• Sonuç bulunamadı

Ceza hukukunun hareket noktasını, normun muhatabı olan insan tarafından gerçekleşti-rilen fiil oluşturur. Ceza hukukunda, fiil olmaksızın haksızlık olmaz kuralı geçerli olup bir kişinin zihniyeti, kabulleri ve hayata geçirmediği sürece suç işleme yolundaki düşüncesi itibariyle cezalandırılması söz konusu değildir.

Ceza hukukunda fiil kavramını ifade etmek üzere “hareket” ve “davranış” kavramları da kullanılmaktadır. Ancak bu çalışma kapsamında fiil, icrai ve ihmali hareketi kapsayan üst bir kavram olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu çerçevede hareket kavramının da yine fiil yerine kullanılmasının mümkün olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Ceza hukukunun hareket noktasını, fiil olarak nitelendirdiğimiz bir insan davranışı oluşturmaktadır. Ancak insanın her davranışının fiil özelliğine sahip olmadığı, insan dav-ranışına fiil vasfını kazandıran bazı niteliklerin bulunması gerektiği kabul edilmektedir (fiilin sınırlama fonksiyonu). Bu unsurlar sayesinde ceza hukuku bakımından önem arz eden davranışlarla ceza hukukunun ilgi alanına girmeyen hareketleri birbirinden ayırt etmek mümkün olmaktadır.

Ceza hukukunda suçun esasını oluşturan fiil kavramından neyin anlaşılması gerektiği, unsurlarının nelerden ibaret olduğu hususu tartışılan bir konudur. Ancak bu tartışmalara girmeden fiili; yönlendirici irade tarafından hâkim olunan, belli bir amaca yönelen, etkileri dış dünyada hissedilen insan davranışı olarak tanımlamak mümkündür.

Suç, karşılığında ceza hukuku yaptırımı öngörülmüş haksızlıktır.

İradi olması, belli bir maksada yönelik olması, etkilerinin dış dünyada hissedilmesi ve insan kaynaklı olması fiilin belirleyici unsurlarıdır.

Ceza Hukuku

26

Bir hareketin fiil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, bu davranışın irade tara-fından yönlendirilip yönlendirilmediğine bağlıdır. Buna göre sadece iradi olan insan dav-ranışları fiil niteliğine sahiptir ve yönlendirici iradenin ürünü olmayan davranışlar ceza sorumluluğuna esas teşkil etmezler.

İradeyi mutlak surette devre dışı bırakan, karşı konulamayan, doğal ya da doğal olma-yan bir kuvvetin etkisinde iken gerçekleştirilen hareketler fiil olarak nitelendirilemezler.

Bu çerçevede karşı konulamaz mutlak bir kuvvete (vis absoluta) maruz kalan kişinin ger-çekleştirdiği davranışlar fiil sayılmazlar. Örneğin bir kimsenin diğerini vitrin camına ite-rek camın kırılmasına sebebiyet verdiği bir olayda, cama çarpan kişinin haite-reketi yönlen-dirici iradenin ürünü olmadığı için fiil olarak değerlendirilmez. Bu itibarla cama çarpan kişi bakımından bu hareketin mala zarar verme suçu bakımından tipik olup olmadığını değerlendirmeye gerek yoktur.

Buna karşılık insanın iradesini yalnızca zorlayıcı nitelikteki cebir ve tehdit (vis com-pulsiva) altında gerçekleştirilen davranışlar fiil niteliğine sahiptirler. Örneğin bir kimseye silah tehdidiyle sahte bir senet imzalattırılması durumunda, kişi senet imzalama hareke-tini zorlanmış da olsa iradi olarak gerçekleştirmektedir. Yani tipiklik ve hukuka aykırılık bakımından değerlendirmeye konu bir fiil vardır. Ancak bu kişi böyle bir fiile iradi olarak karar verirken özgür olmadığı, yani davranışlarını hukukun icaplarına göre yönlendire-mediği için kusurunun bulunmaması nedeniyle cezalandırılması söz konusu olmayacak-tır. Zorlayan kişi dolaylı fail sayılacak ve cezalandırılacaktır (TCK m. 28).

Refleks hareketleri, uyku hâlinde veya hipnotik telkin altında gerçekleştirilen dav-ranışlar da ceza hukuku anlamında fiil özelliğini taşımazlar. Buna karşılık, zorunluluk hâlinde, ani karar sonucu ve şuur bozukluğu veya şuur bulanıklığı hâllerinde gerçekleşti-rilen davranışlar ise fiil niteliğine sahiptirler.

İnsanın sahip olduğu en önemli özellik, davranışlarını belli bir gayeye doğru yönlen-direbilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu itibarla iradi olan ve belli bir gayeye yönelik olan insan davranışları fiil özelliğine sahiptir. Buna göre insan davranışının belli bir amaca yö-nelik olarak gerçekleştirilmesi, ona fiil vasfını kazandırmaktadır. Buradaki irade fiille ilgi-lidir ve bunun iradi olmasını ifade etmektedir. Dolayısıyla bu iradenin kusur yeteneğinin bir unsurunu oluşturan irade yeteneği ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Hukuki değerlendirmenin konusunu ancak bir insan davranışı oluşturabilir. Ceza hu-kuku anlamında kınama yargısında bulunulabilmesi bir insan davranışının varlığına bağlıdır. Dolayısıyla, doğal olaylar veya bir hayvanın hareketi ceza hukuku bakımından değerlendirmeye tabi tutulmaz. Ancak bir suçun işlenmesinde hayvanın bir araç olarak kullanılması (örneğin hayvanın başkasına saldırması için kışkırtılması) durumunda, kişi-nin davranışı fiil niteliğine sahiptir. Bunun dışında insan olmadıkları, sadece hukuki bir yapıları bulunduğu için tüzel kişilerin de hareket etme yetenekleri yoktur. Bunlar adına yetkili organlar hareket ederler.

Ceza hukuku anlamında, yaşına ve ruhsal durumuna bakmaksızın, akıl hastası olsa da her gerçek kişi hareket yeteneğine sahiptir. Bu itibarla, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığına ve davranışlarını hukukun gereklerine göre yön-lendirebilecek durumda olup olmadığına bakılmaksızın, yani kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, kural olarak herkesin fiil yeteneğine sahip olduğu kabul etmek gerekir. Bu durumda bir insan davranışının fiil niteliğini taşıyabilmesi, bunu ger-çekleştiren kişinin kusur yeteneğinin bulunmasına bağlı değildir. Bu nedenle küçüklerin ve akıl hastalarının işledikleri fiiller de suç teşkil eden haksızlığı oluştururlar.

Yaşına ve akli durumuna bakılmaksızın herkes fiil ehliyetine sahiptir.

2. Ünite - Suç Teorisine Giriş ve Tipikliğin Maddi Unsurları

27

Bir insan davranışının fiil olarak nitelendirilebilmesi için bunun dış dünyada herhangi bir şekilde tezahürünün, etkisinin bulunması gerekmektedir. Varlığı aranan bu harici ilişki dış dünyada bir değişiklik şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, bazı hâllerde böyle bir değişik-lik gerekli değildir. Dış dünyada değişikliğin aranmadığı hâllerde belli hareketin gerçek-leştirilmesi ceza hukuku bakımından önem arz eder ve bunun dış dünyada belli sonuçlara yol açması aranmaz.

Bu çerçevede belirtmek gerekir ki insanın düşünce ve arzuları, iradi bir davranışla dış dünyada ortaya çıkmadığı sürece suçun konusunu oluşturmaz. Ancak düşüncenin söz, yazı, mimik ve jestlerle ya da el kol hareketleriyle ifade edilmesi hâlinde ortada bir fiilin bulunduğunda tereddüt edilmez. Bu nedenle, başkasının şeref ve haysiyetine saldırı teş-kil eden (m. 125) veya insanları suç işlemeye tahrik eden sözlerin söylenmesi (m. 214) hâllerinde cezaya layık fiillerin bulunduğu kabul edilmektedir.

Fiilin unsurlarını kısaca açıklayınız.

Tipiklik

Bir kişi tarafından gerçekleştirilen iradi bir hareketle aynı zamanda suç teşkil eden bir haksızlığın gerçekleştirildiği düşünülüyorsa, bunun test edilmesi bakımından bu fiille il-gili suç tanımları göz önünde bulundurulmak suretiyle bir inceleme yapılır. İşlenen fiilin, herhangi bir suçun kanuni tanımdaki unsurları gerçekleştirdiği belirlenirse, tipikliğin ger-çekleştiği ifade edilir. Buna göre, işlenen bir fiilin, suç teşkil edip etmediğinin belirlen-mesinde, suçların kanuni tanımlarında (suç tipinde) gösterilen unsurların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği göz önünde bulundurulur.

Suçun bir unsuru olarak kastedilen tipiklik ise dar anlamda tipikliktir (haksızlık tipi).

Dolayısıyla dar anlamda tipiklik, ceza sorumluluğunun doğumu için kanuni tanımda gös-terilen bütün unsurların gerçekleşmiş olmasını ifade etmek üzere kullanılan geniş anlam-da tipiklikle karıştırmamak gerekir. Geniş anlamanlam-da tipiklik, cezalandırılabilirliğin kanuni olarak belirlenmiş tüm koşullarını kapsadığı için Ceza Kanununun güvence fonksiyonu (suçta ve cezada kanunilik ilkesi) bakımından öneme sahiptir. Bilindiği üzere bu koşulla-rın failin aleyhine olarak ne örf ve âdet hukuku yoluyla ne de kıyas yoluyla oluşturulması veya genişletilebilmesi mümkündür.

Oysa dar anlamda tipiklik, her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeri-ğini karakterize eden unsurlardan oluşmaktadır. Suçun kanuni tarifi, bir fiilin tipik hak-sızlık içeriğini somutlaştıran unsurları bir araya getirmektedir. Böylece suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Tipiklik, burada, va-tandaşların tipleştirilen emir ve yasaklara göre kendilerini yönlendirmeleri fonksiyonunu yerine getirir. Buna “tipikliğin uyarı fonksiyonu” denir.

Haksızlığın unsurunu oluşturan (dar anlamda) tipiklik, haksızlık içeriğini belirleyen unsurları (haksızlık tipini) konu edinmektedir. TCK’nın 21. maddesinde kast tanımlanır-ken “suçun kanuni tanımındaki unsurların” bilinmesinden bahsedilmesi, yine 30. mad-denin 1. fıkrasında bilinmesi gereken unsurların maddi unsurlar olduğunun belirtilmesi karşısında, haksızlığı şekillendiren unsurların maddi ve manevi unsurlardan oluştuğu sonucuna varmak gerekmektedir. Buna göre, suçun kanuni tanımında yer almakla bir-likte (geniş anlamda tipikliğin konusunu oluşturmakla birbir-likte) fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan ve dolayısıyla kastın konusunu oluşturmayan koşullar (örneğin objektif cezalandırılabilme koşulları, şahsi cezasızlık sebepleri gibi) tipikliğin konusunu oluşturmamaktadır.

Tipiklik, sadece bir suç tipinin değil, tüm suçların özelliklerini taşıyan soyut bir kav-ramdır. Failin tipe uygun davranmasıyla tipik haksızlık da gerçekleşmiş olur. Çünkü

ka-1

Ceza Hukuku

28

nunda tanımlanan her bir suç, bu somut tanımıyla, tipik haksızlığı oluşturan davranış tarzlarını ortaya koymuş olmaktadır. Buna göre, somut hareket, daha önce yapılan bu so-yut suç tanımlarından birine uygunsa, bu hareketin tipe uygunluğundan ve dolayısıyla belli bir suç tipinin maddi ve manevi unsurlarının gerçekleştirildiğinden bahsedilir.

Buna karşılık, somut hareket, kanunlarda tanımlanan suçlardan herhangi birinin un-surlarını gerçekleştirmiyorsa, tipik olmadığı ve dolayısıyla ceza hukukununun konusunu oluşturmadığı sonucuna varmak gerekir. Şu hâlde tipiklik, suçun yapısında bir değerlen-dirme aşaması olarak, tipe uygun davranış şekillerini ceza hukuku bakımından önemli olmayanlardan ayırma görevini yerine getirmektedir. Buna da “tipikliğin ayıklama fonksi-yonu” denilmektedir.

Tipiklik, suçun yapısında “hukuka aykırılığın karinesini oluşturma” fonksiyonuna da sahiptir. Buna göre, tipe uygun bir davranış kural olarak hukuka aykırı bir davranıştır. Bir davranışın tipe uygun olduğunun belirlenmesiyle, suç teşkil eden haksızlık da gerçekleş-miş olur. Bir başka deyişle, fiilin kanuni tanıma uygun olması, o fiilin hukuka aykırılığı bakımından bir karine teşkil eder. Buna göre, işlenen bir fiille, tipikliğin yapı taşlarını oluşturan unsurlar (maddi ve manevi unsurlar) gerçekleştirilmişse, kural olarak hukuka aykırı bir fiilin bulunduğunu kabul etmek gerekir. Ancak somut olayda tipik fiil, hukuka uygunluk nedenleri olan görevin ifası (m. 24/1), meşru savunma (m. 25/1), hakkın kulla-nılması (m. 26/1) ve ilgilinin rızası (m. 26/2) çerçevesinde gerçekleştirilmiş olabilir. Eğer tipik fiil, bir hukuka uygunluk nedenin kişiye vermiş oluğu izin ve yetki çerçevesinde ger-çekleştirilmişse, hukuka aykırılık yolundaki karine ortadan kalkar. Dolayısıyla suçun ya-pısında hukuka aykırılıkla ilgili yapılacak değerlendirmede, fiilin hukuka aykırılığı değil, fiili hukuka uygun hâle getiren bir nedenin bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilir.

Buna göre, bir fiilin haksızlık olarak nitelendirilebilmesi için iki aşamalı değerlendir-meden geçilmelidir: Davranışın tipe uygunluğunun araştırılması (ceza kanunu açısından değerlendirme) ve bir hukuka uygunluk nedeninin yokluğunun belirlenmesi (tüm hukuk düzeni açısından değerlendirme).

Bir fiilin hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde işlenmesi, fiilin tipikliği üzerine etkili de-ğildir. Buna karşılık, tipik olmayan bir fiil hukuka aykırı da olsa ceza hukukunun konusunu oluşturmaz.

Yukarıda haksızlık tipinin unsurlarının maddi ve manevi unsurlardan oluştuğu ifade edildi. Tipikliğin maddi (objektif) unsurları fiilin dış dünyadaki görünüş biçimini nitelen-dirirler. Bu unsurlar tanımlanabilir veya normatif olabileceği gibi, fiile veya faile ilişkin de olabilir. Bu unsurlar aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

Tipikliğin manevi (sübjektif) unsuru denilince, failin psişik-manevi alanına ve tasav-vur dünyasına ait olan unsurlar anlaşılmalıdır. Fiil ile bu fiili gerçekleştiren kişi arasındaki psikolojik bağa manevi unsur denilmektedir. Bu bağ da kural olarak kast, istisnai hâllerde ise taksir şeklinde tezahür etmektedir. Kasten işlenen bazı suçlarda ise, kastın yanı sıra amaç veya saikten oluşan başkaca manevi unsurların gerçekleşmesi aranmıştır. Buna göre, haksızlık teşkil eden fiiller ya kasten işlenirler ya da taksirle gerçekleştirilirler. Haksızlık teşkil eden fiilin işleniş şeklini oluşturan kast ve taksir, birer kusurluluk şekli olarak gö-rülemezler.

Hukuka aykırılık, tipikliğin bir unsuru değil, suçun genel bir unsurudur. Ancak bazı suçların kanuni tanımında “hukuka aykırı”, “hukuka aykırı olarak” ya da “haksız” veya

“haksız olarak” şeklinde ifadelere yer verilmektedir. Bir suçun kanuni tarifinde bu tür ifa-delere yer verilmesinin ne anlama geldiği hususuna hukuka aykırılık unsuru başlığı altın-da ayrıca değinilecektir.

2. Ünite - Suç Teorisine Giriş ve Tipikliğin Maddi Unsurları

29 TİPİKLİĞİN MADDİ UNSURLARI

Suçun kanuni tanımında yer alan maddi unsurlarını; fiil, netice, nedensellik bağı, fail, mağdur, suçun konusu ve nitelikli hâller olarak sıralamak mümkündür. Bunlardan, fiil, fail, mağdur ve suçun konusu her suçta zorunlu olarak bulunan unsurlardır. Buna karşılık, netice ve nedensellik bağı sadece neticeye unsur olarak yer veren suçlar bakımından göz önünde bulundurulacak unsurlardandır. Neticeli suçlardaki nedensellik bağı, tipikliğin yazılı olmayan unsurlarındandır. Nitelikli hâller de suç tipinde öngörülmesi hâlinde de-ğerlendirmeye alınacak unsurlardandır.

Fiil

Yukarıda ancak iradi olan insan davranışlarının ceza hukukunun bağlantı noktasını oluşturacağını, buradan hareketle bir ön değerlendirme olarak hareketin bir kişiye izafe edilmesini mümkün kılan iradiliğin söz konusu olup olmadığının araştırılması gerekti-ğini belirtmiştik. Bu kapsamda, iradi olmayan insan davranışlarının baştan elenerek ceza hukukunun hiçbir şekilde devreye sokulmayacağını ifade etmiştik. Ancak bu aşamadaki değerlendirmeyi iradilikle sınırlı tutmayıp ceza hukuku anlamında bir fiilin varlığından bahsedilebilmesi için gerekli bütün şartlar yönünden yapmıştık. Dolayısıyla fiil ile yuka-rıda yaptığımız açıklamalar suçun maddi unsurunu oluşturan fiil yönünden de bütünüyle geçerlidir. Buna göre, suçun maddi unsurunu oluşturan fiil, yönlendirici iradenin ürünü olan, belli bir amaca yönelen ve dış dünyada etkileri hissedilen insan davranışını ifade eder.

Tipe uygun haksızlığın gerçekleşebilmesi için suçun kanuni tanımında belirtildiği şekil ve tarzda hareket ya da hareketlerin yapılması şarttır. Dış dünyada gerçekleştirilen davra-nış, kanuni tanıma uygun olmadığı sürece ceza hukuku bakımından önemli bir hareketten söz edilemez. İşte suçları hareketin tipte tanımlanışına göre, tek hareketli suçlar, çok ha-reketli suçlar, serbest haha-reketli suçlar, bağlı haha-reketli suçlar, seçimlik haha-reketli suçlar, mü-temadi (kesintisiz) suçlar ve ihmali suçlar şeklinde bir ayrıma tabi tutmak mümkündür.

Tek Hareketli Suçlar

Kanuni tanımına göre, meydana gelmesi için tek hareketin yeterli olduğu suçlara “tek ha-reketli suç” denir. Tek hareketten oluşan bu suçlara, kasten öldürme (m. 81), hakaret (m.

125) suçları örnek gösterilebilir. Bu suçların oluşumu için tek öldürmeye ve hakerete yö-nelik hukuki anlamda tek fiilin icrası yeterlidir.

Doğal anlamda birden fazla hareketin hukuki anlamda tek fiili oluşturduğu hâllerde de tek hareketli suç vardır. Örneğin kasten öldürme suçunun işlenmesi sırasında sıkılan kurşun sayısının veya vurulan bıçak darbesinin birden fazla olması, bu suçun tek hareketli suç olma özelliğini etkilemez. Zira bu gibi durumlarda hukuki anlamda fiil tektir.

Çok Hareketli Suçlar

Kanuni tanımında birden çok harekete yer verilen suçlara “çok hareketli suç” denir. Bu tür suçların oluşması için kanuni tanımda gösterilen hareketlerin tamamının yapılması gerekir. Örneğin yağma suçu (m. 148), cebir veya tehditle bir malın alınmasıyla oluşan bir suçtur. Keza dolandırıcılık suçu (m. 157) da hileli hareketlerin yanı sıra yarar sağlanma-sını gerektirmektedir. Aynı şekilde özel belgede sahtecilik suçunun (m. 207) oluşabilmesi için failin hem sahte bir özel belge düzenlemesi, hem de bu belgeyi kullanması gerekir.

Serbest Hareketli Suçlar

Kanun tanımlarında hangi tür hareketlerle işleneceği hususunda belirlemede bulunul-mayan suçlara serbest hareketli suçlar denir. Bu tür suçlarda, kanunda suçu oluşturan hareketin şekli ve nasıl bir hareketle işlenebileceği hususunda herhangi bir özelleştirme

Ceza Hukuku

30

yapılmamıştır. Örneğin görevi kötüye kullanmada (m. 257) suçu oluşturan hareketler Ka-nunda somutlaştırılmış değildir. Kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırılık teşkil eden kasti her hareketi suçun maddi unsurunun oluşması bakımından yeterlidir. Keza kasten öldürme (m. 81), hırsızlık (m. 141), cinsel saldırı (m. 102/1) ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (m. 109/1) da serbest hareketli suçlardandır.

Bağlı Hareketli Suçlar

Kanuni tanımında hangi hareketlerle işlenebileceği bizzat belirtilen suçlara “bağlı hare-ketli suç” denir. Bu suçlarda, serbest harehare-ketli suçların aksine, suç tipinde o suçu oluştu-ran hareketler somutlaştırılmıştır. Örneğin yağma suçu bağlı hareketli bir suçtur. Çünkü yağma suçunun kanuni tarifinde cebir veya tehditle bir malın alınmasından bahsedilmek-tedir. O hâlde cebir veya tehdit dışındaki bir hareketle (örneğin hile ile) malın alınması hâlinde yağma suçu oluşmayacaktır.

Seçimlik hareketli suçlar da genellikle bağlı hareketli suçlardandır. Çünkü bu suçlar kanunda belirtilenler dışındaki hareketlerle işlenemezler. Yine bir suçun basit şekli serbest hareketli bir suç olduğu hâlde nitelikli unsurları bağlı hareketli suç olabilir.

Seçimlik Hareketli Suçlar

Kanuni tanımında birbirinin alternatifi olarak gösterilen birden çok hareketten biriyle işlenebilen suçlar “seçimlik hareketli”dir. Bu tür suçlarda, kanuni tanımda gösterilen alter-natif hareketlerin hepsinin aynı anda gerçekleştirilmesi şart olmayıp birinin icrasıyla suç oluştur. Somut olayda kanuni tarifte gösterilen hareketlerin hepsi icra edilmiş olsa dahi ortada tek suç vardır. Ancak bu durum cezanın belirlenmesinde (m. 61) göz önünde bu-lundurulabilir. Soykırım (m. 76), göçmen kaçakçılığı (m. 79, hakaret (m. 85) ve mala zarar verme gibi (m. 151) suçlar seçimlik hareketlidirler. Örneğin mala zarar verme suçu başka-sının taşınır veya taşınmaz malının kısmen veya tamamen yıkılması veya tahrip edilmesi veya bozulması veya kirletilmesiye işlenebilecektir (m. 151). Seçimlik hareketlerden birisi tamamlanmış, diğeri teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi suç tamamlanmış kabul edilir.

Kesintisiz Suçlar

Kanuni tanıma uygun hareketin icrasıyla ya da tipte ayrıca neticenin arandığı hâllerde neticenin gerçekleşmesiyle tamamlanan suçlara “ani suçlar” denir. Örneğin kasten öldür-me suçu, ölüm neticesinin gerçekleşöldür-mesiyle tamamlanır. Mağdurun yaralandıktan bir müddet sonra ölmesi bu suçu mütemadi suç hâline getirmez. Çünkü öldürmeye yönelik hareket gerçekleştirilmiş ve bitmiştir. Ayrıca ölümün bir netice olarak sürdürülmesi, yani kişinin sürekli öldürülmesi söz konusu olamaz.

Buna karşılık, kanuni tanımındaki hareketlerin işlenmesiyle tamamlanan, ancak fi-ilin icrasına devam edilmesi sebebiyle henüz sonlanmayan (icranın bitmediği) suçlara

“kesintisiz suç” veya “mütemadi suç” denir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (m. 109), suç işlemek için örgüt kurma suçu (m. 220), uyuşturucu madde bulundurma (m. 191/1), girilen konuttan çıkmamak suretiyle işlenen konut dokunulmazlığını ihlal (m. 116/1) ve karşılıksız yararlanma (m. 163) kesintisiz suçlardandır. Örneğin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, mağdurun iradesine uygun olarak hareket etmesinin kısıtlanması ile tamamlanır. Buna karşılık mağdurun hareket serbestini tamamen kazandığı anda biter.

Kesintisiz suçlarda devam eden netice değil, fiilin icrasıdır.

Kesintisiz suçlarda fiilin icrası devam ettiği sürece, fiilin ifade ettiği haksızlık da iş-lenmeye devam etmektedir. Bu suçlarda, adeta devamlı bir şekilde yenilenen suç esasen

Seçimlik hareketli suçlar, aynı zamanda bağlı hareketli suç olma özelliğini taşımaktadır.

2. Ünite - Suç Teorisine Giriş ve Tipikliğin Maddi Unsurları

31

hukuka aykırı durumun gerçekleşmesiyle “tamamlanmakta” ve bu durumun ortadan kal-dırılmasıyla “bitmektedir”. Dolayısıyla kesintisiz suçlarda suçun tamamlanması ve sona ermesi farklı zamanlarda gerçekleşebilmektedir.

Kesintisiz suçları, “durum suçları” ya da “iz bırakan suçlar”la da karıştırmamak ge-rekir. Durum suçlarında, tipik haksızlık, hukuka aykırı duruma neden olunmasıyla bit-mektedir. Öyle ki, tipik neticenin gerçekleşmesiyle fiil “tamamlanmakta” ve genel olarak da aynı zamanda “bitmektedir”. Örneğin kasten yaralama suçu bir durum suçudur. Yara-lamanın meydana getirdiği vücut üzerindeki eser, örneğin yüzde sabit eser veya bir ku-lağın koparılması gibi, ömür boyu devam etse dahi suç yaralamanın meydana gelmesiyle tamamlanmış ve bitmiştir.

Bir suçun ani suç mu, kesintisiz suç mu olduğunu tespit etmenin ceza ve ceza

Bir suçun ani suç mu, kesintisiz suç mu olduğunu tespit etmenin ceza ve ceza