• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1. CHP HÜKÜMETLERİNİN DIŞ POLİTİKASI DOĞRULTUSUNDA PROPAGANDA ALGISI VE

1.2 TÜRK DIŞ POLİTİKASI

1.2.3 Türkiye SSCB İlişkileri: 1945-1950

1.2.3.4 Notalar Dönemi

1945 Temmuz ayında Potsdam’da toplanan Müttefikler, toplantı sonunda Boğazlar konusunda ABD, İngiltere ve SSCB’nin Türkiye ile doğrudan görüşmesi kararına varmışlardı. Bu karar sonrasında ABD, Türkiye’ye Montreux Boğazlar rejiminin tadili ile ilgili kararını ilk bildiren devlet olmuştur. ABD’den hemen sonra ise İngiltere Türkiye’ye kararını bildirmiştir.221

ABD’nin Boğazlar ile ilgili öne sürdüğü değişiklikler dikkat çekiciydi. Zira Potsdam Konferans’ı esnasında daha çok, kayıtsız kalan ve SSCB’nin hilafına görüş belirtmeyen ABD, Japonya Savaşı’nın sona ermesi sonrası ve yaşanan bazı gelişmeler sebebiyle Sovyetlere daha mesafeli durmuştur. ABD’nin Boğazların tadiline ilişkin teklifi ise şu şekildeydi;

1- Boğazlar her zaman için bütün milletlere ait ticaret gemilerine açık olmalı 2- Boğazların her zaman için Karadenizde sahili olan devletlerin harb

gemilerine açık bulundurulmalı

220Ayın Tarihi, Ocak 1946 No: 146, Ankara, s. 34-37. 221 Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri, s. 294.

62 3- Sulh zamanında, sahildar olmayan devletlerin müşterek bir anlaşmayla tesbit edilecek tonajdaki harb gemilerile sahildar devletlerin sarih müsaadesi ile veya Birleşmiş Milletlerin otoritesi namına gönderilecek harb gemileri müstesna ilmak üzere Boğazların sahildar olmayan devletlerin harb gemilerine kapalı bulunmalı

4- Japonya’nın âkit devletler arasından çıkarılması ve Milletler Cemiyeti yerine Birleşik Milletler sisteminin ikame edilmeli

Amerikan notası hakkında Başbakan Saraçoğlu’nun ilk değerlendirmesi; ‘uluslararası bir konferansta, Monreux’un tadilinin ele alınması ve burada devletlerin görüşlerini Türkiye’ye bildirilmesi sonrasında Türkiye’nin kendi görüşünü bildirmesi şeklinde’ olacağıdır. Saraçoğlu, Amerikan görüşünü, ‘esas bakımından iyi olup tatbikata ait şekil ve kayıtları zamanında tetkik edilmek üzere bir münakaşa ve müzakere zemini olarak kabule değer olduğu’nu kabul etmiştir. Boğazlar Meselesi’nde SSCB karşısında yalnız kalmak istemeyen Türkiye, müstakbel bir konferansta ABD’nin yer almasını hem hükümetin hararetli bir arzusu ve hem de bir zaruret olarak addetmiştir. ABD’nin girişimi sonrasında Türkiye, 21 Kasım’da İngiltere Büyükelçisi’nden de Boğazların tadili konusunda bir muhtıra almıştır. Bu muhtırada ABD tarafından Boğazlar Rejiminin gözden geçirilmesine taraftar olduğunu ifade eden İngiltere, ‘teferrüata girişmeksizin meselenin müstacel bir mahiyet arzetmediğini’ fakat SSCB ve Türkiye’nin bir konferans teklif ederlerse İngiltere’nin bu konferansa kayıtsız kalmayacağı bildirmiştir.222

Kamuoyuna ABD ve İngiliz notaları kısa bir süre içerisinde duyurulmuştur. Potsdam sonrası belirsizlik yaşayan Türkiye, İngiltere ve ABD’nin tavrından genel olarak memnundu; fakat Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin savaş zamanında Boğazlardan geçmesi teklifi, Türkiye’nin tarafsız kaldığı durumlarda Türkiye için bir çatışma meydana getirebilirdi. ABD’nin teklifini tetkik edilmek üzere bir konferansta görüşülebileceği değerlendirmesi ise Saraçoğlu’nun ABD teklifini tam onaylamamakla birlikte uygun gördüğüne işaret etmektedir. Kasım ayı içerisinde ABD ve İngiltere’nin Monreux’a yönelik değişiklik taleplerini, Türkiye’ye bildirmelerine rağmen, SSCB’nin notası 8 Ağustos 1946’da verilmiştir. Nota’nın yaklaşık 8-9 aylık bir ötelemeyle gelmesi, SSCB’nin Türkiye’yi daha fazla Batı’ya itmek istememesi, Türk kamuoyundan Sovyet karşıtı tepki çekmek istememesi ve Boğazlar sebebiyle

63 ABD’yle karşı karşıya gelmemek istemesi ile açıklanabilmektedir. 1946 yılının Şubat ayında İngiltere’nin Türkiye ile 1939 ittifakını yürürlüğe koyması ve iki ay sonrasında Nisan ayında on altı ay önce yaşamını yitirmiş olan Türkiye Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesinin ABD savaş gemisi tarafından Türkiye’ye getirilmesi sonrasında SSCB, Türkiye’ye Boğazlar Rejimi’nin tadiline yönelik Notası’nı vermiştir.223

SSCB’nin Boğazlarla ilgili Potsdam’dan yaklaşık bir yıl sonra verdiği nota, Boğazlarla ilgili ilk nota olsa da genel kanın aksine, daha önce ‘Tan Matbaası Olayı’ sebebiyle iki devlet arasında nota teatileşmesi yaşanmıştı. 8 Aralık 1945 tarihinde SSCB tarafından verilen ilk notada Moskova, 4 Aralık’ta meydana gelen Tan Matbaası olaylarına Sovyetler Birliği aleyhinde bir mahiyet vermiştir. Türk polisinin göstericileri himaye ettiğini iddia eden SSCB, kendisine karşı kışkırtıcı hareketlere ehemmiyetsizlik atfedemeyeceğini ve sözü geçen hareketlerin ise sorumluğunun Türk Hükümeti’ne ait olduğunu bildirmiştir. Dışişleri Bakanlığı’nın SSCB’ye verdiği cevabi notada ise olayın her şeyden evvel bir iç mesele olduğu: “Yapılan ince tahkikat sonrasında matbuatın tam serbestiden istifade ettiği birçok memleketlerde olduğu Türkiye’de de neşriyat sahasında ideolojilerin mücadele ettiği ifade edilerek; gerek resmi raporlarda gerekse yabancı gazetelerin haberlerde beyan edildiği veçhile 4 Aralık nümayişinin sadece Türk umumi efkarının bir kısmının bazı Türk gazetelerince yayımlanan nazariyelere karşı aksülamelinde ibaret olduğu” vurgulanmıştır. Yaşanan hadisenin ne gaye itibariyle ne de mahiyet itibariyle SSCB’nin iddia ettiği gibi hududu aşmadığı ifade edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı, Tass Ajansı’nın yaşanan olaydan sorumlu tutulması gerektiğini ifade etmiştir. Matbuat Umum Müdürlüğü’nün yazdıklarını düzeltmesine ilişkin çağrısını Tass Ajansı temsilcisinin kati surette red etmesinin ve Moskova’ya bu surette verdiği yanlış bilgilerin iki memleket arasında meydana gelen anlaşmazlığa -belki de gayri ihtiyari olarak- sebep olduğu ifade edilmiştir. Raporlara rağmen bu konuda tamamlayıcı araştırmaya girişildiğini bildiren Dışişleri Bakanlığı, tam ve memnuniyet verici şekilde; ‘Tan Matbaası Olayı’nın ne söz ne fiilde herhangi yabancı bir devlete karşı hasmane bir mahiyet taşımadığını vurgulamıştır. Ayrıca Nota’da maddi zarara uğrayan Sovyet vatandaşına, diğer kişilerin yaptığı gibi adli usule başvurması

64 tavsiye edilmiştir. Son olarak ise ne polis gücünün vazifesinde bir hata ne de Türk Hükümetinin olaylarla ilgili herhangi bir mesuliyetinin bulunmadığı ifade edilmiştir.224

Tan Matbaası Olayı’ndan sonraki birkaç ayda Türkiye ile Batı arasında yeni gelişmelerin yaşandığı bir devirde, SSCB tarafından Boğazların tadiline ilişkin Nota, 8 Ağustos 1946’da Dışişleri Bakanı Hasan Saka’yı ziyaret eden Sovyet Maslahatgüzarı tarafından tevdi edilmiştir. SSCB’nin geciken Notası şu şekildedir:

“…Sovyet hükümeti de, kendi namına, Boğazlar için aşağıdaki esaslara müstenit yeni bir rejim tesisini teklif etmektedir:

1- Boğazlar bütün memleketlerin ticaret gemilerinin geçişine daima açık olmalıdır.

2- Karadeniz’de sahili bulunmayan devletlere ait harb gemilerinin Boğazlar’dan

geçmesi hususî surette derpiş edilen haller müstesna memmudur.

3- Karadeniz’e girmek ve Karadeniz’den çıkmak tabi su yolu olan Boğazlar’a müteallik

rejimin tesisi Türkiye’nin ve Karadeniz’e sahili bulunan diğer devletlerin salâhiyeti dahilinde olmalıdır.

4- Boğazlar’da ticari seyrüseferin serbestisini ve Boğazlar’ın güvenliğini temin

hususunda en fazla alâkadar ve bunu icraya en kadir olmaları sıfatiyle Türkiye ve Sovyetler Birliği, işbu Boğazlar’ın Karadeniz’de sahili bulunan devletler aleyhine diğer devletler tarafından kullanılmasının önüne geçmek için bunların müdafaasını

müşterek vasıtalariyle temin ederler.”225

Sovyet Notası’nın Selim Sarper-Molotov görüşmeleri esnasında belirtilen Sovyet görüşlerine paralel olduğu görülmektedir. Sovyetler Türkiye’ye verdikleri Nota’yı aynı zamanda ABD ve İngiltere’ye de iletmişlerdir. Sovyetlerin talebine ilişkin ilk tepki, ABD’den gelmiştir. ABD Dışişleri Bakan Vekili Acheson, 19 Ağustos tarihinde Washington'daki Sovyet Elçiliği Maslahatgüzarı Fedor Orekov'a tevdi ettiği bir nota ile Boğazların tadili bahsinde ABD’nin görüşünü izah etmiştir. ABD’nin Boğazlara dair SSCB’ye yönelik cevabi notası, 2 Kasım tarihli notasından oldukça farklıdır. ABD bir taraftan Sovyetlerle mutabık kaldığını ilk üç madde üzerinden gösterirken diğer taraftan ise Boğazlar gibi stratejik bir noktada, ABD menfaatine dayanan bir meselede Boğazların güvenliğinin yalnız SSCB’ye bırakmayacağını belirtmekten de geri durmamıştır. Aynı şekilde Sovyetlerin ABD’nin onayını daha kolay almak üzere ilk üç maddeyi eklediği de düşünülmelidir. Türkiye’nin egemenliğini tavsiye eden

224Ayın Tarihi, Aralık 1945 No: 145,Ankara, s.154-155. 225Ayın Tarihi, Ağustos 1946 No: 153, Ankara, s. 12-14.

65 ABD, bir konferansta konunun ele alınmasını talep ederek SSCB’yi gücendirmek istemediğini diplomatik olarak ifade etmiştir. ABD’nin son notasıyla birlikte SSCB- ABD ilişkilerinde müttefiklik makasının açılmaya başladığı görülmüştür.226

Türkiye’nin, Boğazların tadiline ilişkin 8 Ağustos 1946 tarihli Sovyet Notası’na cevabını hemen vermediğini, ABD ve İngiltere’nin Sovyetlere kendi görüşünü bildirdikten sonra 22 Ağustos’ta verdiği görülür. Feridun Cemal Erkin’e göre SSCB’ye verilecek cevap, nota alındıktan hemen sonra hazırlanmaya başlamışsa da verilmesi ABD ve İngiltere’nin Türkiye ile mutabık olduğunu gördükten sonradır.227 ABD ve İngiltere’nin cevabının öğrenilmesinden kısa bir süre sonra, Türkiye’nin hazırladığı cevabi notada ilk olarak Sovyetlerin verdiği notanın büyük bir ilgi ile incelendiği ifade edilmiştir. Daha sonra Türkiye, Sovyet teşebüsünün şekli ve esası bakımından bir değerlendirmeye geçmeden önce, Sovyetlerin Montreux sözleşmesinin yetersizliğini ve Türkiye’nin Boğazların güvenliğini temin edemediğini göstermek için öne çıkardığı, II. Dünya Savaşı esnasında Mihver gemilerinin Boğazlardan geçişiyle ilgili eleştirilerine cevap vermiştir. Bu konuda Türk tezi kahir ekseriyetiyle Sovyet Rusya’nın Monreux’a atfettiği kusurların Montreux’un öz hükümlerinden ziyade gemilerin evsafı ve tonajı ile ilgili tefrit hükmündeki teknik uygulamalarla ilgilidir. Türkiye’nin Sovyet Notası’na itirazı esas itibariyle savaş yıllarında uygulanan hileli geçişlerin Sovyetlerin iddiasından fazlası olmadığıdır. Bu sebeple Türkiye, Sovyet teklifinin ilk üç maddesini tasdik etmekle birlikte, 4. ve 5. tekliflere şerh düşmektedir. Özellikle ilk üç madde ABD’nin desteklediği tarzda olması sebebiyle, SSCB karşısında destek almaya ve ittifak aramaya yöneliktir. 4. teklif yani Boğazlar hakında yalnızca Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin söz sahibi olması fikri, Türkiye’nin karşı çıktığı husus olmuştur. Zira Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin tamamı Sovyet Rusya’nın müdahalesi sonucunda Moskova ile yakın ilişki kurmak durumunda kalan devletlerdi. Boğazların Karadeniz devletleri ile sınırlandırılması ise bu durumda Türkiye ile SSCB’nin masada yer almasına neden olacak bir taktik olarak kabul edilmiştir. 5. teklif ise Türkiye’nin en çok karşı çıktığı, milli egemenlik hakkına halel getireceğini düşündüğü maddedir. Bu konuda taviz

226Ayın Tarihi, Ağustos 1946 No: 153, Ankara, s. 74-75. 227 Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri, s. 296-297.

66 verilmeyeceğinin altını çizen Türkiye, Boğazların güvenliğinin Sovyetlerin de üyesi olduğu BM ile sağlanması taraftarı olmuştur.228

Türkiye’nin Sovyetlere 22 Ağustos’ta verdiği cevap üzerine, Sovyet Rusya bir kez daha 24 Eylül 1946’da Boğazlar hakkında İkinci Sovyet Notasını daha doğrusu mukabil notasını yetkililere vermiştir. Sovyetler, son nota ile birlikte savaş yıllarında Türkiye'nin Boğazlardan yabancı muharip gemilerin geçişini -iddiasının aksine- tam manasıyla kontrol edemediğini ifade etmiştir. Sovyet Rusya'ya göre Türkiye bu konuda yetersiz kalmaktatır. Bu durum ise Karadeniz'e kıyıdaş olan ülkelerin özellikle de SSCB'nin milli güvenliğini tehdit etmektedir. Sovyetler son notasında da Türkiye’nin üzerinde savaş benzeri, olağanüstü baskı hissettiği durumlarda Boğazlardan geçiş güvenliğini sağlayamadığı tezini sürdürmüştür. Bu sebeple Sovyet Rusya, Boğazlar ile ilgili '5 madde' ısrarını devam ettirmiştir. İlk 3 maddeyi - Boğazların tüm ticaret gemilerine açık olması, Karadeniz'e sahildar olan tüm devletlerin savaş gemilerinin serbestçe geçebilmesi ve Karadeniz kıyıdaşı devletler dışındaki devletlere ait savaş gemilerinin sınırlandırılması- Türkiye'nin kabul etmesinden hoşnut olduğunu bir kez daha vurgulayan SSCB, 4 ve 5. madde ısrarından ise vazgeçmemiştir. Sovyetlere göre Karadeniz’e girmek ve çıkmanın kararının ne şekilde sağlanacağına dair sorumluluğun Karadeniz Devletleri’nde olması gerekmektedir. Karadeniz’in Süveyş ve Cebelitarık uluslararası su geçiş yollardan farklı bir halde olduğunu ifade eden Sovyetler, Karadeniz Boğazlarının bu sebeple farklı bir şekilde imtiyazlı devletlerin varlığı ile idame edilmesini savunmuştur. Sovyetlerin 5. madddesi olan Boğazlarda Türkiye ile birlikte müdafaa fikrini, Ankara'nın milli egemenlik haklarına halel getirdiğinden dolayı red etmesi karşısında Sovyetler; “Türkiyenin Boğazların müdafaasını Sovyetler Birliği ile müştereken sağlamağı reddetmesi Karadeniz Devletlerinin bu mıntıkada lüzumlu olan güvenliği temin imkânından mahrum etmektedir” görüşünü ileri sürmüştür. Açıkça Montreux’un yerine Karadeniz’e sahildar devletlerin imtiyazlı bir statüde olacağı, hatta onların karar vereceği bir rejimin taraftarı olan Sovyet Rusya, bu kazanım için Batı’nın özellikle de ABD’nin olurunu almak için ticaret geçişini serbest bırakma taraftarıdır. İkinci Sovyet notası, Montreux’un tadili konusunda Türkiye’nin Potsdam kararını hesaba katmadığını söylemekte ve uluslararası bir konferanstan önce üç müttefik devlet ile Türk tarafı arasında görüşmeler yapılmasını ısrar

67 etmektedir.229 Türkiye için ikili bir görüşme ne kadar tehlikeli ise Rus notasının direkt reddi de Türkiye’yi uzlaşmasız ve haksız bir pozisyona itebilirdi. Üstüne üstlük genel yapısı itibariyle Türk tezine destek veren İngilizlerin Rus-Türk görüşmesi fikrine meyilli oluşları, Türkiye’yi zor bir durumda bırakmıştır. Bu sebeple Erkin’in ifadesiyle, İnönü’nün onayını almak suretiyle hazırlanacak cevapta, Sovyet taleplerinin gerekçesiz bir reddinin Türkiye’yi Rusya ve Batı karşısında bırakacağı çaresiz durumdan ziyade, Rusların istediği karşılıklı ‘konuşmaların, olayların gelişmesindeki mantık ile belirlenen lüzumsuzluğunu, çürütülmesi imkânsız delillerle’ isbat etmek amaçlanmıştır. Bu sayede Türk tezi ikili görüşmelerde Rus baskısı altına girmeyecekken aynı zamanda müstakbel müttefik addedilen Batılı devletlerin oluruna uygun olmuş olacaktı. Bu çerçevede hazırlanan Türk cevabi notası 18 Ekim’de SSCB resmi makamlarına tevdi edilmiştir.230

Türkiye’nin 18 Ekim tarihli cevabi notası Sovyet iddialarının çürütülmesi üzerine odaklanmıştır. Rus notasına benzer biçimde tarihsel örnekler vermek suretiyle Rusya’nın 1921 anlaşmasıyla birlikte Boğazların kaderine ortak olma arzusu, Çiçerin ve Molotof’un sözleriyle dizginlenmek istenmiştir. Bu noktada Türkiye, Sovyetlere verdiği notada, esas itibariyle Türkiye’nin neden Boğazlar rejimi konusunda tek erk olarak kalmaya devam etmesini anlatmaya ve bu surette Türkiye’nin Monreux’la sağladığı hakların Birleşmiş Milletler tarafından korunmasının tesisine çalışmıştır.231 Türkiye’nin Sovyetlere verdiği ikinci notada dikkat edilmesi gereken en temel husus, Batı’nın onayını almış olmasıdır. Notanın hazırlanması ve yazılması esnasında Batı ile sık sık dirsek teması sağlanmıştır. İkinci Türk notasının verilmesinden sonra Rusların Türkiye ile bu konuda daha fazla tartışmayı uzatmadığı görülür. Türkiye’nin özellikle Batı’ya daha da yakınlaşması manasına gelecek, herhangi bir baskı yerine cevap hakkını saklı tutmayı tercih eden Sovyetler, ‘Boğazların kontrolünü ele geçirmek’ veyahut Sovyetler Birliği çıkarlarına uygun bir taviz kopartmayı sağlamak üzere Türkiye ile girdikleri diplomatik münakaşayı sonlandırmıştır.232 Türkiye için konunun uzatılmaması hayırhah bir gelişme ise de Sovyet tepkisinin ne olacağı belirsizliğini korumuştu. Bu sebeple Türkiye, bu dönemde Sovyet Rusya ile karşı karşıya gelmemeye çalışmıştır. Bu minvalde İsmet

229Ayın Tarihi, Eylül 1946, No: 154, Ankara, s. 46-51. 230 Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri, s. 302-306.

231Ayın Tarihi, Ekim 1946, No: 155, Ankara, s. 58-70; BCA, Fon No: 30 1 0 0 Kutu No: 60 Dosya No:

368 Sıra No: 8

68 İnönü, 1 Kasım’da TBMM’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında, bu konuya değinerek Sovyetlerin; ‘Boğazların Mihver devletleri yararına kullanıldığı iddiasını haksız bir değerlendirme olarak bulduğunu’ ifade edip Boğazlar konusunda Birleşmiş Milletleri bir teminat olarak gördüğünü söylemiştir. İnönü, diğer taraftan ise Sovyetlerle ilişkileri normalleştirmek istendiğine yönelik sözler söyleyerek SSCB’yi karşısına almamaya yönelik çaba sarf etmiştir.233