• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

I.II. 2.1 Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları

Özeleştirme; ulusal ekonomi içinde devletin ekonomik etkinliğinin en aza indirilmesi ya da tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamaların tümüdür. Özelleştirmede amaç, gözü kara ne pahasına olursa olsun özelleştirme değildir. Ekonomideki yapısal değişikliğin önemli bir halkası olarak ona ivme kazandırmaktır.45

Özelleştirme yöntemleri mülkiyetin devri yoluyla özelleştirme yöntemleri ve mülkiyet devrini öngörmeyen özelleştirme yöntemlerinde oluşmaktadır. Satış yöntemi, halka arz yoluyla hisse senedi satışı, blok satış yöntemiyle hisse senedi satışı ve direk veya özel satış mülkiyetin devri yoluyla özelleştirme yöntemlerini oluşturur. Mülkiyet devrini öngörmeyen özelleştirme yöntemleri ise; yönetimin devri, finansal kiralama, ihale etme, imtiyaz sözleşmesi, ortak teşebbüs yönetimi ve yasal kurumsal serbestleştirme uygulamalarını kapsamaktadır.46

Ülkemizde Kasım 1983 seçimlerinde iktidara gelen ANAP yönetimiyle birlikte istikrar programı ile başlatılan liberalleşme süreci hızlanmış ve kamu yönetiminin her alanına yayılarak sürmüştür. Özal hükümeti ekonomik kalkınmada devletin temel işlevini düzenleme yapmak olarak belirlemiştir. Devletin yalnızca altyapı yatırımlarıyla yetinmesini savunmuşlardır. Özellikle KİT’lerin özelleştirilmesi konusunda radikal ve toptancı yaklaşan Özal hükümeti için özelleştirilecek KİT’lerin kamu hizmeti görmesi ya da temel sanayi üretiminde bulunması önem taşımamaktadır. Bu nedenle o yıllarda Özal Hükümetiyle özelleştirme birlikte anılmaya başlanmıştır.47

45 Hulki Cevizoğlu; Özelleştirme; Beyaz Yayınları; 3. Baskı; İstanbul; Eylül 1998; s.11

46 Firdevs Feyza Ünal; Özelleştirmenin Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Verimlilik Üzerine Etkisi; Nobel Yayınları; Ankara; 2000; ss.62-70

47 Seriye Sezen; Devletçilikten Özelleştirmeye: Türkiye’de Planlama; TODAİE Yayınları; Yayın No:293; Ankara; Mayıs 1999; ss.212-213

Özal Hükümetinin işbaşında olduğu 1980’lerde tüm dünyada Keynesyen politikalar ve refah devleti uygulamaları yoğun eleştirilere uğramışlardır ve hızla terkedilmişlerdir. O yıllarda merkez kavramı küreselleşme olan yeni bir dünya düzeninden bahsedilmekte; küreselleşen dünyada devlet öncülüğünde koruyucu ithal ikameci kalkınma döneminin sona erdiği ve az gelişmiş ülkeler için kalkınmanın tek yolunun bu yeni düzenle bütünleşmek olduğu iddia edilmiştir. Bütünleşmenin koşulu ise serbest piyasa ekonomisinin tüm kural ve kurumlarıyla işletilmesi, ekonominin dış pazara açılması, kamu ekonomik girişimlerinin özel sektöre satılması, devletin girişimci, düzenleyici, gözetleyici, koruyucu ve dengeleyici rolünden vazgeçerek tüm enerjisini klasik görevler ve alt yapı yatırımları üzerinde yoğunlaştırması olarak ortaya koyulmuştur. Özal hükümetinin programı öncülüğünü sanayileşmiş kapitalist ülkelerin yaptığı ve uluslar arası finans kuruluşlarının aracılığı ile bu kuruluşlara bağımlı ülkelere benimsettirilen yeni sağ politikalarla uyum içerisinde olmuştur.

1980’li yıllardaki gelişmeler ekonominin liberalleşmesiyle yetinilmeyen, bunun çok ötesinde Cumhuriyetten o yıllara toplumun sahip olduğu birçok değerin eleştirel bir biçimde sorgulandığı ve bunların ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmenin önünde aşılması gereken engeller olarak görüldüğü bir yeniden yapılanma dönemini simgelemektedir. Eleştirilerin doğrudan devlete yönlendirilmesi ve toplumun önünü açacak, dünyayla bütünleştirecek mekanizmanın her alanda kamusal olandan uzaklaşma olarak ortaya konulması bu dönemin en belirgin özelliğidir.

Bu değişimde devletin ekonomik yaşama müdahalesinin önemli bir aracı olan KİT’ler değişim sürecinde önemli boyutu oluşturmaktadır. Bu süreç içerisinde KİT’lerin bütçeye yük olmaktan çıkarılması başlıca hedef haline getirilmiş ve özelleştirme bu hedefin seçeneksiz tek aracı olarak görülmüştür. O yıllarda KİT’lerin özelleştirme sürecini hazırlayan 2893 sayılı Tasarrufların

Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki Kanun’dur. Bu kanun ve ardından yapılan düzenlemeler özelleştirmenin önünü açmıştır.48

Yasal düzenlemelerle elektrik, çay, tütün ve radyo televizyon yayıncılığı gibi alanlarda yer alan kamu tekeli ortadan kaldırılmıştır. Yasal düzenlemeler devam ederken özelleştirme uygulamalarının stratejik bir plana dayandırılması amacıyla özelleştirmenin amacını, önceliklerini ve içeriğini belirleyen bir ana plan ABD’li bir şirkete hazırlattırılmıştır.

Bu dönemde yapılan yasal düzenlemelerle geleneksel istihdam biçiminden farklı olarak özel bilgi ve uzmanlık sahibi personelin geçici süreyle çalıştırılması esasına dayanan, bu özelliği ile istisnai bir uygulama olan sözleşmeli personel istihdamı istisnai olmaktan çıkarılarak yaygınlaştırılmıştır. Memur ve işçi sınıfında yer almayan ve her iki grubun sahip olduğu haklardan mahrum olan yeni bir kamu görevlisi kategorisi yaratmaya yönelik sözleşmeli personel uygulaması özelleştirme için personel açısından alt yapıyı hazırlamıştır.

Ülkemizde özelleştirme uygulamaları sadece KİT’lerin satışıyla sınırlandırılmamıştır. Üretim sektörüyle sınırlı kalmayan özelleştirme, hizmet sektörüne de uzanmıştır. Kamusal bir hizmet olarak kamu kuruluşlarınca yerine getirilen bir takım hizmetlerin ihale yoluyla özel sektöre gördürülmesi özelleştirmenin farklı bir yönünü oluşturmuştur. İlk kez ülkemizde görülen bir başka özelleştirme yöntemi ise, yap-işlet-devret uygulamalarıdır. 49

Seksenli yıllarda KİT’lerin satışıyla başlayan ve günümüzde henüz tamamlanamayan ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir:50

* Seksenli yıların sonu ve doksanlı yılların ilk yarısında ülkemizde özelleştirmeye verilen önem mevcut iktisadi sorunların kökenlerinde yatan

48 Sezen; Devletçilikten Özelleştirmeye: Türkiye’de Planlama; ss.214-217 49 Sezen; Devletçilikten Özelleştirmeye: Türkiye’de Planlama; ss.218-222 50 Sezen; Devletçilikten Özelleştirmeye: Türkiye’de Planlama; ss.222-226

nedenleri kapatarak bu nedenlerin tümünün çözümünü özelleştirmeye endeksleyen boyuttadır.

* Özelleştirme alanındaki uygulama, uzun bir süre özelleştirmenin amaç ilke ve yöntemlerini açık ve net bir biçimde belirleyen bütünleyici tüzel bir düzenlemeye dayandırılarak yürütülmemiştir. Özelleştirme konusu olabildiğince parçacı bir yaklaşımla çoğu zaman birden çok konuyu düzenleyen mevzuat içinde sıkıştırılmıştır.

* Özelleştirme uygulamaları hukuki bir alt yapıya dayandırılmamıştır. Özelleştirilmeye yetkili makam ve kuruluşlar sürekli olarak değiştirilmiştir. Yetki ve sorumluluğun kimde olduğu adeta izlenemez hale gelmiştir.

* Seksenli yıllardaki özelleştirmelerde temel hedef KİT’lerin yükünden kurtularak bütçeyi rahatlatmak ve hazineye kaynak sağlamak olduğundan özelleştirmenin toplumsal ve ekonomik açıdan yaratacağı sorunlar dikkate alınmamıştır. Ancak yargının uyarıları sonucunda doksanlarda düzenlemeye konu olmuştur.

* Özelleştirmeden elde edilen gelirin miktarı özelleştirilen kurumların satılmak yerine elden çıkarıldığı izlenimini vermektedir. Özellikle doksanlı yıllarda itibaren her yıl “özelleştirme yılı olarak ilan edilmesine, bütçe açıklarının kapatılması özelleştirme hedef gelirlerine endekslenmesine rağmen sonuç tam bir başarısızlıktır. Bu dönemdeki özelleştirme uygulamaları tam bir zararla sonuçlanmıştır. Giderler gelirleri aşmıştır.

Sonuç olarak; seksenli ve doksanlı yıllarda devletin ekonomideki rolünün yoğun bir biçimde eleştirildiği ve kamu tekellerinin kaldırılması, KİT’lerin satışı ve diğer özelleştirme yöntemleri ve devletin ekonominin işleyişini düzenleyen müdahalelerinin sınırlandırılması ya da kaldırılması yoluyla bu rolün azaltıldığı bir değişme süreci yaşanmıştır. Bu süreç henüz tamamlanmış bir olgu gibi görünmemektedir.