• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Yüksek Eğitimli Genç İşsizliğinin Özel Sebepleri

BÖLÜM 2: AVRUPA BİRLİĞİ (AB) VE TÜRKİYE’DE YÜKSEK EĞİTİMLİ

2.2. Türkiye’de Eğitimli Gençlerin İşsizlik Sorunu ve Çözüm Stratejileri

2.2.3. Türkiye’de Yüksek Eğitimli Genç İşsizliğinin Özel Sebepleri

Türkiye’de yüksek eğitimli gençlerin işsiz kalmasındaki sebepler, birçok AB ülkesiyle benzerlik arz etmektedir. Bununla birlikte toplam nüfus içinde genç nüfus oranının diğer AB ülkelerine göre nispeten yüksek olması, farklı demografik ve sektörel yapı, eğitim sistemi ve kırsaldan kente yaşanan iç göç olgusu gibi Türkiye’ye mahsus bazı özel sebeplerin de genç işsizliği millî şartlara göre farklı izah etme gereği de ortadadır (Murat ve Şahin, 2011a:25-89). Bu özel sebepleri kısaca şu şekilde belirtmek mümkündür (Gündoğan, 1999:67-70; Ata, 2007:115):

2.2.3.1. Üniversite Mezun Sayısı ve Yüksek Eğitimli Genç İşgücü Talebindeki Uyumsuzluk

Son yıllarda Türkiye’de ardı ardına yeni üniversiteler açıldı. Ancak sektörel bazda üretim aynı oranda artmadığı için, emek piyasasında yüksek eğitimli genç işgücünün hepsine iş bulmak zorlaşmaktadır. Örneğin Türkiye’de her yıl ortalama olarak 100 bin öğretmen mezun olmaktadır (Özdemir, 2017). Ancak eğitim sektörü, bu kadar çok öğretmene ihtiyaç duymamaktadır. Buna rağmen Türkiye, diğer gelişmiş ülkelere göre çok daha az üniversite mezunu olan bir emek piyasasına sahip olmasına rağmen, hayli yüksek oranda yüksek eğitimli genç işsizlik oranına sahiptir.

Türkiye’de işgücünün yetenek anlamında arz talep dengesizliğinin varlığı 2000’li yıllar öncesinden beri var olan en önemli bir sorundur. Bu konuyla ilgili ön lisans programlarında yapılan bir araştırma sonucuna göre; ders planları ve müfredatlarının hazırlanmasında işverenlerin ihtiyaçlarının gözönüne alınması, işgücü piyasasındaki yetenek uyuşmazlığının önlenmesine büyük katkı sağlayacaktır (Özkan vd., 1999; Özkan, 1994:26).

2.2.3.2. Emek Piyasası Taleplerine Uygun Olmayan Bir Yüksek Eğitim Sisteminin Varlığı

Türkiye’de çok şaşırtıcı bir şekilde az eğitimli gençler, yüksek eğitimli gençlere göre emek piyasasında daha kolay iş bulabilmektedir. Yüksek eğitimli gençler ise emek piyasasının beklentileri doğrultusunda yeterince teknik donanıma ve tecrübeye sahip olmadıkları için, kendilerine uygun bir iş bulmada zorlanmaktadır. Bunun yanında Türk yükseköğretim sistemi, emek piyasasının ihtiyaç duyduğu işgücü niteliklerine göre yapılanmamıştır. Yüksek eğitim almak isteyen öğrenciler de genelde tercihlerini emek piyasası şartlarından bağımsız olarak popülaritesi yüksek olan bölümlerden yana yapmaktadır.

Türkiye’deki yüksek eğitimli işgücü arzı ve piyasadaki açık işler göz önüne alındığında; Türkiye’de açık işlerin büyük bir kısmında herhangi bir eğitim düzeyi aranmadığı görülmektedir. Ancak yüksek eğitimli bireylerin tercih edildiği açık işlerde iş arama kanalı olarak en fazla internet ve sosyal medyanın kullanılıyor olması, İŞKUR verilerinin Türkiye’deki açık işlerle ilgili tüm evreni yansıtmadığını ortaya koymaktadır. Çalışmamızda önerilen KDS modelinin bir amacı da bu eksikliği gidermektir.

2.2.3.3. Yüksek Eğitimli Gençlerin Yüksek Ücret Beklentileri

Yüksek eğitimli gençlerin önemli bir kesiminin, iş aramada özellikle gelecek beklentisi yüksek işlere daha çok rağbet etmelerinin yanında yüksek ücret beklentisi içine girmeleri, iş bulmalarını zorlaştırmaktadır.

2.2.3.4. Ekonomik Durgunluk Dönemlerinde Eğitimli Genç İşgücünün Daha Az Tercih Edilmesi

Türkiye’de genç işsizlik oranının genel işsizlik oranından daha yüksek seyretmesinin bir sebebi de ekonomik dalgalanmaların ve(ya) daralmaların sürekli olarak yaşanmasıdır. Bu durumda özellikle emek piyasasında talep tarafına bakıldığında işverenlerin genç işgücünü daha az tercih ettiğini ve iş çıkartmalarda yine tercihen gençlerin iş akitlerinin ilk önce feshettiğini söylemek mümkündür. İş akitlerinin feshinde işverenlerce uygulanmakta olan “son giren, ilk çıkar” ilkesinin muhatapları genelde (eğitimli) bekâr gençler olmaktadır. İşverenlerin bu yaklaşımı, “Seçici İşten Çıkarma Teorisi”ni de desteklemektedir.

2.2.3.5. İŞKUR’un Yüksek Eğitimli Genç İşgücüne Yönelik Özel Aktif İstihdam Politikalarının Yeterliliği

Türkiye’de işgücü piyasasında bulunan gençler arasında en büyük işsizliğe sahip olan grup olan yüksek eğitimli gençlerin işgücü piyasasında aktif olarak yer alması için İŞKUR tarafından sağlanan aktif istihdam politikaları (iş arama desteği, motivasyon kursu, istihdam fuarı, sosyal destek programı gibi vb.) uygulanmaktadır. İŞKUR’un yapısal ve teknolojik yetersizlikleri sebebiyle yüksek eğitimli genç işgücü, kurumsal iş bulma hizmetlerinden süratli ve etkin bir şekilde yararlanamamaktadır. İPA 2018 raporlarından da görüleceği üzere, yüksek eğitimli genç işgücü iş arama kanalı olarak en yüksek oranda internet ve sosyal medyayı tercih etmektedir.

Yapılan bir başka çalışmada İŞKUR’un aktif istihdam politikalarının yüksek eğitimli gençler üzerindeki etkisinin daha düşük eğitim seviyesindeki bireylere nazaran düşük olduğu tespit edilmiştir (Şahin vd., 2019:174).

Ayrıca İŞKUR, emek piyasası taleplerine uygun olarak yüksek eğitimli genç işsizlerin iş deneyimlerini arttıracak sistemli ve sürdürebilir meslekî tekâmül programlarına sahip olmadığı için, iş eşleştirme işlemlerinde de etkin bir pozisyon alamamaktadır.

2.2.3.6. Yüksek Eğitime Başlamada Ailelerin Rolü

Avrupa ülkelerinde gençlerin üniversitede eğitim alma kararı, ağırlıklı olarak ailevî kökenleri ile yakından ilişkilidir. Örneğin Almanya’da, üniversite mezunu

ebeveynlerin çocuklarının %79’u yüksekokullarda akademik kariyer yapmaktadır. Yüksek eğitim almamış ebeveynlerin çocuklarının sadece %27’si üniversitede okumaktadır.

Eğitim seviyesi düşük aileler, genelde akademik potansiyeli olduğu halde çocuklarının yüksek eğitim maliyetlerinin altından kalkamayacaklarını düşündükleri gibi yüksek eğitimin ileride kendilerine sağlayacağı maddî çıktıları ve avantajlarının önemini de tam olarak idrak edememektedir. Eğitimli aileler ise, çocuklarını bilinçli olarak üniversitelerde okutmakla ailelerin sosyal statülerini koruduklarını düşünmektedir (Kracke vd., 2018:5).

Fransa'da 24-25 Mayıs 2018’de tertiplenen Avrupa Yükseköğretim Alanı (European Higher Education Area-EHEA) Bakanlar Zirvesi'nde sunulan Bologna Süreci Uygulama Raporu'nda da AB’ye üye ülkelerinin birçoğunda, eğitim düzeyi düşük ailelerden gelen gençlerin üniversiteye katılımının kısıtlı olduğu belirlenmiştir. Buna göre, Avrupa genelindeki yükseköğretim öğrencileri içinde, ebeveynleri yüksek eğitimli olmayanların oranın en düşük olduğu ülkeler sırasıyla Litvanya (%3,5), Letonya (%6,5), Çekya (%7,9), Estonya (%9), Slovakya (%10,5), Polonya (%11,5)’dır. Ebeveynleri üniversite mezunu olmayan üniversite öğrencisi oranının en yüksek olduğu ülke ise %78,6 ile Türkiye’dir. Türkiye'yi sırasıyla Malta (%68,4), Portekiz (%68,1), İspanya (%50) ve İtalya (%48) takip etmektedir. Buna göre Türkiye’de ebeveynleri yüksek eğitimli olmayan ailelerden gelen gençlerin yüksek oranda üniversite eğitimi almaktadır (European Commission-EC, 2018:156).

Türkiye’de bu oranın bu denli yüksek çıkmasındaki en önemli sebep, yine aynı raporda yer alan 2009-2015 arasındaki üniversiteye katılım oranlarındaki yüksek artıştır. Buna göre Türkiye’de üniversiteye katılım oranı 2015 yılında 2009’a göre %71,8’lik bir artış görülmüştür. Bu artış tüm AB ülkeleri sıralamasında birinci sırada yer almaktadır (EC, 2018:25).

Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin sayısındaki artışa en büyük katkıyı uzaktan eğitim ve açıköğretim fakültesine kayıtlı öğrencilerin (toplam öğrenci sayısının %39’u) sağladığı görülmektedir (EC, 2018:22).

2.2.4. Yüksek Eğitimli Genç İşsizliğiyle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları