• Sonuç bulunamadı

Türkiye‘de Planlamanın Güncel Durumu ve Sorunları

Planlama Kuramı ve Pratiği Çevresinde Gelişen Yeni Yaklaşım ve Tartışmalar: Türkiye Koşulları Açısından bir Değerlendirme

4. Türkiye‘de Planlamanın Güncel Durumu ve Sorunları

Katılımcılığın olmaması, rant amaçlı tepeden inme uygulamalar, parçacıl plan değişiklikleri, kaçak yapılaşma ve kamusal arazi stoğunun düşüklüğü, ülkemizde planlamanın temel sorunları olarak sıklıkla dillendirilmektedir. Buna ek olarak niteliksel denetimin yerine, sadece TAKS ve KAKS oranlarına odaklanan bir niceliksel denetim ile bu bağlamda tasarım denetiminin olmayışı (Ünlü, 2006, 2009) ve parsel bazlı dönüşüm uygulamaları da (Çelik ve Çilingir, 2017) önemli birer sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu planlama sorunlarına pek çok şehirde olduğu gibi Ankara özelinde de pek çok örnek verilebilir. Atatürk Orman Çiftliği’ne öncelikle Ankapark ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı olmak üzere yapılan mekânsal müdahaleler, gereksinimin çok ötesinde cami inşaatları, İller Bankası binası ve Maltepe Havagazı Fabrikası gibi tarihi ve kamusal niteliği olan binaların yıkılması, parsel bazlı kullanım değişiklikleri veya emsal artışları ilk akla gelenlerdir. Yukarıda ortaya konulan tartışmaları Türkiye bağlamı için daha sağlıklı bir biçimde değerlendirebilmek amacıyla, Ankara’da büyükşehir belediyesi ile iki ilçe belediyesinde toplam sekiz plancıyla ve Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi ile Ankara Şubesini temsil eden toplam üç plancıyla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmeleri, Türkiye kentlerindeki gelişmelerin gözlemlenmesi, literatür taraması ve doküman analizi tamamlamıştır.

Görüşme yapılan belediyelerde çalışan plancılardan üst düzey bir makama sahip olan biri dışında tamamı, Türkiye’de planlamaya halkın katılımının yok denecek kadar düşük olduğunu, planlama kararlarını tamamen siyasal erkin yönlendirdiğini belirtmişler; hatta plancılardan biri, ‘Türkiye’de planlama o kadar tepeden inme ki, değil halk, plancı bile planlama süreçlerinden dışlanıyor’ yorumunda bulunmuştur. Yine benzer biçimde, belediye plancılarının çoğunluğu kapsamlı nicel ve nitel analizler yapılmadan planlama kararlarının verilmesini çok ciddi bir sorun olarak ortaya koymuşlar; bunun yarattığı özellikle altyapı ve trafik sorunlarına işaret etmişlerdir. Bunun dışında, İlçe Belediyelerinde çalışan iki plancı, Türkiye’de planlamanın hukuksal bir sürece indirgendiği ve İlçe Belediyelerindeki planlama birimlerinin, kendi asıl işleri olan mekânın düzenlenmesi konusu üzerine çalışmak yerine, adeta üst düzey planlama kararlarına dava açan ve bunları takip eden birer hukuk bürosu gibi hareket ettiklerini belirtmişlerdir. Hatta

plancılardan biri, görüşme başlangıcındaki ‘Türkiye’deki temel planlama sorunları nelerdir?’ sorusuna karşı, ‘Size neyi anlatayım? Türkiye’de planlama yok ki!’ gibi, oldukça karamsar bir yanıt vermiş; ancak daha spesifik sorular yöneltilince görüşme verimli bir nitelik kazanmıştır. Görüşme devamında aynı plancı, planlamadaki en önemli sorunlardan birinin park alanlarının konut veya ticaret alanlarına dönüşümü veya emsal artırımı gibi parsel bazlı, parçacıl müdahaleler olduğunu; bu durumun haksızlıklar yarattığını ve kamu yararı ilkesi ile bağdaşmadığını vurgulamıştır. Plancıların, bahsi geçen üst düzey plancı dahil dile getirdikleri bir ortak sorun ise, planlamadaki çok başlılıktır. Buna göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ başta olmak üzere pek çok merkezi kurumun kent ölçeğinde planlama yetkileri bulunmaktadır ve bu durum yetki karmaşasına yol açmaktadır. Kendi inisiyatifleriyle bir katılımcı planlama pratiği başlatma ve yürütme konusunda bir deneyimleri olup olmadığı sorulduğunda ise, belediye plancılarından biri, bunu yakın zamanda bir kez denediklerini, daha önce köy olan ve mahalle statüsüne geçen bir yerleşimdeki yaşayanların sorunlarını dinlemeye gittiklerini, ancak yaşayanlar arasında rant temelli tartışmalar çıkmaya başladığında ortamı terk ettiklerini dile getirmiştir. Belediyede çalışan plancılardan farklı olarak, Odayı temsil eden plancılar görüşmelerde daha rahat bir tavır sergilemiş, bu kapsamda isimlerinin yayımlanmasına, ses kaydı alınmasına izi vermişlerdir. Belediye çalışanı plancılar ise bunu gayet anlaşılır biçimde tercih etmemişlerdir5. Oda çalışanı plancılar da, belediye çalışanı plancılarla benzer

biçimde, parsel bazlı parçacıl plan değişikliklerini, planlama öncesi gerekli kapsamlı analizlerin yapılmamasını, rant temelli tepeden inme müdahaleleri ve katılımcılığın olmamasını önemli sorunlar olarak dile getirmişlerdir. Bunun dışında Oda temsilcileri görüşmelerde, Oda olarak temel işlevlerinin planlama alanında gördükleri yanlışlara karşı bir hukuk mücadelesi vermek ve dava açmak olduğunu ve bunun, pek çok iletişim ve muhalefet kanalı kapatıldığı için ellerinde kalan tek etkili araç olduğunu vurgulamışlardır. Hem görüşmeler esnasında hem de Odanın faaliyet raporunda ve basın açıklamalarında, planlama yapılırken kamu yararı, aklın ve bilimin yol göstericiliği, hukukun üstünlüğünün ön planda tutulması gereği net bir biçimde vurgulanmıştır. Nitekim, Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi’nin 9. Dönem Çalışma Raporu sunuş kısmında, ‘9. Dönem Yönetim Kurulu ve emekçileri olarak cehaletin ve kötülüğün karşısına en önce akıl ve bilgi ile çıktık’ ifadesi geçmekte ve raporun pek çok kısmında mesleki bilimselliğe atıfta bulunulmaktadır. Katılım konusunda ise, görüşme yapılan Oda temsilcisi üç plancı da, planlama süreçlerine katılım amaçlı toplantıların planlama süreci tamamlandıktan sonra göstermelik amaçla yapıldığını belirtmiş; aralarından biri özellikle ne söyleyeceği ve itiraz etmeyeceği bilinen kişi veya grupların toplantılara çağrıldığını bir sorun olarak vurgulamıştır. İlginçtir ki, yukarıda bahsi geçen Belediye çalışanı üst düzey plancı, katılımcılık sorunu olmadığını, toplantılara ilgili her kesimi çağırdıklarını belirtmiş; ancak 5Bu makalede ise, hiçbir plancının ismi ve belediye isminin geçmemesi tercih edilmiştir.

Odaların sadece itiraz ettiklerinden yakınmıştır. Bunun dışında, Oda temsilcisi plancıların, başta Odadaki görevlerinin bir gereği olarak, ancak aynı zamanda birçoğunun akademik kariyer de yapmakta olmasından dolayı, bir önceki bölümde bahsi geçen tartışmalar ile birlikte, dünyanın farklı kentlerindeki planlama uygulamalarını ülkemizdekilere ayna tutmak açısından gündemlerinde tuttukları gözlemlenmiştir. İlkine örnek olarak, Oda temsilcisi plancılardan biri, Batıda akılcı kapsamlı planlamanın eleştirildiğini, çünkü Batının bu süreci tamamlandığını ve bu yolla toplumun belirli ihtiyaçlarını karşılandığını, ancak ülkemizin henüz o aşamaya gelmediğini ve bu nedenle Oda olarak akılcılığı ve kapsamlılığı hala savunduklarını belirtmiştir. Nitekim, Batılı ülkelerin 1930’lu yıllarda gerçekleştirdiği kent mimarlığından kent planlamaya geçiş ve kent planlamanın bir meslek alanı haline gelmesi bile, Türkiye’de ancak 1960’lı yıllarda başlamıştır (Baş, 2006). İkinci konuya örnek olarak, diğer bir Oda temsilcisi, Ankara kent merkezinde yer alan, Büyükşehir Belediyesine ait bir otoparkın günlük ücretinin 1 TL’ye düşürülmesinin, kent merkezinin yayalaştırılmasını engellemesi açısından çok sakıncalı bulduğunu belirtmiş; gelişmiş ülke kentlerinde kent merkezine araçla girmenin zamanla daha da maliyetli hale getirildiğini ifade etmiştir. Aynı konu, yukarıda bahsi geçen belediye çalışanı üst düzey plancıya sorulduğunda ise, Türk insanının belirli alışkanlıkları olduğu ve bunların planlamada göz ardı edilmemesi gerektiği yanıtını vermiştir. Son olarak, Oda temsilcisi plancılardan ikisi, özellikle yerelin bilgisine başvurduklarını belirtmiştir. Örnek olarak, söz konusu plancılardan biri, taksi ve dolmuş şoförlerine ara sıra Ankara’da köprülü kavşak inşaası konusunda ne düşündüklerini sorduğunu ve onlara, bu kavşakların gelecekte müşterilerine ulaşmalarını zorlaştıracağını söylediğini ifade etmiştir. Diğer bir Oda temsilcisi plancısı ise, açtıkları davaların bir konut alanını ilgilendiriyor olması durumunda, burada yaşayanların da bilirkişi raporlarına katkı vermelerini sağladıklarını belirtmiştir.

Görüşmeler sonucunda Belediye çalışanı plancıların, Oda çalışanı plancılardan daha az özgür bir biçimde eleştirel olması beklenirken, her iki tip arasında Türkiye’de planlamanın genel sorunları açısından kayda değer bir farklılaşma olmamıştır. Sonuç itibariyle, katılımcılığın olmaması, rant amaçlı tepeden inme uygulamalar, parçacıl plan değişiklikleri ve bilimsel bilginin göz ardı edilmesi ile planların kapsamlı analizlere dayanmaması, dile getirilen başlıca sorunlar olmuştur.

5. Batıda Planlama Alanında Gelişen Yeni Yaklaşılmaların Türkiye Açısından