• Sonuç bulunamadı

Geçmişe Yürüme Yasağı (Ceza Hukuku Kurallarının Zaman Bakımından Uygulanması)

Ceza hukukunun kişi hak ve özgürlükleri açısından güvence oluşturması amacıyla kabul edilen diğer bir kuralı da geçmişe yürüme yasağıdır. Kanunilik ilkesinin sonucu olan bu kurala göre her fiil, işlendiği zamanın kanununa tabiidir. Bir fiil işlendiği zaman yürürlük-te olan kanunlara göre suç yürürlük-teşkil ediyorsa cezalandırılabilecektir. İşlendiği zaman yürür-lükte bulunan kanuna göre suç teşkil etmeyen bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez.

İşlendiği zamanın kanuna göre suç sayılmayan bir fiili işleyen kişiye, daha sonra yürürlüğe giren ve o fiili suç hâline getiren bir kanun geriye yürütülerek ceza verilemez. Yine işlendi-ği zamanın kanununa göre suç sayılan bir fiil için daha sonra yürürlüğe giren bir kanunla suçun unsurlarında, cezalandırılabilme şartlarında, suç için öngörülen yaptırımlarda ve suçtan dolayı mahkûmiyetin kanuni neticelerinde failin aleyhine olacak şekilde değişik-likler yapılması hâlinde, bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan fiiller bakımından uygulanamayacaktır. Kısaca yeni bir suç tanımı getiren veya failin durumunu ağırlaştıran kanunlar, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen fiiller bakımından uygulanabilirler. TCK’nın 7. maddesinin 1. fıkrasının birinci cümlesinde bu kural şu şe-kilde ifade edilmiştir: “İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.”

Ceza kanunlarının geriye yürümesini yasaklayan bu kuralın bir istisnası vardır. Buna göre failin lehine olan kanun geriye yürür. İşlendiği zamanın kanuna göre suç sayılan bir fiilin, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunla suç olmaktan çıkartılması hâlinde, fiili suç olmaktan çıkartan sonraki kanun lehe olduğu için yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan fiillere, geçmişe yönelik olarak olaya uygulanacak ve faile herhangi bir ceza hukuku yaptırımı uygulanmayacaktır. Yine daha sonra yürürlüğe giren bir kanun, işlen-diği zamanın kanununa göre suç teşkil eden bir fiili suç olmaktan çıkartmayıp, bu su-çun unsurlarında, diğer cezalandırılabilme şartlarında, yaptırımlarında ve mahkûmiyetin kanuni neticelerinde failin lehine olacak şekilde değişiklikler yapabilir. Bu durumda da lehe olan kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenen fiillere uygulanacak, yani geriye yürüyecektir. Nitekim bu hususlar TCK’nın 7. maddesinde şu şekilde belirtilmiştir: “İş-lendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.” (f. 1, cümle 2 ve 3).

“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” (f. 2).

1. Ünite - Ceza Hukukuna Giriş

15

Görüldüğü üzere bu hükümlerde failin lehine olan kanunun geçmişe uygulanması ba-kımından bir zaman sınırlaması getirilmemiştir. Bir başka ifadeyle yeni kanunun, yargı-lanma sırasında, eski kanuna göre verilen hüküm kesinleştikten sonra, böyle bir hükmün infazı sırasında ve hatta infazdan sonra yürürlüğe girmiş olsa da, failin lehine etki hâlinde uygulanması kabul edilmiştir. Örneğin yeni kanunun fiili suç olmaktan çıkartması hâlinde, daha önce bu suçu işleyen kişiler hakkında henüz kamu davası açılmamışsa kovuşturma-ya yer olmadığına kararı verilecektir. Yeni kanun dava açıldıktan sonra ve fakat hüküm kesinleşmeden önce yürürlüğe girmişse, fail hakkında beraat kararı verilecektir. Böyle bir suçtan dolayı failin aldığı ceza infaz edilirken yeni kanun yürürlüğe girmişse fail infaz ku-rumundan salıverilecektir. İnfazdan sonra yürürlüğe girmişse fail hakkında mahkûmiyete bağlanan sonuçlar ortadan kalkacak ve adli sicil ve arşiv kayıtları silinecektir. Yeni kanun fiili suç olmaktan çıkartmayıp daha lehe hükümler taşıması hâlinde yine, yukarıda belirti-len tüm safhalar bakımından, yeni kanuna göre değerbelirti-lendirme yapılacaktır.

Yeni kanunun önceki kanunda suç sayılan bir fiili suç olmaktan çıkartması hâlinde lehe kanunun hangisi olduğunu belirlemede bir tereddüt yaşanmayacaktır. Bununla bir-likte fiilin her iki kanunda da suç olarak düzenlenmesine rağmen, bu kanunların lehe ve aleyhe farklı hükümler taşıması hâlinde, lehe kanunun hangisi olduğunu tespit edip uygulamak sorun oluşturabilecektir. Bu sorunun çözümüne ilişkin olarak 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin 3. Fık-rasına hüküm konulmuştur. Bu hükme göre, failin “leh(in)e olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” Buna göre somut olaya suçun işlendiği sırada yürür-lükte olan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun hükümleri ayrı ayrı uygulana-caktır. Bir başka deyişle her bir kanunun hükümleri olaya bir bütün olarak uygulanacak ve ortaya çıkan sonuca bakılmak suretiyle lehe kanunun belirlenmesi yoluna gidilecektir.

Buna karşılık her bir kanunun lehe hükümlerinin olaya uygulanması suretiyle karma bir uygulama yapılamayacaktır. Yine her bir kanunun sadece belirli bir hükmü, örneğin suç için öngörülen cezası değil, hüküm verilinceye kadar uygulanabilecek bütün hükümleri kendi içinde bir bütün olarak dikkate alınacaktır.

Ceza hukukunda geçerli olan geriye yürüme yasağı kuralı ve bunun istisnasının, hu-kuki niteliğine ilişkin tartışmalara girmeksizin zamanaşımına ilişkin değişiklikler bakı-mından da geçerli olduğu kabul edilmelidir. Zira Anayasanın 38. maddesinin 2. fıkra-sında dava ve ceza zamanaşımı konusunda yapılan değişiklikler bakımından maddi ceza hukukunda geçerli olan ve yukarıda açıklanan zaman bakımından uygulama kurallarının geçerli olduğu belirtilmiştir.

Buna karşılık TCK’nın 7. maddesinin 3. fıkrasında ceza infaz rejimine ilişkin düzen-lemeler bakımından derhal uygulama kuralının geçerli olduğu ifade edilmiştir. Derhal uygulama, bir hükmün yürürlüğe girdiği anda ilgili olan her olaya uygulanmasını ifade eder. Buna göre ceza infaz rejimine ilişkin kanuni düzenlemeler, failin lehine mi aleyhi-ne mi olduğuna bakılmaksızın, yürürlüğe girdiği anda cezası infaz edilmekte olan tüm hükümlüler hakkında uygulanacaktır. Ancak TCK’nın 7. maddesinin 3. fıkrasında ceza-nın infazıyla ilgili olmasına rağmen üç müesseseye ilişkin düzenlemeler, derhal uygulama kuralının dışında tutulmuştur. Bunlar hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverme ve tekerrürle ilgili olan hükümlerdir. Bu müesseselerle ilgili değişikliklerde geriye yürüme yasağı kuralı ve failin lehine olan hükmün geriye yürümesi istisnası geçerli olacaktır.

Ceza muhakemesi hukukuna ilişkin kuralların zaman bakımından uygulanması konusun-da konusun-da derhal uygulama kuralı geçerlidir. Ceza muhakemesine ilişkin kurallarkonusun-da bir değişiklik yapıldığında, bu değişiklik lehe ve aleyhe olduğuna bakılmaksızın ilgili olduğu işlemlere der-hal uygulanır. Örneğin mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre alt sınırı beş yıldan fazla

Derhal uygulama: Bir hükmün yürürlüğe girdiği anda ilgili olan her olaya uygulanmasını ifade eder.

Failin lehine olan kanunun geçmişe uygulanır ve geçmişe uygulanma bakımından bir zaman sınırlaması getirilmemiştir.

Ceza Hukuku

16

hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanığın talebi aranmaksızın müdafi görevlendirilmesi zorunluluğu vardır (CMK m. 150, f. 3).

Bu kuralda daha sonra bir değişiklik yapılır ve alt sınır yedi yıla çıkarılırsa, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçtan sanık olanlar kendilerine eski hükmün uygulanmasını ve atanan müdafiin görevine devam etmesi gerektiğini ileri süremezler.

Hukuk sistemimizde derhal uygulama kuralı öngören bir başka hüküm de, Anayasa da bulunmaktadır. Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kanun hükümleri, iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. An-cak gereken hâllerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez (m. 153, f. 3). İptal kararları geriye yürümez (m. 153, f. 5).

Bu düzenlemeye göre Anayasa Mahkemesi bir fiili suç olarak düzenleyen kanun hük-müyle ilgili olarak iptal kararı verdiğinde, bu karar geriye yürümeyecek, kararın Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlenen suçlar hakkında uygu-lanacaktır. Bu tarihten önce işlenen suçlara iptal kararının etkisi olmayacaktır. Anaya-sanın bu hükmünün failin lehine sonuç doğuran iptal kararları bakımından isabetli ol-madığı açıktır. Zira failin lehine olan iptal kararlarının geriye yürümesi gerekir. Ancak Anayasa’nın sözü geçen hükmü failin lehine olan iptal kararlarının geriye yürümesine en-gel olmasına rağmen, bu hükme aykırı olarak, Yargıtay uygulamasında lehe olan iptal ka-rarları geriye yürütülmektedir. Bu uygulama olması gereken bakımından isabetli olmakla birlikte, Anayasa’daki “iptal kararları geriye yürümez” hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.

TCK’nın 7. maddesinin 4. fıkrasında, geçici ve süreli kanunların zaman bakımından uygulanması konusunda maddi ceza hukuku bakımından kabul edilen kurallara istisna getirilmiştir. Bu hükme göre “Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” Bu hükümle geçici ve süreli kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde işlenen suçlara, yürürlükten kalk-tıktan sonra da uygulanmaya devam edileceği kabul edilmiştir. Böylece geçici ve süreli kanunların ileriye yürümesinin yolu açılmıştır.

Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hak-kında uygulanmasına devam edilir.

Geçici ve süreli kanunlar bakımından böyle bir kuralın kabul edilmesinin nedeni, bu kanunların etkinliğini sağlamak ve adaleti gerçekleştirmektir. Zira bu tür ceza kanunları, olağanüstü hâlleri ve geçici durumları karşılamak amacıyla ve dolayısıyla nitelikleri itiba-riyle geçici olarak veya kanun metninde açıkça belirtilen süre kadar yürürlükte kalmak üzere ihdas edilirler. Bu kanunların caydırıcı etkilerini korumak için, yürürlükte bulun-dukları süre içinde işlenmiş bütün suçlar hakkında uygulanmaları zorunludur. Örneğin geçici kanun döneminde iştirak hâlinde suç işleyen faillerden bir kısmı yakalanarak geçici kanuna göre cezalandırılır, bir kısım kaçar ve geçici kanun yürürlükten kalktıktan sonra yakalanırsa, normal kurallara göre suç ortaklarından bir kısmı diğerlerinden ya daha az cezalandırılacak ya da hiç cezalandırılmayacaktır. İşte TCK m. 7, f. 4, böyle bir adaletsizli-ğin oluşmasının önüne geçmek amacıyla kanuna konulmuştur.

Yürürlükten kalkışı belirli bir zamana veya olaya bağlandığı için yürürlükten kalkacağı zaman önceden bilinen kanunlara süreli kanun denir.

1. Ünite - Ceza Hukukuna Giriş

17

Özet

Ceza hukuku kavramını ve ceza hukukunun fonksiyonunu belirleyebilmek.

Ceza hukuku, esasen haksızlık teşkil eden insan dav-ranışlarından hangilerinin suç olarak tanımlanması gerektiğini, bu davranışların hangi koşullar altında iş-lenmesi hâlinde suç oluşturacağını ve suç teşkil eden bu davranışların işlenmesi hâlinde ne tür yaptırımla-rın uygulanması gerektiğini belirleyen bir hukuk di-siplinidir.

Hukuk kuralları toplumsal düzenin sağlanabilmesine hizmet ederler. Devlet toplumsal yaşamı barış içinde devam ettirme görevini ceza hukuku kuralları olmak-sızın etkin bir şekilde yerine getiremez. Ancak devlet ceza hukukunu topum düzeninin sağlanmasında son çare olarak ve hukuk devletinin esasları çerçevesinde kullanmalıdır.

Suç, ceza ve güvenlik tedbirleri ceza hukukunun te-mel kavramlarındandır. Suç, insanların toplum için-de birlikte yaşamalarının temini, toplumsal düzenin devamı için korunması gereken hukuki değerleri ihlal eden belli insan davranışlarıdır.

Ceza hukukunun hukuk düzeni içindeki yerini gösterebilmek.

Ceza hukuku, kamu hukuku içerisinde yer alan bir bilim dalıdır. Zira bir suçun işlenmesiyle, devletle bu suçu işleyen kişi arasında bir cezalandırma ilişkisi kurulmaktadır. Suç işleyen kişiyi cezalandırma gücü devletin tekelinde bulunmaktadır.

Ceza muhakemesi hukuku ise, suç teşkil eden bir fi-ilin işlendiği şüphesiyle başlayıp bu şüphenin fafi-ilin lehine veya aleyhine yenilmesine kadar devam eden süreci ifade etmektedir. Ceza muhakemesi hukuku, bu sürece katılan kişilerin hak, görev ve yetkileri ile işlendiği iddia edilen suçun gerçekte işlenip işlenme-diğini, işlendi ise kim tarafından işlendiğini ve yap-tırımının ne olacağını belirlemek amacıyla yapılan ve iddia, savunma ve yargılama niteliğindeki bir dizi faaliyetten oluşan bir hukuk dalıdır.

Ceza hukuku, Anayasa ile oluşturulan düzenin ve kişi-lere tanınan hak ve özgürlüklerin korunmasına hizmet etmektedir. Bunun yanında Anayasanın 38. maddesin-de “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlığı altında, kanu-nilik ilkesi, geriye yürüme yasağı, masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği gibi ilkelere yer veril-miştir. Bu anlamda ceza hukuku ile Anayasa hukuku arasında yakın bir ilişki söz konusudur.

Ceza hukuku, devletin yürütme organı içerisinde yer alan idarenin faaliyetlerinin hukuka uygun ve etkin bir şekilde yürütülmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca kabahatlerin suç olmaktan çıkarılıp idari yaptırımı ge-rektiren fiiller olarak düzenlenmesi ile idare hukuku ile ceza hukuku arasında ortak bir alan yaratılmıştır.

Bunun yanında ceza hukuku ile medeni hukuki dev-letler hukuku ve kriminoloji gibi çeşitli alanlarda or-tak konular bulunmaktadır.

Ceza hukukunun kaynaklarını aktarabilmek.

Ceza hukukunun kaynakları doğrudan ve dolayısıy-la kaynakdolayısıy-lar şeklinde ikiye ayrılır. Anayasa, kanun ve uluslararası sözleşmeler doğrudan kaynakları; dokt-rin ve yüksek mahkeme içtihatları ise dolayısıyla kay-nakları oluştururlar.

Ceza hukukunun güvence fonksiyonunu nasıl sağladığını betimleyebilmek.

Ceza hukuku, temel hak ve özgürlükleri saldırılardan korurken, aynı zamanda kişilerin hareket özgürlüğü-nün sınırlarını da çizmektedir.

Kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alına-bilmesi için, gerek ceza normunun oluşturulması gerek uygulanması sırasında bazı ilkelere uyulması zorunluluğu vardır. Bu prensiplerin başında suçta ve cezada kanunilik ilkesi gelmektedir. Suçta kanunilik ilkesi gereğince, esasen haksızlık teşkil eden fiillerden hangilerinin suç teşkil ettiği kanunda gösterilmelidir.

Cezada kanunilik ilkesi gereğince, kanunun açıkça suç saydığı bir fiilden dolayı bir kimseye ne tür ve miktarda bir ceza yaptırımının uygulanacağının yine kanunla belirlenmesi gerekir. Cezada kanunilik ilkesi güvenlik tedbirleri bakımından da geçerlidir.

1

2

3

4

Ceza Hukuku

18