• Sonuç bulunamadı

Sosyal Öğrenme ve Davranış Teorisi

Kriminolojide önemli veya etkili kuramlardan biri de, sosyal öğrenme teorisidir. Bu teori, suçluluğu “öğrenme” faaliyetinin sonucu olarak görmektedir. Sosyal öğrenme teorisi özellikle, bireylerin anti-sosyal akran grubu ile etkileşime girmelerini, onların suç işlemeye eğilimli hale gelmelerinde temel bir risk faktörü olarak görmektedir. Diğer bir ifade ile sosyal öğrenme kuramı; suçun oluşumunu, kriminal eylemlere ilişkin norm, değer ve davranışların öğrenilmesi ile ilintili bir süreç olarak ele almaktadır.159 Bu kuram, hem illegal davranışa ilişkin suç değerlerinin rasyonelleştirmesini hem de suç tekniklerinin öğrenilmesini birlikte içermektedir.

Suçlu davranış öğrenilir yani bir kişi suçlu davranışı icat etmez ve suçlu davranış kalıtımla geçmez. Suçlu davranış iletişim süreci içinde diğer bireylerle etkileşime geçildiği anda öğrenilir ve bu iletişim sürecide genelde sözeldir.160 Fakat suçlu davranışın icat edilmemesi konusunda çelişkiler vardır. Suçlu davranış illaki birileri tarafından icat edildikten sonra kişiler arasındaki sözlü ve hareketli iletişimle öğrenilmektedir. Mesela kapkaç suçu bundan 15-20 yıl kadar evvel yokken birilerinin icat etmesi neticesinde bugün toplumda en sık işlenen suçlar arasında yer almaktadır.

Sosyal öğrenme kuramının dayandığı en önemli kavram taklittir. Taklit kavramı öğrenme sürecinde kişinin başkasını gözlemleyerek gerçekleştiğini varsaymaktadır. Sosyal öğrenme modellerinden biri dolaylı öğrenmedir ve bu öğrenme modeline model alma veya taklit denmektedir. Çocuklar çevresini gözleyerek öğrenirler ve bu öğrenmelerde hemen pekiştirme ya da ödüllendirme gerekmemektedir. Bir kişinin öğrenmesinde tek koşul, birini bir davranışı yaparken gözlemesidir. Çocuklarda çevresini gözlerler sonra bu gözlediklerini taklit ederler. Taklidi ise belirleyen, modelin özellikleri ve taklit edenin özellikleri olmak üzere iki faktör bulunmaktadır.161 Suç davranışının analizinde başvurulan taklit kavramı üzerinde daha çok Gabriel Tarde (1843-1904) durmuştur. Lombroso’nun biyolojik anormallik görüşünde olduğu gibi insanların doğuştan

159 Demirbaş, T.: A.g.e., sh.138 160 İçli, T.: A.g.e., sh.514

161 Aşkın, M.: “Kişilik ve Kişiler Arası İlişkiler”, İnsan Yolunda Davranışlar, İlişkiler, İletişim, (Ed.: A. Solak), Ankara, 2005, sh.125

suçlu sayıldığı bir dönemde, Tarde suçlu insanların normal olduklarını, suçu diğer yasal davranışları öğrendikleri gibi öğrendiklerini iddia etmiştir. Tarde’e göre insanlar birbirleri ile olan temaslarının sıklığı ölçüsünde birbirlerini taklit ederler. O’na göre, insanlar bir elbise modelini taklit eder gibi davranış kalıplarını taklit ederler.162 Tarde’nin taklidin yasaları olarak geliştirdiği üç yaklaşımı vardır. Birincisi kişiler yakın temas içinde bulundukları insanları daha fazla taklit ederler. Bu nedenle yakın temasın daha fazla bulunduğu köy ve kasabalarda taklit daha sıktır. İkincisi, alt statüden üst statüye doğru bir taklit eğilimi vardır. Üçüncüsü ise iki davranış çatıştığında biri diğerinin yerini alır.163 Suç oranının yüksek olduğu bölgelerde suç bir örf ve adet gibi öğrenilir. Suçlular prestijli kimselerdir. Bu nedenle bu bölgelerde suçlu normları ve suç teknikleri öğrenilerek nesilden nesile aktarılır bu şekilde suçlu davranış yaygınlaşır. Sosyal süreç suç olgusunu yaratır ve destekler.

Siegel ise modern toplumlarda saldırgan davranışların üç kaynaktan öğrenildiğini belirtmektedir. Şiddet davranışının yaygın olduğu ailelerde bu davranış kalıpları çocuklar tarafından rahatlıkla öğrenilmekte ve çocukların davranışlarının belirlenmesi üzerinde en etkili kurumu oluşturmaktadır. İkinci kaynak ise çevredir. Yasalara aykırı davranışların normal bir davranış gibi gösterildiği toplumlarda şiddet davranışlarında artış olacaktır. Kişinin yakın çevresinde bulunan insanların çoğunluğunun, yasaları uyulması zorunlu kurallar olarak görmemesi durumunda kişi suç işler. Bu kişi suçlularla fazla temasta olduğu ve suç işlemeyen insanlardan uzak durduğu için suç işlemeye meyillidir. Düşük gelir seviyesine mensup alt kültür bölgelerinde suçlu davranışların fazlalığı bu bağlamda değerlendirilebilir. Son olarakta medya tarafından sunulan şiddet içerikli programların kamuoyunda ilgi toplaması neticesinde, bu davranış kalıpları kişiler tarafından öğrenilerek benimsenecektir.164 Ancak bir bireyin suç işlemesi için, sadece suçlu bir birey ile ilişkiye geçmesi yeterli koşul değildir. Önemli olan bireyin etkileşim esnasında karşı karşıya geldiği tanımlar ve kalıplardır. Grup bireyleri arasında suçlu olma büyük ölçüde, öncelik, yoğunluk, sıklık ve devamlılık esasına göre belirlenmekte veya değişkenlik arz etmektedir.

162 Korkmaz, A. ve Kocadaş, B.: A.g.e., sh.160 163 Kızmaz, Z.: A.g.e., sh.64

Sosyal öğrenme kuramı; aykırılıkların birleştirilmesi, ayırıcı pekiştirme ve nötrleştirme teorisi gibi bünyesinde üç yaklaşımı165 barındırmaktadır.

Aykırılıkların birleştirilmesi teorisi, Sutherland tarafından Tarde’nin öğrenme teorisnii devam ettirme ve basitleştirme sırasında ortaya çıkmıştır. Kriminolog olan Edwin H. Sutherland, 1939 yılında geliştirdiği teorisine 1947 yılında son şeklini vermiştir. O’na göre suç eyleminin kaynağı ne düşük zekâ düzeyi gibi psikolojik faktörler, ne de yoksulluk ve fakirlik gibi sosyo-ekonomik faktörlerdir. Yani ne biyolojik ne de bireysel özelliklerdir. Suç, kültürel bir etkilenim çerçevesi içerisinde bir öğrenme faaliyeti olarak ortaya çıkmaktadır.166 Sutherland bu teorisinde Chicago okulunun ekolojik ve kültürel dönüşüm, sembolik etkileşimcilik ve kültür çatışması yaklaşımlarından yararlanmıştır. Suç öğrenilen bir davranıştır ve kişiler, suçu tanımlayan davranışların ihlal edilmesi yönündeki düşünceleri, kanunlara uyulması yönündeki düşüncelerinden daha ağır bastığı zamanlarda suç işlemektedirler. Suçun işlenmesi ise suçun işlenmesine dair tekniklerin öğrenilmesi ile olmaktadır. Bu teori gençlik çetelerini açıklamada yardımcı olabilmektedir.167

Amerikan sosyolog-kriminologlarına göre insanların suç teşkil eden hareketi de bütün diğer sosyal tavır ve hareketleri belirleyen süreçlere bağlıdır. Bu süreçler ise sosyal çözülme, hareketlilik, kültür ihtilafları, rekabet, toplumda tabakalaşma, siyasi, dini ve ekonomik ideolojiler, nüfus yoğunluğu ve oluşması, servetin dağılması, işsizlik ve diğer hareketlerdir. Bu süreçler içerisinde ve süreçlerin işleme mekanizması sırasında kişinin suçlu davranışı taklit, aykırıların birleştirilmesi, takas ve saldırı şeklinde öğrenerek suçlu olduğu öne sürülmüştür.168 Bu görüş suçlu olanın öğrenme süreci olmadığını belki sürecin içeriği olduğunu göstermektedir.

Sutherland’ın Aykırılıkların birleştirilmesi kuramı şu ilkeler169 üzerine yerleştirilmiştir:

1- Suçluluk davranışı öğrenilmiştir.

2- Suçluluk davranışı, karşılıklı ilişki süreci içinde diğer insanlarla birlikte olma sonucu öğrenilir.

165 Kızmaz, Z.: A.g.m., sh.162 166 Kızmaz, Z.: A.g.e., sh.65 167 Demirbaş, T.: A.g.e., sh.139 168 Dönmezer, S.: A.g.e., sh.71 169 Yavuzer,H.:A.g.e.,sh.259-260

3- Suçluluk davranışının öğrenilmesi, özellikle yakın gruplar içinde gerçekleşir.

4- Suçluluk davranışının öğrenilmesi bazen çok karmaşık bazen de çok basit olan suç işleme tekniği, güdü ve tavırları da kapsayacak şekilde gerçekleştirilir.

5- Güdülerin çevreleyeceği belirli yön yasal kuralların, “mutlaka uyulması gerekli kurallar” veya “uygulanması zorunlu olmayan kurallar” olarak yorumlanmasından belirlenir.

6- Bir kişi yasal kuralları “uygulanması zorunlu olmayan kurallar” olarak yorumlayanlarla fazla; yasal kuralları “mutlaka uygulanması gerekli kurallar” olarak yorumlayanlarla az ilişkide olduğu zaman suç işler.

Sutherland bu kuramı ile özellikle orta ve üst sınıfa özgü beyaz yaka suçları ile profesyonel hırsızlık gibi suçları açıklayabilmektedir. Ayrıca suçluluk davranışının ilk çocukluk döneminde geliştiğine ve yaşam boyu devam ettiğine işaret etmiştir.

Çocuklar ise kişilikleri oluşurken daha aktif bir şekilde taklit eğilimi (öykünme) gösterirler. Aile büyüklerini, film kahramanlarını veya arkadaşlarını taklit ederler. Anne ve babaların çocukları üzerinde sadece sözlerinin değil daha çok hareketlerinin etkisi olduğu bilinen bir gerçektir. Çocuk büyüdüğü ve kendini fark etmeye başlamasına paralel olarak etrafındaki insanların varlığını fark etmeye başlar ki bunların ilk anne ve daha sonra babadır. Bu nedenle anne ve babanın vermiş olduğu modeller çocuğun hayatının merkezini oluşturmaktadır. Bu modeller ise genelde yedi başlık altında incelenmektedir. Bunlar (1) Erkeklik ve kadınlık, (2) Karı ve koca, (3) Geçimi sağlayan ve evi geçindiren, (4) Arkadaş yada düşman, (5) Dindar yada dinsiz, (6) Çalışan yada oyuncu, (7) Vatandaşlık.170 Çocuk büyüme esnasında anne babasından bu başlıklar altındaki modelleri kazanmakta ve bunların yorumunu yaparak içselleştirmektedir. Çocuklar ilk olarak erkek kavramını babalarında ve kadın kavramını annelerinde model olarak görürler ve bu şekilde tanırlar. Bir ebeveynin diğer ebeveynden etkin olması kadınsı olmuş bir erkek çocuk ya da erkeksi bir kız çocuğunun oluşmasına yol açabilir ki bu durumda, çocuğun ileriki yaşlarında fazla olarak alınmış erkeksi ve kadınsı özelliklerini değiştirmesinde çok çaba harcamasını gerektirecektir. Aynı

şekilde çocuklar ilk olarak karı ve koca modellerini ve toplumun karı ve kocadan neler beklendiğini de anne ve babasının modelliğinde öğreneceklerdir. Karı ve koca arasında evliliğin devamı esnasında elbette ki sadakatsizlik, saygısızlık, kavga, iletişimsizlik gibi olumsuzluklar yaşanacaktır. İşte çocuk bu atmosfer içerisinde evliliğin devam etmesi durumunda bunu normal olarak algılar ve ileride kendi hayatında da bu şekilde “normal” olayların olmasını ve aynı sonuçları vermesini arzular. Aile içinde yaşanan olumsuzluklar neticesinde eğer anne babanın boşanması ile sonuçlanan bir durum ortaya çıkarsa bu seferde çocuk boşanmayı alternatif olarak görmeye başlar. İleriki yaşamında bu nevi bir olayla karşılaşması durumunda çocukluğunda evinde ayrılmayı tecrübe etmiş bir birey olarak kendi hayatında da bu tecrübeyi tekrarlamaya yol hazırlar ve “annem/babam yaptı, bende yapabilirim” deme cesaretini kendinde bulur.

Sapkın davranışlarda suç işleyen kimseler ile kurulan ilişki sonucu öğrenilmektedir. Bu öğrenmede iletişim kurulan kişinin yakınlığı, etkileşimde bulunulan süre ve yaş çok önemlidir. Sutherland suç davranışının ilk çocukluk yıllarında öğrenildiğini ve yaşam boyu devam ettiğini belirtmektedir.171 Çocukluk ve ergenlik döneminde etki altında kalmanın kolaylığı ile kişiliğin oluşmasında öykünmenin büyük etkisinin olduğunun bilinmesi yaş unsurunun önemine dikkatleri çekmektedir. Bu nedenle çocuklar sapkın davranışları çoğunlukla arkadaş gruplarından öğrenmektedirler.172 O arkadaş grubuna giren çocuklar grubun kurallarını ve değerlerini öğrenip benimsemek zorunda kalırlar. Gruptan dışlanmak korkusu ile de kendilerine ters gelen çoğu davranışı yaparlar.

Öğrenme kuramları başlığı altında ele alınan diğer bir kuram da, Burgess ve Akers tarafından geliştirilmiş olan ayırıcı güçlendirme veya pekiştirme teorisidir. Bu kuram ayırıcı birleşenler teorisinden daha geniş bir içeriğe sahiptir. Akers (1985) sosyal çevre faktörünü, suçluluğun önemli bir pekiştireni olduğunu belirtmektedir. Irk, sınıf, din ve toplumun diğer yapılarının kişiler için genel öğrenme örüntüleri sağladığını ve bu bağlamda aile, okul, arkadaş grupları, kiliseler ve buna benzer grupların, kişilerin suç işlemesini cesaretlendiren veya onları yasaya uyma konusunda yönlendiren örüntüler sağladığını belirtir. Başka bir öğrenme teorisyeni Conkrin’de, kişilerin yasaları ihlal etme yollarını cemaat,

171 Yavuzer, H.: A.g.e., sh.260 172 Bal, H.: A.g.e., sh.18

arkadaş grubu, genel kültür, kamuoyu, spor, pornografi ve ıslah evlerinden öğrendiklerini söyler.173 Akers, ayrıca sosyal davranışların sosyal etkileşim sürecinde öğrenildiğini ileri sürmektedir. O’nun geliştirdiği kurama göre; insanlar hem sapkın davranışları, hem de bunlara ilişkin tanımları, koşullanma aracılığıyla doğrudan veya taklit yoluyla dolaylı yollardan öğrenmektedirler. Aynı şekilde öğrenilen davranış, pekiştirme ile güçlendirilebilir veya ceza ile zayıflatılabilir.

Diğer önemli bir sosyal öğrenme kuramı da, nötrleştirme veya sapkınlığın etkisizleştirilmesi teorisidir. Bu kuram, Matza ve Sykes’in çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. Nötrleştirme teorisine göre; bireyler ne tümüyle dış faktörler tarafından ne de sahip oldukları özgür iradeleriyle ile suç işlemektedirler. Yani bireyler suç işlerken; ne tümüyle sınırlanmış ne de tümüyle özgürdürler. Bu kuram, suçun oluşumunda bireylerin başvurdukları haklılaştırma veya rasyonelleştirme tekniklerini/stratejilerini içermektedir. Kurama göre kullanılan teknikler174 şunlardır:

1- Suçun sorumluğunun yadsınması (denial of responsibility): Burada birey suç işleme gerekçesi olarak; sorunlu aile yapısını, fakirlik durumunu, tesadüfen suçu işleme gibi kendisinin dışındaki faktörleri göstermektedir.

2- Suç eyleminden doğan zararların yadsınması (denial of injury): Suçlular, gerçekleştirdikleri sapkın davranışın haklı yanlar taşıdığını ileri sürerek, illegal davranışları rasyonalize etmektedirler.

3- Suç mağdurunun yadsınması (denial of victim): Burada da suçlular işledikleri suçun, her hangi bir mağduru olmadığını belirterek, eylemlerinin haklılığını ileri sürmektedirler

4- Yargılayanların yargılanması (condemnation of the condemners): Suçlular, kendilerini yargılayanların, kendilerinden daha suçlu olduklarını iddia ederek yansıtma mekanizmasını kullanmaktadırlar.

5- Yapılan işin ulvi bir amaç için yapıldığının düşünülmesi (appeal to higher loyalities): Suçlu birey, toplumun kuralları ile akran grubuna olan bağlılığın gerekli kıldığı beklentiler karşısında bir dilemmayı yaşadıklarını iddia etmektedirler. Ancak sonuç olarak, akran grubunun istek ve beklentileri, toplumun kurallarını öncelemektedir.

173 İçli, T.: A.g.e., sh.518

Kısacası, nötrleştirme teorisi suçluların; “onu, yapmak istemedim”, “gerçekten hiç kimseyi incitmek istemedim”, “herkes kusuru ben de bulmaktadır”, “kendim için yapmadım” şeklinde bahaneler geliştirerek, hukuk dışı değer ve normları rasyonelleştirmeye çalıştıklarını savunur.

Fırsatların aykırılığı görüşünün, özellikle çocuk suçluluğunun, yasal fırsatların artırılması yolu ile önlenmesi görüşünde olan kişiler arasında çok taraftar bulduğunu belirtmeliyiz. Popüler bir teori olmakla beraber bazı eksiklikleri175bulunmaktadır, bu eksiklikler şunlardır:

1- Suçluların tanımı bilimsel değildir. Suçluluk ise, özellikle çocuk suçluluğu için ileri sürülen gerçekler, araştırmalarla kanıtlanabilmiş değildir. Yapılmış olan araştırmalar, suçlu çocukların diğer çocuklardan yalnız eğitim fırsatları açısından değil, başka pek çok bakımından da farklı olduklarını ortaya koymaktadır. Bunlarda tutum ve yetenek farkları belirgindir. Okula, öğretmenlere ve sınıf arkadaşlarına karşı olumsuz bir tutum içindedirler.

2- Bu teori, suçu sanki yalnızca düşük gelir sınıflarına özgü bir olgu gibi göstermektedir. Hâlbuki bazı suçlar her sınıf insan tarafından işlenebilir. Örneğin, adam öldürme. Bazı suçlar ise orta ve yüksek gelir sınıf mensuplarınca işlenirler, örneğin döviz ve vergi kaçakçılığı gibi ekonomik suçlar.

3- Teoride mantıki çelişki bulunmaktadır. Teoriye göre yoksul genç, eğitim fırsatı bulamazsa, düştüğü tatminsizlik ve bunalım nedeniyle suç işleyecektir. Hâlbuki orta gelir sınıfına mensup bir gençte bu tür bir bunalım daha olasıdır, çünkü eğitim onun mensubu olduğu sınıfın beklentisidir ve değeridir. Bu amaca ulaşmazsa “başarısız” olarak nitelendirilecektir. Hâlbuki düşük gelir sınıflarında eğitim görmemiş olmak bu şekilde değerlendirilmektedir

4- Kullanılan terimlerin yeterli bir tanımı yapılamamıştır. Fırsat, bunalım, istek ve arzular gibi terimlerin tanımları açık değildir, yetersizdir.