• Sonuç bulunamadı

Ebû Hanife kıyasın yerini ve ictihad yolunu şöyle açıklamıştır. “Kıyas; insan aklıyla

anlaşılabilen konular hariç, başka yerlerde faydalı değildir. Kıyas, imanın esaslarını ispatlama, ya da emrin gerçek sebeplerini bulma konularında faydasızdır. Kıyas, yalnız hangi şeylerin yapılması, hangilerin yapılmamasını bulma konusunda işe yarar… Ben ilk önce Kur’an’ı esas alırım. Orada bulamazsam, güvenilir kaynakların naklettiği Peygamber’in (sav) sünnetini alırım. Orada da bulamazsam sahabenin görüşlerini alırım. Aralarında fikir ayrılığı varsa, değerli ve üstün olanının görüşüne göre karar veririm. Yalnız çağdaşlarım arasında benden yaşlı veya genç olanların ele aldıkları bir konu olursa, o zaman hüküm çıkarmada-onların bu konuda kendilerini serbest saydığı gibi ben de serbest sayarım ve onların görüşleriyle kendimi bağlı görmem”.193

190 Hamidullah, “Fıkıh Usûlü Tarihi”, s. 55–60. 191 Hamidullah, “Şafiî’nin Hukuk İlmine Katkısı”, s. 93.

192 Hamidullah, “Fıkıh Usûlü Tarihi”, s. 55–60; Hamidullah, “Şafiî’nin Hukuk İlmine Katkısı”, s. 90. 193 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdad, XIII/368.

Fıkhî hükümleri kitaplara, kitapları bablara, babları fasıllara taksim ederek bunları talebelerine yazdırıp kaydettiren ilk kişi Ebû Hanife olmuştur. Bu açıdan İmam-ı A’zam ve talebeleri fıkhî meseleleri ilim olarak ilk devdin etme payesine sahip olmuşlardır.194

Ebû Hanife’nin nasih ve mensuh olan hadisleri çok iyi takip ettiği, bir hadisin Peygamberden ve ashabından geldiği sabit olunca onunla amel ettiği ifade edilmiştir. Onun, işleri kıyasla ölçtüğü, kıyas bozuksa istihsan yaptığı, istihsan da yürümezse örfe itibar ettiği belirtilmiştir.195

Hamidullah’a göre; Ebû Hanife yalnız siyasi istikrarsızlık ve sonu gelmez iç savaşlarla dolu olan o dönemde, İslam Hukukunun resmi makamlarca düzenlenmesinin sadece imkânsızlığını görmekle kalmamış, zorbaların keyif ve kaprisleri dolayısıyla bunu tavsiye etmenin de fayda sağlamayacağını anlamıştır. Diğer tarafta bu işin tek kişi tarafından yapılması halinde, onu yanlış yola götürecek engelleri de görmüştür. Bir hukuk kitabı, hayatın bütün yönleriyle ilgilidir ve bir tek insan tüm bunların altından asla kalkamaz. Bunun dışında, İslam Hukuku’nun sistematik hale getirilmesinin kendisine has zorlukları vardır: Kur’an ve Hadislerdeki kelimelerin açıklanması, güvenilir hadislerin uydurma hadislerden ayırt edilmesi, Hz. Peygamber’in (sav) iki sözünün çelişmesi halinde hangisinin önce hangisinin sonra söylenmiş olduğunun bilinmesi, güvenilir kaynaklarda açık hükümler bulunmaması halinde “İstintaç” “İstidlal” ve diğer amaçlar için mantık ve benzeri konulara hâkimiyetin olması. İşte tüm bu düşüncelerle Ebû Hanife, ancak ortak bir çabayla bu görevi başarmanın mümkün olabilineceğine ve bundan dolayı da bir akademinin oluşturulmasının gerekli olduğuna karar vermiştir.196

Hamidullah, bu akademinin yapısı ve çalışması konusunda özetle şu bilgileri verir: Ebu Hanife, eğitimlerini tamamlayan bin kadar öğrencisi içinden ictihad derecesine varmış olanların kırkını seçmiştir. İmam da yıllar boyunca bu kırk kişiyi öyle yetiştirmiştir ki, onlar saygı değer hocalarının görüşlerini bile yeri geldikçe eleştirmekten çekinmemişlerdir. Ebû Hanife, öğrencileri arasından bu kırk kişiyi çağırmış, İslam Hukuku’nun sistemli hale

194 Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kâmusu, I/41. 195 el-Muvaffak, Menâkıbu Ebî Hanîfe, s. 82, 89.

getirilmesinin önem ve gereğini onlara anlatmış ve bu konuda kendisine yardım etmelerini istemiştir.197

Kırk kişilik komisyonun içerisinde çok önemli şahsiyetler bulunmaktadır. Ebû Yusuf (182/798), Muhammed eş-Şeybânî (189/805) ve Züfer b. Züheyl (158/775) vardır ki hiç biri anlatılmaya gerek duyulmayacak kadar tanınmış isimlerdir. Yine içlerinde zühd ve takvalarıyla tanınan ve halkın kendilerine sonsuz güven duyduğu Abdullah ibn Mübarek, Fudayl b. İyad, Davud b. Nusayr vardır. Ayrıca aralarında Kur’an ve tefsir ilminde uzman olan Vaki’, büyük bir hadis âlimi olan Hafs, büyük bir hukukçu olan Hasan b. Ziyad (204/819) gibi isimler de bulunmaktadır. Hasan b. Ziyad ve Hariğa ibn Mus’ab, İmam’ın güvendiği iki ayrı danışmanır. Yahya b. Zekeriya (183/799), Hibban Mendel, Hz. İbn Mes’ud’un torunu Kasım ibn Ma’an da bu kırk kişinin arısındaydır. Afiye’nin, İmam’ın meclisindeki nüfuz ve saygınlığı o kadar fazladır ki, meclisteki bir tartışma esnasında tesadüf eseri o bulunmasa Ebû Hanife, o mesele hakkındaki kararın verilmesini ertelemekte, onun gelmesi ve fikrini beyan etmesini beklemektedir. Bunların dışında bu mecliste asr-ı saadet tarihi hakkında, beyan ilminde, sarf ve nahivde, dil biliminde, matematikte, cebirde ve diğer yardımcı ilimlerde uzman olanlarda bulunmaktadır. Ayrıca Ebû Hanife’nin ticaret ve sanayi konusundaki bilgisi de bu akademiye paha biçilmez bir sermaye olmuştur.198

Kırk üyelik akademinin dışında, on üyesi olan daha küçük, teknik bir komite kurulmuştur. Muhammed b. Vehb –ki başlangıçta hadisçi idi- hukukta ‘istidlal’ metoduna muhalefet etmiş, fakat sonraları Ebu Hanife’nin sadık bir öğrencisi olarak bu on kişilik komite içinde kendine yer bulmuştur. Bu özel komitenin görevi, bölümleri sıralayıp düzenlemektir.199 Saymerî (436/1044) bu on kişilik özel komiteden söz ederken şöyle demektedir: “Ebû

Hanife’nin etrafında daima on kişi bulunurdu. Fakat Kur’an'ı ezberleyen insanlar gibi fıkıh hafızları dört kişiydi; Züfer, Yakub, Esed ibn Amr ve Ali Mis’ar.”200

Hamidullah, Ebû Hanife’nin bu akademi toplantılarına Kur’an okunarak başlanıldığını, henüz eğitime yeni başlamış öğrenciler gibi, halkın da bu akademi

197 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 69.

198 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 69; Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 37-38. 199 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 72.

200 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 43; krş. es- Saymerî Menakib-i Ebû Hanîfe, varak 54a. Elyazma eser. İstanbul. (not: Zannediyorum bu eser daha sonra Haydarabad’da 1974 de neşredilen Ahbâru Ebî Hanife ve

tartışmalarına giremediğini söyledikten sonra, akademinin çalışma stili ile ilgili şu bilgileri vermektedir:201

"Her konu için (yeri ve zamanı geldikçe yenilerini ilave etmeye imkân verecek şekilde) bir soru listesi hazırlanmıştır. Ebû Hanife önce tartışılacak konuyu ortaya koyar ve üyelerin görüşlerini sorardı. Bu tartışma ortamına gerektiği zaman kendisi de katılır ve başkaları tarafında ileri sürülen fikirleri eleştirerek kendi görüşünü söylerdi. Ele alınan konu açığa kavuşuncaya kadar da tartışma devam ederdi. Bir tek konu üzerine yapılan tartışmaların bazen bütün bir ay devam ettiği olurdu. Sonunda akademinin kâtibi olan İmam Ebû Yusuf, konuyu açık cümlelerle kaleme alırdı. Bu şekilde günlük namazlar hakkındaki ilk kitap tamamlandı ve adına “Kitabü’l-Arüs” denildi. Ebû Hanife bu başarıdan ve eserin halk arasında kazandığı güzel kabulden cesaret alarak çalışmaya devam etti. Ondan sonra, hukuk kitabında namaz için gerekli olan temizlik konusuna geçti; bunun arkasından namaz da dâhil olmak üzere, oruç, hac ve zekatı da ihtiva etmek üzere ‘İbadetler’ kısmını ele aldı. Ondan sonra da; sözleşme, alım-satım, şirket vs. konularını içinde alan ‘Muamelata’ sıra geldi. En sonunda, vasiyet ve mirası işledi…"202

Hamidullah’ın tespitlerinden hareketle, İslam hukukunun gelişmesi ve sistemleşmesine büyük katkıda bulunmuş olan Ebû Hanife’nin hukuka hediye ettiği hususları kısaca özetlemeye çalışırsak şunları söyleyebiliriz:

1. Devletler hukuku’nu, ilk defa hukukun ayrı bir konusu olarak gören ve ona Siyer adını vererek, bu konuda ilk olarak yazı yazan Ebû Hanife’dir. Ebû Hanife’ye atfedilen Kitabu’s-Siyer, bir kaç alıntı dışında bize kadar ulaşmadıysa da, Ebû Hanife’nin talebeleri tarafından milletlerarası hukuk alanında aynı isimlerde en az üç-dört kitap yazılmıştır. İmam Şeybânî ve Züfer bunlardandır.203

2. Kitabu’s-Siyer, o zaman ülkede hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Evzai ona bir reddiye yazmış. Ebû Yusuf da, hocasının yerine ona cevap vermiştir. Bu sonuncu kitapçık zamanımıza kadar gelebilmiş ve Hayderâbâd’da yayınlanmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’nin diğer bir öğrencisi olan İmam Muhammed, bu sahada ihtisas yapmış ve hocasının başladığını tamamlamaya o kadar ehemmiyet vermiştir ki; Kitabu’s-Siyerü’l-Kebir adını verdiği bu eserin

201 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 72. 202 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 70.

özenli bir nüshasını hazırlamıştır. Kitap o kadar büyüktü ki, Halife Harun-Reşid'e takdim etmek üzere götürmek için bir arabaya yüklemek gerekmiştir.204

3. Ebû Hanife talebelerinde serbest tefekkür, bağımsız düşünme alışkanlığını ve kendi muhakemelerini kullanma zaruretini yerleştirmiştir. Talebeleri her meselede kendi görüşlerini serbestçe ifade etmişlerdir. Onlar ikna edici delillere dayanan tartışmalardan sonra bir fikri kabul ya da reddetmişlerdir. Ebû Hanife’nin verdiği bu eğitim, talebelerini düşünmeye, başkasını körü körüne izlememeye teşvik etmiş; bu hal onlarda, kendi hürriyetlerini koruma ve hakikat dışında her şeyi reddetme cesareti tesis etmiştir.205

4. Bilindiği gibi Kur’an veya Hadiste sarih bir hüküm bulunmadığı durumlarda ictihada başvurmak zorunludur. Muaz bin Cebel (ra) tarafından kullanılan kelimeler “İctihadu

bi re’yi” şeklindeydi (Kendi şahsi görüşümü uygularım). Ebû Hanife de eserine “Kitâbu’r Re’y”( Şahsi görüş Kitabı) ismini vermiş ve eserinde, meselelerin çözüme kavuşturulmasında

kişinin görüşünü nasıl kullanacağını izah etmiştir. Bu kitap günümüze kadar ulaşamamıştır. Belki de Hulâgu’nun Bağdat’ı yağmaladığı sırada Dicle nehrine atılan binlerce kitabın arasında o da vardı. Günümüze kadar ulaşmasa da, fıkıh hakkında tarihçilerimizin atıfta bulunduğu en eski kitap budur.206 Bu kitap, modern anlamda fıkıh ilkelerini muhtemelen

kapsamıyor olsa dahi, kanunu değiştirmek, onun maksadını anlamak ve onu yorumlamak için aklın nasıl kullanılacağını açıklıyor olmalıdır. Ebû Hanife’nin bu kitabı, söz konusu alandaki ilk kitaptır. Ondan önce başkaları da bu konuda kitaplar yazmış ve re’y ışığında hükümler vermiş olabilir. Ancak, eserlerini bu konunun teorik yönlerini tartışarak yazmış olduklarından bahsedilmez. Dolayısıyla, Ebû Hanife’nin Kitabu’r-Re’y'i bu alandaki ilk kitap olarak kabul edilir.207

5. Kitabu’s-Siyer’in yaptığı benzer etkiyi Kitabu’r-Re’y’in de yaptığını söylemek mümkündür. Nitekim bazı talebeleri aynı konuda aynı isimlerde kitaplar kaleme almışlardır.

“Usul” başlığının bu alana bizzat Ebû Hanife tarafından verilmiş olması da muhtemeldir.208

6. Ebû Hanife, Feraiz ve Şartlar kitabını ortaya koyan ilk kişidir. Ondan önce bağımsız olarak bu konuyu ele alan çıkmamıştır.209

204 Hamidullah, İmam-ı A’zam ve Eseri, s. 71; Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 126. 205 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 126.

206 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 125. 207 Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, s. 125–126.

II. ŞER’Î DELİLLER