• Sonuç bulunamadı

TCK’nın 24. maddesinin ilk fıkrasında “kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” denilerek bu hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Kanun hükmünün ye-rine getirilmesinde, belli konularda kişiye kanun tarafından verilen yetki, aynı zamanda o kişinin görevini oluşturmaktadır. Bu bakımdan bu hukuka uygunluk nedenini görevin ifası olarak anlamak gerekir.

TCK’da, görevin ifası, meşru savunma, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası olmak üzere dört hukuka uygunluk nedeni yer almaktadır.

4. Ünite - Hukuka Aykırılık

73

Kanunun hükmünü yerine getirme, görevin ifası şeklinde anlaşılmalıdır.

Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmemesinin nedeni, kişinin böyle bir davranışta bulunmak bakımından kanun tarafından yetkilendirilmiş olmasıdır. Hu-kuk düzeninin tekliği ilkesi gereği, bir kimsenin bir taraftan belli bir davranışta bulunmak bakımından kanun tarafından yetkili kılınması, diğer taraftan ise böyle bir davranışta bu-lunmasından dolayı cezalandırılması söz konusu olamaz. Kanun hükmünü yerine getirme görevi çoğunlukla kamu görevlilerine aittir. Bununla birlikte sivil kişilerin de kanunen belli konularda kamu göreviyle yetkili kılındığı hâller olabilir. Örneğin CMK’nın 90. mad-desinin 1. fıkrasında kolluk görevlilerinin yanı sıra, suçu işlerken rastlanan veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen ve kaçması olasılığı bulunan veya hemen kimliğini belirleme olanağı bulunmayan bir kimseyi herkesin yakalama yetkisinin olduğu kabul edilmiştir.

Belirtilen şartların gerçekleşmesi hâlinde, bir vatandaşın şüpheliyi yakalayarak özgürlü-ğünü kısıtlaması hukuka uygun olacaktır.

Bu hukuka uygunluk nedeninin kaynağı doğrudan doğruya kanun olup, kişi kanun-dan aldığı yetkiyi kullanmaktadır. Ancak burada geçen “kanun” kelimesini, şekli anlamda kanunla sınırlı değil, herhangi bir “yazılı hukuk kuralı” olarak anlamak gerekir. Bu neden-le, kanunlara uygun bir şekilde yürürlüğe konulan yönetmelikler gibi düzenleyici işlemle-rin de “kanun” kapsamında olduğu kabul edilmelidir.

Kanun, belli şekilde hareket etme görevini belirli kişilere yüklemişse, ancak bu kişiler bakımından hukuka uygunluk nedeni söz konusu olur. Kanun tarafından yetkili kılınma-yan kimselerin davranışlarının hukuka uygun olarak nitelendirilmesi ise mümkün değil-dir. Örneğin İcra ve İflas Kanunu’nun verdiği yetkiyi kullanarak haciz işlemi yapmak için başkasının konutuna giren icra memurunun konut dokunulmazlığını ihlal suçunu (m.

116) işlediği söylenemeyecektir. Buna karşılık, bir kimsenin alacağını tahsil etmek ama-cıyla bizzat borçlusunun konutuna girmesi hâlinde, fiilin hukuka uygun olduğundan söz edilemeyecektir. Aynı şekilde birçok kanun belli şartlar altında belli kişilere zor kullanma ve silah kullanma yetkisi vermektedir. Zor kullanma ve silah kullanma yetkisi verilen ki-şilerin, bu yetkilerini kanundaki şartlara uygun olarak kullanmaları hâlinde, işlenen fiil hukuka uygun olacaktır. Kolluk görevlileri, toplumda huzur ve güvenin sağlanması ve vatandaşların can ve mal güvenliğinin teminat altına alınması şeklindeki görevlerinin ifası kapsamında gerektiğinde zor kullanma yetkisine sahip kılınmışlardır. (PVSK m. 16)

Görevin ifası hukuka uygunluk nedenine gerek TCK’dan gerekse diğer kanunlardan birçok örnek vermek mümkündür. Örneğin TCK’nın 278, 279 ve 280. maddelerinin ge-reği olarak ihbar yükümlülüğünü yerine getiren kişinin; bilirkişilik görevini ifa eden bi-lirkişinin (m. 276, CMK m. 62 vd.), zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin (m.

256), bu görevlerini usulüne uygun olarak yapmaları hâlinde cezalandırılmaları mümkün değildir. Keza CMK’da belirtilen koşullara uygun olarak bir şüpheli veya üçüncü kişinin evinde arama yapan (CMK m. 119), bir şüpheli veya sanığı yakalayan, tutuklama kararını yerine getiren (PSVK m. 13), usulüne uygun olarak çağrılıp da gelmeyen şüpheli, sanık ve tanıkları zorla getiren (CMK m. 146, 43/1), postada elkoyma işlemini gerçekleştiren (CMK m. 129) veya telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişime müdahale eden (CMK m.

135) kolluk görevlileri de kanundan kaynaklanan bir yetkiyi kullandıkları için belirtilen fiiller hukuka uygun olacaktır.

Görevin ifası hukuka uygunluk sebebinin söz konusu olabilmesi için herhangi bir ka-nunun verdiği yetkiden doğan görevin öngörülen şekilde yerine getirilmiş olması gerek-mektedir. Görevin yerine getirilmesinde sınırın aşılması hâlinde TCK’nın 27. maddesi, hata hâllerinde ise TCK’nın 30. maddesi göz önünde tutulmalıdır.

Ceza Hukuku

74

Meşru Savunma

Bir saldırıya uğrayan kişi, doğası gereği çoğunlukla tepki olarak bu saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla bir harekette bulunur. Hukuk düzeni de böyle bir tepkiyi haklı görür. Çünkü saldırı hukuk düzeninin korumak istediği bir hakkı ihlal etmeye yönelmekte ve böyle bir saldırıyı savuşturma amacı taşıyan kişinin fiili ise hukukun amacıyla örtüşmektedir. Bu nedenle meşru savunma hâlinde, kanunda belirtilen şartlara uygun olarak işlenen fiil hu-kuka uygundur ve herhangi bir sorumluluğu gerektirmez.

Meşru savunma, bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan bir saldırı karşısın-da, savunma amacına yönelik olarak ve saldırgana karşı bu saldırıyı defedecek ölçüde kuv-vet kullanmasını ifade eder. Meşru savunma hâlinde, hâlen mevcut bir saldırıyı defetmek amacıyla işlenen fiil, dış görünüşü itibariyle tipik bir fiili oluşturmaktadır. Ancak bu fiil, gerçekleşmekte olan bir saldırıyı uzaklaştırmak ve başka şekilde korunamayacak bir hakkı korumak amacıyla işlendiği için hukuka aykırı değildir. Bu amaç meşru müdafaanın bir hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır.

Şartları

Meşru savunmanın şartları 25. maddenin ilk fıkrasında gösterilmiştir. Bunları saldırıya iliş-kin şartlar ve savunmaya ilişiliş-kin şartlar olmak üzere ikiye ayırarak incelemek mümkündür.

Saldırıya İlişkin Şartlar

- Meşru savunmanın ilk şartı, bir saldırının varlığıdır. Ortada saldırı teşkil eden bir davra-nış yoksa meşru savunmadan da söz edilemez. Saldırıdan maksat, kişinin hukuken koru-nan değerlerine zarar verme tehlikesi bulukoru-nan veya zarar veren iradi insan davranışlarıdır.

Saldırının, kasten veya taksirle gerçekleştirilmesi mümkündür. Saldırı maddi nitelikte bir fiil şeklinde gerçekleşmesi gerektiğinden, mahiyetleri gereği maddi nitelikte olmayan, ör-neğin hakaret ve sövme gibi sözlü saldırılara karşı meşru savunma olmaz.

Bir davranışın saldırı olarak nitelendirilebilmesi için haksız olması gerekir. Fiilin hak-sız olup olmadığı hukuk düzeni göz önünde bulundurularak belirlenir. Hukuk düzeninin izin vermediği bir fiil, haksızdır ve maddi nitelik taşımak ve kişinin hukuken korunan bir değerini ihlal etmek kaydıyla saldırıdır. Saldırının hukuka aykırı olması yeterli olup, ayrıca suç teşkil etmesi aranmaz.

- Bu saldırı mevcut olmalı veya gerçekleşmesi ya da tekrarı kesin olmalıdır. Gerçekleş-mekte olan, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan saldırılara karşı meşru savunmada bulunulabilir. Başlamamış veya bitmiş bir saldırıya karşı meşru savunmadan söz edilemez.

Henüz gerçekleşmemekle birlikte gerçekleşmesi veya bitmekle birlikte tekrarı muhakkak olan bir saldırıya karşı da meşru savunma mümkündür. Bu nedenle saldırıya son verip kaçan bir kimsenin arkasından giderek ateş etmek, meşru savunma olarak değerlendirile-mez. Henüz başlamamış, gelecekteki muhtemel bir saldırıya karşı da meşru savunmanın varlığı kabul edilemez. Çünkü bu durumda, muhtemel saldırının, devletin yetkili makam-larına bildirilmesi suretiyle engellenmesi mümkündür.

Meşru savunma gerçekleşmekte olan, gerçekleşmesi muhakkak olan veya tekrarı muhakkak olan saldırılara karşı gerçekleştirilebilir.

- Saldırı bir insandan kaynaklanmalıdır. Ancak saldırıda bulunan kişinin kusur ye-teneğine sahip olması gerekli değildir. Bu bakımdan, akıl hastası veya yaşı küçük olması nedeniyle kusur yeteneğine sahip olmayan kişilerin saldırılarına karşı da meşru savunma mümkündür. Hayvan saldırısı, hayvan insanlar tarafından araç olarak kullanılmadığı sü-rece, bir saldırı olarak nitelendirilemez.

4. Ünite - Hukuka Aykırılık

75

Karşılıklı çatışma ve kavga gibi hâllerde, ilk haksız saldırıya uğrayan kişi meşru sa-vunmadan yararlanır. Saldırıyı kimin başlattığının belirlenemediği hâllerde her iki tarafı da savunma hâlinde kabul etmek ve meşru müdafaayı her ikisi bakımından uygulamak gerekir. Taraflardan birisinin meşru savunma hâlinde olduğu muhakkak olduğuna göre, bu kişiyi işlenen fiilden dolayı mahkûm etmek adaletsiz bir uygulama olacaktır.

Saldırıda bulunan kimsenin fiilinin hukuka aykırı olmakla birlikte, kusurluluğu kal-dıran bir hâlin, şahsi cezasızlık sebebi veya cezayı ortadan kalkal-dıran şahsi sebeplerin bu-lunması gibi nedenlerle cezalandırılmaması, fiilin haksızlığını etkilemez. Örneğin akıl hastasının gerçekleştirdiği fiiller de haksız olması hâlinde saldırı teşkil edeceğinden, bu kişilerin saldırılarına karşı da meşru müdafaa söz konusu olabilecektir. Meşru müdafaa ancak haksız saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı yönelebileceğinden, saldırıyı gerçekleşti-ren kişinin belli olması gerekir.

Akıl hastası veya yaş küçüğü olan kişilerin de fiilleri haksızlık teşkil edebileceğinden; bu kişilerin saldırılarına karşı da meşru savunmada bulunmak mümkündür.

Saldırıya uğrayan kişi kendi haksız hareketiyle saldırıyı tahrik etmiş olabilir. Haksız tahrik olarak nitelendirilen bir hareketi yapmak kişinin savunma hakkını ortadan kal-dırmaz. Böyle bir saldırıya karşı da meşru savunma mümkündür. Çünkü haksız tahrik altında kalan kişinin işlediği fiil hukuka aykırı olma vasfını devam ettirmektedir.

- Saldırı kişilere ait herhangi bir hakka yönelik olmalıdır. Bir kişi gerek kendisinin ge-rekse başkasının herhangi bir hakkına yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılara karşı meşru savunmada bulunabilir. Meşru savunma kişilere ait bütün haklara yönelik saldı-rılar bakımından söz konusu olabilir. Ancak maddede hakkın aidiyeti bakımından kabul edilen sınırlandırmaya dikkat edilmelidir. Buna göre sadece kişiye ait, bireysel hukuki değerlere yönelik saldırılara karşı meşru müdafaa mümkündür. Kamu düzeninin genel olarak ihlaline yönelik fiiller, aynı zamanda vatandaşın kendi hakkını da ihlal etmiyorsa, meşru savunmaya elverişli değildir. Örneğin yoldan geçmekte olan araçların üzerine mo-lotof kokteyl atmak suretiyle araç içerisindeki kişilerin hayatına ya da vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırı gerçekleştiren terör örgütü mensuplarının etkisiz kılınması hâlinde de meşru savunma söz konusudur.

Meşru savunmanın saldırıya ilişkin şartlarını açıklayınız.

Savunmaya İlişkin Şartlar

Savunma, saldırana karşı yönelen ve saldırının uzaklaştırılması amacıyla icra edilen her türlü harekettir. Bu bakımdan savunma, yalnızca saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla ve sal-dırıyı gerçekleştiren kişiye karşı yapıldığında, yani yalnızca saldıranın hakkının ihlal edil-mesi sonucunu doğurduğunda meşru bir savunma olur ve hukuka uygunluk niteliği taşır.

Eğer meşru savunma çerçevesinde gerçekleştirilen fiil, üçüncü kişilere ait hakları ihlal etmişse, örneğin saldırıda bulunan kişinin şahsında hataya düşülmesi veya hedefte sapma nedeniyle saldırandan bir başkasını da etkilemişse, bu durumda üçüncü kişiler bakımın-dan meşru savunmanın varlığını kabul etmek mümkün değildir.

- Savunmanın meşru olabilmesinin koşullarından ilki savunmada zorunluluğun olma-sıdır. Kanun bu şarta, saldırıyı “o anda … defetme zorunluluğu” ile işlenmeden bahsetmek suretiyle işaret etmiştir. Zorunluluktan maksat, saldırıyı savunma niteliğindeki hareketleri gerçekleştirmeksizin uzaklaştırma imkânının bulunmamasıdır. Şayet savunma olmadan da saldırıyı savuşturma imkânı varsa, meşru savunmanın bulunmadığı kabul edilir. Aslında kanunda meşru savunmanın zorunluluğundan değil, gerekliliğinden bahsedilmesi daha

2

Ceza Hukuku

76

doğru olurdu. Meşru savunmada saldırının hâlen varlığı koşulu, esasen savunmanın da zo-runlu olduğu anlamına gelir. Zaten savunmada zozo-runluluk yoksa bu aslında hâlen bir sal-dırının bulunmadığı anlamına gelir. Bu durumda da meşru müdafaadan bahsedilemez. Sa-vunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı somut olayın o anki koşullarına göre, saldırının türü ve ağırlığına, savunmada bulunanın içinde bulunduğu şartlara göre belirlenmelidir.

Bir savunma hareketi saldırıyı derhal sona erdirecek nitelik taşıyorsa, gereklidir. Sal-dırı karşısında savunmada bulunan kişinin, somut duruma göre kaçarak salSal-dırıdan kur-tulma imkânının olup olmadığına bakılmaz. Nitekim kaçma imkânı olmasına rağmen, kaçmayıp savunmada bulunan kişinin hareketi meşru savunma oluşturur.

- Saldırı ile bunu savuşturmaya yönelik savunma arasında orantının bulunması meşru savunmanın diğer şartını oluşturmaktadır. Kanunda bu koşul “saldırıyı o andaki hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme” şeklinde belirtilmiştir. Bu koşul, sa-vunmanın meşruluğunun esasını oluşturmaktadır. Sasa-vunmanın hukuka uygun olabilmesi için savunma hareketinin, maruz kalınan saldırıyı defedecek ölçüde olmasını gerektirir.

Ölçüsüzlük hâlinde savunmada sınır aşılmış olur.

Savunmanın saldırıyı defedecek ölçüde olup olmadığı “o andaki hâl ve koşullara göre” belirlenmelidir. Bu değerlendirme yapılırken saldırı ve savunmada kullanılan araçlar ile saldırı ve savunmanın yöneldiği hukuki değerler arasında bir orantının bu-lunup bulunmadığı göz önünde tutulabilirse de bunlar savunma ile saldırı arasındaki orantının belirlenmesinde kesin bir kanaate götürmez. Savunmada kullanılan araç ile saldırıda kullanılan araçlar arasında ya da saldırının yöneldiği hukuki değer ile savun-ma hareketinin yöneldiği hukuki değer arasında orantının bulunsavun-masavun-ması, her zasavun-man, savunmanın meşru olmadığı sonucunu doğurmaz. Örneğin bir kadın fiziki kuvvet kullanarak cinsel saldırıda bulunan bir erkeğin saldırısını, bıçak veya silah kullanarak uzaklaştırabilir. Bu örnekte ne araçlar arasında ne de konular arasında bir orantı vardır.

Burada bakılacak husus şudur: Somut olayın o anki şartlarına göre savunma hareke-ti, saldırıyı defedecek ölçüde midir? Bu soruya olumlu cevap verilebiliyorsa savunma meşrudur. Yukarıdaki örnekte, kadının namusuna yönelik bu saldırıyı somut olaya göre saldırganı yaralayarak veya öldürerek uzaklaştırmak gerekli ise yapılan savunma meşru kabul edilmelidir. Keza elindeki çantayı zorla almaya çalışan saldırganın kolunu kırmak suretiyle malını savunan kişinin bu savunma hareketi de hâl ve şartlara göre ölçülü kabul edilebilecektir.

Buna karşılık, mal varlığı hakkına yönelik bir saldırı söz konusu olduğunda, bunun aynı zamanda bir kişinin hayatını tehlikeye sokan bir saldırı özelliği taşımadığı sürece, saldırganın öldürülmesi meşru savunma olarak değerlendirilemez. Miktarı ve kıymeti ne olursa olsun mal varlığı değeri, bir kişinin hayatı pahasına korunacak bir değer olarak görülemez.

Burada önemli olan, savunmada kullanılan aracın saldırıyı uzaklaştırmaya yetecek ölçüde kullanılıp kullanılmadığıdır. Şayet savunmada bulunan kişi, savunma sırasında özenli davranmamışsa, yani saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla yaptığı savunmanın, ken-disine yönelik saldırıyı uzaklaştıracak ölçüde olması konusunda dikkatsiz ve özensiz dav-ranmışsa, savunmada sınırı taksirle aşmış olur. Bu durumda 27. maddenin 1. fıkrasına göre hareket edilmelidir. Buna karşılık, meşru savunmada savunmanın ölçüsü kişinin içinde bulunduğu korku, heyecan ve telaştan dolayı aşılmışsa, faile kusuru bulunmadığın-dan dolayı ceza verilmeyecektir (m. 27/2).

- Meşru savunma hâlinde bulunan kişi, bu hukuka uygunluk nedeninin maddi şartla-rının gerçekleştiğinin de bilincinde olmalıdır. Bu itibarla bu şartlar somut olayda esasen gerçekleşmediği hâlde, bu şartların gerçekleştiği zannıyla hareket eden kişinin işlediği suç açısından kastının varlığından bahsedilemez. Şayet bu fiil taksirle işlendiğinde de cezalan-dırılabiliyorsa, bundan sorumlu tutulacaktır (m. 30/1).

4. Ünite - Hukuka Aykırılık

77

Ayrıca meşru savunma bir hukuka uygunluk nedeni olduğu için, meşru savunmada bulunan kişi, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz (TBK m. 63-64).

Meşru savunmanın savunmaya ilişkin şartlarını sayınız.