• Sonuç bulunamadı

KENTE İLİŞKİN KAVRAMLAR, TEMSİL BİÇİMLERİ VE PLANLAMA YAKLAŞIMLARI DA ÖNEMLİ DEĞİŞMELER YAŞAD

Prof Dr İlhan Tekel

III. KENTE İLİŞKİN KAVRAMLAR, TEMSİL BİÇİMLERİ VE PLANLAMA YAKLAŞIMLARI DA ÖNEMLİ DEĞİŞMELER YAŞAD

Bu bölüme kadar Türkiye’de, 50 yıl içinde kentsel yerleşmelerin hangi süreçler içinde formunu nasıl değiştirdiğini gördük. Eğer Whitehead’ın yorumuyla bakarsak formun bu değişmesinde kentin gizil mentalitesinin/zekasının işaretleri bulunabilir. Bu bölümde yaşanan bu dönüşüm sonunda yerleşme/kent gerçekliğinin nasıl nitelik değiştirdiğini gördük. Bu değişiklik artık öyle bir noktaya geldi ki, iki dönemin yerleşmesini/kentini aynı şekilde temsil edemiyoruz. Temsil de kullandığımız kavramların bir kısmının içeriği boşaldı, yeni kavramlar geliştirmeye çalışıyoruz. Bazılarını henüz geliştiremedik. Arayışımız devam ediyor.

Birinci dönemde kent ve kır kavramları hala Türkiye’deki gerçekliği temsil etmekte yeterli kavramlardı. Bu yılların kent ve kır tanımları başlangıcı Tönies’e kadar giden bir karşıtlığa dayandırılmaktadır. Kent ve kır arasında bir çizgi çizilebilmektedir. Açık bir karşıtlık vardır. Kentte hizmetler ve sanayi yer almakta, kırsal kesimde ise tarım ve ormancılık faaliyetleri bulunmaktadır. Kentliler anonim ilişkiler içinde rasyonel davranış kalıpları içinde yaşarken, köylülerin davranışlarını rasyonel kararlar değil, gelenekler ve sadakatler belirlemektedir. Yerleşme sistemi böyle tanımlanmış kent ve kır kavramlarıyla temsil edilmeye çalışıldığında bu temsilin iki boyutlu bir mekanda gayet net bir modeli çizilebilmektedir. Mekansal temsilde kent merkezde bir nokta olarak gösterilmekte kırda onun çevresinde, onu saran bir alan (territory) olarak gösterilmektedir. Kent ve kırdaki faaliyetler birbirlerinden kesin olarak ayrıldığı için, yaşamın sürdürülebilmesi için bu iki alandaki faaliyetlerin birbirini tamamlaması başka bir deyişle bir bütün oluşturması ön görülmektedir. Bu temsilde kavramsal düzeyde bir kapalı sistem oluşturulmuştur.

Gerçekte bu sistemlerin açık olduğu ve kentler arası ticaret akımlarının oluştuğu kabul edilince, bir ülkenin kentleri arasında bir ölçek kademelenmesinin varlığı da kabul edilmek durumunda kalmaktadır. Bu durumda bir ülke yerleşme sisteminin temsili de Christaller’in merkezi yerler kuramını betimlemek için oluşturduğu iki boyutlu şemadaki gibi bir mekansal temsile geçilmek durumunda kalınmaktadır. Bu durumda kent ve kır ayrımı anlamlılığını korumaktadır. Kır ülke mekanının tümünü kapsayan bir alan olarak temsil edilmekte. Kentler bu ülke alanında büyüklüklerine göre kademelenmiş noktaların dağılım olarak betimlenmektedir. Her farklı kademeyi temsil eden noktalar aynı işlevleri görmekte bu konuda bir coğrafik uzmanlaşmaya olanak vermemektedir. Bu sistem içinde akım ilişkilerine (ticaret) olanak vermek üzere kentleri temsil eden noktaları birbirine bağlayan kademelenmiş bir yol ağı (network) eklenmektedir. Bu yazıda oluşum süreçleri ayrıntılı olarak anlatılan birinci dönemdeki yerleşme yapısı kent kır karşıtlığını esas alan kavramlarla temsil edilmeye çalışıldığında böyle bir temsil biçimi ve dolayısıyla bir yerleşme sistemi kuramı ortaya çıkmaktadır.

Yazının üçüncü bölümünde ayrıntılı olarak anlattığımız gelişmeler olunca önce kent ve kır kavramlarının dayandırıldığı karşıtlıklar anlamlarını yitirmişlerdir. Gelinen noktada artık kent ve kır arasında bir ayrım sınırı çizme olanağı kalmamıştır. Kır denilen alanın içinde sanayi ve hizmet faaliyetleri yer alabildiği gibi kent içinde kentsel tarım ya da kent ormanı bulunabilmektedir. İnsanlar hem kırda hem kentte evsahibi olmakta her iki alanda birlikte yaşayabilmektedir. Yaşadıkları yerlere göre onları kentli ve köylü diye ayırma olanağı kalmamaktadır. Köylülüğün yok olmasıyla birlikte rasyonel ve anonim davranış kalıplarına sahip olmak bakımından insanları kentte ve kırda yaşıyorlar diye farklılaştırmak olanağı kalmamıştır. Artık mekansal bir temsil yaparken kenti bir nokta ve onu bütünleştiren kırsalı alan olarak temsil etmek gerçeği yansıtmamaya başlamıştır. Bu gelişmeler sonucu Türkiye’de çıkartılan 6360 sayılı yasayla kent ve il sınırlarının özdeşleştirilmesi sonunda mekansal temsil sadece idari ayrımlara dayandırılan bir alansal temsile indirgenmiştir. Kentin sınırlarının il sınırlarıyla özdeşleştirilerek alansal bir temsile geçilmesi bir kentsel kuram geliştirmek bakımından çok bir şey söylemiyordu. Tek söylediği şey kent kır karşıtlığının ortadan kalktığını kabul etmiş oluyordu. Sınırları çizilmiş bu alana özel bir isim verilmesini sağlıyordu. Ama bu alan içinde arazi kullanmasının farklılaşması konusunda 1930’larda Chicago okulunun geliştirdiği gibi bir model/kuram yapılmıyordu. Ben biraz önce ikinci dönemde Türkiye’deki yeni tür kentlerde nasıl bir değişme yaşandığını betimlerken bir anlamda böyle bir kuram önerisi yapmış oldum. Ama böyle bir varsayımın genel geçerliliği iddia edecek düzeyde şekilde sınandığı söylenemez. Bu durumda dünyada gelişen kuramlar, böyle oldukça kararlı görünen bir kuramdan çok, daha esnek ve her yerellikte (singulariite) de yaşanan farklılıkları da açıklayabilecek daha esnek bir temsile dayanan esnek kuramlara yönelinmiştir.

Bu amaçla kent “assembladge” (bir araya getirmesi) kavramı/temsili kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram Deleuze ve Guattari tarafından geliştirilmiştir. Assembladge, kentteki değişik öğelerin dinamik ve geçici kümelenme süreçlerine atıf yapmaktadır. Assembladge düşüncesi, insan ve insan olmayan aktörlerin değişik formlarının bir tür kompozisyonu üzerinde durmaktadır. Bu yaklaşımda görgüsel olana bir odaklanma bulunmaktadır. Şeyleştirmeden, indirgemecilikten ve özcülükten kaçınılmaktadır. Assembladge bu birliktelikleri açıklayıcı olarak kullanırken, bir ağ kuramına başvurmadan mekansal kümelenmeyi kullanabilir. Ama günümüzde daha çok ”eylem ağı kuramı”(Action Network Theory) çerçevesinde kullanılmaktadır. Assembladge kuramı günümüzde “eleştirel kent kuramı”nın temelini oluşturmaya başlamıştır.

Assembladge Bruno Latour’un yolunda sosyomateryal bir dönüşümü sağlamaktadır. Kentte yaşamın sürekli oluşumu, bireylerin yaptıklarının etkisinden çok, altyapı ağlarının yarattığı “sociotechnical assemblies” tarafından şekillendirilmektedir. Assembladge kuramı ağlar kurmanının ya da kompozisyonunun diline/gramerine sahiptir. Bu kuram insan ve insan olmayan öğelerin karşılıklı etkileşmesi üzerinden kurulurken, kentin oluşumunu kavramaya ve kent planlamasına uygun hale gelmektedir.

Ağlar düğüm noktaları (değişik kümelenmeler) arasında, mal, insan, bilgi ve para akımına olanak verecek akımları sağlayacak değişik türlerde alt yapılardan oluşmaktadır. Bu ağlar politik ekolojinin kente bir metabolik mekanizma olarak yaklaşımın dayandığı akışkanlığın gerçekleşmesine olanak verir.

Eylem Ağı Kuramında (ANT) söz konusu olan ağlar, biraz önce tanımladığımız ağlardan iki bakımından farklılaşmaktadır. Bunlardan birincisi bu ağların her zaman bir aktör ağı niteliği taşıması olmaktadır. İkincisi ağlardaki işlerin heterojen aktörler (insan ve insan olmayan) tarafından yerine getirilmesidir. Ağlar pratikler içinde ortaya çıktığından onlardan ayrı olarak düşünülmemelidir. Bu ağlara ulaşım yolları gibi güvenilemez. Aktör ağları daha akışkan ve güvensizdir, ama sosyal bilimlerin diğer ağlarına göre daha materyaldir. Eylem ağı kuramları, ortaya çıkan örüntüleri ve düzenleri aydınlatmaya yarar. Kısacası eylem ağı kuramı ilişkisel pratiklere dayandırılmış kuramsal bir yönelimdir. Pratiklerin izini sürerken aktörlerin nasıl biraraya getirildiğini (assembled ) ortaya çıkarır. Bu iteratif, ağı ortaya çıkarma süreci içinde, aktörler biraraya getirilmekte, yapılar düzenlenmektedir. Gezegensel Kentleşme (Planetary Urbanization)

Bu yazıda kentin temsilinin; noktasal temsilden, alansal temsile geçtiğini ve bu bağlamda Türkiye’de kent sınırlarının il sınırlarına kadar genişlediğini görmüştük. Kavramsal düzeyde kentsel olanın “territoriyal” yayılımı bununla kalmamış tüm dünyayı kapsar hale gelmiştir. Günümüzde “gezegensel kentleşme” kavramı üzerinde durulurken genellikle Brenner’in çalışmalarına atıf yapılmaktadır. Ama bu kavramın kökleri Lefeber’in tam kentleşme öngörüsüne kadar gitmektedir.

Günümüzün kentleşmesinin artık bir gezegensel kentleşme olduğunu savunanlar genellikle dünya nüfusunun büyük kısmının kentlerde yaşadığı üzerinde duruyorlar. Kanımca insanların daha büyük kısmının kentlerde yaşadığını söylemenin bu iddianın kanıtlanması konusunda pek bir katkısı olmuyor. Önemli olanın dünyanın her yerinde yaşayanların kentleşmeden etkilenir hale gelmesidir. Bu da ağ temsiliyle ilgilidir. Eylem ağı kuramı böyle bir yargıya ulaşma olanağı verebilecektir.

Böyle bir noktaya gelince temelde fiziki bir yapıyı temsil eden kent (city) kavramıyla kentleşme (urbanization) kavramı birbirinden kopmaktadır. Aslında gezegensel kentleşmenin yaşandığı ve kentin nokta ya da küçük alanlar halinde temsil edildiği dünyanın kentleşme kavramları ve süreçleri de farklılaşmaktadır. Eski dünyada kentleşmeyi sağlayan nüfusun yaşam yerini değiştirmesi iken, günümüzde küreselleşmede ulaşılan düzeyde gezegensel kentleşmenin gerçekleşmesi insanların yaşarken eylem ağlarıyla ilişki kurması yoluyla olmaktadır.

Gezegensel kentleşmenin tanımının belli yerellikte yaşayanların miktarına ve mekansal yayılımından kurtarılıp “urban” olanın yeniden niteliğe bağlı olarak kuruluşuna ilişkin hale gelmesinin tabii ki önemli kuramsal ve pratik sonuçları olacaktır. Bu farklılığı ifade etmek Türkçe’de güç olmaktadır. İngilizce’de “city” ve “urban” terimleri kullanılarak bu farklılık ifade edilebilmektedir. Oysa Türkçe’de tek bir kent sözcüğü olduğu için bu farklılığı anlatmak için uzun uzun açıklamaların yapılması gerekmektedir.