• Sonuç bulunamadı

B. Barış Temeline Dayalı İlişkiler

2. Devletin Unsurları

Bağımsızlık; bir devletin hiçbir dış gücün kontrol ve müdahalesi olmaksızın, iç ve dış işlerini yönetme keyfiyetidir. Bir başka ifade ile uluslararası hukukun çizdiği sınırlar içinde rahatça hareket edebilme hürriyetidir.641 Hamidullah’a göre egemenliğin gerçek ölçüsü diğer devletlerle dış ilişkiler kurabilme hakkıdır.642

Hamidullah’a göre, İslam’ın egemenlik anlayışında dikkat çeken ilk husus, egemenliğin sadece Allah’a ait olduğunun ve insanın ancak Allah’ın vekili ve O’nun emanetini taşımakla yükümlü bir varlık olduğunun tekrar tekrar ve hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kesinlikle açıklanmış olmasıdır. Demek ki mülkün sahibi insan değildir. O

639 Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 52. 640 Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 63, 69. 641 Yaman, İslam Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 82. 642 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 137.

bunu ancak Allah’ın memuru ve vekili olarak elinde bulundurmaktadır. Öyle ise insan Rabb'inin iradesine uygun şekilde hareket etmelidir. Bu sebeple Müslümanlar adalet anlayışlarından hiçbir din ya da ırkı istisna etmemelidirler.643

Hamidullah’a göre, devletin ne olduğu ve Allah’ın halifesi olmanın esasları nelerdir gibi mevzular siyaset biliminin konusudur. Burada söz konusu olan ise şu hususlardır:644

1. Aynı devirde birden fazla bağımsız devletin varlığının tanınması. Uluslararası bir hukuktan bahsedebilmek için bu tabiî bir durumdur. Aksi halde böyle bir hukuk uygulanamaz.

2. Birden fazla İslam devletinin tanınması. Müslümanlar tek bir ümmet olmalarına rağmen gelişen şartlar gereği birden fazla devletleri olmuştur.

3. Ayrı ayrı gayrimüslim devletlerin varlığının kabul edilip tanınması.

Egemenlik, bir devlete dışarıdan müdahale edilmeme hakkını sağlayan bir unsurdur. Fakat hak ve sorumluluklar karşılıklı olduğundan, bu durum başkalarına müdahale etmemeyi de gerektirir. Ancak müdahalenin haklı görüldüğü zamanlar da vardır. Bunlar meşru müdafaa hakkı ve başkalarının işlerine karışmaktan daha kötü bir durumu önleme sorumluluğudur. Bu hak, Kur’an’ın “fitne katlden daha kötüdür” ayeti ile İslam hukukunun şu umumî kuralına

“ehveni şerreyn ihtiyar olunur” dayanmaktadır.645

b. Ülke

İster Müslim ister Gayrimüslim olsun, bir idarecinin fiilî egemenliği ile kayıtlanmış bölgeye646 ülke denilmektedir.

Fertler mülke sahip olduğu gibi devletler de mülk edinirler. Devletin sahip olacağı ilk şey ise topraktır. Devletin toprakla olan ilişkisi o kadar iç içedir ki; akıl, belli bir toprağı olmayan bir devlet tasavvur edemez. Öyle ki yabancı bir ülkede sürgünde olan hükümdarların bile, hak iddia ettikleri belli bir toprağı vardır.647

643 Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 730–731; Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 99, 101–104. 644 Hamidullah,İslam’da Devlet İdaresi, s. 103, 155.

645 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 107, 109. 646 İbn Âbidîn, Redü’l-Muhtar, IV/166.

Ülke kapsamına; toprağın yalnız yüzü değil, toprak parçasının altı ve üstü, havası ve suyu da dâhildir. İşte bu anlayış sebebiyle kamuya ait yerlerin altına ve üstüne özel binaların yapımına izin verilmemiştir.648

Ülke sınırları belirlenirken, sınır boyunda nehir ya da göl varsa, devletlerin ortak sınırlarının, bunların ortasından geçtiği kabul edilir. Aksi durumda sınırları antlaşmalar ya da zaman aşımı belirler.649

Denizlere gelince; Hamidullah, fakihlerin denizlerde ülkenin sınırları ile ilgili yaptıkları değerlendirmeden hareketle, onların bu husustaki ölçüsünün, devletin buralar üstüne kurabildiği nüfuz olduğunu söylemektedir. Yani nüfuzu altına alabildiği yere kadar kendi suları sayılmaktadır. Çünkü ona göre bu sebeple, Karadeniz’de hâkimiyet kuran Türklerin hâkimiyetinin meşruiyeti hiçbir hukukçu tarafından tartışılmamıştır.650

Hamidullah, devletin toprak edinme yolları ile ilgili de şu tespitlerini sıralamaktadır: Her hangi bir sebepten dolayı daha önce hiçbir devlet tarafından sahiplenilmemiş topraklar ele geçirilerek sahiplenilebilir. (Hamidullah, bu konuda Pasifik’te bir “Türkler Adası” olduğunu ve bunun Türklerin oraları keşfettiğini doğruladığını söyleyerek bunun tarihinin yazılmamış olmasına da hayıflanır.) 651

İnsan çabası sonucu ıslah edilen ya da doğal değişim sebebiyle oluşan araziler. Eğer doğal değişim, başka ülkeye zarar verecek şekilde ise, örneğin sınırda nehir yatağının değişmesi gibi, diğer tarafa belli bir tazminat vererek o topraklara sahip olunur. Ancak nehir ülke topraklarının içine girecek ve iç nehir haline gelecek şekilde yatağını değiştirirse sınır nehrin eski yatağı kabul edilir. 652

Başka ülke ile anlaşarak ya da bir ülkeyi zorla zapt ederek de toprak kazanılabilir.653 Hamidullah, bir devletin hâkimiyeti altında bulunabilecek toprak çeşitlerini şöyle sıralamaktadır:654

648 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 111. 649 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 111. 650 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 111. 651 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 118–123. 652 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 118–123. 653 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 118–123.

Hâkimiyet ve müşterek hâkimiyetin sürdüğü düzenli bölgeler. Vergiye tabi bağımsız devletler.

Formalite olarak tâbi olanlar. Tam bağımsız ama Halifeye saygı ve bağlılık arz eden ülkeler.

Himaye altındaki devletler. Hâmi devlet yönetime karışmaz ancak siyasi konularda belli kontrolü tekelinde tutar.

Nüfuz alanına giren ülkeler. Ülkeye ilhak edilecek ama şartların henüz oluşmadığı yerler.

c. Vatandaş/Şahıslar

Hamidullah, tarihin her devrinde muhtelif memleketlerde millî şuur diye adlandırılan; coğrafya, dil, ırk, renk, kabile vs. ile ilgili peşin hükümlerle ilintili olan beşer düşüncesinin vatandaşlık algısının Kur’an’ın " ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, sizi birbirinizle tanışasınız diye uluslara ve oymaklara ayırdık…"655 ayetiyle yeni bir istikamete yöneldiğini ve bu ayetin pratikte bir "İslam vatandaşlığı fermanı" olduğunu söylemektedir.656

Hamidullah’ın tespitlerinden hareketle uluslararası İslam hukukunda vatandaşlar şu şekillerde sınıflandırılmıştır:

a) Devletin hudutları dâhilinde oturan Müslüman vatandaşlar.

Bir Müslüman yerleşmek niyetiyle İslam olmayan vatanından hicret eder ve Müslüman topraklarına gelirse, derhal o İslam devletinin, tüm haklarına sahip gerçek bir vatandaşı olur, vatandaşlık hak ve sorumluluklarını almış olur. Ancak uluslararası etkin koşullar sebebiyle, günümüzde coğrafi kimlikler esas alınmaya başlanmış, yabancı Müslümanların kendi topraklarında nasıl vatandaşlık kazanabilecekleri hususunda Müslüman ülkeler kanunlar çıkarmışlardır.657

654 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 123–128 655 Hucurât, 49/13.

656 Hamidullah, “İslam Devletler Özel Hukuku”, s. 153, 154 657 Hamidullah, İslam’da Devlet İdaresi, s. 132, 133.

b) Devletin hudutları dâhilinde oturan gayrimüslim vatandaşlar.

İslam Hukuku kendi vatandaşı veya yabancılardan mukim ya da turist olarak hudutları dâhilinde olan gayrimüslimlerin can, mal, namus, din ve vicdan hürriyetlerini korur. Ancak İslam hukuku Müslüman tebâ ile Müslüman olmayanlar arasında şu önemli farkları gözetmiştir:658

1. Gayrimüslimler zekât vermezler.

2. Bütün Müslümanlar askerlik yapmaya mecbur oldukları halde, gayrimüslimler bundan muaftırlar.

3. Kendi işlerindeki davaları kendi özel kanunlarına göre dindaşları tarafından görülür. Can ve malları aynen Müslüman vatandaşlar gibi korunur. Buna karşılık onlardan sadece 12 dirhemle 48 dirheme kadar değişen cizye vergisi alınır. Bunun da çeşit ve istisnaları vardır. Cizye, sadece erkeklerden alınır. Yıllık bir vergidir ve nakit yerine aynî cizye de kabul edilebilir. Kölelerden, işsiz, yardıma muhtaç, kör, hasta ve çalışmaktan aciz, çalışamayacak kadar yaşlı ve geliri olmayan kimselerden cizye alınmaz. Ayrıca bunlar devletin sosyal yardımlarından da istifade ederler.

4. Bir gayrimüslim kendi arzusuyla askere giderse bu süre içerisinde kendisinden cizye alınmaz. İslam devletinde herhangi bir idari göreve atanabilirler.

5. İslam diniyle ve hukukuyla ilgili tahsil yapmak isteyenler bundan engellenmezler. Kendi istekleriyle ya da kadınları evlenme yoluyla vatandaşlık hakkı elde ederler.

c) Yabancı bir ülkede geçici oturan vatandaşlar.

İslam Hukuku oldukça şahsîdir ve nerede olursa olsun hayatın tüm faaliyetlerini içine alır. Ancak İslam mahkemesi yabancı bir ülkede yapılan hareketlerden dolayı Müslümanı sorumlu tutmaz. Aynı şekilde Müslüman hâkimler gayrimüslim bir yabancıyı cinayet ve hırsızlık gibi yabancı bir ülkede işlediği iddia edilen tüm suçlardan beraat ettirebilir. Müslüman hâkimlerin Müslümanlar nerede olursa olsunlar kendi kanunlarıyla bağlı oldukları şeklindeki ısrarlarına rağmen, yabancı ülkelerde yaşayan Müslümanların zorluklar içinde oldukları ve çifte sınırlamaya boyun eğdikleri gerçeği inkâr edilemez. Çünkü bir yandan İslam

Hukuku onların hukukî ehliyetlerini sınırlarken, diğer yandan onlar bağlı oldukları devletin kanunlarına uymak zorundadırlar.659

d) Bir İslam devletinin başka bir İslam devletinde yaşayan vatandaşları.

Dünyanın neresinde olursa olsun yabancı bir Müslüman, başka bir Müslüman devletinde kendini, vatanındaymış gibi hisseder, özel kişiler ve devlet memurları tarafından yardım görür.660

e) Müslüman olmayan bir devletin Müslüman vatandaşları.

Bunlar kendi ülkelerinin kanunlarına uyarlar. Müslüman bir devlet kendi dindaşları lehine herhangi bir müdahalede bulunmaz.661

f) İslam ülkesindeki pasaportlu gayrimüslimler.

İslam hukuku, ülkesindeki gayrimüslim yabancılar için, ülke içindeki gayrimüslim vatandaşlarına verdiği statüyü verir. Ancak; belirtilen sürenin sona ermesi, izni hükümsüz kılacağı açıkça ya da zımnen belirtilen hususların vukuu, pasaportun sahte olduğunun anlaşılması ve İslam devletinin sırlarının düşmana verilmesi durumlarında onların pasaportlarını geçersiz sayabilir.662