• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Kamu ve Özel Sektörde Halkla İlişkilerin Gelişimi

Kamu kuruluşları için halkla ilişkiler önemli bir husustur çünkü toplumun her kesimiyle ilişki halinde olurken yaşanacak her türlü olumlu ya da olumsuz gelişmenin kontrolünün gerçekleştirilmesi uzman bir çalışmayla gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda kamu kuruluşları kamuya karşı demokratik duruşlarını göstermenin yanı sıra yine aynı şekilde toplumun güvenini kazanmak adına ve kendilerini tanıtmak adına, kamu yararına olacak faaliyetlerde bulunmak ve bunları duyurmak adına da halkla ilişkiler faaliyetlerinden yoğun şekilde faydalanırlar. Burada amaçlanan siyasetin bir parçası olarak iktidarı elde bulundurmak değil kamu yararına hizmet etmektir. Yönetenlerin, toplumların rızasını alarak onları bir takım konularda inandırmak ve yönlendirmek için kamu kuruluşları tarafından da uzun vadeli olarak izlenen halkla ilişkiler yöntemi mevcuttur. “Geçmişte bireyi şiddet ve korkuyla edilgin kılan iktidarların yerini, günümüz göreli demokratik düzenlerinde, kapitalist sistemin yasalarını çeşitli iletişim yöntemleriyle halka benimseterek verili sistemin

98

dayattığı sosyoekonomik ilişkileri onaylattıran bir yönetici elit almıştır. Halkları kibarca etkisiz kılmanın yöntemleri de halkla ilişkilerin konusu olmuştur” (Bıçakçı,s.279). Merkezi yönetimin halka hizmet sunmak adına oluşturulan kamu kuruluşları aracılığıyla gerçekleştireceği iletişim şeklinde kamunun ve öneminin göz ardı dilmesi mümkün değildir. Kamu kuruluşları tarafından, halkın beklentilerinin, eğilimlerinin, tepkilerinin dikkate alınarak buna göre bir halkla ilişkiler faaliyeti geliştirmeleri esastır. Halk her zaman yönetimin kendileri hakkında aldıkları ya da alacakları kararları bilme, değerlendirme hakkına sahiptir. Bu durum da halkın yönetimde sahip olacağı söz hakkını arttırmaktadır. Kamu kuruluşları ve kamu kuruluşlarında çalışanlar da halkın sahip olduğu bu hakkı, onların destek, onay ve güvenleriyle sağlayabilmektedirler. Tüm bu unsurlar da çalışan personelin topluma davranış şekillerinin adil, etik, ahlaklı ve tarafsız olmasıyla ilintilidir. Bu şeffaflığın da yakalanabilmesi için kamu kuruluşları yaptıkları, hizmetleri hakkında topluma doğru ve sağlıklı bilgi vermekle yükümlüdürler. Kazancı’nın da belirttiği üzere (2014, s.185); 1934 yılında devletin vatandaşla olan ilişkilerinde göstermesi gerektiği hassasiyet, aksatılmadan gerçekleştirilen, özen ve dikkat üzerine temellendirilen bir yapıdayken, 1947’de İnönü döneminde halkla ilişkiler Türkiye’de bugünkü anlaşılan anlamını bularak ‘hükümet vatandaşla olan ilişkilerine önem verecektir’ şeklini almıştır. 1960’lardan itibaren devletin vatandaşı haberdar etmesi amacı üzerine temellendirilen tek yönlü iletişimin esas alındığı bir yapıdadır. Kamu hizmeti 1980’ler itibariyle üniversitelerde Basın Yayın Yüksek Okulları’nın İletişim fakültelerine dönüştürülüp devlet tarafından bu fakültelerin bütçe olarak da desteklenmesiyle birlikte yine 1980’de yaşanan 12 Eylül olaylarından sonra Özal ile birlikte özel üniversitelerin açılmasıyla ülkemizdeki iletişim fakültelerinin sayısı da hızla artmaya başlamıştır. Bu süreçten itibaren halkla ilişkiler kavramı tek yönlü iletişim anlayışının yani kaynaktan hedefe mesajın yollanmasından daha da fazlası olarak görülerek hedeften yollanan geribildirimlerin fazlasıyla önemsendiği ve hatta kaynağın bu geribildirimlere göre şekillendiği bir yapıya bürünmüştür. Halkla ilişkiler adına yaşanan bu değişim kamu kuruluşlarının da kendilerini güncelleyerek halkla ilişkiler adına reform gerçekleştirmelerinin zorunluluğunu vurgularken bu reformlar ülkemizde de özel sektör tarafından daha hızlı ve profesyonelce gerçekleştirlerek kamuda sadece bir bankonun arkasından bir bakıma da ‘vatandaşı korkutan bir üslupla’ seslenen çalışanlar olmaktan öteye geçememiştir. Böylelikle

99

kamuda profesyonel bir halkla ilişkiler anlayışı benimsenmekten çok devletin vatandaşına karşı bir korku mekanizması yarattığı yapıya dönüşmüştür.

Kamu kuruluşları için halkla ilişkilerin önemi tartışılmaz bir gerçek olsa da bu alanda yaşanılan sorunlar da göz ardı edilmemelidir. Genel olarak sorunlara odaklanıldığında; kamu çalışanlarının halka hizmet için geldiklerini unuttukları bu noktada kendilerini bir araç olarak görmediklerini söylemek yersiz olmayacaktır. “Yönetici ile halkı birbirinden ayıran -gişe barikatının- gerçek anlam ve önemi bu ayırımda yatar. Siyasal gücün değişik görevler yüklenerek özellikle aracılık işlevinden cayması; avukatlığın, mali müşavirliğin, serbest danışmanlığın kamulaştırılması yöneticinin yönetilenlere karşı eylem ve işlemlerini değiştirmesi kuşkusuz başka önemli değişikliklerin sağlanmasıyla gerçekleştirilebilir. İçreklik gibi yönetim-halk ilişkilerini yaralayan bir aksaklığın, bir olgunun ortadan kaldırılması ya da olumsuz sonuçların giderilmesi toplumda üretim ilişkilerinden, toplumsal yapıya kadar bir çok öğenin değişmesine, yeni konumlar edinmesine bağlıdır. Halkla ilişkiler uygulamasının yönü ve içeriği toplumsal sistemdeki önemli ve anlamlı değişikliklere bağlıdır. Bu yüzden de halkla ilişkiler birimlerinin, yönetim-halk ilişkisini aksatmakta olan içreklik olayı ve üçlü sacayağı olarak nitelendirdiğimiz çıkar güçleri karşısında büyük başarılar kazanması ne olanaklıdır ne de böyle bir işlev kendisinden beklenebilir. Ne yazık ki, halkla ilişkiler birimlerinin tam tersine üçlü sacayağının işini kolaylaştırmakta oldukları yapılmış araştırmaların önemli sonuçları arasındadır”(Kazancı, 1980,s.56-57).

Yine kamu kuruluşlarında halkla ilişkiler birimlerinin örgütlenmesine yönelik yaşanan sorunlar da mevcuttur ki bu durum da araştırma-planlama-uygulama- değerlendirme aşamalarının uygulanmasında problemler yaratmaktadır. Kamuda halkla ilişkiler personeli olarak çalışanların konu ile ilgili uzmanlığa sahip olmamaları ve bu alanda uzman personel istihdamında sorunlar yaşanması bir diğer unsurdur. Ayrıca bu bölümlerde çalışacak personel için yeterli bütçenin ayrılmaması, halkla ilişkiler kavramının düşünce olarak tam oturtulmamış olması önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sorunların bu tespitiyle birlikte çözüm olarak sunulabilecek alternatifler de mevcuttur. Bu noktada da Kazancı’nın da belirttiği gibi (1980, ss.97-103); öncelikli olarak kamu personelinin bulundukları görevlere getiriliş amaçları onların halka

100

sunulacak hizmetlerde bir araç olduklarını hatırlatma gerçeğiyle başlarken hizmet sunulurken yapılması gereken halkın destek ve güvenini esas alarak şeffaf yönetim anlayışını benimsemektir. Kurumlar kendi içlerinde yakalayacakları şeffaflık anlayışını hizmet sunarken de sergilediklerinde her kesimden halkı ciddiye alarak dinlemiş, değerlendirmiş, tarafsız bir duruş sergileyerek herkese eşit hizmet olgusuyla kamuoyu denetimini de sağlayacaktır. Halkla ilişkiler birimi kamu kuruluşlarının örgütsel yapısı içerisinde üst yönetime yakın olarak konumlandırıldığında halka hizmet sunma esnasında yaşanacak olumlu ya da olumsuz her türlü durumda hızlı ve doğru karar alınması sağlanacaktır. Böylelikle toplanan veriler amacına uygun değerlendirilebilecek, kamuoyunun beklentileri doğru analiz edilebilecek, teknolojik gelişmeler yönetim sisteminin istenilen şekilde işlemesine destek olabilecek, hizmet ve bilgi arasında eşzamanlılık sağlanarak işleyişe aksaklıkların önüne geçilebilecek.

Bir diğer husus da halkla ilişkiler birimlerinde çalışanların alanında uzman ve doğru yetişmiş kişilerden oluşmasıyla ilgilidir ki bu noktada ilgili pozisyonların nitelikleri doğru saptanarak ilgili alandan mezun kişilerin istihdamı ile gerçekleştirilebilecektir. Yine halkla ilişkiler birimlerine ayrılan bütçelerde kamuoyu beklentilerini, isteklerini analiz edebilecek araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ayrılabilecek yeterli bütçelerin tespiti yapılarak birim yöneticilerine ilgili harcamaları yapabilme yetkilerinin verilmesiyle sorun çözülecektir. Halkla ilişkiler birimlerinin başında bulunan yöneticiler vatandaşla iletişim kurma konusunda esnek olarak hiyerarşik yapının işleyişin hızlı bir şekilde yürümesi üzerinde durduğu taktirde ve konuyla ilgili yasal düzenlemeler yapıldığında tüm sorunlar kolaylıkla aşılabilir görülmektedir.

Genel bir değerlendirmeyle, yönetimin halkın isteklerine kulak verdiği, duyarlılığın arttırıldığı bir yönetim anlayışı, halk ile yönetim arasında bilgi iletme ve geribildirim alma konusunda etkin uygulamalar (halka danışma, anket ve yüz yüze görüşmelerle halkın fikrini alma, basını takip etme vb.), aynı şekilde halkın yönetimin işleyiş şekli hakkında bilgi sahibi olabildiği, vatandaşların ekonomik statülerinin ne olduğuna bakılmaksızın yönetimden önbilgileri alabildiği bir yapı arzu edilen bir durumdur. Burada yönetimin halk tarafından daha kolay anlaşılabileceği bir dil geliştirerek Kazancı’nın da ifade ettiği gibi (2014, s.188); ezoterizm’den uzak yani bir tıpta bir mühendislikte nasıl kendine ait bir dil ve terimler topluluğu varsa ve sade vatandaşın

101

bu dili anlaması zorsa devlet yönetiminde de aynı dil mevcuttur fakat yönetimin halk ile iletişime geçerken bu dili sadeleştirip kolay anlaşılır hale getirmesi esası arzu edilen iletişimin sağlıklı gelişebilmesi adına daha faydalı olacaktır. İşleyiş esnasında bu ideal durumların yaşanması bazen vatandaşların yanlış birimlerle iletişime geçerek sorunlarına cevap araması yüzünden, kamu kurumlarındaki halkla ilişkiler birimlerinin etkin bir şekilde çalışmaması yüzünden sekteye uğradığı görülmektedir. “Eleştirel incelemelere göre, kapitalist düzende bir yandan kamu hizmeti felsefesi ve refah devleti fikri gerilerken, diğer yandan halkla ilişkiler endüstrisi firma değerleri ve özel çıkarları kamu hizmeti ve sosyal sorumluluk gibi imaj yapılandırmalarıyla gelen bilinç yönetiminden geçerek satmaya başladı. Dolayısıyla, Türkiye gibi ülkelerde birden bire hem kamu hem de özel sektörde halkla ilişkilere yönelimin artması kendiliğinden olmamıştır. Küreselleşmenin getirdiği sonuçlardan biri olarak kendini göstermiştir” (Matellart, 1995).

Türkiye’de kamusal halkla ilişkilerin gelişim sürecine genel olarak bakıldığında Boztepe’nin de ifade gibi (2014, ss.61-77); MEHTAP projesi (Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi) ile kurumlar arasındaki görev dağılımlarını inceleme, verimlerini artırma, mevcut yapıyı aynı zamanda ekonomik anlamda da geliştirmeye yönelik öneriler hazırlamayı amaçlayan bir yapıyla başlamıştır. Sonrasında, İdari Reform Danışma Kurulu ile MEHTAP raporunda alınan öneriler yinelenerek halkla ilişkiler alanında aksayan yanlarla ilgili kısa ve uzun vadede yapılması gerekenlerin altı çizilmiştir. Bu arada İdari danışma Merkezi kısa ömürlü de olsa, uzayan ve gereksiz görünen kırtasiye işlerini azaltmak amacıyla uygulamaya konulmuştur. Bilgi Edinme Hakkı Yasasının yürürlüğe girmesiyle kamusal halkla ilişkilerin çağdaşlaşması adına önemli bir adım atılarak herkesin bilgi edinme hakkının olduğu fakat bunu gerçekleştirirken özel hayata, devlet sırrına, eşitlik, şeffaflık ilkelerine de uyulması gerektiğinin altı çizilmiştir. BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) ile ALO150 çağrı merkezi hattı kurularak halkla ilişkiler müracaat büroları oluşturulmuştur. Bunların ardından Türkiye’de halkla ilişkiler birimlerinin bakanlık düzeyinde teşkilat yapısı içerisindeki yerine bakıldığında “Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Enerji ve Tabii

102

Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı” oluşturularak halkla ilişkiler birimleri bu bakanlıkların örgüt yapısı içinde farklı yerlerde konumlandırılmıştır.

İnternetin hayatlarımıza girmesiyle birlikte dünyada ve ülkemizde vatandaşlar kamu kurum ve kuruluşlarına daha fazla sesini duyurabilir bir hale gelmenin yanı sıra yeri geldiğinde de sistemi eleştiren, ses çıkartabilen bir yapıya dönüşülmüş ‘korkan vatandaştan hesap sorabilen vatandaşa geçiş yapılarak’ devletin vatandaşlarıyla olan ilişkisinde daha dikkatli, stratejik bir iletişim anlayışına geçilmesine neden olmuştur. Bu değişimler özel sektörde daha çabuk etkilerini göstermekte bu da hem uygulama açısından hem de eğitim açısından halkla ilişkilerin özel sektörde daha hızlı değişim ve gelişim gösterdiğini gözler önüne sermektedir. Açılan halkla ilişkiler şirketlerinin hızla artan sayıları örnek olarak verilebilmektedir. Bu sebeple özel sektörde halkla ilişkilerin en temel unusuru kurumun dış dünyada temsilcisi olma durumundan ötürü yabancı dil bilinmesinin zorunluluğu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapılan bir diğer değerlendirmeye göre de; “ülkemizdeki kurumların uyguladıkları halkla iliş kiler faaliyetleri gözlemlendiğinde, daha çok üç modeli (basın ajansı/tanıtım-kamuoyu bilgilendirme- iki yönlü asimetrik) )uyguladıklarını ve dolayısıyla geri beslemeye dayanan iki modelin, yani asimetrik ve simetrik modelin bir karmasının henüz çok yoğun olarak gerçekleşmediği görülebilmektedir. Fakat diğer yandan da sadece simetrik modeli uygulamak yerine, bu tip bir karmayı gerçekleştirerek her iki tarafın, yani hem kurumun hem de hedef kitlelerinin isteklerinin yerine getirmek de mantıklı gözükmekte ve belki de Türkiye’deki halkla iliş kiler uygulamaları için bu yöntem halkla ilişkiler faaliyetlerinin daha başarılı olabilmesi için bir fırsat oluşturabilmektedir”(Akbulut, 2008, s.27-28).