• Sonuç bulunamadı

4. Kırtasiyecilik Olarak Bürokrasi: Bu çerçevede bürokrasinin günümüzde kullanılan anlamlarından birisi; işlerin ağır yürümesinden işlerin yokuşa sürülmesine, kuralcılıktan

1.3. Siyaset ve Bürokrasi İlişkilerinin Analizi

1.3.2. Siyaset ve Bürokrasinin Güç Kaynakları

1.3.2.1. Siyasetin Güç Kaynakları

Günümüz modern siyaset düşüncesinde siyasetin tanımlanması çabalarında düşünürlerce en çok üzerinde durulan hususlardan biri siyasetin çatışmacı ve uzlaşmacı yönünün olduğudur. Söz konusu çatışmacı ve uzlaşmacı süreçler “devlet yönetimi ve iktidar mücadelesi” anlamındaki siyaset tanımlamasını doğurmuştur. Yine siyasetin tanımlanması ve kavramın anlaşılmasında önemli katkılar yapan diğer bir yaklaşım ise siyaseti, “güç ve değerlerin dağıtıldığı süreç” olarak görmektedir. Siyaset ister yönetim ve iktidar mücadelesi isterse güç ve kaynakların dağıtılması süreci olsun siyasi kurum ve aktörlerin belirli bir güç odağı olmalarının kaçınılmazlığını gözler önüne sermektedir Bu süreçte siyasi kurumların özellikle yakın ilişkide bulunduğu ve demokratik ülkelerde denetimi ve gözetiminden de sorumlu kılındığı bürokrasiye karşı kendilerine avantaj sağlayan çeşitli güç kaynakları bulunmaktadır. Söz konusu güç kaynakları aşağıdaki gibi belirtilebilir. Peters, siyasi kurumların güç kaynakları olarak özellikle siyasi kurumların meşruiyeti, kamu bürokrasilerinin ihtiyaç duyduğu mali kaynakların, sahip olacağı görev ve yetkilerin belirlenmesi ve özerklik derecelerinin tayini konusunda yetkili olması ile siyasi kurumların demokratik temsil niteliklerinin bulunması üzerinde durur (Peters, 2001: 234- 236).

1-) Siyasi Kurumların Meşruiyeti: Söz konusu güç kaynakları içerisinde en

önemlilerinden birisi siyasi kurumların “meşruiyeti”dir. Siyaset bilimi literatüründe çok uzun bir geçmişi olan siyasal iktidarların ve kurumların meşruluk temeline tekrar olmaması açısından girilmeyecektir. Ancak şu bilinmelidir ki; meşruluk, siyasal alanda, iktidarın sağlanması ve elde tutulması bakımından en önemli faktörlerden birisini

73

oluşturmaktadır. Bir siyasal sistemde, yönetilenler iktidarın meşruluğuna inandıkları ölçüde onun kararlarına kendiliklerinden uyma eğilimi gösterirler. Hatta bu kararlara uymayı gereklilik sayarlar (Kapani, 2009: 92). Dolayısıyla meşruluk kriteri yönetimi kolaylaştıran bir etki yaratmakta, kuvvet kullanımına başvurmayı gereksiz kılmaktadır. Diğer bir deyişle her ne kadar siyasi iktidarlar fiziki kuvvet kullanma tekeline sahip olsalar da bunu kullanmaktan kaçınmaları toplum nezdindeki meşruluklarını artıran bir etki yaratmaktadır (Öztekin, 2010: 33).

Günümüz demokrasilerinde siyasal iktidarlar meşruluklarını anayasa ve yasalardan almaktadır. Söz konusu hukuk metinlerinde siyasal iktidarların bürokrasi üzerinde yönetim ve denetim yetkisinin varlığı belirtilmektedir. Söz konusu yasallık, bürokrasinin kendisini ne kadar önemli görse de ve görüşlerini beğenmese de siyasetin önceliğini kabul etmesi ve ona bağlı olmasını gerektirmektedir. Mises bu durumu “bürokratın vazifesi, kaide ve nizamların emrettiği şeyleri yapmaktır” şeklinde belirtir (Mises, 2010: 70).

Özellikle demokratik rejimlerde seçimler siyasal iktidarın meşruiyetine önemli bir katkı yapmaktadır. Bu hususla ilgili olarak çok sayıda örnek verilebilir ancak etkileyici ve güncel olması bakımından 2013 yılı ortalarında yaşanan “Gezi Parkı” protestoları ve aynı yıl 17 Aralıkta yaşanan “yolsuzluk soruşturmaları” ile ilgili olarak yaşanan süreç örnek gösterilebilir. Bu süreçte siyasal iktidar, söz konusu olayları, seçimle iş başına gelen meşru iktidarın sandık dışında, meşru olmayan yöntemlerle değiştirilmeye çalışılması olarak okumuş, halkın oyuyla işbaşına gelmiş bir iktidarın ancak halkın oyuyla değiştirilebileceğini süreç içerisinde çeşitli defalar vurgulamıştır. Öte yandan Başbakan Erdoğan 2012 yılında TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun yönelttiği sorulara verdiği yazılı yanıtta “Halk iradesi seçim yoluyla ya da halkoylamaları yoluyla tecelli eder. Millet iradesini seçtikleri aracılığıyla veya doğrudan halkoylaması yoluyla kullanır... Halk, milli iradenin ortağı değil, bizatihi sahibidir. Kurumlar da milli iradenin ortağı değil, emrindeki görevlilerdir… Gücünü milletten almayan, milli iradeye dayanmayan, temel hukuk devleti normlarını, hak/özgürlükleri yansıtmayan her türlü iş, işlem, uygulama ve düzenleme demokratik meşruiyetten yoksundur…”(Hürriyet, 27.11.2012; Zaman, 27.11.2012) ifadeleriyle meşruiyetin önemini vurgularken meşru iktidarların ancak meşru yollarla değiştirilebileceğinin altını çizmektedir.

74

Benzer şekilde 2013 yılında hükümet, Mısır’da seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yönetimine son veren askeri darbeyi ve kurulan yeni yönetimi tanımamış, buna gerekçe olarak da darbenin ve yeni yönetimin meşru temellere dayanmamasını göstermiştir.1

Siyasal iktidarın meşruluğu ile ilgili olarak buraya kadar yazılanlar siyasal iktidarların bu olguyu ne kadar vurgulayıcı bir tonda kullandıklarını göstermek içindir. Yoksa birçok siyaset bilimcinin de işaret ettiği gibi meşruiyetin yalnızca seçim sonucuna indirgenemeyeceği, gerek şart olduğu ancak yeter şart olmadığı (Kahraman, 14. 01. 2014, CNN Türk) süreç içerisinde bir takım demokratik gerekleri (muhalefet, siyasal katılma, ifade ve örgütlenme özgürlüğü vb.) de içermesi gerektiğine ilişkin görüş ve tartışmalar görmezden gelinmemektedir. Ancak konunun bu boyutuna tezin kapsamı dışında olduğu için değinilmemiştir.

Bürokrasiyi denetleme ve kontrol etme yetkisinin siyasal aktörlerin elinde olduğu demokratik ülkelerde siyasal iktidarların meşruiyetini sağlayan unsur iktidarın bu yetkiyi anayasa ve yasalardan almasıdır (Eryılmaz, 2008: 105). Söz konusu yasallık her türlü işlemin hukuka uygunluğunun bir zorunluluk olduğu idarede, bürokratlarında tüm eylem ve işlemlerini bu kurala göre şekillendirmesini ve bürokrasinin bunu kabulünü gerektirmektedir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 13 Ocak 2013 günü 6. Büyükelçiler Konferansında “Demokratik ülkelerde politikayı siyasi irade belirler. Bürokrasi, o hükümetlerin emrinde devlete aidiyet içinde çalışacaktır... test edilebilir bir meşruiyete dayanan, yani seçimlerle işbaşına gelmiş milli iradeden kaynaklanmış siyasi iktidar ile test edilemeyen bir iradeden ama rasyonel temelden kaynaklanan bürokrasiyi karşı karşıya getirme çabası bir devlete çok büyük zararlar verir. Bu anlamda demokrasi açısından yürütme de kullandığı güç dolayısıyla hesap verebilmelidir” (Davutoğlu, 2013, www.mfa.gov.tr) sözleriyle siyasetin meşruiyeti ve bürokrasi üzerindeki denetim ve gözetim hak ve sorumluluğunu vurgulamıştır.

2-) Kaynakları Dağıtma Yetkisi: Siyasi kurumların bürokrasi karşısında kullanabileceği

önemli güç kaynaklarından birisi de kaynakları dağıtma yetkisini elinde bulundurmasıdır. Nitekim “toplumdaki değerlerin otorite yoluyla dağıtımı ve paylaşımı

1 Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Mısır'da en önemli şey şu, meşruiyet meselesi. Bu darbe ile Mısır'dan en fazla oy almış bir siyasi hareket ve bir lider gayrı meşru ilan edilmek isteniyor. Yani bir anda meşru siyasal alanın dışına itiliyor. Bizim 28 Şubat'a bu anlamda çok benziyor” (06.07.2013, BBC).

75

süreci” olarak da tanımlanan (Easton, 1968: 129) siyaset süreci siyasetçilerin bu dağıtımda söz sahibi olmalarını ifade etmektedir.

Söz konusu kaynakların kamu bürokrasilerini ilgilendiren yönünün özellikle kurum bütçelerini ve yetkilerini artırma istekleri temelinde şekillendiği söylenebilir. Örneğin 1960’lı yıllarda DPT bir planlama örgütünün görev alanından çok daha geniş bir faaliyet alanına sahip olmuş, kurum, zaman içinde politika tespiti ve tedbirler önermenin ötesinde kamu hizmetlerinin bir kısmının yapılmasını da üstlenmiş, hizmetleri danışmanlıktan çıkıp icraya da yönelmiştir (Tataroğlu, 2012: 234). DPT’nin üst düzey bürokrasinin en önemli insan kaynağı havuzu olma niteliğini yakın zaman kadar sürdürdüğünü görmek mümkündür.1 Burada DPT örneği, bürokratik bir kurumun siyasetin dağıttığı görev, yetki, bütçe vb. kaynaklara ne denli ihtiyaç duyduğunu ve bunların kurumun geleceği açısından önemini göstermek için verilmiştir.

Diğer yandan geçmişte bir Meclis başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni her gün 10-15 bin kişinin ziyaret ettiğini, sorunların çözümünde Meclis’in ne derece etkin olduğunu övünerek anlattığı (Çoker, 1995: 176) hatırlandığında kurumların büyümesi, yetki ve görevlerinin artmasının kurumun yöneticileri tarafından nasıl arzu edilen bir durum olduğunu ortaya koymaktadır.

Kamu kurumlarının bu tür (para, yetki, personel, araç ve gereç) talep ve ihtiyaçları karşısında bu taleplerin karşılanmasında karar mercii olması bakımından siyasi kurumlar önemli bir avantaja sahiptirler. Bunun dışında bürokratları atama, görevden alma ya da görev değişikliği konusunda sahip olduğu yetkinin siyasi kurumlara önemli avantajlar sağladığı görülmektedir.

1 1960 yılından beri ekonominin planlamasını üstlenen kurum, bir yandan da adeta bir okul gibi çalışıp üst düzey kamu yöneticilerini yetiştirmiştir. Birçok bakan, milletvekili ve üst düzey bürokrat buradan devletin tepe noktalarına yükseldi. DPT'nin yetiştirdiği en ünlü isimlerin başında hiç şüphesiz 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal geliyor. Özal, DPT müsteşarlığının ardından bakan ve başbakan olarak görev yaptı. Daha sonra ise Köşk'e çıktı. Turgut Özal'ın dışında Hikmet Çetin, Mehmet Keçeciler, Yusuf Özal, Murat Karayalçın, Hasan Celal Güzel, Adnan Kahveci, Kaya Erdem, Ekrem Ceyhun, Ekrem Pakdemirli, Nevzat Yalçıntaş, Beşir Atalay, Vahit Erdem, Yılmaz Karakoyunlu, Reha Denemeç, Talat Halman, Agah Oktay Güner, Işın Çelebi, Mahir Kaynak, Yalçın Küçük, Vehbi Dinçerler, Veysel Atasoy, Hüsnü Doğan, Algan Hacaloğlu, Nurhan Tekinel, Onur Kumbaracıbaşı, Mustafa Taşar, Ahmet Kenan Tanrıkulu, Oğuz Tezmen, İlhan Kesici, Devlet Planlama Teşkilatı’nda görev yapan dikkat çekici isimlerdir (09 Ekim 2007, Zaman). 2013 yılı sonunda yapılan kabine değişikliğiyle Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına getirilen Lütfü Elvan’da 2007 yılında DPT Müsteşar Yardımcısı iken AK Parti’den milletvekili seçilerek siyasete atılmıştır (26.12.2013, Türkiye).

76

3-) Temsil Yeteneği: Siyasetin bürokrasi karşısındaki güçlü yanlarında birisi de sahip

olduğu temsil yeteneğidir. Öyle ki büyük bir halk desteğiyle iktidara gelen ve yasama organında önemli çoğunluğa sahip olan bir siyasal iktidar söz konusu temsil yeteneğinin etkisiyle hükümet politikalarının uygulanması konusunda bürokrasi üzerinde daha etkin ve belirleyici olma imkânını elde etmektedir.

Siyasal iktidarlar atadığı bürokratların hükümet icraatları doğrultusunda davranmasını ve uygulamada gerektiğinde sorunları çözecek esnek ve pratik kararlar almalarını ister. Bürokratlar ise kimi durumlarda bu tür kararların sorumluluk doğuran yasal sonuçları olmasından veya kurumsal ideolojiye aykırılığından dolayı siyasetçiler ve örgütleri arasında sıkışmaktadır (Akın, 2011: 328).

Böylesi durumlarda siyasetçilerin elinde daha etkin ve uzun süreli etkileri olan önemli bir avantaj ise temsil gücünün büyüklüğüne de bağlı olarak yeni bir politika oluşturma yanında mevcut uygulamalarda gerekli gördüğü değişiklikleri yasal düzenlemelerle (yönetmelik, kanun ya da KHK) ya da anayasa değişiklikleriyle yapabilme hakkının olmasıdır. Ancak siyasal iktidarlar bu hakkı tek başlarına iktidar olduklarında dolayısıyla geniş bir temsil gücüne sahip olduklarında daha rahat kullanabilmektedir. 1980 sonrasında özelleştirmeler konusunda Danıştay’ın, özelleştirme ihaleleri başta olmak üzere idari eylem ve işlemler konusunda kamu yararı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma ve iptal kararları vermesi 1980 sonrasında hemen bütün siyasal iktidarları rahatsız etmiş, siyaset kurumu bu sorunun çözümü için Özal döneminde Danıştay Kanunu’nda yargının “yerindelik” denetimi yapamayacağı şeklinde bir değişikliğe gitmeye çalışılmışsa da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bu yasal düzenleme hükümetin hareket alanını kısıtlamış ve iki kurum arasında gerilimler sürmüştür.

Yargı ile yaşanan benzer sıkıntılarla 2000’lı yıllarda AK Parti hükümeti de karşılaşmış ve sorunun çözümünde 12 Eylül 2010 tarihli referandumla kabul edilen anayasa değişiklinde yargı yetkisinin yalnızca hukuka uygunluk denetimi olarak kullanılabilmesi kararıyla çözülme yoluna gidilmiştir (Akın, 2011: 329).1

1 Söz konusu düzenleme Anayasanın “Yargı Yolu” başlıklı 125. Maddesinde; “Yargı yetkisi, idarî eylem

ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” (www.tbmm.gov.tr) şeklindedir.

77

Siyasal iktidarların seçimlerde aldıkları yüksek oy oranları güçlü bir siyasal temsile sahip olduklarının bir göstergesi olarak nitelendirilmektedir. Çünkü aldığı oy miktarının yüksekliği hitap ettiği ve desteğini aldığı seçmenin temsilcisi ve vekili olarak daha rahat hareket etmesini sağlamaktadır. Nitekim siyasette tek partinin iktidarda olduğu dönemler ile koalisyon hükümetleri dönemleri kıyaslandığında özellikle Türkiye’de koalisyon hükümetleri dönemlerinin çalkantılı, krizlere daha açık olduğu ve ekonomik göstergelerin tek parti iktidarı dönemlerine görece zayıf olduğu görülmektedir. Bu durum açıkca göstermektdir ki temsil kabiliyetindeki genişleme daha güçlü, istikrarlı ve bürokrasi üzerinde muktedir olabilme konusunda siyaset kurumunun elini güçlendirmektedir.