• Sonuç bulunamadı

İ LİŞKİLERİNİN TARİHİ SEYRİ

BÖLÜM 3: AK PARTİ İKTİDARININ BÜROKRASİ İLE

3.2. Muhafazakâr Demokrat Siyasal Kimlik

Siyaset sahnesinde yer alan her partinin kendine özgü bir siyasi kimliği, yani siyasi yelpazedeki yeri açısından nasıl göründüğü, kendini tanımlamada kullandığı argûmanlar, dayandığı ve savunduğu temel ilkeler son derece önemlidir. Hatta denebilir ki, bir partinin uzun vadeli hayatiyeti parti kimliğinin oluşturulmasının gerekliliği kadar oluşturulan bu kimliğin toplumda karşılık bulabilme ve değişimlere ayak uydurabilme yeteneğiyle ilişkilidir.

3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda muhafazakâr-liberal bir sentez ile iş başına gelen AK Parti bu süreçte siyasal kimliğini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamanın altyapısı özellikle Yalçın Akdoğan’ın çalışmaları ve Ocak 2004’te düzenlenen muhafazakâr demokrasi konulu, AK Parti’nin siyasetteki konumu ve kimliğinin tartışıldığı uluslararası bir sempozyumla oluşturulmuştur.

İdeolojiler çağı olarak adlandırılan 20. yüzyılda liberalizm, sosyalizm, komünizm ve faşizm gibi ana akım ideolojiler yanında muhafazakârlığında dikkate değer bir yer edindiği görülmektedir. Hatta Nisbet, bu çeşitliliği biraz daha daraltarak muhafazakârlığı, geçen iki yüzyılın liberalizm ve sosyalizm ile birlikte en temel üç politik ideolojisinden biri olarak görür (Nisbet, 1986: 1). 1980’lerden itibaren ise siyasi, iktisadi ve düşünsel içerikli birçok akıma özellikle “yeni”, “neo”, “post” gibi eklerin getirilerek bu akımlara farklı bir perspektif kazandırma; bir anlamda eski düşünceyi bugünün şartlarıyla uyumlaştırma eğilimi belirgin bir hal almıştır.

Muhafazakârlık için en basit şekliyle, “mevcut düzeni ve sistemi muhafaza etmeye çalışan, doğal sürecinde yaşanan tedrici değişimi savunan düşünce tarzı ve siyasal bir tavır alış (Erler. 2007: 126) ya da “insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanan, bir toplumun tarihsel olarak sahip olduğu aile, gelenek ve din gibi değer ve

183

kurumlarını temel alan, radikal değişimleri ifade eden sağ ve sol siyasi projeleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan ve siyaseti, bu değer ve kurumları sarsmayacak bir çerçeve içinde sınırlı bir etkinlik alanı olarak gören bir düşünce stili, bir fikir geleneği ve bir siyasi ideoloji”1 (Özipek, 2007: 3) olduğu şeklinde daha detaylı bir tanım yapılabilir.

Muhafazakârlıktan tam olarak neyin anlaşılması gerektiği konusunda bir birinden farklı çok çeşitli argûmanlar ileri sürülebilir ancak gözden kaçırılmaması gereken husus farklı coğrafyalarda ve toplumsal yapılarda doğal olarak muhafazakârlığın içeriğinde farklılaşmaların olduğudur. Nitekim Türköne, bugün statükoyla özdeş olan Batı’daki muhafazakârlık ile bizdeki muhafazakârlığın aynı şeyler olmadığını belirtir. Ona göre Batı muhafazakârlığı köşe taşları yerli yerine oturmuş bir ideoloji değil tepkisel bir reflekstir. Bu yüzden karşısındaki tezlere göre şekillenen anti–tezler ve bunlardan çıkartılmış sentezler olarak sahneye çıkar. Bizde ise geleneği modernlikle, yerelliği evrensellikle, manayı rasyonellikle mezcedeceğini (birbirine katmak) ve köktenci olmayan bir değişimi savunduğunu söyleyen AK Parti’nin ise kavramın içini kendisinin doldurması gerekecektir (Türköne,15.01.2004, www.zaman. com.tr). Nitekim Erdoğan’a göre, gerçekten de muhafazakârlık, tutuculuk ve körükörüne bağlanmak değil korunmaya “değer” olan şeylerin korunması duyarlılığıdır (Erdoğan, 1998. 56). Muhafazakârlığı, İslamcı, Kemalist-Batıcı ve milliyetçi-ülkücü hareket veya kimlikler gibi münferit, sınırları belli bağımsız bir hareket ya da kimlik değil, daha çok değişik uygulamalarının ortada olduğu veya değişik bağlamlarda ortaya çıkan bir eğilim olarak gören Aras, muhafazakâr kimliğin, siyasi ilkeleri net bir şekilde ortaya konmuş bir doktrin değil, bazen pragmatizme varan süreçler içerisinde ifade edilen taleplerin oluşturduğu bir eğilim ve duruş olarak nitelemektedir (Aras, 17.01.2004, www.zaman.com.tr). Nitekim Batı muhafazakârlığı ile Türk muhafazakârlığı yaşadıkları süreçler ve nitelikler açısından da birbirinden farklıdır. Kaldı ki Batı Muhafazakârlığının Kıta Avrupası Muhafazakârlığı, İngiliz Muhafazakârlığı ve Amerikan Muhafazakârlığı şeklinde ayrıldığı, Kıta Avrupası Muhafazakârlığı’nın da

1 Etimolojik kökeni itibariyle Muhafazakârlık, "muhafaza etmek, korumak, gözlemlemek" anlamlarına gelen conservare'den gelmektedir. Muhafazakârlık kavramı ilk olarak Fransızca'da ortaya çıkmıştır. 1818'de Fransa'da çıkarılan yerel bir gazetenin ismi "Muhafazakâr" olarak kondu. Daha sonra İngiltere'de 1832'de "Tories" partisi yerine "Muhafazakâr Parti" adıyla bir parti kuruldu ve böylece Muhafazakâr kavramı İngiltere'de yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Muhafazakârlık zaman içerisinde bir sosyal ve siyasi doktrin hüviyetini kazandı (Özipek, 2007, www.koprudergisi.com).

184

Frankofon (Fransız) Muhafazakârlığı ve Germenafon (Alman) Muhafazakârlığı olarak farklılaştığı görülmektedir (Safi, 2005: 20).

Joseph de Maistre ve Louis de Bonald tarafından temsil edilen Fransız Muhafazakârlığı diğerlerinden daha radikal, katı, uzlaşmaz ve reaksiyoner özellikler taşımakta, gelenekleri, monarşiyi, kilise eksenli cemaat yapılarını savunan, devrim ve ilerleme düşüncesini şiddetle eleştiren ve reddeden nitelikler taşımaktadır (Çaha, 2001: 102). Alman Muhafazakârlığı ise daha felsefik bir düşünce arka planına sahip olup Fransız Devrimine karşı daha bilinçli ve tutarlı bir yol izlemiştir (Bakan ve Arpacı, 2012: 134). Muhafazakâr düşüncenin temel yapı taşlarından birisini oluşturan Edmund Burke’un 1790 tarihli Fransız Devrimi Üzerine Düşünceler (Reflections on the Revolution in France) adlı eseri ise İngiliz Muhafazakârlığını şekillendirmiştir. Son iki yüzyılda muhafazakârlığın ana temaları dikkat çekici derecede Burke’un eserinde Fransız Devrimi’ne karşı ileri sürdüğü referansların genişletilmesinden oluşmaktadır (Nisbet, 1986: 1).

Türk muhafazakârlığı, kendi içerisinde de farklılaşmış olan Batı muhafazakârlığından genel hatlarıyla farklıdır. Söz konusu farklılık en başta doğuş dinamiklerinde göze çarpmaktadır. Muhafazakârlığın doğuşu Batı örneğinde Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’ne bir tepki niteliği taşırken Türkiye’de modernleşme ve Batılılaşma hareketleriyle ortaya çıkmıştır. Ortak nokta olarak ise her ikisinin de değişim ve yeniden yapılanmaya karşı eleştirel tavırları ve tepkisel karakterleriyle değişime denge ve itidal getirme, değişimin radikalleşmesini engelleme çabalarının ürünü olduğu görülmektedir (Safi, 2005: 151).

Devrimci bir siyasal kültüre sahip ülkemizde muhafazakârlık doğal olarak gericilik, tutuculuk, eskiyi savunma, ilerlemeye karşı çıkma vs. gibi çağrışımlar yapmaktadır. Halbuki çağımız siyasal düşüncesini derinden etkilemiş olan, 20. yüzyılın siyaset biçimine damgasını vuran kapsamlı, sistemli ve köklü bir düşünce biçimidir muhafazakârlık. Öyle ki bugün Amerikan siyasal sistemi de muhafazakâr ve liberal düşüncenin bileşimini yansıtan bir düşünce külliyatı üzerine bina edilmiştir (Çaha. 31 Ağustos 2003, www.zaman.com.tr).

Başbakan Erdoğan, AK Parti’nin muhafazakâr kimliğini şu şekilde tanımlamaktadır. “AK Parti kendi düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi

185

evrensel standarttaki muhafazakâr siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. Yeni muhafazakâr demokrat çizginin, muhafazakârlığın genlerine ve tarihi kodlarına uygun

şekilde, ama, siyaset yaptığımız coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine

yaslanarak ortaya konması, Türk siyasetine yeni bir soluk getirecektir… muhafazakâr demokrat kimliğimize göre, siyaset, bir uzlaşı alanıdır. Toplumsal alandaki çeşitlilik ve farklığı siyasal alanda da kabul ediyor ve siyasetin taraflarını her zeminde uzlaşıya davet ediyoruz. AK Parti’nin muhafazakârlık anlayışı, siyasal otoriteyi, hukuki ve siyasi meşruluğun ötesinde bir meşruluk temeline oturtmakta ve siyasal iktidarın var olan toplumu tanıyarak, işlevlerini onun irade ve değerlerine uygun olarak yürütmesi gerektiğini belirtmektedir.” (TBMM, 2003: 119).

Nitekim AK Parti’nin geliştirmeye çalıştığı muhafazakâr demokrat siyasal kimliğin de önemli ölçüde Anglo-Amerikan muhafazakârlığıyla örtüşen özellikleri olmakla birlikte, siyaset yapılan coğrafyanın sosyo-kültürel özellikleriyle şekillenen bir muhteva arayışını ifade ettiği de söylenebilir (Akdoğan, 2010: 61). Bu nedenle her fırsatta yerel ile evrenselin birlikteliğini vurgulayan Erdoğan’ın kelimeleriyle AK Parti’nin karşısında bir yanda siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsal ve kültürel gelenekleri, yerli ve köklü bir değerler sistemi gibi yerel unsurlar bulunmakta; öte yanda ise muhafazakârlığın genleri ve tarihi kodları gibi evrensel bir faktör. Bu bakımdan AK Parti’nin muhafazakârlığının Batı’dakinden farklı bir tanıma oturduğu kabul edilmektedir (Mahçupyan, 04 Şubat 2004, www.zaman.com.tr).

Bu tanımın ne olduğu, muhafazakâr demokrat siyasal kimliğin hangi parametreler üzerinde yükseldiğini Akdoğan şu şekilde özetlemektedir. Bu anlayışa göre siyaset alanı uzlaşı kültürüne dayanır; toplumsal alandaki farklılıkların siyasal alanda dile gelmesi ancak siyasal alanın uzlaşı temelinde kurulmasıyla mümkündür. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler demokratik çoğulculuğun üreteceği hoşgörü zemininde bir renklilik olarak siyasete katılmalıdır. Katılımcı demokrasi de kendini bu farklılıklara temsil olanağı sağlayarak ve siyasal sürece katarak geliştirir (Akdoğan, 2010: 61). Çaha, aslında demokrasinin “liberal”, “sosyal” veya “muhafazakâr” şekilde ifadesinin bir kılıf tanımlamasından ibaret olduğunu belirterek demokrasinin değişik düşüncelere göre değişmeyen genel geçer ilkeleri ve değerleri bulunduğunu dolayısıyla demokrasinin başına muhafazakâr, liberal ya da sosyal gibi bir ifade getirmekle demokrasinin temel değerlerinde bir değişiklik meydana getirilmiş olunmayacağını vurgular (Çaha, 31

186

Ağustos 2003, www.zaman.com.tr). Nitekim anayasal, geçici, sınırlı ve temsili hükümet ile temel hak ve hürriyetlerin varlığı gibi temel değerler değişmeyen ögeler olarak korunurken değişen ise belirtilen değerlerin ülkeden ülkeye bir takım farklı kurum ve yapılarla ifade edilmeye çalışılmasıdır. Bu da demokrasinin özüne zarar vermemekte farklılıklar demokratik değerlerden ve kurumlardan bazılarına ilişkin hassasiyetlerin belirtilmesinde yatmaktadır.

Çeşitli bilim çevrelerinde AK Parti’nin muhafazakâr demokrat siyasal kimliğinin bilimsel alt yapısının olmadığına dair eleştiriler de göze çarpmaktadır. Bayramoğlu’na göre bilim adamları çoğunlukla böyle bir kavramın siyaset biliminde olmadığını, kullanılmadığını, muhafazakârlık ile demokrasinin cem edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Türk düşünce adamları olur ile olmaz arasında, AK Parti'ye uyar ile uymaz arasında bölünmektedir. Aralarındaki bu farklılaşma aslında hangi siyasi damardan geldiklerine göre de değişmektedir (Bayramoğlu, 13 Ocak 2004, www.yenisafak.com.tr). Bu genel kanının yanı sıra Çaha’nın, muhafazakâr demokrasi anlayışının AK Parti’ye ait yeni bir buluş olmadığına ilişkin iddiası dikkat çekicidir. Ona göre Amerika’da başından beri hakim olan siyaset tarzının bu olduğu söylenebilir. Hatta Amerikan sosyal demokratları sayılan Demokratların siyasetinin de özellikle Clinton döneminde muhafazakâr bir noktaya kaydığı çokça tartışılan bir konudur. Türkiye’de ise muhafazakâr demokrasinin tarihi Osmanlı Ahrar Fırkası’na kadar götürülebilir. Kısaca, muhafazakâr demokrat siyaset AK Parti’yle birlikte yeni keşfedilmiş bir siyaset değildir. AK Parti’nin, kimliğini “muhafazakâr demokrat” olarak açıklaması sadece bir cesaret meselesidir (Çaha, 31 Ağustos 2003, www.zaman.com.tr). Bulaç’a göre ise, AK Parti’nin benimsediği “muhafazakâr demokrasi”, siyasi kimliğini ve iddiasını belli bir teorik çerçeveye oturtmaya çalışması, büyük ölçüde “üst bir politik bilinç”, “üst bir politik dil” ve “üst bir politik vizyon/perspektif” oluşturma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu, kuşkusuz doğru bir hareket noktasıdır (Bulaç, 2007, www.koprudergisi.com). Bu açıdan bakıldığında AK Parti’nin ‘muhafazakâr demokrasi’ başlıklı risalesi, değişen bir dünya, toplum ve siyaset yelpazesi karşısında; Türkiye’nin en büyük partisinin taşıdığı sorumluluğu ortaya koymaktadır. İktisadi ve siyasi alanda toplumun tüm kesimlerini temsil edebilen bir partinin, kendi doğal kimliğini taşıyarak siyaset üretebilmesi; bizzat İslami kesimin de demokratlaşmasına yol açacaktır. Ülke yönetiminde evrensel ölçütlere ulaşan ve toplumsal tercihler

187

karşısında kuşatıcı olan bir partinin, dönüştürücü ve reformcu gücü muhakkak ki çok daha fazla olacaktır (Mahçupyan, 25 Ağustos 2003, www.zaman. com.tr).

Mert’e göre ise, AK Parti’nin bugüne kadar fazla kullanılmamış olan muhafazakâr demokrat kavramını öne çıkarmasını, bir yandan İslamcılıkla arasına mesafe koyma, diğer yandan merkez sağ siyasetin dibe vurmasına neden olan kredi kaybından uzak olma çabası şeklinde anlamak mümkündür (Mert, 2007: 136).

Yayla’nın, muhafazakârlığın bir anlamda modernleşmeye tepki gösteren bir yaklaşım olmasına rağmen birçok yerde de modernleşmenin öncülüğünü muhafazakârların yaptığına ilişkin tespiti önemlidir. Türkiye'nin önünü açanlar, siyasi alanda muhafazakârlardır. Hatta Yayla’ya göre, Türkiye genellikle liberal fikirlerle muhafazakâr politikacıların yahut muhafazakâr toplum tabakalarının buluştuğu, beraber hareket edebildiği durumlarda hamle yapmaktadır. Osmanlı'dan beri bu böyledir. Cumhuriyet Dönemi’nde de bu böyle olmuştur. Mesela 1950 Demokrat Parti hamlesi bunun bir göstergesidir, liberal fikirlerle muhafazakâr fikirlerin buluşmasıdır. Özal'ın hareketi de bunun bir örneğidir. Şimdiki AK Parti'yi de, bürokraside böyle görme imkânı vardır. Türkiye'deki muhafazakârlar, muhafaza etmekten ziyade dönüştürmeyi ve gerekirse liberal ilkeler etrafında siyasi, hukuki ve iktisadi yapılanmayı dönüştürmeyi hedeflemektedir (Yayla, 2007, www.koprudergisi.com).

Keyman, muhafazakâr demokrasi kavramının AK Parti için oynadığı ideolojik ve stratejik role dikkat çekmektedir. Ona göre muhafazakâr demokrasi AK Parti’nin ılımlı

İslami kimliği geri plana atarak, partiye toplumun farklı kesimleriyle muhafazakâr bir siyasal kimlik temelinde organik bağ kurma olasılığını verecek, muhafazakâr kavramının taşıdığı muğlaklık göz önüne alındığında, bu kimlik İslami kesimler için dinsel temelde, ekonomik aktörler için ahlaki girişimcilik olarak ve Anadolu'nun farklı yerlerinde geleneklere bağlılık ya da yerellik ekseninde tanımlanacaktır. Böylece, AK Parti toplumun farklı kesimleriyle organik bağ kurarken, bu kesimler arasındaki beraberliği de muhafazakârlık temelinde oluşturabilecek ve meşrulaştıracaktır. Muhafazakâr demokrasi ideolojik etkisi bağlamında güçlendikçe, AK Parti'nin de toplum içinde yaygınlaşma ve toplumsal ilişkilere anlam verme gücü de artacaktır (Keyman, 25 Ocak 2004, www.radikal.com.tr).

188

Muhafazakâr demokrasi kimliği Türkiye ölçeğinde bir değerler sentezi olup insanlara kendini rahatça ifade etme fırsatı vererek devletle millet arasındaki boşluğu kapatma olanağı sağlayacaktır (Tepe, 2010: 159). Muhafazakârlık söylemi pratik ve pragmatik nedenlerle yeni kurulan partinin toplumun geniş kesimlerini bünyesinde birleştirebilmesi için geliştirdiği bir şemsiye kavram işlevini görmektedir.

Aktay’a göre AK Parti’nin muhafazakâr söylemi, muhafazakârlıktan bir meşruiyet devşirmek yerine kendi devrimci tecrübesi ve performansıyla kavrama güçlü bir meşruiyet katması olarak okunabilir. Nitekim devlet, vatandaş, resmi ideoloji ve kimlik gibi konularda hiçbir tabu alanı bırakmayan yaklaşımıyla hiçbir muhafazakâr tarafı olmayan AK Parti'nin aslında siyaset bilimi literatüründe hiç de olumlu çağrışımları olmayan muhafazakâr kimliği bu kadar ısrarla sahiplenmesi bile önemli bir yenilik sayılmalıdır (Aktay, 05 Ekim 2009, www.yenisafak.com.tr). Aktay’ın, AK Parti’nin muhafazakârlığa Batı’da bilinen anlamından çok daha farklı anlamları da eklemleme çabası içinde olduğuna ilişkin görüşü özellikle hem partinin ileri gelenleri hem de konunun uzmanlarınca paylaşılmaktadır. Bu eğilim en basit şekilde Özipek’in muhafazakârlık her ülkede farklı renkler almaktadır (Özipek, 2007: 4) ifadesiyle anlatılabilmektedir. Nitekim Akdoğan’da AK Parti’nin geliştirmeye çalıştığı muhafazakâr demokrat siyasal kimliğin önemli ölçüde Anglo-Amerikan muhafazakârlığıyla örtüşen özellikleri olmasına rağmen siyaset yapılan coğrafyanın sosyo-kültürel özellikleriyle şekilleneceğini (Akdoğan, 2010: 61) dolayısıyla kavramın içerisini AK Parti’nin süreç içerisindeki uygulamalarıyla dolduracağını ifade etmektedir.