• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1. CHP HÜKÜMETLERİNİN DIŞ POLİTİKASI DOĞRULTUSUNDA PROPAGANDA ALGISI VE

1.2 TÜRK DIŞ POLİTİKASI

1.2.3 Türkiye SSCB İlişkileri: 1945-1950

1.2.3.3 Sovyet Rusya’ya İlk Tepkiler ve Gerginleşen Türk-Sovyet İlişkileri

II. Dünya Savaşı’nın sonunun belirmesiyle birlikte başlayan Sovyetlerin Türkiye hakkındaki görüşü, savaşın sona ermesiyle Sovyet makamları tarafından net bir biçimde belirtilmiştir. Sovyetlerin toprak ve üs talebi karşısında Türkiye, Churchill’in Potsdam’da ifade ettiği şekli ile söylemek gerekirse ‘endişe ve heyecan’ içerisindeydi. Potsdam’dan sonra ABD ve İngiltere’nin Boğazlar Meselesi hakkındaki görüşlerinin Türk tezini destekler hale gelmesi Türk kamuoyunu biraz olsa rahatlatmışsa da tam manası ile Sovyet endişesini bertaraf edememiştir. Bu duygular içerisinde Sovyetlere karşı 4 Aralık 1945 günü İstanbul’da üniversite gençliği tarafından tertip edilen miting sonrasında, Türk siyaset tarihine ‘Tan Matbaası Olayı’ olarak geçen hadise yaşanmış, Tan Matbaası ve La Türki gazetesi basılmıştır. Sovyetlere karşı oluşan hissiyatın neticesinde başlayan olaylar her ne kadar olaydan sonra, Sıkı Yönetim Komutanlığı’nca tutulan raporun sonuç kısmında; “Nümayiş sırasında hiçbir yabancı devletin aleyhinde gösteride bulunulmamıştır” denilse de Sovyet tebaasından Lazar Breziere ait ‘Berrak’ kitapevine saldırılmış ve kitapevinin iç ve dış bütün camları kırılmıştır. Fakat rapora göre ilginç bir biçimde, meydanda duran binlerce Sovyet gazete ve mecmualarına ve aynı dilde yazılmış eserlere el sürülmemesi, gösterinin SSCB aleyhine olmadığının isbatı kabul edilmiştir.210

‘Tan Matbaası Olayı’nın gerçekleşmesi, gerginleşen Türk-Sovyet ilişkilerinin bir tezahürüdür. Sovyet haber ajansı Tass’ın Ankara muhabiri yaşanan olayı ‘faşistlerin yaptığını’ bildirmesi ve ‘Rus aleyhtarı bir gösteri’ olarak aksettirmesi, Basın Yayın Umum Müdürü Nedim Veysel İlkin’in tepkisini çekmiştir. Tass’ın haberinde, gösteri esnasında kullanılan pankartlarda ‘Ruslara ölüm’, ‘kahrolsun Ruslar’ gibi yazıların olduğu iddiası ise Sovyetlerin ‘Tan Matbaası Olayı’nın kendisine yöneltilmiş addettiğini göstermektedir.211 Cihad Baban 6 Aralık günü yazdığı ‘Talebe Nümayişi ve Tass Ajansı’ isimli yazıda, ajans muhabirinin Serteller’in

209Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145, Ankara, s. 14-15.

210Sıkıyönetim Komutanlığının 15/12/945 gün ve 45/17339/36566 sayılı yazı sureti, ??.01.1946,BCA,

Fon No: 30 10 0 0 Yer Numarası: Kutu No: 85 Dosya Gömleği No: 563 Sıra No: 4 Dosya Numarası: 85

59 yakın dostu olduğu ve işi karıştırmak için düzmece telgraflar kullandığını yazmıştır. Baban, eleştiriyi muhabirle sınırlı tutarak gergin Sovyet-Türk ilişkilerini Tan Matbaası Olayı dışında tutmak istemiş ve muhabiri iki ülkenin arasını açmak istemekle suçlamıştır. 212 Baban’ın diplomatik lisanın aksine, Hüseyin Cahit Yalçın ve Necmeddin Sadak olayları; Rusların, radyo ve diğer unsurlarla Türk halkına yönelik yaptığı, sinir harbinin neticesi olarak görmüşlerdir.213

1945 yılı bitmeden Türk-Sovyet ilişkilerini geren ikinci önemli olay ise Gürcistan Bilimler Akademisi’nden iki profesörün Doğu Karadeniz’in Gürcistan’dan koparılmış olduğunu ilan etmeleridir. Gürcü profesörlerin makaleleri 14 Aralık’ta Tiflis’te Komünistı gazetesinde, 20 Aralık’ta ise Pravda ve İzvestiya gazetelerinde yayınlanmıştır.‘Türkiye’den meşru isteklerimiz’ başlığını taşıyan makalelerde Gürcü profesörler, Gürcistan’ın hiçbir zaman vazgeçmediği ve vazgeçmeyeceği topraklar olarak ifade ettiği Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt, Gümüşhane, Giresun ve Trabzon’u talep etmiştir.214 Gürcü profesörlerin makaleleri, Gürcistan’ın tarihsel görüşünü taşımaktan ziyade adeta, SSCB’nin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı talep ettiği Sarper-Molotov görüşmelerinin bir devamıydı.

Öte taraftan Kars ve Ardahan’ın doğrudan Ermeni toprağı olduğunu iddia eden Sovyetler, SSCB içerisinde bulunan Ermenileri, Kars ve Ardahan toprakları için destekleyip cesaretlendirmiştir. Ermenileri bir amaç etrafında toplayıp onlara önderlik etmek isteyen SSCB, Ermenileri kendi politikasına uygun olarak kullanmıştır. Ermeni komitesi, 1945 yılında büyük devletler nezdinde girişimlerde bulunarak Kars ve Ardahan’ın Sovyet Ermenistan’ına verilmesi için girişimde bulunmuştur. 215 Sovyetler Birliği, Türkiye’ye yönelik olarak aynı yıl Sovyet Başkonsolosluğu vasıtasıyla bir ilan yayınlayarak ‘Kremlin’in Sovyet Ermenistan’ına göç etmek isteyenleri konsolosluklara davet ettiğini duyurmuştur. Sovyetlerin bu girişimi üzerine Feridun Cemal Erkin, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’ndan aldığı direktifle gitmek isteyenlere gereken kolaylığın gösterileceği talimatını, gazetelerde yayınlatmıştır. İlanın gazetelerde yer alması sonrasında ise gitmek için başvuru

212Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145, Ankara, s. 127. 213Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145, Ankara, s. 129-132.

214 Erel Tellal, “1945-1960: Batı Bloku Ekseninde Türkiye-1”, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından

Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, ed., Baskın Oran , Cilt I, 6. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınlar,

2002, s. 503- 504.

215 Sedat Laçiner, Ermeni Sorunu, Diaspora ve Türk Dış Politikası,Ankara, USAK Yayınları, 2008, s.

60 yapan Ermeni sayısının birkaç kişiye kadar düştüğü görülmüştür.216 21 Aralık ‘Ermeni Meselesi’ isimli yazısında Ermeni muhaceretini ve toprak talebini değerlendiren Hüseyin Cahit Yalçın, gelişmeleri şu şekilde değerlendirmiştir;

“Türk vilâyetlerini doğrudan doğruya Moskoflar hesabına istemek Bolşeviklere kolay yürüyecek bir propaganda gibi görünmedi, yani kendileri de böyle bir davanın haksızlığını ve çürüklüğünü anladılar da ona zâhiren bir hak ve meşruiyet süsü

vermek için Ermeni adını kullanmaktan fayda umdular…”217

Tüm dünya Ermenileri ve Türkiye Ermenilerine yönelik gerçekleştirilen ‘anavatana dönüş’ün neticesiz kalması, Gürcü tezini gündeme getirmiştir. Gürcü profesörlerin makalelerinin Tiflis’te yayın yapan gazetelerden Sovyet amiral gazeteleri olan, Pravda ve İzvestiya yayınlanması bu duruma işarettir. Ayrıca 24 Aralık’ta Anadolu Ajansı’nın (A.A.) Londra’dan bildirdiği haberde, Gürcü profesörlerin iddialarının yalnız Sovyet gazeteleri ile sınırlanmayıp Tass’ın İngilizce bültenine de konduğu bildirilmiştir. A.A.’ya göre Bültenle birlikte Sovyetler sonu gelmeyecek emellerinden bahsetmeye başlamıştır. Gürcü profesörlerin makalelerinin İngiliz mahfillerinde oluşturduğu kanaat ise Rusya’nın Türkiye’ye karşı açtığı sinir harbini şiddetlendirmek istediği yönündedir.218 Asım Us’un kaleme aldığı, ‘Ermeni ve Gürcü meseleleri arkasında gizlenen hedef’ isimli yazısı, gerek kamuoyunun gerekse hükümet erkinin bu hissiyatta olduğunu göstermektedir;

“Türkiye’de bir Gürcü meselesi olmadığına Türk tarihi şahittir. …Moskova hükümeti Türkiye ile dostluk anlaşmasını bozarken bize karşı aynı zamanda bir düşmanlık projesi de hazırlamış olabilir. Bu projeyi örtmek için Ermenistan meselesi ve Gürcü meselesini de bir aldatmaca hareketi olarak kullanmak isteyebilir. Türkler Ermeni ve Gürcü meselesinin dedikodusu ile uğraşırken Ruslar asıl gizli olan projenin tatbikatı

yolunda hazırlıklar yapacaklar demektir.”219

6 Ocak 1946’da Ankara’da Basın Kongresi üyeleri ile bir araya gelen Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Gürcü profesörler meselesine resmi bir açıklama getirmiştir. İlk olarak Ardahan ve Kars mevzuundan bahseden Saraçoğlu, Sovyet

216 Feridun Cemal Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara, Başnur Matbaası, 1968,

s. 276-277.

217 Hüseyin Cahit Yalçın, “Ermeni Meselesi”, Tanin, 21 Aralık 1945;Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145,

Ankara, s. 135-136.

218Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145, Ankara, s. 152.

219 Asım Us, “Ermeni ve Gürcü meseleleri arkasında gizlenen hedef”, Vakit28 Aralık 1945; Vakit, Ayın

61 basın ve radyosunu ima ederek Ardahan ve Kars’ın yabancı memleketlere yayılmış Ermenilere verilmesi gerektiği iddialarını, üstü kapalı bir biçimde Sovyet şayiası ve haberleri olarak değerlendirmiştir. Bu coğrafyada ‘tek bir Ermeni’nin dahi yaşamadığını iddia eden Saraçoğlu, memleketin başka yerlerine dağılmış özellikle de İstanbul’da bulunan Ermeni vatandaşlara karşı güvenin olduğunu, buna karşın dış tahriklerle Türk-Ermeni ilişkilerine gölge düşürülmek istendiğini ifade etmiştir. Asım Us ve Hüseyin Cahit gibi Saraçoğlu da Gürcü profesörlerin iddialarının Ermeni iddiaları ile aynı kaynaktan beslendiğini düşünmüştür. Saraçoğlu, Gürcü meselesini açıklarken Ermeni iddialarını da gündeme getirerek her iki iddianın blok halinde kullanılmak istendiğini söylemiştir. Saraçoğlu, Gürcü iddialarını “Hitlerin hayat sahası ‘Espace vital’i tercüme etme” çalışması olarak görmüş ve buna uyarı olarak da “bu tarih profesörleri okuttukları dersin icabı sanarak masum kanlarının bir kere daha döküldüğünü görmek ve yazmak hastalığıan tutulmuş olsalar gerektir” demiştir. Saraçoğlu’nun açıklamasının özellikle istatistikî verilere dayanması, Gürcü iddialarının bir iddiadan çok tehdit olarak algılandığına işaret etmektedir. Saraçoğlu’nun makalelerin yalnızca “profesörlerin malı ve yazısı olarak” kalması beklentisi ise durumun vahametini gözler önüne sermektedir.220