidullah, “sünnet”, İA, IX/243, 244; Hamidullah, “İslam’ın Doğuşu”, s. 49, 50; Yaman, “İslam Hukuku

Araştırmaları Açısından Muhammed Hamidullah”, s. 19.

240 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 51, 52; krş. Hallaf, İlmu usûli’l-fıkh, s. 37; el-Hudarî, Usûlü’l-fıkh, s. 239; es-Sıbâî, es-Sünnetü ve Mekânetühâ, s. 386.

241 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 51, 52; krş. Hallaf, İlmu usûli’l-fıkh, s. 43; İbn Melek, eş-Şerhu’l-Menâr, s. 588.

242 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 51, 52. 243 Hamidullah, “sünnet”, İA, IX/243.

olup olmadığı araştırılır. Şayet doğru ise hadis amelî bir değer kazanır ve hükmünce amel edilmesi icap eder.245

Hamidullah, bir Sünnetin tembellik sebebiyle ihmal edilmesi ile onu ehemmiyetsiz sayarak terk etmenin bir olmadığını, ikinci durumun kişiyi İslam camiasından çıkaracağını ifade eder. 246

Müslümanların sahip olduğu Hadis ilmi ve bilgi kaynağına, başka hiçbir millet ve din mensuplarının sahip olmadığını vurgulayan Hamidullah, hadisin tedvin ve korunması ile ilgili kıymetli pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkarmış ve pek çok iddianın aksine hadisin büyük ölçüde çok erken zamanda yazı ile tespit edildiğini ifade etmiştir.247 Bu bağlamda Hamidullah, Ebû Hüreyre’nin talebesi Hemmâm bin Münebbih’in (h.101) bıraktığı “Sahife”nin bize ulaşan en eski yazılı hadis kaynağı olduğunu, bunun da Buhârî, Müslim ve onlardan sonraki hadis toplayıcılarının eserlerindeki verilen bilgilerin eşsiz sahihliğine kanıt teşkil ettiğini söyler. Hamidullah, Buhârî hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:

“ Buhârî’den önceki kaynaklarda araştırma yapılırsa, görülür ki; Buhârî ne yalan söylemiştir, ne de kendi döneminin basit folklorunu toplamıştır. O, yazılı ve kesin kaynaklara dayanmaktadır”248