• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Halkla İlişkilerin Meslekleşme Süreci ve Temel İlkeleri

Dünyada halkla ilişkilerin meslekleşmesi adına yaşanan gelişmelere bakıldığında;1950 yılında Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) oluşumu gerçekleştirilmek üzere İngiltere, Fransa, Norveç, ABD ve Hollandalı halkla ilişkiler uzmanları bir araya gelmiş asıl bir dernek olarak kuruluşu da 1955 yılında

103

gerçekleştirilmiştir. “Türkiye’den 1960 yılında ilk kez Ahmet Ramazanoğlu’nun üye olduğu IPRA’nın 12 Mayıs 1965’te Atina’da gerçekleştirilen toplantısında kabul edilen Atina Bildirisi, dünyada halkla ilişkiler mesleğinin ilk yazılı anayasası olmuştur”( http://www.tuhid.org/uluslararasietik.php). Bu gelişmelerin ülkemize olan yansımaları, daha önceki bölümlerde de ele aldığımız üzere 1960’lı yıllardan itibaren kamudaki halkla ilişiler uygulamalarıyla başlatılmıştır. Yine ülkemizde özel sektördeki uygulamaları 1970 ve 1980 yıları arasında hız kazanarak şirketlerde departmanlaşmalar görülmeye başlanmış ve daha önceki bölümlerde de ele aldığımız gibi bu alanda Koç Holding’in öncülüğüyle başlayan çalışmalar Sabancı, Yaşar Holding, Hürriyet ve Milliyet gazeteleriyle bazı büyük bankalarda etkin bir şekilde halkla ilişkileri ele almasıyla hız kazanmıştır. 1972 yılında kurulan Halkla İlişkiler Derneği’nin ardından 1974 yılında Alaeddin Asna tarafından kurulan A&B Halkla İlişkiler Ajansı da bu alandaki önemli gelişmeler olarak görülmektedir.

Halkla ilişkilerin meslekleşmesi konusunun önemi 1970’li yıllarda kendini göstermeye başlayarak 20. yüzyılda artık bir amaç haline dönüşmüş ve konu ile ilgili eksikler, sorunlar tartışılıp gündeme getirilir bir hal kazanmıştır. Halen günümüzde meslek olarak görülüp görülmediği konusunda pek çok tartışmanın devam ettiği halkla ilişkiler ne yazık ki bir avukatlık, bir öğretmenlik gibi meslek olarak görülme konusunda sıkıntılar yaşamaktadır.

Etimolojik olarak meslek kavramı “Latince ‘profiteor’ dan gelmekte” (Ruler,2005,s.160). Bu noktada meslek ile yapılan tanımlardan biri ile yola çıkacak olursak meslek, bir kişinin hayatını kazanmak ve geçimini sağlamak için sürekli olarak üzerinde çalıştığı işin veya fikrin alanıdır (Ertekin, 1987,s.35). Genel olarak bir uğraşın meslek olarak sayılabilmesi için üzerinde durulan hususlar; uzmanlık gerektirmesi, ahlaki unsurlar taşıması, yerel ve küresel değerlerle şekillenip harmanlanması, teorik ve pratik bilgilerin bütünlenmesi, mesleki yönlendiriciliğin bulunması gibi nitelikleri gündeme getirmektedir. “Nasıl ki bir hekime sağlık hizmeti sunarken Hipokrat yemini rehberlik ediyorsa, halkla ilişkiler mesleğini icra edenlerin de güçlü bir meslek yönlendiriciliğine ihtiyaçları vardır” (Öksüz, 2015,s.250). Yine bu noktada meslekleşmeyi oluşturan beş unsur uzmanlık, eğitim, etik, toplumsal fayda ve dernekleşme (Grieve, 2005,s.8) olarak ifade edilmiştir. Formel eğitim ile kazanılan uzmanlık yargı yeteneğinin doğru ve adil olabilmesi adına meslek etiği ile biçimlendirilmeli, oluşturulan etik kodlarla meslek adına davranış standartları

104

belirlenerek iş ilişkilerinin sağlıklı yürütülmesi sağlanmalı ve bunlara ek olarak mesleki dernekler ve sendikalaşma ile daha iyi bir noktaya gelinebileceği unutulmaması gereken detaylardır.

Halkla ilişkilerin meslekleşmesiyle ilgili olarak yapılan tartışmalarda hem akademisyenlerin hem de uygulamacıların buluştuğu ortak nokta her ikisinin de meslekleşmenin gerekliliği üzerinde vardığı mutabakattır. “Bu noktada halkla ilişkilerin meslekleşmesiyle ilgili belirlenen temel problemler;

 Mesleğin temel amaçları, esas fonksiyonları ve sorumlulukları konusunda genel bir anlaşmanın olmaması.

 Mesleğin saygın bir bilimsel çalışma alanı olarak görülmemesi ve bazı uygulamacıların halkla ilişkiler mesleğini icra eden birçok kişinin meslekten ayrılma isteğine sahip olduğunu düşünmesi.

 Halkla ilişkiler alanı ve uygulamalarının endüstride ve işletmelerde düşük farkındalığının olması” (Kruckeberg, 1998,s.235-248).

Genel olarak da bakıldığında halkla ilişkiler uygulamacılarını işletmelerdeki konumlandırılışlarına ilişkin temel sorunun konum olarak ve aldıkları ücret olarak da düşük seviyelerde konumlandırılmalarından ötürü yaşanan sıkıntı olduğu ifade edilebilmektedir. Bu durum bizim ülkemiz için de İtalya, Avustralya gibi çeşitli ülkelerde de aynı şekildedir diyebilmekteyiz. Tıpkı bizde olduğu gibi bu ülkelerde de halkla ilişkiler kavramının ne olduğunun tam olarak bilinmemesinden kaynaklanan ya da mesleki alanda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmayan kişilerin istihdamlarından kaynaklanan mesleki sorunlar yaşanmaktadır. Böylesi yaklaşımlar halkla ilişkilerin imajını olumsuz yönde etkileyerek meslekleşmesi önünde engel oluşturmaktadır. Bu noktada halkla ilişkilerin çok geniş bir alanı kapsadığı ve bir halkla ilişkilercinin mesleki standartlara sahip olabilmesi için pek çok alanda kendini yetiştirmesi gerekliliği de unutulmamalıdır.

Meslekleşmeyi sağlayacak olan şeylerin başında o mesleği icra edenlerin nitelikleri olacağından, iyi bir halkla ilişkilercinin aynı zamanda sosyoloji, psikoloji, hukuk, siyaset, işletme, ekonomi, coğrafya, genel kültür vb. alanlarda da pek çok konuya hakim olması gerekmektedir. Bu bağlamda, zaman yönetimini, stres kontrolünü, empati yeteneğini, teknoloji takibini, etkili yazı ve konuşma yeteneklerini, araştırma

105

becerilerini de kendinde toplayan bir kişinin halkla ilişkileri gerçek bir meslek olarak icra edebileceği unutulmamalıdır.

Formel eğitimle birlikte uygulayıcı bir eğitim anlayışının da devreye girmesi gerekliliği bu eğitim sistemlerinin de oluşturulan etik kodlarla halkla ilişkileri meslekleştirmede etkili olacağı unutulmamalıdır. Ancak etik kodlar ve bu kodlara uyulması şartı ile halkla ilişkiler mesleğinin icrasında doğru, dürüst, güvenilir, sadık, tarafsız, şeffaf bir uygulama gerçekleştirilebileceği herkes tarafından kabul gören yaklaşımlardır. Meslekleşme yolunda ilerleyen bir halkla ilişkilerin etik unsurlar doğrultusunda sadece kurum çıkarlarına değil aynı derecede kamu çıkarına da hizmet etmesi gerekmektedir. Halkla ilişkiler bu noktada ikna eden, müzakere ve arabuluculuğu da üstlenen bir yapı içerisine girmektedir. Bu doğrultuda International Public Relations Association (IPRA) tarafından yayınlanan ‘Uygulayıcıların Etik Rehberi, Brüksel Etik Kodları’ uygulayıcıların uyması gereken normları şu şekilde belirtmiştir; “doğruluk-dürüstlük, şeffaflık, diyalog, titizlik, gerçek dışılıktan kaçınmak, aldatmamak, özel bilgileri korumak, rüşvet almamak/vermemek, çatışmalardan kaçınmak, uzmanlarla çalışmak. “Yine aynı şekilde Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD), mesleğinin etik kodlarını oluşturduğunu açıklamıştır” (Tuncer, 2011, s.67);

TÜHİD’in örnek aldığı ilkeleri şunlardır:

1. Tüm bireylerin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden doğan haklardan

yararlanmaları gerektiği inancından hareket eder ve mesleklerini İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ruhu doğrultusunda icra ederler,

2. Halkla ilişkiler mesleğini, kamuoyu çıkarlarını zedelemeyecek biçimde icra ederler, 
 


3. Çocuklarla ilgili ürünlerin tanıtılması için hazırlanan halkla ilişkiler mesajlarında onların güven duygularını zedeleyecek, ruhsal ve fiziksel zayıflıklarını etkileyecek içerik bulunmamasına özen gösterirler, 
 


4. Mesleki faaliyetleri sırasında karşılıklı anlayış yaratmayı hedefleyerek kurdukları iletişimin, hem yasal hem de ahlaki açıdan toplumun kültürel değer ve inançlarını zedeleyici nitelikte olmamasını gözetirler, 
 


5. Mesleklerini icra ederken, ilgili tüm tarafların görüşlerinin adil bir biçimde temsil edilmesine özen gösterirler,

106

6. Meslekleri gereği edinebilecekleri sır niteliğindeki bilgilerin gizliliği prensibine saygı gösterirler, 
 


7. Meslekleri gereği kurdukları iletişimin açık, doğru, iki yönlü ve tarafların tam anlamıyla bilgilendirilmesine dayalı olmasına özen gösterirler. 
 


8. Çalışmaları esnasında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu maddelerine uyum içinde davranırlar, 
 


9. Meslek ahlakı ilkelerine ters düşecek görevleri kabul etmezler, 
 
 10. Mesleğin itibarını ve saygınlığını korumak ve yükseltmek için

çalışırlar, 
 


11. Meslektaşlarının itibarını zedeleyecek yorumlarda ve davranışlarda bulunmazlar,
 


12. Medyanın haber alma ve kamuoyunu bilgilendirme özgürlüğü ile Basın Meslek İlkeleri'ne saygı gösterirler, 
 


13. Bloglar, forumlar, video ve fotoğraf paylaşım siteleri, sosyal paylaşım ağları ve benzeri sosyal medya araç ve ortamlarının kamuoyunun bilgilendirilmesi ve kamuoyu görüşlerinin yansıtılması açısından zenginleştirici nitelikte olduğundan hareketle; bu ortamlardaki mesleki faaliyetlerinde kimliklerini ve/veya temsil ettikleri kişi ve kurumların kimliklerini şeffaflık ilkesi doğrultusunda açıklarlar,
 


14. Kişisel veya kurumsal düzeyde rekabet etmek gereken durumlarda,

rekabeti haksız olarak etkileyecek kişisel/kurumsal bağlantılarını; ikincil olarak üstlenilmiş görevlerini vb. bu amaca hizmet edecek şekilde kullanmazlar” (http://www.tuhid.org/tuhid-meslek- ilkeleri.html,erişim 25.03.2016, saat 13:34).

Bu ilkelerle birlikte halkla ilişkiler uygulayıcılarının sorumlulukları genel başlıklar şeklinde belirtilmiştir. “Genel olarak değerlendirildiğinde halkla ilişkiler uygulayıcılarının dört alanda sorumluluğu bulunmaktadır; müşteri ve işverenlere karşı sorumluluk, medyaya karşı sorumluluk, topluma karşı sorumluluk ve meslektaşlarına karşı sorumluluk” (Öksüz,2015, s.256).

Halkla ilişkiler uygulayıcılarının sorumluluklarının da standartlarıyla ilgili yapılan belirlemelerde dikkat çeken en genel unsurlar da etik kodlara uymak koşuluyla gerek kurum gerek kamu çıkarları doğrultusunda profesyonelce rehberlik eden, kendini sürekli olarak geliştirme çabası içerisinde olan halkla ilişkilercilerin alanın meslekleşmesinde etkin olabilecekleri yönündedir.

Halkla ilişkilerin meslekleşmesi konusu önünde değerlendirmeye alınabilecek bir diğer engel de halkla ilişkilerin kadınsı bir kavram olarak değerlendirilmesi, halkla

107

ilişkiler denildiğinde güzel, bakımlı, gösterişli, çalışkan kadın temsilinin akıllarda belirmesi konusudur. Böyle bir bakış açısı mesleğin profesyonel niteliklerine odaklanmaktan çok sektörde çalışan kadınların fiziksel özellikleri üzerinden yorum ve çıkarımlar yapılmasına neden olmakta ve bu da alanın meslekleşmesine sekte vurmaktadır.

Yine halkla ilişkiler eğitiminde derslerinin standartlaştırılması, teori ve pratik unsurlarının birleştirildiği bir eğitim yapısının benimsenmesi, sınav ve belgeler konusunda ilgili otoritelerce denetlemelerin getirilmesi konuları da meslekleşme konusunda yerine getirilmesi gereken önemli hususlardır. Amerika’da 1920’lerde başlayan halkla ilişkiler eğitiminin, ülkemizde 1960’tan itibaren başladığını vurgulamakta da fayda bulunmaktadır. “Bu noktada halkla ilişkiler profesyoneli olabilmek için belirlenen nitelikler:

 Teknolojik gelişmelere ve bunların yol açtığı değişime adapte olabilme ve sürekli olarak kendini yenileyebilme yeteneği,

 İleri teknolojilere aşinalık, özellikle okuryazarlığa,

 Kendi mesleki alanlarındaki derinleme bilginin yanında, fen ve mühendislik alanlarındakiler için asgari düzeyde bir sosyal bilimler bilgisi, sosyal bilim alanındakiler için de asgari bir fen ve teknoloji bilgisi, özellikle teknolojinin toplumsal etkilerini kavrayabilme yeteneği,

 Anadili ile birlikte en az bir yabancı dilde yazılı ve sözlü iletişim yeteneği,

 Grup halinde çalışabilme, özellikle disiplinlerarası çalışma yapabilme beceri ve yeteneği” (Yengin, 2004,190).

Halkla ilişkilerin meslekleşmesi konusunda üzerinde durulması gereken noktalardan biri de meslek görevlilerinin örgütlenmesiyle ilgilidir. Dünyada halkla ilişkilerin meslek olarak değerlendirilmesiyle birlikte kurulmuş olan “Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği 1955, Avrupa Halkla İlişkiler Merkezi 1959 yılında kurulmuştur” (Kalender, 1999,s.31). Aynı şekilde ülkemizde de meslekleşme sorunun atlatılabilmesi adına kapsamlı bir birliğin kurulması en etkili çözümlerden biri olabilecek niteliktedir. Kalender’in de ifade ettiği gibi (1999,s.31-32) ‘Türkiye Halkla İlişkiler Birliği’ adı ile kurulabilecek bu birliğin üzerinde yoğunlaşması

108

gereken konular şu şekilde belirtilmiştir ; halkla ilişkilerle ilgili ortak bir iş ve faaliyet tanımlamasıyla birlikte mesleği icra edenlerin sosyo-ekonomik statüsü ve eğitim durumlarının belirlenmesi, üst yönetimin halkla ilişkilere bakış açısıyla uyguladığı çözüm yollarının neler olduğu, halkla ilişkiler birimlerinin örgütler içerisinde yaşadığı sorunların neler olduğu, kanun açısından halkla ilişkilerin gelişimine katkı sağlayacak düzenlemelerin yapılması, halkla ilişkiler görevlilerine müeyyideler uygulanması, halkla ilişkiler görevlilerinin eğitim ve işe alım standartlarının belirlenmesi, halkla ilişkiler birlik üyerine kimlik kartı çıkartılması, bu kartla toplu taşıma ve haberleşmede bazı kolaylıkların sağlanması, üyelikle ilgili belli bir standart geliştirilerek; ilgili fakültelerden mezun olma gerekliliği, en az 6 ay birlik tarafından onaylanmış bir halkla ilişkiler biriminde staj yapmış olma zorunluluğu getirilmesi, birliğe başvuranların belli bir sınava tabii tutularak üye olarak alınması, meslekle ilgili ceza içeren yasaların uygulanması ve ahlaki standartların getirilmesi gibi başlıklar halinde konular özetlenebilmektedir.

Meslekleşme konusunda bir diğer önemli detay da sendikalaşmayla ilgilidir ki bu noktada yine Kalender’in de belirttiği gibi ‘ Türkiye Halkla İlişkiler Çalışanları Sendikası’ adı ile bir sendikalaşmaya gitmek bu alanda çalışanların mali hak ve çıkarlarını da korumak adına gerçekleştirilecek önemli bir atılım olarak görülmektedir.

Meslekleşmeyle ilgili bu gerekliliklerin yanında iyi bir halkla ilişkiler uzmanının iyi eğitim almış ve genel kültür olarak da kendisini geliştirmiş olması gerekmektedir. Bu noktada Cutlip, Center ve Broom bir halkla ilişkiler uzmanının görevlerini şu şekilde belirtmişlerdir (2000, ss.36-37); halkla ilişkiler uzmanlarının görevlerini on ana kategoride şu şekilde özetlemektedir: – metin yazarlığı – editörlük – medya ile ilişki kurma ve sürdürme – özel olay düzenleme – sunum – yaratıcı olma – araştırma – programlama ve danışmanlık – eğitim organize etme -yönetim.

Genel olarak uzman bir halkla ilişkiler uygulayıcısının görevleri arasında bulunan bu unsurları yerine getirmede yatan başarı ve farklılık uygulayıcının mesajı nasıl ve ne şekilde tasarladığı ve bu mesajı hangi etkin medya kanalıyla hedef kitleye ulaştırdığıyla ilgili bir durumdur. Özellikle de çağımız şartları söz konusu olduğunda dünya genelinde hedef kitlelere ulaşabilmek adına bilim teknolojiyi takip edip etkin şekilde kullanabilmek de önem arz etmektedir.

109