• Sonuç bulunamadı

İşsizliğin Yüksek Eğitimli Gençler Üzerindeki Etkileri

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE

1.7. İşsizliğin Yüksek Eğitimli Gençler Üzerindeki Etkileri

Daha önceki başlıklarda genç işsizliğinin etkileri genç üzerindeki etkiler ve toplum üzerindeki etkiler olarak iki ayrı alt başlıkta incelenmiştir. Yüksek eğitimli genç işsizliğinin toplum üzerindeki etkileri genç işsizliği ile benzer olduğu için toplumsal etkilere daha önceki gibi ayrı bir başlıkta yer verilmemiştir.

Yüksek eğitimli gençlerin işsizlik sorunu, ülkelerin en önemli makro-ekonomik sorunları arasında yer almaktadır. Bu nedenle istihdamı arttırıcı ekonomi politikalarının amaçları arasında tam istihdam sağlanması yer almaktadır. Yüksek eğitimli gençlerin işsiz kalması; ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan sorunları ortaya çıkarmaktadır (Çondur ve Bölükbaş, 2014:78).

1.7.1. Ekonomik Etkileri

Ülkelerin büyüme ve kalkınmalarında etkili olan temel sermaye, beşeri sermayedir. İnsan kaynağının eğitilmiş ve genç bir nüfusa sahip olması kalkınmayı tetikleyen ekonomik faktörler arasında yer almaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu eğitimli genç nüfus, bu ülkelerin sahip olduğu en önemli kaynaklar arasında yer almaktadır. Yüksek eğitimli genç işsizliği, toplumları ekonomik ve sosyal açıdan

olumsuz olarak etkilemektedir. Bu durum ülkelerin büyümesini ve kalkınmasını da engellemektedir.

Günümüzde beşeri sermayenin en önemli bileşeni eğitimdir. Eğitim seviyesindeki iyileşmeler, bireysel verimliliğin artmasını sağlamaktadır. Bu nedenle eğitim seviyesi yüksek olan bireylerin ücret miktarı ve iş bulma olasılığı genelde artmaktadır. Bireylerin eğitim seviyesinin yükselmesi; “özellikle gelişmekte olan ülkelerde işsizlik

ve yoksullukla mücadelede etkin bir politika aracı olarak öne çıkmaktadır” (Çalışkan

vd., 2013:30).

Gün geçtikçe fazlalaşan ve kronik bir hale gelen problem olarak yüksek eğitimli genç işsizliği, bilimsel açıdan incelendiğinde özellikle ekonomik olarak ön plana çıkmakta ve bu sebeple çözüm yolları da ekonomik hususlara dayandırılmaktadır. Problem küresel olarak ortaya çıkmış olsa da Türkiye'de yaşanan biçimi, devletin ağır ekonomik şartlarında yoksulluğa sebebiyet vermesi nedeniyle giderek daha kötü bir duruma gelmektedir.

Yüksek eğitimli genç işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde ciddi düzeyde sosyo-ekonomik sorunlar yaşanmaktadır. Eğitimli genç nüfus, yüksek enerji potansiyeline sahip, yaratıcı fikirlere açık, yeniliklere kolay adapte olan bir yapıya sahiptir. Bu yapının etkin bir şekilde kullanımının ekonomik kalkınmada öncü rol oynadığı söylenebilir. Yüksek eğitimli genç işsizlik oranlarının yükselmesi, ülkeleri bu avantajlardan mahrum bırakmaktadır. Bu sebeple yüksek eğitimli genç nüfus avantajına sahip ülkelerin bu potansiyeli iyi değerlendirmeleri gerekmektedir (Bayraktar ve İncekara, 2013:23).

Farklı toplulukların iş kaybından göreceli olarak ne derece negatif etki gördükleri bu topluluklardan hangisine bağlı olduklarına göre farklılık göstermektedir. Örneğin; işsizlikle finansal sorun alakalandırıldığında, bundan en çok etki görecek topluluk düşük sosyo-ekonomik profile sahip bireyler olacaktır. Bu durumda karşı karşıya kalınan konu, yoksulluk olmaktadır. İşsizlik, sonraki dönemlerde kötü sağlık şartlarının başlıca nedenlerinden biri durumuna gelen yoksulluğu oluşturur (Kurt, 2006:360).

Yüksek eğitimli genç işsizliği, uzun dönemde ulusal gelişmeyi ve ülke ekonomisini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu etkiler ekonomik açıdan; “yoksulluk ve üretim kaybı” olarak belirtilebilmektedir. Üretim potansiyeli ve üretim süreçlerine katkısı yüksek olan eğitimli genç işgücü, üretime adapte edildiği ölçüde kalkınma ve büyüme açısından önemli bir kaynak konumunda yer almaktadır. İşgücü adaptasyonunun sağlanamaması, beşeri sermaye kaybı yaşanmasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak bir ülkenin sahip olduğu eğitimli genç nüfusu, işgücü piyasasına adapte edilmelidir. Bu nedenle genç istihdamının önünü açan devlet politikalarının arttırılması gerekmektedir. Yüksek eğitimli genç istihdamının ülke çapında arttırılması, toplumsal bütünlüğün artmasını, ülkelerin büyümesini ve kalkınmasını sağlayacaktır.

1.7.2. Psiko-Sosyal Etkileri

Yalnızca ekonomik olarak ele alındığında noksan olan yüksek eğitimli genç işssizliği problemi, hem sosyal hem de psikolojik olarak da incelenmelidir. İşsizliğin sebebiyet verdiği etkilerinin dışında, işsiz olan kişilerin işsizlik hakkındaki düşüncesi, işsizliğe verdiği ehemmiyet ve işsizliğin sebeplerini değerlendirme biçimine göre önem kazanmaktadır. İşsizliğin düşünülmesiyle alakalı uluslararası birçok çalışmalar yapılmış ve genel olarak, işsizliğin yalnızca bir tane teoriye dayandırılarak tanımlanamayacağı biçiminde bir neticeye varılmıştır (Güler, 2005:374).

Eğitim seviyesi, işsizlik ve etkileri konusunda önemli bir belirleyici olarak değer kazanmaktadır. Eğitim düzeyi geliştikçe, işsizlik neticesi ortaya çıkan sorunların boyutları ve düzeyleri de değişmektedir. Eğitim seviyesi yüksek olan bireylerin beklenti seviyeleri ve hayat kalitesinin yüksekliği bunda etken olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim seviyesi yüksek olan bireylerin işsiz kalma hususlarını tanımlamakta kullandıkları kavram, genelde "haksızlığa uğramışlık" şeklinde oluşmaktadır. Eğitimli kişilerin işsiz kalmasının ehemmiyet teşkil eden bir neticesi de eğitimlerine ve işlerine karşı besledikleri isteksizlik hissi ve gönülsüzlüktür. Bu durum yüksek eğitimli gençlerin mesleklerinden yabancılaşmalarına yol açmaktadır (Yılmaz vd., 2004).

İş kaybı kapsamında gençler üzerindeki stres genel olarak iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan ilki finansal baskıdır. Finansal baskı sıklıkla ruhsal bozuklukların hem

başlamasıyla hem de devam etmesiyle kuvvetli bir biçimde alakalandırılmaktadır. İşsizlikle birlikte gelişen gelir kaybı, genel olarak yüksek eğitimli gençler ve ailelerince karşılanması zorunlu büyük finansal maliyetleri beraberinde getirmektedir. Bu gerekliliklerin giderilmemesi durumunda eğitimli gençler, ailelerine ya da çevrelerine karşı kötü bir tutum sergileyebilmektedir. Bu hususta gerçekleştirilen çalışmalar, finansal baskının işsiz yüksek eğitimli gençler arasındaki psikolojik stresin ehemmiyetli göstergelerinden biri olduğunu öne sürmüştür. İkinci bölüm ise genç bireyin benlik hissi ve dünyadaki konumudur. İşsizlik, benlik kavramına iki durumda etki edebilmektedir. Bunlardan birincisi, genç bireyin mesleği, bireysel kimliğinin ehemmiyetli bir bileşeni ise, işsizlik direk olarak kişinin kimliğine etki edecektir. Buradaki etki, bazı durumlarda kimliğin tamamen kaybolması olarak da düşünülebilir. Ancak çoğu zaman bu kayıp kısmi olarak oluşmaktadır. İkinci etki ise işsizlik genç bireyin kendisine biçtiği değere zarar verebilmektedir. Bu iki etki, birbirleriyle ne büsbütün ayrışık ne de büsbütün çatışmaktadır. İkisi de kişiler için ehemmiyet teşkil etmektedir. Yüksek eğitimli gençlerin iş bulma sıkıntısı ile karşılaşması ya da işsiz kalması, bireylerin sosyalleşme düzeylerinin azalmasına neden olmaktadır. İşsiz kalan gençler psikolojik sorunlar ile karşılaşmakta ve madde bağımlılığına kadar giden psikolojik hastalıklar ile karşı karşıya gelmektedir. İşsizliğin eğitimli gençler üzerindeki genel etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir (Aytaç ve Keser, 2002);

o Umutsuzluk duygusuna kapılmak ve iş bulma isteğini bırakmak,

o Depresyon ve kaygı düzeyindeki artış neticesinde madde bağımlılığı ile karşılaşmak,

o Boş zamanların fazlalılığı nedeniyle internet bağımlılığına yakalanmak, o Toplumdan dışlanma duygusu ile karşı karşıya kalmak ve anti-sosyalleşme

sürecine girmek,

o Ekonomik özgürlüğe sahip olamamak ve bağımlı olarak yaşamak,

o Kendisini birey olarak görmeme ve toplumsal kırılma noktalarında toplum zararına kararlar almak.

Eğitim zamanının artması, gençlerin yaşlarıyla doğru orantılı olan sorumluluk almalarını geciktirmektedir. Başka bir ifadeyle artan eğitim zamanı, gençlerin işlev sahibi olmalarını ve bununla alakalı sorumlulukları taşımalarını önlemektedir. Fakat

mesuliyet taşıma, belirli bir yaştan itibaren başlamalı ve yaşlandıkça gelişim göstermelidir. Mesuliyet hissinin gelişmesi gerektiği zaman zarfında, özellikle psikolojik olarak eksiği bulunan genç bireylerde radikal idealizm yönelimine geçmeye ya da korku, gerilim, kuşku içine düşmeye ya da uyuşturucu maddelere bağlı olmalarına neden olmaktadır. Yüksek eğitimli gençlere yönelik devlet politikaları, günümüzde beşeri sermayeye yapılan yatırım olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle bu gençlerin işgücü piyasasında yer almaması, yatırımların etkililiğini azaltmaktadır. Ayrıca bu gençlerin işsiz kalması sosyo-kültürel alanda sapmaların yaşanmasına neden olmaktadır. Çünkü yüksek eğitimli genç, içinde bulunduğu ülkede istihdam olanağı bulamazsa zorunlu göç etme eğilimine girmektedir. Bu durum, ülkeler tarafından “beyin göçü” olarak adlandırılmaktadır (Dönmezer, 1986:40).

Gençler arasında işsizliğin yüksek olması sonucunda toplumda siyasi şiddet ve hatta başkaldırı bile yaşanabilir. Bu risk, sadece eğitimsiz genç işsizliği sonucunda değil aynı zamanda eğitimli ve büyük hedefleri olan gençlerin işsiz kalması durumunda da geçerlidir. Bu bağlamda hiçbir toplum, işsizliğe karşı gençlerin göstereceği ciddi tepkiyi göz ardı edemez. İşsizlik sorunu ile karşılaşan gençler kendisini topluma ait hissetmemektedir. Ayrıca bu gençlerin suç işlemeye yönelik istekleri artmaktadır. İşsiz gençler çeşitli psikolojik sorunlar ile karşılaşmakta ve sosyalleşme düzeyleri azalmaktadır (Casson, 1979:3).

Eğitim seviyesi yüksek olan bireylerde işsizlik sürecinin fazlalaşması durumunda, topluma ve kişilere karşı kayıtsızlık ve zıtlık ortaya çıkmakta, haksızlık görmüş ve kırılmış olarak bireyler kendilerini yaşadıkları duyguları açıklamaktadırlar. Buna karşı olarak eğitim seviyesi düşük olan bireyler ise işsizliğin neticelerini daha çok onaylar şeklinde görülmektedirler (Yılmaz vd., 2004:177-179).

Genç işgücünün üretim potansiyelinden yararlanılması gerekmektedir. İşgücü piyasasında kendisine yer bulamayan gençler “umutsuzluk, korku, güvensizlik, kırılganlık, işe yaramazlık, sosyal dışlanma ve yoksulluk” gibi sorunlar ile karşılaşmaktadır. Bu nedenle eğitimli gençlerin işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalması, ülkelerin aktif işgücünde azalmaya neden olmaktadır (Erdayı, 2009:136). Türkiye’de eğitim durumuna göre işsizliğin psikolojik etkilerinin incelendiği bir çalışma, ilk ve ortaokul mezunları arasında işsizlikten kaynaklanan depresyonun

yüksekokul mezunlarına göre daha az olduğunu ortaya koymuştur. Buna sebep olarak düşük eğitimli işsizlerin emek piyasasında düşük ücretli de olsa istihdam imkânlarına razı olmaları gösterilmiştir. Fakat eğitimli bireylerin işsiz kalma durumlarını, çaresi bulunmayan ve ümidi kaybolmuş gibi yaklaşımların yerine daha geçici olan bir sorun olarak düşündükleri de dikkatleri çekmektedir. Bununla beraber bazı kişiler bu negatif durumu şans olarak değerlendirmeyi arzu ettiklerini ve daha kaliteli bir çalışma ortamı ya da kendi işlerini oluşturma doğrultusunda çaba sarf ettiklerini de belirtmişlerdir (Yüksel, 2003:32).

BÖLÜM 2: AVRUPA BİRLİĞİ (AB) VE TÜRKİYE’DE YÜKSEK